10 Mart 2005 22:00

Wenders'in hayal kırıklığı

Wim Wenders, Almanya'da doğup büyümesine, çağdaş Alman sinemasının kurucuları arasında yer almasına rağmen Amerika sevgisi yüzünden ülkesinden ayrılıp bu ülkeye yerleşmekte beis görmemiştir...

Paylaş
Wim Wenders, Almanya'da doğup büyümesine, çağdaş Alman sinemasının kurucuları arasında yer almasına rağmen Amerika sevgisi yüzünden ülkesinden ayrılıp bu ülkeye yerleşmekte beis görmemiştir. Coppola'nın daveti üzerine Amerika'ya giden ve burada "Paris Teksas", "Sırlar Oteli" ve "Buena Vista Social Club" gibi filmlere imza atam Wenders'in 11 Eylül'den sonra Amerika'ya dair hayal kırıklıklarını anlattığı "Bolluk Ülkesi" bugün gösterimde. 11 Eylül sonrasında Amerika'da yaşanan gelişmelere ve bugünün Amerikan toplumuna dair bir 'kara film' olan Bolluk Ülkesi; her şeye rağmen Amerika'yı sevmeye devam eden bir yönetmenin iki farklı uçtan insanı birleştirdiği ve 11 Eylül'e iki farklı bakış getirdiği dramatik bir film. Bir tarafta, Vietnam savaşında psikolojik yaralar alan, sonra kendini onaran; ama 11 Eylül'den sonra yaraları yeniden kanamaya başlayan Paul. Emekli bir yeşil bereli olan Paul, 11 Eylül saldırılarının ardından kendi olanaklarıyla kurduğu istihbarat ağıyla Los Angeles'in her sokağında Arap terörist aramaktadır. Paul'un yıllardır görmediği yeğeni Lana ise ailesiyle birlikte Afrika'da yıllar süren misyonerlik yolculuğuna son vermiş; Amerika'ya dayısını bulmaya gelmiştir. Lara aynı zamanda bir barış eylemcisidir.

Batı yakasından bakınca Wenders, Los Angeles'in 'şaşaalı' hayatına değil de arka sokaklarına çeviriyor kamerasını. Lara'nın kaldığı aşevinin rahibinin söylediği gibi 'Batı yakasından bakınca görülmeyen' yoksulluğun kol gezdiği, insanların sokaklarda yatıp kalktığı Amerika'ya. Bu sokaklarda işlenen cinayet dayı-yeğen'i -her Wenders filminde olduğu gibi- bir yolculuğa sürüklüyor. Ölen Arap'ın üvey kardeşini bulmak için yapılan bu yolculuk hem Paul'un hem de Lara'nın ülkeleriyle ve 11 Eylül saldırılarıyla yüzleşmelerine neden oluyor. Paul'un, kimliğinde saldırılardan ve sonrasındaki gelişmelerden 'paranoyak' hale gelen Amerikan halkının ruh halini görürken; Lara Amerika'nın vicdanını temsil ediyor. Wenders, 11 Eylül ile ilgili olarak her ikisinin de hayal kırıklıklarını anlattığı bölümde, bir yandan Amerikan toplumunun içine düşürüldüğü durumu, öte yandan diğer halkların 'neden Amerikalıları sevmediğini' sorguluyor. Ve tabii hem Paul'un hem de Lara'nın yaşadığı hayalkırıklığını göstererek. Bu kuşkusuz Wim Wenders'in büyük hayal kırıklığı.

ÖNCEKİ HABER

Mutsuz ama umutsuz değil

SONRAKİ HABER

Bu defa şeytanın düşmanı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...