17 Şubat 2005 23:00

Fazlaca Hollywood daha az Scorsese




Göklerin Hakimi Orijinal Adı: The Aviator Yönetmen: Martin Scorsese Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Cate Blanchett, Kate Beckinsale, John C. Reilly, Alec Baldwin Senaryo: John Logan Görüntü Yönetmeni: Robert Richardson Müzik: Howard Shore Yapım: 2004, ABD, Japonya, Almanya Tür: Dram Süre: 170 dk.





Kimi filmler vardır, tercih edilmesinin ya da merak edilmesinin öncelikli nedeni oyuncularıdır. Hele söz konusu film Hollywood'da üretilmişse, film tercihini belirleyen en önemli unsur çoğu zaman oyuncu olabilir. Mesela bir Tom Curise filminin yönetmeni 'sıradan sinemasever' için fazlaca önemli değildir. Sinemalarımıza onlarcası uğrayan 'stüdyo' filmleri de böyledir. Ama bütün sinema kariyerlerini Hollywood'un sınırları içinde geçirmelerine rağmen bir tür 'bağımsız' yönetmen olarak algılanan; kendi sinemasal dillerini yaratmayı başarmış ve her filmleriyle bir dertleri olduğunu ispatlamış yönetmenler vardır. Onların filmlerinde oyuncular kim olursa olsun, sinemaseveri salonlara dolduran ya da sinema eleştirmeninin kafasını meşgul eden çoğunlukla yönetmendir. Martin Scorsese de bunlardan birisi. İlk uzun metraj filmini çekişinin üzerinden otuz yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen hâlâ tartışılan ve 'çözüme kavuşturulmayan' bir yönetmen olan Scorsese, kimilerine göre Amerikan muhafazakârlığını yücelten, kimilerine göre ise her filmi liberal söylemlerle dolu biri. Sinema kariyeri boyunca Hollywood'un büyük stüdyolarıyla çalışan ve her defasında kendisine has bir dil tutturmayı başaran Scorsese'nin, ay sonunda verilecek Oscar ödüllerinin favorisi olarak gösterilen son filmi "The Aviator" (Göklerin Hakimi) bugün sinemalarımıza konuk oluyor. John Logan'ın senaryosunu yazdığı ve Amerikan tarihinin 'esrarengiz kişiliklerinden' Howard Hughes'un hayatından bir bölümü anlatan filmin Scorsese izlerini taşımakla birlikte 'en iyisi' olmadığını belirtelim.

Daha az Scorsese Zengin bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen ve ailesinin ölümüyle büyük bir servete konan Hughes'in 1920 ile 1946 yılları arasındaki dönemini anlatan film; genç işadamının Hollywood'un o döneme kadar çektiği en büyük bütçeli filmin hikâyesiyle açılıyor. Birinci Dünya Savaşı'nda kullanılan uçaklar üzerine yapılan bu filmin hikâyesi; Aviator'un hikâyesini de şekillendiriyor. Zira Hughes'in bir diğer sevdası da uçaklar. Hughes'in inişli çıkışlı, zaman zaman tekelleşme, zaman zaman Hollywood sansürü, zaman zaman da kafasındaki 'akıl oyunları' ile uğraşarak geçirdiği yirmi beş yıllık hikâye bir tür 'Amerakan Rüyası' güzellemesi. Anlaşılan o ki, Scorsese bu kez hikâyeye fazla müdahale etmemiş. Ama sonuçta her tarihsel kişilik, bugüne dair söz söyleme olanağı yaratığı için derin uykusunda rahatsız edilerek yeniden kurgulanır. Bu bakımdan Hughes de fazla masum sayılmaz. Onun kişiliginde, bugünlerde fazlasıyla yıpranmaya yüz tutmuş, bütün dünyada kirli çamaşırları ortaya dökülmeye başlayan 'Amerikan Rüyası' ya da başka bir deyişle Amerikan girişimci ruhu yeniden yaratılıyor. Muhafazakâr yasaklamalarla engellenen istenen, belden aşağı numaralarla diğer şirketler tarafından önü kesilmek istenen ancak buna rağmen girişimci, riks almaktan korkmayan ve her zaman zirveye oynayan Amerikan Rüyası kahramanının yeniden yaratılmış bir yüzü Hughes kuşkusuz. Bu bakımdan bugün için de söyleyecek çok sözü var. Scorsese filmin neresinde duruyor? Kuşkusuz görselliğinde. Her dönemin atmosferine göre yeniden şekillendirilen görüntüler, her detayı en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş dekorlar; kendimizi bazen bir uçağın pilot kabininde gökyüzünü yırtarken, bazen Hughes'le birlikte depresyona girerken bulabileceğimiz müthiş kadrajlar. Kısacası Scorsese'nin hikâye anlatmaktaki maharetini oluşturan her şey. Ama "The Aviator", belki de içinde en az Scorsese bulunan Scorsese filmi. Filmin teknik özellikeri için bir not : Hughes'ın hayatından yirmibeş yılın antatıldığı bir filmde, kahramanın fiziksel değişiminin dikkate alınmamış olmasının özel bir nedeni yoksa, büyük bir hata olduğunu belirtelim.

Oyuncular Scorsese oyunculuk konusunda 'saplantıları' olan bir yönetmen. Her dönem için vazgeçemediği 'erkek' oyuncular var. Örneğin bir dönem Robert de Niro, onun için vazgeçilmez bir oyuncuydu. Şimdilerde onun yerini Leonardo Di Caprio almışa benziyor. Scorsese'nin üç yıl önce çektiği "New York Çeteleri" filminde birlikte çalıştığı Di Caprio, daha olgun bir oyunculuk çıkartıyor. İkilinin birlikteliğinin hazırlıkları devam eden The Departed isimli filmde de devam edeceğini belirtelim. Hem Scorsese, hem de Hollywood'un tarzları karakterler konusunda örtüştüğü ve her ikisi de daha çok 'esas oğlan'a odaklanmayı tercih ettiği için yan karakterlerin yeterinde işlenmediğini, seçilen kahramanın hayatını tamamlayan öğeler olarak kaldıklarını belirtelim. Bu bakımdan Cate Blanchett, Kate Beckinsale ve Alec Baldwin gibi hatırı sayılır oyuncuların performansları konusunda yorum yapmak zor.

Oscar günü Filmin bu yılın Oscar ödül töreninin yıldızı olmasının bekleyenler çoğunlukta. Başta oyuncu, yönetmen, ve en iyi film olmak üzere birçok ödülü alabileceği konuşuluyor. Bugüne kadar hiç Oscar kazanamamış bir yönetmen olan Scorsese'in kendisinden en az şeyi kattığı bu filmle Oscar kazanması olası. Ama, film daha çok teknik ödülleri kazanacak gibi görülüyor. Ama Akademi Jürisi, daha önceki filmerinin hatırına 'minnet duygularını' sunmak üzere Scorsese'yi seçerse bu da sürpriz olmamalı.

aydemirsenay@hotmail.com

Evrensel'i Takip Et