10 Ocak 2005 23:00
Abbas iyimser konuştu
GÜNÜN YAZILARI
Yaser Arafat'ın ardından Filistin devlet başkanlığını yürütecek kişi belli oldu. İsrail'in çıkardığı bütün zorluklara rağmen pazar günü yapılan seçimleri, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün resmi adayı Mahmud Abbas (Ebu Mazen) kazandı. İlk sonuçlara göre Abbas oyların yüzde 62'sini aldı. En yakın rakibi, bağımsız aday Dr. Mustafa Barguti, yüzde 20'de kaldı.
1 milyon 100 bin seçmenin yüzde 66'sının oy kullandığı belirtildi. Doğu Kudüs'teki onbinlerce Filistinli ise, İsrail engellemeleri nedeniyle oy kullanamadı.
Abbas'ın hedefleri Abbas, zaferinin ardından Ramallah'ta yaptığı açıklamada iyimser konuştu. Filistin lideri, "halkın acılarını sona erdirmeyi" vaad etti ve başarısını Yaser Arafat ile Filistin halkına adadığını söyledi. Abbas, "Kendi devletimizi kurmak, halkımızın güvenliğini elde etmek, halkımıza iyi bir yaşam sağlamak, Filistinli mahkûmların özgürlüğe kavuşması, bağımsız bir devlet hedefine ulaşmak için önümüzde zorlu bir görev var" diye devam etti.
Kuşkuları giderme çabası Mahmud Abbas, kendisine yöneltilen "İsrail işgali ile uzlaşma aradığı" suçlamalarına yanıt vermek istercesine, Arafat'ın siyasi çizgisine saygı duyduğunu vurguladı. Abbas, İsrail ile 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletini garanti altına almayan hiçbir anlaşma yapılamayacağını öne sürdü. Filistinli lider, bir İtalyan gazetesine verdiği demeçte, "Bize başkenti Doğu Kudüs olan, 1967 sınırlarında bağımsız Filistin devletinden daha azını veren bir anlaşmayı kabul edemeyiz. Filistinli mültecilerin sorununu tartışarak adil çözüme kavuşturmayan bir anlaşmayı kabul edemeyiz. Yaser Arafat bize, zorlu müzakereci ve ılımlı pragmatik olmayı miras bıraktı" ifadelerini kullandı.
Hamas'ın tutumu Seçimi boykot eden Hamas'ın Batı Şeria lideri Şeyh Hasan Yusuf, Abbas'ın kayıtlı seçmenin yüzde 62'sinin oyunu aldığını, bunun da Filistinlilerin yaklaşık yüzde 33'ünün desteğine tekabül ettiğini söyledi. Yusuf, bu sonucun, Abbas'ın çok az destek aldığını gösterdiğini dile getirdi. Seçim sonuçları; ABD ve diğer Batılı ülkelerde olumlu karşılandı. ABD Başkanı George W. Bush, "Abbas'a İsrail ile barışı sağlama yolunda yardım edeceğini" söyledi. İsrailli bir yetkili de, "Abbas'ın seçilmesinin barış çağını başlatmasını umuyoruz" diye konuştu. Avrupa Birliği, İngiltere ve Fransa yöneticileri de, memnuniyetlerini ifade eden açıklamalar yaptılar.
İSRAİL'İN BARIŞ ANLAYIŞI! İsrail hükümeti bir taraftan dünya kamuoyunu Gazze'den çekilme planı ile oyalarken, diğer taraftan işgal altındaki topraklarda Yahudi yerleşimcilerinin sayısı hızla arttı. İsrail İçişleri Bakanlığı Nüfus Dairesi'nin açıklamasına göre, 2004 yılı iiçinde Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki Yahudi yerleşimci sayısında yüzde 6 artış görüldü. İşgal altındaki Filistin topraklarındra yaşayan yerleşimci sayısı 2003 yılında 236 bin 381 iken, 2004 yılında 250 bin 179 oldu. Sadece Gazze Şeridi'ndeki yerleşimci nüfusu yüzde 11 arttı. Yerleşimci sayısındaki artışın dikkat çeken bir yönü, bu artışın büyük oranda Gazze'den çekilme planının açıklanmasından sonra gerçekleşmiş olması. Gazze Şeridi'ndeki en büyük Yahudi yerleşimi olan Neve Dekalim'e 2004'te 100'den fazla yerleşimci geldi. Nüfusu artan diğer yerleşimler ise Kfar Darom (%29), Netzarim (%25) ve Netzer Hazani (%21). Batı Şeria'daki yerleşimlerdeki nüfus da, aynı süreçte arttı. Özellikle Sa-Nur yerleşiminin 2004 yılında nüfusunu neredeyse üçe katladığı öğrenildi.
Filistin halkının barış özlemi
YORUM / Taylan Bilgiç Seçimler öncesinde, Gazze ve Batı Şeria'da nabız tutan bağımsız gazeteciler, Mahmud Abbas'ın halk nezdinde saygınlığı olmadığında birleşiyordu. Kimileri onun, Filistin Özerk Yönetimi'ndeki rüşvet ve yolsuzluk olaylarının parçası olduğunu ileri sürüyordu, kimisi ise, ABD ve İsrail tarafından desteklendiği yönündeki işaretlere dikkat çekiyordu. Başkaları, lükse düşkün ve halka uzak bir "aristokrat" olduğunu söylemekteydi. Buna rağmen, FKÖ ve içindeki en güçlü örgüt olan El Fetih'in desteğini alan Abbas, seçmenden de onay aldı. Abbas'ın 'gerçek bir meşruiyet' için yüzde 60'tan fazla oy alması gerektiği söyleniyordu, aldığı oy oranı yüzde 62 ile bu eşiğin üzerinde. Bu durum nasıl açıklanabilir? En makul açıklama, Filistin halkının, yıllardır süren İsrail terörü karşısında yorgun düşmesi. 28 Eylül 2000'den bu yana devam eden bu terör; sadece binlerce can almadı. Onbinlerce Filistinli sakat kaldı, tarlalar ve işletmeler yok edildi, işsizlik yüzde 80'lere ulaştı. Sokağa çıkma yasakları yüzünden insanlar komşularını dahi göremez hale geldiler. Yahudi yerleşimleri giderek yayılırken, bütün Filistin'i bir cezaevine dönüştüren ırkçı İsrail duvarı, "son damla" oldu. Diğer yandan, ilk İntifada'nın güçlü halkçı niteliğinin aksine, Filistinli örgütlerin halkı tamamen dışlayan, üstelik Filistin davasının en güçlü kozlarından biri olan uluslararası desteği sabote eden "intihar saldırıları", çözümsüzlüğü derinleştirdi. Bu şartlar altında, "barış getirebilecek aday" olarak ortaya çıkan Abbas, bir tür "kötünün iyisi" oldu. Barış istediğini her fırsatta vurgulayan Filistin halkının, sorunların kaynağı olan ABD ve İsrail tarafından "görüşülebilir" bulunan Abbas'a bir şans vermesi, şaşırtıcı olmamalı. Peki, Abbas bu şansı değerlendirebilecek mi? Aslında bu, yanlış bir soru. Çünkü İsrail-ABD terörizmi karşısında onun elinden gelen fazla bir şey yok. Duvar ile birlikte işgalin ulaştığı nokta trajik: Mevcut "Yol Haritası" konsepti içinde bir Filistin devleti kurulsa dahi, bu devlet, tarihi Filistin'in sadece yüzde 15'i olacak. Üstelik Ariel Şaron, "Gazze'den çekilmek" adına Batı Şeria'nın bir bölümünü daha ilhak etmeyi hedefliyor. Öyleyse, Ebu Mazen'in zaferi; bütün dünya için, ABD ve İsrail'in ne kadar "barışçı" olup olmadığını bir kez daha görme fırsatından başka bir şey olmayacak. İki devlet de, "Ortadoğu barışı için Abbas" tutumunu benimsemişti. Artık hiçbir bahaneleri kalmamış bulunuyor. Şaron, "Gazze'den çekilme" adı altında ortaya attığı sinsi plan ile, dünyada 'barış isteyen taraf' izlenimi yaratmayı başarmıştı. (İntihar saldırılarının bu izlenimdeki etkisi yadsınamaz.) Önümüzdeki dönem, kimin gerçekten barış yanlısı, kimin terörist olduğuna dair bu algı çarpıklığının düzeleceği bir dönem olacak.
Abbas'ın hedefleri Abbas, zaferinin ardından Ramallah'ta yaptığı açıklamada iyimser konuştu. Filistin lideri, "halkın acılarını sona erdirmeyi" vaad etti ve başarısını Yaser Arafat ile Filistin halkına adadığını söyledi. Abbas, "Kendi devletimizi kurmak, halkımızın güvenliğini elde etmek, halkımıza iyi bir yaşam sağlamak, Filistinli mahkûmların özgürlüğe kavuşması, bağımsız bir devlet hedefine ulaşmak için önümüzde zorlu bir görev var" diye devam etti.
Kuşkuları giderme çabası Mahmud Abbas, kendisine yöneltilen "İsrail işgali ile uzlaşma aradığı" suçlamalarına yanıt vermek istercesine, Arafat'ın siyasi çizgisine saygı duyduğunu vurguladı. Abbas, İsrail ile 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletini garanti altına almayan hiçbir anlaşma yapılamayacağını öne sürdü. Filistinli lider, bir İtalyan gazetesine verdiği demeçte, "Bize başkenti Doğu Kudüs olan, 1967 sınırlarında bağımsız Filistin devletinden daha azını veren bir anlaşmayı kabul edemeyiz. Filistinli mültecilerin sorununu tartışarak adil çözüme kavuşturmayan bir anlaşmayı kabul edemeyiz. Yaser Arafat bize, zorlu müzakereci ve ılımlı pragmatik olmayı miras bıraktı" ifadelerini kullandı.
Hamas'ın tutumu Seçimi boykot eden Hamas'ın Batı Şeria lideri Şeyh Hasan Yusuf, Abbas'ın kayıtlı seçmenin yüzde 62'sinin oyunu aldığını, bunun da Filistinlilerin yaklaşık yüzde 33'ünün desteğine tekabül ettiğini söyledi. Yusuf, bu sonucun, Abbas'ın çok az destek aldığını gösterdiğini dile getirdi. Seçim sonuçları; ABD ve diğer Batılı ülkelerde olumlu karşılandı. ABD Başkanı George W. Bush, "Abbas'a İsrail ile barışı sağlama yolunda yardım edeceğini" söyledi. İsrailli bir yetkili de, "Abbas'ın seçilmesinin barış çağını başlatmasını umuyoruz" diye konuştu. Avrupa Birliği, İngiltere ve Fransa yöneticileri de, memnuniyetlerini ifade eden açıklamalar yaptılar.
İSRAİL'İN BARIŞ ANLAYIŞI! İsrail hükümeti bir taraftan dünya kamuoyunu Gazze'den çekilme planı ile oyalarken, diğer taraftan işgal altındaki topraklarda Yahudi yerleşimcilerinin sayısı hızla arttı. İsrail İçişleri Bakanlığı Nüfus Dairesi'nin açıklamasına göre, 2004 yılı iiçinde Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki Yahudi yerleşimci sayısında yüzde 6 artış görüldü. İşgal altındaki Filistin topraklarındra yaşayan yerleşimci sayısı 2003 yılında 236 bin 381 iken, 2004 yılında 250 bin 179 oldu. Sadece Gazze Şeridi'ndeki yerleşimci nüfusu yüzde 11 arttı. Yerleşimci sayısındaki artışın dikkat çeken bir yönü, bu artışın büyük oranda Gazze'den çekilme planının açıklanmasından sonra gerçekleşmiş olması. Gazze Şeridi'ndeki en büyük Yahudi yerleşimi olan Neve Dekalim'e 2004'te 100'den fazla yerleşimci geldi. Nüfusu artan diğer yerleşimler ise Kfar Darom (%29), Netzarim (%25) ve Netzer Hazani (%21). Batı Şeria'daki yerleşimlerdeki nüfus da, aynı süreçte arttı. Özellikle Sa-Nur yerleşiminin 2004 yılında nüfusunu neredeyse üçe katladığı öğrenildi.
Filistin halkının barış özlemi
YORUM / Taylan Bilgiç Seçimler öncesinde, Gazze ve Batı Şeria'da nabız tutan bağımsız gazeteciler, Mahmud Abbas'ın halk nezdinde saygınlığı olmadığında birleşiyordu. Kimileri onun, Filistin Özerk Yönetimi'ndeki rüşvet ve yolsuzluk olaylarının parçası olduğunu ileri sürüyordu, kimisi ise, ABD ve İsrail tarafından desteklendiği yönündeki işaretlere dikkat çekiyordu. Başkaları, lükse düşkün ve halka uzak bir "aristokrat" olduğunu söylemekteydi. Buna rağmen, FKÖ ve içindeki en güçlü örgüt olan El Fetih'in desteğini alan Abbas, seçmenden de onay aldı. Abbas'ın 'gerçek bir meşruiyet' için yüzde 60'tan fazla oy alması gerektiği söyleniyordu, aldığı oy oranı yüzde 62 ile bu eşiğin üzerinde. Bu durum nasıl açıklanabilir? En makul açıklama, Filistin halkının, yıllardır süren İsrail terörü karşısında yorgun düşmesi. 28 Eylül 2000'den bu yana devam eden bu terör; sadece binlerce can almadı. Onbinlerce Filistinli sakat kaldı, tarlalar ve işletmeler yok edildi, işsizlik yüzde 80'lere ulaştı. Sokağa çıkma yasakları yüzünden insanlar komşularını dahi göremez hale geldiler. Yahudi yerleşimleri giderek yayılırken, bütün Filistin'i bir cezaevine dönüştüren ırkçı İsrail duvarı, "son damla" oldu. Diğer yandan, ilk İntifada'nın güçlü halkçı niteliğinin aksine, Filistinli örgütlerin halkı tamamen dışlayan, üstelik Filistin davasının en güçlü kozlarından biri olan uluslararası desteği sabote eden "intihar saldırıları", çözümsüzlüğü derinleştirdi. Bu şartlar altında, "barış getirebilecek aday" olarak ortaya çıkan Abbas, bir tür "kötünün iyisi" oldu. Barış istediğini her fırsatta vurgulayan Filistin halkının, sorunların kaynağı olan ABD ve İsrail tarafından "görüşülebilir" bulunan Abbas'a bir şans vermesi, şaşırtıcı olmamalı. Peki, Abbas bu şansı değerlendirebilecek mi? Aslında bu, yanlış bir soru. Çünkü İsrail-ABD terörizmi karşısında onun elinden gelen fazla bir şey yok. Duvar ile birlikte işgalin ulaştığı nokta trajik: Mevcut "Yol Haritası" konsepti içinde bir Filistin devleti kurulsa dahi, bu devlet, tarihi Filistin'in sadece yüzde 15'i olacak. Üstelik Ariel Şaron, "Gazze'den çekilmek" adına Batı Şeria'nın bir bölümünü daha ilhak etmeyi hedefliyor. Öyleyse, Ebu Mazen'in zaferi; bütün dünya için, ABD ve İsrail'in ne kadar "barışçı" olup olmadığını bir kez daha görme fırsatından başka bir şey olmayacak. İki devlet de, "Ortadoğu barışı için Abbas" tutumunu benimsemişti. Artık hiçbir bahaneleri kalmamış bulunuyor. Şaron, "Gazze'den çekilme" adı altında ortaya attığı sinsi plan ile, dünyada 'barış isteyen taraf' izlenimi yaratmayı başarmıştı. (İntihar saldırılarının bu izlenimdeki etkisi yadsınamaz.) Önümüzdeki dönem, kimin gerçekten barış yanlısı, kimin terörist olduğuna dair bu algı çarpıklığının düzeleceği bir dönem olacak.
Evrensel'i Takip Et