16 Aralık 2004 22:00

Boğazlar güvenli mi?

Deniz taşımacılığında önemli bir yer tutan İstanbul Boğazı, her an, boğazdan geçen gemilerin ve sıvı yakıt taşıyan tankerlerin yol açabileceği tehlikelerle karşı karşıya.

Paylaş
Deniz taşımacılığında önemli bir yer tutan İstanbul Boğazı, her an, boğazdan geçen gemilerin ve sıvı yakıt taşıyan tankerlerin yol açabileceği tehlikelerle karşı karşıya. Batan gemilerin depolarındaki yakıtı sızdırma ihtimali, denizdeki canlı yaşamını, çevreyi ve can güvenliğini tehdit ediyor. Boğazların güvenliği için alınan tedbirlerin yetersizliği de kaza ihtimalini güçlendiriyor. Petrol taşımacılığında, özellikle Ortadoğu petrollerinin Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine taşınmasında, deniz yolunun kolay ve ekonomik olması, petrol şirketlerinin deniz taşımacılığını tercih etmesine neden oluyor. Bu yüzden de Boğazlar'da tanker yoğunluğu oluşuyor. Bu tanker yoğunluğu başlı başına risk doğururken, Boğazlardaki akıntılar, görüş açıları ve şehir içi deniz taşımacılığının kendi yoğunluğu petrol tankerlerinin yarattığı tehlikeyi daha da artırıyor.

Risk ciddiye alınmalı Boğazlardaki gemi ve tanker yoğunluğu hakkındaki sorularımızı yanıtlayan Gemi Mühendisleri Odası Başkanı Metin Koncavar, karşı karşıya olduğumuz riskin ciddiye alınması gerektiğini söyledi. Gelişen teknoloji ile yeni gemilerin üretildiğini, ancak eski gemilerin tehlike arz ettiğini belirten Koncavar, "1995 yılından beri özellikle petrol taşımacılığı için çift cidarlı gemiler üretilmeye başlandı. Eski gemiler tek cidarlı. Gemilerin depoları sacdan yapılıyor ve eski gemilerde bu sac tek kat. Yani sacın dış yüzeyi deniz suyuna, iç yüzeyi ise petrole değiyor. Oysa çift cidarlı gemilerde depo ile sac arasında başka bir bölme daha var. Bu bölme bazı tankerlerde deniz suyuyla doldurulur, bazılarında ise boştur. Dıştaki sac delinse bile depo zarar görmüyor ve sızdırma olmuyor. Fakat petrol şirketleri çok pahalı olmamasına rağmen masraf etmemek için eski gemileri kullanmaya devam ediyorlar" uyarısında bulundu.

Önlemler alınmalı Karşı karşıya olunan bu riske karşı toplumsal reaksiyon gösterilmesi gerektiğini savunan Koncavar, "İstanbul ayağa kalkmalı. Hükümetin uluslararası anlaşma yapmasını beklemek yanlış olur. Tabii bu işin toplumsal boyutu. Asıl hükümet radikal önlemler almalı. Örneğin; Amerika'da ciddi tanker kazaları yaşandıktan sonra, Amerikan Hükümet'i; 'Tek cidarlı gemiler benim topraklarıma 200 milden fazla yaklaşmayacaklar' dedi. Bu çok radikal bir karardı. İşte Türk Hükümeti'nin de böyle radikal kararlar alması, radikal kurallar koyması gerekiyor" önerisinde bulundu. Hazar ve Kazak petrollerinin boru hattıyla taşınması gerektiğini savunan Koncavar, neden böyle bir yola başvurulmadığını ise şöyle anlattı. "Boru hattı döşemek politik kaygıları beraberinde getiriyor. Çünkü boru hattının kullanılması, hattın geçtiği ülkelere bir anlamda bağımlılık demek. Örneğin, her an bir siyasi kriz gerçekleşebilir ve boru hattına ev sahipliği yapan ülke petrolün geçişini kesebilir. Bu nedenle ve de daha ekonomik olduğu için deniz yolu tercih edililiyor." Yüksek Denizcilik İşletmeleri'nin Türk karasularına giren bir tankeri ancak limana uğrarsa kontrol edebilme hakkına sahip olduğunu, tankerin limana uğramaması halinde ise yanına eskort romörkör verilebildiğini aktaran Koncavar, "Romörkör tankerin arkasıdan gidiyor. Koca gemi ve akıntı var...Tankerin dümeni kilitlenirse, romörkörün o tankeri yakalama şansı hiç yok! Romörkör tankere halat atana kadar tanker ya karaya oturmuş olur ya da bir yere çarpmış olur. Bu konuda da radikal bir önlem gerekli. Nasıl ki, Panama Kanalı'ndan tankerler romörkere halatla bağlanarak geçiriliyorsa, bizim boğazlarımızda da böyle bir uygulama başlatılsın. Evet bu da çok radikal bir önlem ama böyle radikal önlemler almalıyız" şeklinde konuştu.

Kılavuz kaptan Kıyı Emniyeti Bölge Müdürlüğü Boğazların Emniyeti Dairesi Başkanı Olcay Özgürce, Montrö Sözleşmesi'ne göre hareket ettiklerini, Montrö Sözleşmesi'nin de boğazların denetimini Türkiye'ye verdiğini anımsatarak, "Montrö Sözleşmesi'ne göre klavuz kaptanı zorunlu tutamıyoruz. İsteyen gemi kılavuz kaptan alır, istemeyen gemi almaz. Romörkör de aynı şekilde. Fakat biz güvenlik için kılavuz kaptan alınmasını 'şiddetle' tavsiye ediyoruz" dedi. Boğazlardaki riskin, ancak boğazların kapatılması halinde sıfırlanacağını vurgulayan Özgürce, güvenli bir geçiş için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: "Boğazlardaki riski azaltmak için boğazdan geçen gemiler sağlam olmalı. 'Gemim sağlamdır' diye doğru beyanat verilmesi gerekiyor. Çünkü gemi sağlam olmadığı halde, 'Sağlamdır' diye beyanat verildiği çok oluyor. Kılavuz kaptan ve romörkör, boğazdan geçerken gemiye eşlik etmeli. Bu koşullar sağlandığı takdirde risk azaltılabilir."

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


küskün ve dikbaşlı komşu ermenistan -2-
   Erivan Devlet Üniversitesi'nde
   hava bir soğuk bir sıcakHazırlayan : Aydın Çubukçu Türkiye'nin ambargosunu İstanbul-Erivan arasında uçarak delen Fly-Air şirketinin uçağıyla İstanbul'dan Erivan'a iki saatte ulaştık. Erivan havaalanı kar altındaydı ve on metre sonrasını bile görmeyi güçleştiren yoğun bir sis vardı. Rus polislerinin yaptığı pasaport kontrol ve gümrük işlemlerinden sonra kent merkezine doğru ilerledik. Üç kilometre kadar sonra, kentin dışında yolun iki tarafında sıralanmış kumarhaneler Erivan hakkındaki ilk soruların sebebi oluyor: Kim oynuyor bu kadar kumarı? Gruptan bazıları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin girişine benzetiyorlar manzarayı. Kumarhane, kara para demektir, mafya demektir... Sosyalizmin son kırıntıları da gidince, içeri ilk giren, diğer bütün Doğu Bloğu ülkelerinde olduğu gibi burada da, kapitalizmin en kötü tezahürleri oluyor. Sonra Erivan'a girdiğimizi anlıyoruz. Devasa anıtlar, soylu bir mimarinin kanıtı olan taş binalar, geniş caddeler, sis altında bile kolayca kendilerini gösteriyorlar.

Erivan Devlet Üniversitesi Ermeni taş işçiliği ve mimaride taşın kullanımı, tarihsel bir miras. Anadolu'nun dört bir yanında onların izlerini hâlâ görmek mümkün. Erivan Devlet Üniversitesi binası da, bu mirastan kendine düşen büyük payı almış. Çok yakışıklı, gururlu bir bina. Hemen girişinde, Ermeni alfabesinin yaratıcısı iki bilgin din adamının heykeli var. Neredeyse bin beş yüz yıl önce, Ermenice'nin bütün ses özelliklerini yansıtabilecek biçimde inşa edilen bu alfabe, Ermeniler için kutsal. Ermenice'nin kendisine özgü seslerle yazılıp okunmasını sağlamaktan öte, bu alfabe dile kararlılık ve süreklilik sağlayan unsurlardan birisi. Kutsal Eçmiadzin kentinde Başpatrik 2. Karekin'le görüşmemizi anlatırken, bu konuya yeniden döneceğiz. Ama şu kadarını hemen söyleyebiliriz ki, bir Ermeni üniversitesinin girişinde alfabenin yaratıcısı iki bilginin anıtının bulunması, son derece anlamlı ve Ermeni ulusal kimliğinin anlaşılması bakımından da çok önemli. Bizi Rektör yardımcısı, uluslararası ilişkiler ve şarkiyat dallarından profesörler ve Türkoloji bölüm başkanı ile öğrenciler karşılıyor. Daha doğrusu, onların önceden bizi bekledikleri büyük ve oldukça soğuk bir salonda karşılaşıyoruz. Uzun bir masanın arkasında, paltolarıyla ve atkılarıyla oturuyorlar. Doğu Konferansı heyeti de iki metre aralıkla karşılarına konulmuş uzun masanın öteki tarafına yerleşiyor. Grubun sözcülüğünü Hrant Dink yapıyor. Biri konuşsun, biri çevirsin yapmayalım, kısadan derdimizi anlatalım dedik. Görev Hrant'a düştü. Sakin ve inandırıcı bir sesle (ben bu kadarını anladım) ve Ermenice, Doğu Konferansı'nın amaçlarını anlattı. Rektör yardımcısı arada bir başını sallayarak onayladığını belirtiyor. Diğerlerinde pek ses ve hareket yok. Türkoloji bölüm başkanı dikkatli ama sır vermeyen bir yüz ifadesiyle hepimizi tek tek inceliyor. Sonra Hrant, her birimizi ayrı ayrı tanıtıyor. Adlarımızı, görevlerimizi ve siyasal eğilimlerimizi söylüyor. Bana gelince, "Evrensel gazetesi yazarı, komünist" diyor. Karşı tarafta ilk kez birilerinin gülümsediğini fark ediyorum. Sempatiyle mi yoksa, şaşkın bir ucube olarak gördükleri için mi güldüler, anlayamıyorum. Tam tanışma faslı bitmişken, arka sırada oturan bir genç kalkarak kendisini tanıtıyor. Türkoloji öğrencisiymiş. Türkçe bizi saygıyla selamlıyor, hoş geldiniz diyor ve ekliyor: "Şimdi sizi Ermeni soykırımında hayatını kaybedenler için bir dakikalık saygı duruşunu davet ediyorum." Böyle bir emrivaki ne zaman başımıza gelecek diye bekliyordum. Grupta soykırım kavramına hassas olanlar var, böyle bir saygı duruşuna katılmayacak olanlar var... Daha ilk günden gezimizin duvara toslaması hiç güzel olmayacak. Hrant'a eğilip dedim ki, "1915'te hayatını kaybeden herkes için bir dakikalık saygı duruşu..." Hrant anında Ermenice'ye çevirdi ve hep birlikte büyük facianın bütün kurbanları için ayağa kalkıyoruz. Üniversite 1919 yılında kurulmuş. Türkoloji bölümü 1943'te. Türk dili, tarihi ve kültürü araştırmaları yapılıyor. Yirmi öğretim görevlisi ve yüzden fazla öğrencisi var. Türkçe'nin 19. yüzyıl sonuna kadar Kafkasya'da uluslararası ilişki dili olduğunu söylüyor Hoca. Bu yüzden Türkoloji eğitiminin Ermenistan için yadırganacak bir şey olmaması gerektiğini anlatıyor. Bizden en ilginç soru, Yıldız Ramazanoğlu'dan geliyor: "Üniversiteye öğrenciler türbanla girebilirler mi?" Bu sorun yüzünden canı epeyce yanmış bir eski öğrenci Yıldız hanım. Ayrıca sorusunun çok kritik ve ayırt edici bir rolü olduğunun da bilincinde. Rektör yardımcısı, konunun hassasiyetinin farkında olarak, Müslüman İranlı ve Azeri öğrencilerin sahip oldukları özgürlükleri anlatıyor. Bu iki tarafın gerginliğini biraz hafifletiyor. Espri yapılabileceğini anlamak iyi geliyor. Dr. Gourgen V. Melikyan, Doğu Araştırmaları bölümünde hoca. Uzun yıllar İran'da çalışmış. Eskiden TUDEH (İran komünist) partisinin üyesi olduğu fısıldanıyor kulağımıza. Farsça'sı mükemmel, Türkçe'si bizi hoşnut edecek kadar. Odasına davet ediyor. Ünlü Ermeni konyağını ilk kez onun odasında tadıyoruz. Konyağın yetmediği yerde çikolata çıkarıyor çekmecelerden, şarap bulup buluşturuyor. Sıcak, neşeli ve dostça bir sohbet başlıyor. İlk kez "komşunun evinde" hissediyoruz kendimizi. Umutlu olmak için ciddi bir sebep ve Ermeni halkının sahiden kardeş bir halk olduğunu görmek istemeyenlerin gözüne de kocaman bir kanıt. Öğlenden sonra Daşnak Partisi'ne gideceğiz. Melikyan'ın verdiği cesaret ve umuda orada ihtiyacımız olacak.



Yarın: Derin Ermenistan'ın kalbi: Daşnak Partisi

ÖNCEKİ HABER

İÜ'de protesto günü

SONRAKİ HABER

Bağcılar'da silahlı çatışma: 4 yaralı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...