31 Mart 2005 21:00

Pastadan bize pay yok!

Türkiye ekonomisi 2004 yılında yüzde 9.9 büyüyerek bir rekora imza attı. Öte yandan işsizlik, ücret düşüklüğü ve yoksulluk da rekorlar kırmaya devam ediyor.

Paylaş
Türkiye ekonomisi 2004'te yüzde 9.9 büyüdü. Türkiye 2004 yılında dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi unvanının da sahibi oldu. Ancak, büyüme ne işsizliğe ne de yoksulluğa çare olmadı. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerine göre, gayri safi milli hasıla artış hızı yüzde 9.9, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla artış hızı yüzde 8.9 olarak gerçekleşti. Türkiye böylece 1966 yılından bu yana en yüksek büyüme hızını yakalarken, yıl sonu büyüme hızı itibariyle dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi konumundaki Çin'i geride bıraktı. Çin, yüzde 9.1 büyüme göstermişti. İktisatçı, ekonomist Mustafa Sönmez, rekor büyüme rakamlarını gazetemize değerlendirdi. Sönmez sıcak para girişi ve düşük döviz kuru ile sağlandığını vurguladığı büyümenin sürdürülemez olduğuna dikkat çekti. "Arızalı, sıhhatsiz" olarak tanımladığı büyümenin işsizliği azaltmadığına işaret eden Sönmez'e göre büyüme istihdam düşmanı bir büyüme. Sönmez, tahminleri aşan bir büyümenin gerçekleştiğini dile getirerek, önceki çeyreklerdeki büyüme oranlarının yukarıya doğru revize edilmesiyle elde edilen yüzde 9.9'luk büyümede etkili üç kalem olduğunu kaydetti. Büyümenin yüzde 2.7'sinin sanayiden, 2.9 ticaretten, yüzde 1.9'unun ithalattan geldiğini belirten Sönmez, "Türkiye'nin 2001 krizinden sonra sıcak paraya dayalı bir büyümeye koyuldu. 2003 yılında 2. yarısında iç pazara yönelmeye başladı. 2004'te iyice iç pazara yöneldi. Büyümenin ana besin kaynağı sıcak para girişi. Sıcak para girişini özendiren düşük dolar kuru ve sıcak paraya verilen yüksek faiz. Kuru düşük, reel faizi besili tutup sıcak para çekildi. Bankalar kredi kartları ve tüketici kredileriyle tüketim kışkırtması yaptı. 2002'ye kadar sinmiş otomotiv ve beyaz eşya sektörünü patlattınız ertelenmiş taleplerin hepsi canlandırıldı. Çarklar böylece döndü. büyümede buradan gerçekleşti" diye konuştu. Sönmez'e göre sanayi üretimini yaparken de düşük dolar kurundan yararlanarak ithalat gerçekleştirdi. Yine düşük dolar kurundan ihracat için üretim girdisi ithalat yoluyla yapıldı. Ve böyle ihracata dönük üretimle de rüzgâr sağlanmış oldu. Dolar kuru düşük tutulduğu için dolar bazında da 300 milyon doları bulan ekonomiye ulaşıldığına dikkat çeken Sönmez, dolar kuru reel bir dolar kuru olsaydı rakam buraya ulaşamayacağına, kişi başına gelirin de bu rakamları bulamayacağına işaret etti. Sönmez'e göre düşük dolar kurundan dolayı dolarla ifade edilen ekonomi büyüklüğü ve kişi başına milli gelir yüksek görünüyor. Rüzgâr tersine dönerse! Sönmez, bu büyümenin sürdürülebilir olmadığını belirtti. Sönmez'e göre, dolar kuru düşüklüğüyle, sıcak paranın sürekli akışı sürdürülebilir bir şey değil. ABD'deki faizlerin yükselmesiyle sıcak para yön değiştirirse büyümenin hızı kesilebilir. Bu büyüme ayrıca beraberinde bir borç stoku da getiriyor. Borç stokunu döndürmek de kolay değil. Rüzgârın tersine dönmesi halinde ciddi bir açık pozisyonu olan sanayi sektöründe ciddi kırılmalar yaşanabilir. Bu durum tüketici kredisi ve kredi kartlarıyla risk üstlenen finans sektörünü de kötü etkileyecek. Dolayısıyla büyüme sıhhatli değil, arızalı bir büyüme. Sönmez, büyümenin tam bir istihdam düşmanı olduğunu söyleyerek şöyle devam etti; "Tamamen düşük ücret üstüne kurulu, emeği daha çok sömürerek buna verimlilik artışı diyorlar gerçekleştirilmiş bir büyüme. Reel ücretlere baktığımızda artış görmüyoruz, büyümenin nimetlerini toplum tadamamış, büyüme için borçlanmış, tüketici kredisi almış, kredi kartı kullanmış tüketim cephesinden büyümeye katılmış. Ama borçlu toplum haline gelmiş. Ücretli kesim ve işsiz kesim pastadan nasiplenememiş. Buna karşılık toplumun borç yükü artmış. Böyle sıhhatsiz bir büyüme sürdürülebilir değil ve bedelleri ödenecek bir büyüme".

ÖNCEKİ HABER

Polis helikopteri düştü

SONRAKİ HABER

Wal-Mart'ın Romanya rekabeti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...