4 Aralık 2004 22:00

İnfaz belgelendi

Mardin'in Kızıltepe ilçesinde; Ahmet Kaymaz ile 12 yaşındaki oğlu Uğur Kaymaz'ın güvenlik güçleri tarafından öldürülmesi üzerine bölgeye giden TBMM İnsan Hakları Komisyonu'nun hazırladığı rapor, bütün ayrıntılarıyla infazı gözler önüne seriyor. "Baba ile oğulun Özel Tim ile karşılaşmasının ani olmadığı, çatışma izine rastlanmadığı, üzerlerinde de eyleme çıkacak kıyafet bulunmadığı" ifadelerinin yer aldığı raporda; baba ile oğulun infazı için "Yaşam hakkına bir kast olup, hukuk dışıdır ve kabul edilemez" denildi. Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyelerinden CHP Mersin Milletvekili Hüseyin Güler ve AKP Batman Milletvekili M. Nezir Nasıroğlu'nun olay yerinde yaptıkları incelemeler, Kaymaz Ailesi, görgü tanıkları ve yetkililerle yaptıkları görüşmeler sonucu hazırlanan rapor, yarın TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış tarafından açıklanması bekleniyor.

Vali: Yağmur yağıyordu, Kaymakam: Yağış yoktu Raporda yer alan saptamalara göre; Mardin Valisi Temel Koçaklar'ın, "Karanlık basmış, yağışlı bir gün. 'Dur' ihtarına silahla karşılık verilince ekipte silahla karşılık vermiş" ifadesi, Kızıltepe Kaymakamı Engin Durmaz'ın, "Hava açıktı ve yağmur yağmıyordu" sözleriyle yalanlanıyor. Koçaklar'ın ihbara ve söz konusu evin tespit edildiğine dikkat çekerek, "Evde oturan şahsın PKK terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan yargılandığını öğrendik" sözleri dikkat çekiyor. Olaydan bir gün önce emniyet müdürünün kendisine dışarı çıkmamasının iyi olacağını söylediğini aktaran Kaymakam Durmaz, "iki terörist öldürüldü" haberi üzerine olay yerine gittiğinde gördüklerini, "Savcıdan 10-15 dakika sonra olay yerindeydim. Olay yerinde bize aktarılandan farklı bir hava vardı" ifadeleriyle anlattı.

Çocuk olduğu belliydi İnfazın ardından çağrılan 112 Acil Servis görevlisinin müdahalesine "bomba olabilir" iddiası ile izin verilmezken, görevlinin, "Uzaktan çocuk olduğu belliydi. Çocuk kamyona giderken düşürülmüş şeklindeydi. 'Bu çocuk' dedim. Polisler ise 'bu çocuk değil, 35 yaşında' dediler" ifadesi dikkat çekti. Öldürülen Ahmet Kaymaz'ın eşi Makbule Kaymaz, kardeşi Reşat Kaymaz, annesi Emine Kaymaz ile komşuları ve Uğur'un da öğretmeni Ahmet Tekin'in anlatımlarına göre, Kaymaz Ailesi'nin yemeği infazla birlikte sofrada kaldı. Güvenlik nedeniyle adının açıklanmasını istemeyen bir tanık, kardeşinin evinde namaz kıldıktan sonra "o... çocukları" diye bağırmanın ardından silah sesleri geldiğini, avlunun köşesinden baktığında iki insanın yattığını, silah seslerinin 20-25 dakika sürdüğünü söyledi.

Aydınlanması gereken noktalar Olayla resmi açıklamalar arasında çelişkilere dikkat çekilen raporda, aydınlatılması gereken sorular olduğu vurgulandı. Raporda, bir ihbar üzerine gidilen ve 24 saat gözetlenen eve gelen ve çıkanlara ilişkin bilgi olmaması, Mardin'den çağrılan özel timin, eve çok yakın olan kamyonun etrafında oldukları, baba ile oğulun taşıdığı eşyaların kamyona konması nedeniyle ani karşılaşma ihtimali bulunmadığı, babanın bir kapı tarafında, oğulun kamyonun önünde vurulmuş olmasının da ani karşılaşma ihtimalini tümüyle zayıflattığı tespit ve değerlendirmeleri yer aldı.


MUMLU OTURMA EYLEMİ İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, Mardin'de Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz ile Hakkâri Şemdinli'de Fevzi Can'ın öldürülmesini protesto ederek mumlu oturma eylemi yaptı. Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelen İHD üyeleri, "Irkçılığa, ayrımcılığa, savaşa hayır", "İnfazlara son yaşama hakkına saygı" yazılı pankartı ve öldürülenlerin fotoğraflarını taşıdılar. Antep'te ise EMEP, DEHAP, İHD, TÜMTİS, Eğitim Sen, Tüm Bel Sen ve Emekli Sen Şubeleri, infazlara tepki gösterdi. EMEP İl Örgütü'nde düzenlenen basın toplantısında ortak açıklamayı okuyan EMEP İl Başkanı Mehmet Türkmen, Mardin Valisi Temel Koçaklar başta olmak üzere tüm sorumluların yargılanıp cezalandırırlmasını istedi. (Fotoğraf: Fadime Alkan)


Rapordaki tespitler: ÇATIŞMA YOK SAĞ YAKALANABİLİRLERDİ
  • Olay yeri ile evin arası yaklaşık 40 metre.
  • Tanker yolun kenarında park halinde.
  • Evin önünde yaklaşık üç dönümlük boş arazi var.
  • Kamyonda ve evin bahçe duvarında çatışmayı andıracak mermi izi vb emareye yok.
  • Kamyon açık, koltukta yastık, yatak ve küçük bir valiz var ve yakıt deposu dolu.
  • Olayın geçtiği yer açık alan olup, istendiği takdirde insanlara hiçbir zarar vermeden yakalanbilir.
  • Ev ve olay yeri Merkez Jandarma Komutanlığı'na 700-800 metre uzaklıkta.
  • Otopsi raporundan, Uğur Kaymaz'da, sağ ve sol elinde 4, sırt bölgesinden 9 olmak üzere 13 mermi isabet etti, 9'u yakın mesafeden (50 cm.nin altında) atışla oluştu, vücutta barut izleri var.
  • Ahmet Kaymaz'ın uyluk ve sol eline 2, gögüs kısmına 4, sırt bölgesine 2 olmak üzere toplam 8 mermi isabet etti. 8'i de yakın mesafeden atışla oluştu, vücutta barut izleri var.
  • Otopsi verilerine göre atışlar farklı yönlerden değil, ilk atıştan sonra bedenlerin aldığı yeni pozisyona göre aynı yönlü atış sonucu olma ihtimali yüksek.


    HUKUK DIŞIDIR KABUL EDİLEMEZ İnfazın; "Yaşam hakkına bir kast olup, hukuk dışıdır, kabul edilemez" şeklinde değerlendirildiği raporda; "Baba ile oğul hakkında bir gözaltı kararının bile olmaması, haklarında bir suç iddiasının da olmadığını göstermektedir. Bir ihbar ile insanları suçlu ilan etmek hukuk dışı olduğu gibi, yargılama şansı bile tanımadan bu şekilde öldürmenin de tamamen yasadışı olduğunu düşünüyoruz" denildi. Rapor, öldürülen baba-oğulun suçsuz oldukları, olaya sebeb olanların bir an önce ortaya çıkartılarak cezalandırılması gerektiği kaydedildi.


    CHP RAPORU: ÇATIŞMA YOK ATEŞ AÇILMIŞ Mardin Kızıltepe'de bir baba ile oğlunun, çatışmada öldürüldükleri iddiasını incelemek üzere bölgeye giden üç CHP milletvekili, raporlarını açıkladı. Raporda, "Olayın çatışma olmadığı, maktüllerin üzerine tek taraflı ateş açıldığı kanaatindeyiz" denildi. Bölgede yaptıkları inceleme sonucu hazırladıkları raporu açıklayan milletvekilleri, özellikle 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'ın sırtında 12 mermi girişi olduğunu ve bunlardan 6 tanesinin düz bir hat üzerinde ve 10 santimlik bir bölgede bulunmasının, yakından ateş edildiği izlenimini verdiğini belirttiler.


    AKSU: BİR MÜFETTİŞ DAHA GÖREVLENDİRDİK İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu, Kızıltepe'deki baba-oğulun öldürülmesiyle ilgili olarak bir müfettişin daha görevlendirildiğini söyledi. Beraberinde Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü ile Diyarbakır'a gelen Aksu, AKP İl Başkanlığı'nı ziyaretinde, Ahmet Kaymaz ile oğlu Uğur Kaymaz'ın öldürülmesi olayıyla ilgili gazetecilerin sorularını yanıtladı. Olayın hemen ardından 1 polis müfettişi ve 1 mülkiye müfettişi görevlendirdiklerini belirten Aksu, şöyle dedi: "Arkadaşlarımız Mardin ve Kızıltepe'de çalışma yaptılar. TBMM de aynı hassasiyeti göstererek, İnsan Hakları Komisyonu'nu oraya gönderdi. Partimiz de bölgeye heyet gönderdi. Müfettişlerin ilk incelemesi sonucu 1 emniyet müdür yardımcısı ve 3 polisi açığa aldık. Soruşturma savcı tarafından ilk andan itibaren takip edilmektedir ve nezaretinde yapılmaktadır. Biz olayın bütün boyutlarıyla ortaya çıkması, karanlıkta bir şey kalmaması ve insanların kafasında soru işareti kalmaması için bir müfettiş daha görevlendirdik. Soruşturma hazırlık aşamasında olduğu için teknik bilgileri veremem. Soruşturma bittiği zaman gerekli açıklamaları yapacağız." Bir gazetecinin, Hakkari'deki olayıyla ilgili sorusunu ise Aksu, "Buraya da müfettiş gönderdik. Bir asker tutuklandı. İddia ediyoruz ki en ufak hak ihlali bize intikal ettiğinde üzerine gidiyoruz. Hak ihlallerine müsamaha göstermeyeceğiz" dedi. src=/resim/b1.gif width=5>
    Başa dön


    ÖSS için son iki gün Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) için başvurular yarın sona erecek. Başvurular, lise müdürlüklerine ve ÖSYM sınav merkezi yöneticiliklerine yapılacak. Meslek yüksekokullarına sınavsız geçiş hakkından yararlanmak isteyen meslek lisesi mezunu adaylar da, ÖSS için hazırlanmış başvurma belgesiyle başvuru yapabilecek. ÖSS'ye Türkiye Cumhuriyeti veya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uyruklu olanlardan şu koşullardan birini taşıyanlar başvurabilecek:
  • 2004-2005 eğitim-öğretim yılında ortaöğretim kurumlarından (lise ve dengi okullar ile açıköğretim lisesi) son sınıfında okumakta olanlar,
  • Ortaöğretim kurumlarının son sınıflarında beklemeli durumda olanlar,
  • Ortaöğretim kurumlarının dışarıdan bitirme sınavına girenler,
  • Ortaöğretim kurumlarından mezun olanlar,
  • Ortaöğrenimlerini yabancı ülkelerde yapanlardan durumları bu 4 koşuldan birine uyanlar.

    Ücretler Halen öğrenim gören adaylar, başvurma belgesi ve kılavuzunu öğrenim gördükleri okul müdürlüklerinden, mezun adaylar ise herhangi bir lise müdürlüğünden veya ÖSYM Sınav Merkezi yöneticiliklerinden 4 milyon lira karşılığında alabilecekler. Sadece ÖSS'ye girecek adaylar sınav ücreti olarak 40 milyon lirayı, bankaya yatıracaklar. Yalnız sınavsız geçiş için başvuracak adaylar ise 6 milyon lira ödeyecekler. Sadece sınavsız geçiş ücreti yatıran adaylar başvuru süresi içinde ÖSS'ye girmeye karar verirlerse, bankaya 34 milyon lira fark yatırabilecekler. Bu arada, üniversitelerin yabancı dil ile ilgili bölümlerinde okumak isteyen adayların, Yabancı Dil Sınavı'ndan (YDS) önce, ÖSS'ye girmesi gerekiyor. Bu yüzden YDS'ye girecek adaylar, Nisan 2005'te 40 milyon lira daha ödeme yapacaklar. ÖSS, 19 Haziran, YDS de 26 Haziran 2005 Pazar günü yapılacak.

    src=/resim/b1.gif width=5>
    Başa dön


    Eğitim politikası fiyasko Eğitim Sen tarafından 4'üncüsü düzenlenen Demokratik Eğitim Kurultayı'nda (DEK) eğitimin ve eğitim sisteminin sorunları çeşitli yönleriyle ele alınarak, tartışmaya açılıyor. Ankara Öğretmenevi'nde devam eden kurultayın "Eğitim ve Bilim Emekçileri" başlıklı bölümünde tartışmaya açılan "Öğretmen yetiştirme ve öğretmenlerin mesleki gelişimi" başlıklı raporda, öğretmen yetiştirme politikasının sürekli değişmesi ve eğitim fakültelerinde yeterli sayıda öğretim elemanı bulunmaması eleştirildi. Meslek içi eğitimlerin göstermelik yapıldığı belirtilen raporda, öğretmenlerin bürokratik engeller, okul idarelerinin zorluk çıkaran tutumları ve sınıfların kalabalık oluşu nedeniyle meslek içi eğitimlere katılamadıkları dile getirildi. Ayrıca, 1997'de Dünya Bankası ve IMF eliyle yeniden yapılandırılan öğretmen yetiştirme programının yüzde 60'ından fazlasının alan bilgisini kapsadığı, dolayısıyla ortaya alan bilgisi olan ama öğretemeyen, genel kültürü zayıf öğretmenler çıktığı ifade edildi. Öğretmenlerin, öğrencisinin çok yönlü gelişimini hedefleyen toplumsal bir anlayışla yetiştirilmesi gerektiği vurgulanan raporda, öğretmenlik mesleğinin farklı toplumsal ve kültürel özelliklere sahip, öğrencilerin katılımını dikkate alan bir anlayışla düzenlenmesi ve ülkede konuşulan dillere hazırlanmaları istendi. Türkiye'nin ulusal özelliklerinin de dikkate alındığı yeni bir öğretmen yetiştirme politikası için çalışmalar başlatılması gerektiği kaydedilen raporda, öğretmen örgütlerinin de karar süreçlerinde yer alması talep edildi.

    Kadrolaşma eleştirisi Kurultayda konuşan gazeteci-yazar Nail Güreli, kısa süre önce çıkarılan yasa ile okullarda para toplanmasının yasallaştırılmasının, eğitim kurumlarının birer ticarethaneye dönüşmesini beraberinde getireceğini anlattı. AKP iktidarı döneminde eğitimde kadrolaşmanın alt kademelere kadar yayıldığını ifade eden Güreli, 1658 öğretmenin yerinden edildiğine dikkat çekti. Güreli, Eğitim Sen'lilere kapatma davasını gündemde tutmak için tüm gazetecileri ve köşe yazarlarını mektup yağmuruna tutmalarını önerdi.

    Köy Enstitüleri deneyimi Eğitimciler Derneği Yönetim Kurulu üyesi Necati Akpınar ise öğretmen yetiştiren kurumlardan Köy Enstitüleri'ni ele aldı. 1940-46 yılları arasında faaliyet gösteren Köy Enstitüleri'nin özgün bir model olduğunu belirten Akpınar, Köy Enstitüleri'nde idarecilerin yanında öğrenci temsilcilerinin de öğretmenler kadar yetkisi ve söz hakkı olduğunu anlattı.


    Nasıl bir üniversite? Kurultayda, üniversiteler ve akademisyen yetiştirme konuları da ele alındı. Mevcut sistemin son haliyle araştırma görevlisini "burslu lisansüstü öğrenci" haline getirdiğine dikkat çekilen raporda, asistanların üniversitenin araştırma ve inceleme işlevlerinin bir parçası olmasından da "lafta bile olsa" vazgeçildiğine dikkat çekildi. Akademik değerlendirme ölçütlerinin sağlıksız olduğu ifade edilen raporda, idari faaliyetlerin puanlama sistemine dahil edilmesinin sorun teşkil ettiği kaydedildi. Üniversitelerin özerk olabilmesi için öncelikle YÖK'ün kaldırılması talep edilen raporda, üniversitelerde akademik-sanatsal özgürlük ve özerkliğin yaşam bulması gerektiğine işaret edildi. Akademik-sanatsal özgürlük ve özerkliğin hükümet, siyasal iktidar, piyasalar, sermaye ve belirli zümrelerin müdahalelerine ve üniversitenin iç müdahalesine karşı yasal güvencelerle korunması gerektiği vurgulanarak, üniversitelerden, ayrılan kamu paylarını öncelikleri doğrultusunda kullanmaları istendi.


    Avrupalı eğitimciler de dertli Kurultaya katılan Avrupalı eğitimci sendikaları temlsilcileri de ülkelerindeki eğitim politikalarından yakındılar. İngiltere Ulusal Öğretmenler Sendikası (NUT) Başkanı Mary Compton, İngiltere'de hükümetin yaptığı yasa değişikliği ile eğitimini almış olup olmamasına bakılmadan herkese öğretmenlik yapma hakkı tanıdığını anlattı. İngiltere'de eğitimin standardize edilmek istendiğini kaydeden Compton, öğretmenlerin testlerle eğitim vermek zorunda kaldıklarını aktardı. Böylece eğitim sisteminin okulların karşılaştığı bir lige, öğrencilerin de "sirkte çalıştırılan hayvanlara" dönüştürüldüklerini söyleyen Compton, öğretmenlerin de performansa göre ücretlendirildiklerini dile getirdi. İtalya Ulusal Eğitim Sendikası temsilcisi Giorgetti Gabriella ise, İtalya'da 90'lı yılların sonunda hayata geçirilen "Kamu İdaresi Reformu" ile okulların özerklik kazandığını, öğretmenlerin daha fazla yetki ve söz sahibi olduklarını anlattı. Tüm iyileşmelere rağmen, ulusal sözleşmelerde yer alan öğretmen haklarının İtalya Başbakanı Berlusconi tarafından gaspedilmek istendiğini ifade eden Gabriella, hükümetin öğretmenlik statüsünü yasa ile belirlemek ve öğretmenlerin yetkisini kullanmalarını sağlayan okul temsilciliğini kaldırmak istediğini buna karşılık öğretmenlerin yüzde 70'inden fazlasının bu yasaya karşı grev yapmakta olduğunu aktardı.

    src=/resim/b1.gif width=5>
    Başa dön


    'Kaynaklar heba ediliyor' Maden Mühendisleri Odası Madencilik Kurultayı sona erdi. Kurultayın son bölümünde düzenlenen "madencilik politikaları" konulu panelde, Türkiye'nin ne enerji alanında ne de maden alanında kendi kaynaklarını doğru kullanamadığı ifade edilerek, "enerji sıkıntısı yaşayacağız" yönündeki saptamaların, doğru olmadığına dikkat çekildi. Kurultayın son bölümünde yapılan "madencilik politikaları" konulu panelde konuşan Enerji Bakanlığı Müsteşarı Sami Demirbilek, enerji ve madencilikte yaşanan sorunların çözümü için "özelleştirme" istedi. Özel sektörün özellikle sektörde hem verimli çalışacağını hem de istihdam yaratacağını iddia eden Demirbilek, 2020 yılında Türkiye'de enerji sıkıntısı yaşayacağını ileri sürdü. Demirbilek, enerji açığının ithal doğalgaz, ithal kömür ya da nükleer enerji olmak üzere üç şekilde çözülebileceğini iddia etti. Enerji politikalarında uzman Necdet Pamir ise enerji alanında kaynakların doğru kullanılmadığını ifade ederek, enerjinin sadece ekonomik değil, ulusal güvenliği ilgilendiren bir konu olduğunu dile getirdi. Pamir, Türkiye'nin ihtiyacından daha fazla miktarlar için yapılan gaz anlaşmalarıyla 2018 yılına kadar Hazine'nin çok büyük bir risk altına girdiğini söyledi.

    Yanlış saptamalar yapılmasın Enerji