17 Aralık 2004 22:00

Can dostlarım

Can dostlarımdan ikisi bugün yok aramızda. Zihni Anadol'u yıllarca önce, Ömer Nida'yı ise geçen yıl yitirdik. Artık seslerini duyamayacağım, ama yapıtlarıyla ve anılarıyla yaşayacağım, diğer bazı dostlarımda olduğu gibi.

Paylaş
Can dostlarımdan ikisi bugün yok aramızda. Zihni Anadol'u yıllarca önce, Ömer Nida'yı ise geçen yıl yitirdik. Artık seslerini duyamayacağım, ama yapıtlarıyla ve anılarıyla yaşayacağım, diğer bazı dostlarımda olduğu gibi.

Zihni Anadol Şu an nerede ve nasıl tanıştığımızı anımsamıyorum, anımsamak içinde zorlamıyorum kendimi. Belki bir gün gelir aklıma. Yayıncılık dönemimde sık sık karşılaşırdık Başmusahip Sokağı'ndaki yayınevimde. Kerim Korcan, A.Kadir, Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo, Vedat Günyol ya da Abidin Nesimi gibi her Cağaloğlu'na çıkışta uğrardı bana. Abidin Nesimi deyince…. Onların tartışması öylesine hoşuma giderdi ki… Çoğunlukla aynı şeyleri farklı biçimde söylerdi ve tartışma da buradan çıkardı, metot ve yol açısından. Başka yazıhanelerde de bir araya gelirdik. Örneğin eski tüfeklerden Talat Tarakçı'nın yazıhanesinde. Şimdi o yazıhanenin bulunduğu güzelim, otantik yapı restore edilmiş, bir kuyumcunun bilmem kaç katlı turistik mağazası olmuş… Her cuma günü çilingir sofrasında bir araya gelirdik. Aslında çilingir sofrası değil de Cumhurbaşkanı Davet Sofrası'ydı. "Yok" yoktu masada, her zaman. Para patrondan, Talat Tarakçı'dan olurdu. Mübayaa işleri de en küçükleri olduğum için bana kalırdı. Çok şey öğrendim Zihni Ağabeyden. Güngör Ağabey'in (Gençay) kitabındaki ("Üç Kapıdan", Gerçek Sanat Yayınları, 2003) söyleşisinde belirttiklerini sık sık söylerdi: "Şöyle bir söylem vardır Marksist literatürde: 'Aydın daima satılmaya eğilimlidir, sadece işçi sınıfı satılmaz.' Evet. Çünkü işçi sınıfından faydalanacağı bir şey yoktur işverenin… Satılsa satılsa sendikaların başına getirilen sendika ağaları satılırlar. Ve onlar da satar sınıfını, o kadar. Halbuki aydından, sanatkârdan daha çok faydalanırlar. Kendi amaçları doğrultusunda roman yazdırır, öykü yazdırır, heykel yaptırır, film yaptırırlar. Sömürenlerin tüm pisliklerini kapatmak ve soygunu devam ettirmek için çalıştırırlar onları…"

Unutamam hiçbir zaman Zihni Ağabeyimi…

Ömer Nida Ömer Nida'yla dostluğumuz, 1950'lerin sonuna doğru Adana'da Fevzi Yetiker, Kadir Pencaplıgil, Sadi Samra, Faruk Ergöktaş'la birlikte çıkardıkları "Kimsecik" adlı edebiyat gazetesiyle başlamıştı. Ben tıfıl bir yazardım. Kitabında ("İçki, Meyhane ve Çilingir Sofrası", Gerçek Sanat Yayınları, 1998) şöyle anlatıyordu o günleri, beni: "Demirspor sahasında yaptığımız bir maçta kimler yoktu ki; Fevzi Yetiker, Faruk Ergöktaş, Demirtaş Ceyhun, Nihat Ziyalan, Bülent Habora, Yılmaz Kalak, Uzun Mahmut, Abdullah Sert, Nurer Uğurlu, şu anda anımsamadığım sevgili arkadaşlar. Bunların arasında içki sevmeyen ve bu nedenle de o dönemde sevmediğimiz Bülent Habora'nın yazdığı ürünleri, çıkardığımız 'Kimsecikler' adlı dergimizde yayımlarken, baştarafına, 'Hiç sevmediğimiz Bülent Habora' notunu da koyuyorduk. Şimdi bira türüyle aramıza katıldığı için onu çok seviyor ve eski tutumumuzun yanlış olduğunu anlıyoruz." Ne güzeldi o günler. Maçta korkardık Demirtaş Ceyhun'un ayağından top almaya. Bize göre iri-yarıydı, hâlâ da öyle ya. Yılmaz, filmlerindeki gibiydi. Bir sıska bendim. Ömer Ağabeyle birçok dergide bir araya geldik. Gerçek Sanat'ın dışında, Yeni Ufuklar'da, Pazar Postası'nda, hatta Behçet Kemal Çağlar'ın yönettiği 20. Asır Dergisi'nin sayfalarında. Zihni Anadol'un hiçbir kitabını yayımlayamadım ama, Ömer Nida'nın "İşçi Tiyatrosuna Doğru"sunu yayımladım. Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) ilk üyesi olan Ömer Nida, Güngör Gençay'ın Kıyı dergisinde (1996) yayınlanan (Sonra "Üç Kapıdan" kitabında) söyleşisindeki, "Günümüz yazar ve aydınların emekçi partilerle olan ilişkileri üzerine neler söyleyebilirsiniz?" sorusuna, bir yerinde şöyle yanıt veriyor: "Ülkemizde parti kurma girişimleri sağlıklı değildir. Deneyimli, bilinçli yazarlar, bu konuda kılı kırk yararlar. Her oluşuma dalan aydınlardan yarar gelmez. Göstermelik ilişkiler var. Önce kişiliğiyle güven kazanmış emekçiler ya da emekçiler adına girişimde bulunma yetkisi olan çekirdek kadro saptanmalı. Sonra örgüt. Sonra aydın, sanatçı ilişkisi gündeme gelmeli. Kısacası konu çok boyutludur. Tüm ayrıntılarıyla masaya yatırılmalı önce…" Unutabilir miyim Ömer Nida'yı hiç?..

ÖNCEKİ HABER

Sanatı yaşatma çabası

SONRAKİ HABER

Zirve üzerine çöktü!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...