Şifa niyetine
İçinde salgın olan filmlerde işin sadece hastalık kovalama kısmıyla uğraşılması, yıllar içinde epey birbirine benzeyen filmlerden oluşan bir alt tür yarattı. Farklı filmlerin usta yönetmeni Steven Soderbergh bu türe el atınca, ortaya daha derli toplu bir iş çıkabildi, nihayet.
Salgın, hastalığın yayılmasının ikinci günü ile başlayan, birbirinin içine geçen öyküler anlatıyor. Hong Kong’dan iş gezisinden evine dönen bir kadın, bilinmeyen bir nedenle ölüyor. Asıl bilinmeyen, onun hastalığın ilk kurbanlarından biri olduğu. Arkasından benzer belirtilerle, anlaşılamayan nedenlerle başkaları da ölmeye başlıyor, öksürük ve ateş, nöbetler ve ne olduğunu yeterince anlayamadan ölüm. Dünyanın birçok noktasından böyle haberler gelmeye başlayınca, Amerikan hastalık kontrol ve önleme merkezi CDC ve tabii Dünya Sağlık Örgütü harekete geçiyor. Farklı yerlere gönderilen uzmanlar, bir yandan hastalığın ilerleme hızını ve şeklini anlayıp önlem almaya çalışıyor, bir yandan da tedavi geliştirmeyi deniyor, bunun için de ilk ortaya çıktığı yeri öğrenmeye uğraşıyor. Aşının bulunması süreci, politik olarak da zorlu olunca, bürokratların işi zorlaşıyor. Bir de, gazetelerde tutunamayan bir blogçu, haberleriyle ilaç şirketlerinin hesaplarını ve devletlerin iş birliğini teşhir ediyor. Ama paniğin büyümesi bütün bunların kaçınılmaz sonucundan başka bir şey değil.
Bir hastalığın izinde başlayan arayışın, gerçeğin ne olduğu sorusunun etrafında dönmeye başlaması, filmin özgün yanı. Aynı nedenle, bir salgın hastalık sırasında ilk ortaya çıkış anını aramanın bu kadar önemli olup olmadığı bir tartışma konusu olabilir. Ama filmin yapmaya çalıştığı şey içinde, o gerçeğin aranışı çok anlamlı. Bir yandan Blogcu Jude Law’un başını çektiği halktan saklanan gerçekler için verilen mücadele var, bir yandan en başında Hong Kong’da Beth Emhoff’un (Gwyneth Paltrow) hastalığı nasıl kaptığı sorusu var. Bunun, Emhoff’un evlilik dışı bir ilişkisi olduğunu ortaya çıkarması ve hastalıkla ilgisi olabileceği bağlantısını kurması, olaya başka bir boyut ekliyor. Yönetmenin ahlakçılık yapıp, kadınların sadakatsizliğinin çağımızın hastalığı olduğu gibi hastalıklı bir bakışı olduğuna inanmak olacak şey değil. Hızlıca olup bitenler arasında, karısını ve oğlunu kaybeden adamın (Matt Damon) sersemlemeyi atlatıp hayata devam etmeye çalışmasında, böylesi bir ‘salgınla mücadele’ ya da suçlama yoksa da, her halükarda tatsız bir gönderme olduğu kesin.
Belki haksızlık olacak ama, Paltrow’un oldum olası hastalıklı bir duruşu olması, bu filmde işini kolaylaştırmış olabilir. Matt Damon’un şaşkın sakinliği, sağlık bürokratı Laurence Fishburne’un kafa karışıklığı, biri diğerinden daha fazla öne çıkmayan başarılı performanslar. En çok akılda kalan ise uyanık Blogçu Jude Law’un ihtirası.
Böylesi filmlerde sıkça başvurulduğu gibi büyük kalabalıklardan çok, küçük, güçlükle kesişen öykülere odaklanan bir yanı var Salgın’ın. Bunu da gayet ustalıkla yapıyor. Pek bir sürprizi olmaması, vasat bir şekilde ilerlemesi, beklentilerin altında kalmasına neden olabilir. Özellikle öne çıkarılacak yanı da, politik olarak sözünü esirgemeden, sert bir duruşu koruyabilmesi, özellikle yoksulların feda edilebilmesi ve sorumluların teşhiri bakımından.
Yönetmen Soderbergh’in küçük öykülerden de bir şeyler demeye çalışmaktan da vazgeçmemek gibi bir tarzı var, Ocean’s filmleri ile Che belgeselleri arasında kalan zamanlarında. Son örneği, Salgın.
[email protected]
Salgın
Orijinal adı: Contagion
Yönetmen: Steven Soderbergh
Oyuncular: Marion Cotillard, Matt Damon, Jude Law
Evrensel'i Takip Et