20 Şubat 2005 23:00

Çocuklar adalet istedi

Mardin'in Kızıltepe ilçesinde güvenlik güçleri tarafından öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz'ın davası bugün başlıyor. Yurdun çeşitli yerlerinde eylem yapan çocuklar, arkadaşları Uğur ve babası Ahmet Kaymaz'ın infazında adı geçen sorumluların cezalandırılmasını istedi. Eylemlerde Ümit Gönültaş'ın öldürülmesine de tepki gösterildi. Mardin'de DEHAP Kızıltepe İlçe Binası önünde toplanan yaklaşık 200 kişi, Cumhuriyet Meydanı'na sessiz bir şekilde yürüyüş düzenledi. Meydanda "Failler bulunsun hesap sorulsun" sloganları atan kitle, Uğur ve babası Ahmet Kaymaz'ın resimlerini taşıdı. Burada konuşan DEHAP Kızıltepe İlçe Başkan Yardımcısı Adil Başaran, "Çocuğu öldüren polisler ödül verilircesine görevlerine tekrar getiriliyor, bu mu adalet?" diye sordu. Biraz sevgi, biraz vicdan... İstanbul'da; "Dünya çocuklarıyız, beyaz güller gibiyiz. Barış istiyoruz biz; barış ve özgürlüğümüz" diye şarkılar söyleyen ve ellerinde Uğur Kaymaz'ın fotoğrafını taşıyan çocuklar, Kızıltepe'de Uğur Kaymaz Mersin'de Ümit Gönültaş'ın öldürülmesini protesto ettiler. Taksim'de Mis Sokak'tan Tünel'e kadar yürümek isteyen çocukların önü çevik kuvvet tarafından kesildi. Polisin çocukların yürümesi halinde müdahale edeceklerini açıklaması üzerine basın açıklaması Mis Sokak'ta yapıldı. DEHAP Çocuk Komisyonu adına konuşan Mazlum Çelik, "Bir çocuk daha vuruldu. Daha dün Uğur'a kıyanlar şimdi de Ümit'in canına kıydılar... Biz anamızın dilini, babamızla korkusuzca çıkılabilecek sokakları, savaşsız ortamları ve birazcık sevgi, birazcık vicdan istiyoruz. Biz özgür yarınlar ve güvenli gelecekler istiyoruz" dedi.

Antalya'dan duyarlılık çağrısı Antalya'da; Demokratik Gençlik Girişimi, bugün görülecek davaya katılım çağrısı yaptı. Kışlahan Oteli önünde yapılan basın açıklamasında girişim adına konuşan Murat Aydın, yargısız infazlar, tecrit ve savaşı kışkırtan politikalarla ülkenin karanlık bir döneme sürüklenmek istendiğine dikkat çekti.

Antep'te yürüyüş Antep'te; DEHAP Gençlik Kolları, Adliye önünde eylem yaparak, Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz'ın katillerinin cezalandırılmasını istedi. Parti binasından adliye önüne kadar yürüyen 300 kişi, ellerinde Uğur Kaymaz'ın fotoğraflarını taşıyarak "İnadına hepimiz birer Uğuruz", "Uğur'a uzanan eller kırılsın" şeklinde sloganlar attı. Eyleme Emek Gençliği de destek verdi. Van'da çeşitli kitle örgütleri de bugün yapılacak duruşmaya katılacaklarını açıkladılar.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Tarım destekleri konusundaki gerçekler
   Destekler ve gerçekler... HAZIRLAYAN: Prof. Dr. Gürol Ergin (Muğla Milletvekili) Başbakan Tayyip Erdoğan, 18.01.2005 tarihinde Tarım Gönüllüleri Değerlendirme Toplantısı'nda tarım destekleri konusunda açıklamalar yaptı. Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü de, 25.01.2005 ve 02.02.2005 tarihlerinde bu açıklamalara açıklık getirmek üzere iki basın toplantısı düzenledi. Çiftçilerin elektrik borçlarının yeniden yapılandırılması ve taksitlendirilmesi, primler ve doğrudan gelir desteği konularında yapılan açıklamaların hemen hepsinde gerçekler çarpıtıldı. Sayın Başbakan, çiftçiye çok büyük destekler getirdiklerini müjdeledi. Oysa getirilen hiçbir yeni destek yoktu. 2005 yılı bütçesi, Türk çiftçisine ulusal gelirden en düşük payın ayrıldığı, Türk çiftçisini Avrupalı çiftçinin on ikide biri kadar destekleyen bütçedir. 2004 yılında başlangıç ödeneği 3 katrilyon 215 trilyon TL olan tarım desteği 2005 yılında çok az bir artışla, 3 katrilyon 461 trilyon TL'ye çıkmıştır. Artış oranı yüzde 7.6'dır.

BİR CEPTEN ÖBÜR CEBE Sayın Başbakan, hayvancılığa ve pamuk primine ayrılan destek miktarlarının artırıldığını söyledi. Ama, bu kalemlerdeki desteğin artırılması için DGD'de 693 milyon YTL, diğer tarım desteklerinde 336 milyon YTL kesinti yapıldığını, toplam desteğin bir kuruş artırılmadığını söylemedi. Hükümetin yaptığı tamamen bir cepten alarak diğer cebe aktarma, kamuoyunu sorumsuzca aldatmaya çalışmadır.

FAİZ SİLİNMEDİ Sayın Başbakan, çiftçilerin tarımsal sulamada kullanılan elektrikten ötürü 660 trilyon TL'ye ulaşan borçlarının faizini sildiklerini söyleyip, çiftçinin borcunun ek bir faiz uygulaması yapılmadan tarımsal TEFE uygulanarak 36 ayda tahsil edileceğini belirtti. Sayın Başbakan, faizlerin silindiğini söylerken gerçeği ifade etmemiştir. Çünkü, silinen faizin yerine tarımsal TEFE oranında faiz getirilmektedir. Bu nedenle, borcun faizini sildik ifadesi kesinlikle doğru değildir. Sayın Başbakan çiftçilerin elektrik borçlarına düzenleme getirirken, bir kısım gerçekleri ortaya koymuyor. Örneğin, iktidara gelir gelmez tarımsal sulamalara verilen desteği kaldırdıklarını; 2002 Aralık ayında 102.660 TL olan tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatını yüzde 34.4 artırarak 138 bin 60 TL'ye çıkardıklarını söylemiyor. Sanayide kullanılan elektriğin fiyatı 121 bin 127 TL iken, tarımsal sulamada kullanılan elektriğin fiyatının 135 bin 995 TL; kültür balıkçılığı ve kümes hayvancılığında kullanılan elektriğin fiyatının 141 bin 10 TL; soğuk hava depolarında kullanılan elektriğin fiyatının 145 bin 494 TL olduğunu; hayvancılık işletmeleri ve seralarda kullanılan elektriğin ticarethane gibi fiyatlandırıldığını söylemiyor. Sayın Başbakan, DGD'nin bir kerede ve şubat ayında başlayıp nisan ayında tamamlanacak şekilde ödeneceğini söyledi. Sayın Başbakan'ın söylemi gerçeği yansıtmıyor. Bir kere, DGD için 2005 yılı bütçesinde 2 milyar 623 milyon YTL olarak ayrılan kaynağı hükümet 1 milyar 930 milyon YTL'ye indirdi. İkincisi, ayrılan bu kaynak çiftçiye bir kerede değil yine iki taksitte ödenecek. Ancak, geçmiş uygulamalara göre bir farkla. Daha önce, tahakkuk eden DGD bir sonraki yıl içinde 2 taksit halinde ödenirken, şimdi, 2004 yılına ait DGD'nin iki taksitinden biri 2005, diğeri 2006 yılında ödenecek. Çiftçi, dönüm başına 16 milyon TL olan ve bir önceki yıla göre hiç artırılmayan 2004 yılına ait DGD'nin dekar başına 10 milyon TL'lik kısmını 2005'te; 6 milyon TL'lik kısmını ise 2006'da alacak. Sayın Başbakan, gerçeği tamamen saptırarak DGD'nin 2005'te tek ödemede verileceğini söylüyor. Evet 2005'te tek ödeme yapılacak, ama, tek ödeme yapılmasının nedeni, çiftçiye DGD'nin tamamının bir kerede verilmesi değil, ikinci ödemenin bir yıl sonraya sarkıtılmasıdır. Sayın Başbakan, Nevşehir ve Niğde yörelerinde görülen ve "kanserli patates" olarak anılan hastalıklı patates olayına da değinerek, bu hastalığa karşı ivedi önlem aldıklarını, patates üretimine sınırlama getirildiğini, zarara uğrayan üreticilere 15 trilyon TL destek ayrıldığını belirtiyor. Evet Başbakan'ın belirttiği gibi, bir mantar hastalığından ötürü, pek çok tarlada en az 30 yıl patates yetiştirilemiyecek. Çiftçinin zararı karşılanmalı; ama, şu da bilinmeli ki, mantarlı patates tohumları yurdumuza dışarıdan ithal edildi. Hastalıklı patatesin tüm vebali Tarım Bakanlığı'nda. Çünkü ithal edilecek tohumlukların incelenmesi için yurtdışına, asıl olması gereken mantar ve virüs konusunda değil, bakteri konusunda uzman ziraat mühendisleri gönderildi. Sayın Başbakan, Et-Balık Kurumu'nun henüz özelleştirilmemiş olan bir kısım kombinalarının Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesine alınacağını belirtti. Bu, doğru bir karardır. Ancak, Kayseri'deki kombinanın ne için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesine alınmayıp, özelleştirileceğinin de açıklanması gerekir. Kayseri kombinasının özelleştirilme nedeni, arsasının çok değerli olması mıdır, bu konu açıklığa kavuşmalı.

EKİMDEKİ GERİLEMELER Sayın Başbakan, çiftçiyi yeniden üretime döndürdükleri için 2002'de 6 bin 300 olan yurtiçi traktör satışının 2004'te 30 bine çıktığını ifade ediyor. Oysa Sayın Başbakan bilmiyor ki, traktör satışı 1997'de 48 bin, 1998'de ise 49 bin idi. Eğer Sayın Başbakan'ın ifade ettiği gibi çiftçi üretime dönseydi, son iki yılda Çukurova ve Ege'de pamuk, İç Anadolu'da buğday ekim alanları boş kalmaz; ekilen tarım arazisi 2002 yılında 18 milyon 123 bin hektar iken, 2003 yılında 17 milyon 549 bin hektara inmezdi. 1962-80 yılları arasında yılda ortalama yüzde 3.2 katma değer artışı sağlayan tarım, 2003'te yüzde 2.5 gerileme gösterdi, 2005 yılında da yüzde 1.7 gerileme olacağı belirtiliyor. Tarımda üzerinde konuşulacak olan bu tablodur. Sayın Başbakan tarımsal afet yaşayanlara 52.5 trilyon kaynak ayırdıklarını söylüyor ve bununla öğünüyor. Oysa, Sayın Başbakan bilmiyor mu ki, yalnızca Doğu Karadeniz'deki fındık üreticisinin uğradığı zarar 700 trilyonun üzerinde. Ülkede toplam afet zararı 2 katrilyonun üzerinde. 52 trilyon TL, çiftçinin zararının ancak 40'ta 1'i. Sayın Başbakan, yardımına koşamadığı çiftçiden özür dileyeceği yerde, tam aksine bir tutumla yapamadığı destekten kendine övünç payı çıkarmaya çalışıyor.

GÖZ BOYAMACILIK Sayın Başbakan bütçede 1 kuruş ayrılmamışken, çiftçiye gübre ve mazot desteğinden söz ediyor. Tarımsal ürünlere uygulanacak prim 600 trilyon TL'ye çıkarılmıştır. ilk bakışta olumlu görülen bu gelişme, çiftçiye ödenmesi gereken DGD'den kesilen parayla karşılanacaktır. Yani tam bir göz boyamacılık. Kaldı ki, pamuğa verileceği ifade edilen 190 bin TL (sertifikalı tohum kullananlar için 228 bin TL ) 2004 yılı pamuk fiyatları dikkate alındığında son derece düşük kalmıştır. Pamuk çiftçisi 500 bin TL beklerken 228 bin TL ile yetinmek durumunda bırakılmıştır. Bir yandan hayvancılık destekleniyor denirken, diğer yandan besicilere kg başına verilen et teşvik primi 30 Eylül 2004 'de 1 milyon TL'den 500 bin TL'ye indirilmiş; süt üreticileri, tam bir TEKEL yaratan süt fabrikaları karşısında sahipsiz bırakılmıştır. Yem fiyatları süt fiyatını geçmiş; süt üreticisi sattığı 1 kilo sütle 1 kilo yem alamaz duruma gelmiştir. Kooperatiflere verilen hayvanlarda sertifikalı olma koşulu aranmamakta; sertifikasız hayvanlarla hayvancılığımızın geleceği karartılmaktadır.

İYİCE BOZULDU Kendinden önceki hükümetin uyguladığı politikaları eleştirerek iktidara gelen AKP, 2 yılı aşan iktidar döneminde bu politikalarda en ufak değişikliğe gitmedi. Çiftçiyi ezdiğini, perişan ettiğini iddia ettiği politikaları acımasızca aynen uyguladı. Çiftçinin durumu düzelmek bir yana, iyice bozuldu. Çiftçi 2002'yi mumla arar hale geldi. AKP iş başına gelirken şikâyet konusu yaptığı her şeyi unuttu. Tarımın yeterince desteklenmediğini söyledi, onu unuttu; girdi fiyatlarının çok yüksek olduğunu söyledi, onu unuttu. Ürün fiyatlarının düşüklüğünü söyledi , onu unuttu. Dahası, Acil Eylem Planı'nda "mazot gibi kalemlerdeki ağır vergileri azaltarak, çiftçinin tahammül edilemez yükünü kaldıracağız" dedi. Onu da unuttu. Hem öylesine unuttu ki, Sayın Başbakan, Erzurum'da çiftçileri azarlarken yaptığı gafı, II. Tarım Şûrası'nda yüzlerce çiftçinin önünde yineledi: "Mazota yüzde 40 destek veriyoruz. Daha ne istiyorsunuz ? Bu millet hep sizi mi besleyecek?" dedi. Şûra'da bir çiftçinin yüksek sesle söylediği gibi, "hani nerede mazot desteği?" Gerçi, Sayın Başbakan, nihayet gübre ve mazota destek vereceklerini söyledi, ama, tekzip bir hafta sonra Tarım ve Köyişleri Bakanı'ndan geldi. Sayın Bakan, gübre ve mazot desteği için bütçeye ödenek koyulmadığını, ayrıca henüz bir kaynak da bulunmadığını düzenlediği basın toplantısında içtenlikle itiraf etti. Tarım ve Köyişleri Bakanı primleri ayçiçeği için 135 bin TL, soya için 140 bin TL, kanola için 130 bin TL, mısır için 25 bin TL, zeytinyağı için 250 bin TL olarak açıkladı. Tam anlamıyla, dağ fare doğurdu. Zeytinyağı primi 1999 yılında bile 400 bin TL idi. 300 bin TL'ye mal edildiği halde tüccara 270 bin TL'ye satılabilen mısıra yalnızca 25 bin TL prim verilmesi çiftçiyle alay etmekten başka hiçbir anlam taşımıyor. Trakyalı ayçiçeği üreticisi 250 bin TL prim beklerken 135 bin TL ile karşılaşınca tam bir düş kırıklığı yaşadı. Başbakan yalnız bir konuda başarılı oldu: Şapkadan tavşan çıkardı.