26 Kasım 2004 22:00

Güzel Psike'nin yazgısı

Latin tarihçi Apuleius'un anlattığına göre, bir kralla kraliçenin üç kızı vardı. Kızlarından ikisi çok güzeldiler, ama en küçük kızlarının güzelliği dillere destandı...

Paylaş
Latin tarihçi Apuleius'un anlattığına göre, bir kralla kraliçenin üç kızı vardı. Kızlarından ikisi çok güzeldiler, ama en küçük kızlarının güzelliği dillere destandı. Yeryüzü, yeryüzü olalı böylesine güzel bir kız daha doğmamıştı anasından. Üstelik bu güzelliği, onun o soylu kişiliğiyle de bütünleşmişti. Ne var ki, adı "ruh" anlamına gelen bu alımlı ve çarpıcı Psike (Psykhe)'yi, ülkedeki hiçbir delikanlı; eş olarak isteme yada istetme yürekliliğini gösteremiyordu. Tam tersine, ülkenin bütün erkekleri onu; güzellik tanrıçası Afrodit'ten daha üstün görüyordu. Kısa bir süre sonra da Psike'yi, yaşayan bir tanrıça olarak algılamaya ve artık Afrodit'e değil, ona tapınmaya başladılar! Bunları göre göre sonunda öfkesinden ve kıskançlığından küplere binen (Latinlerin Venüs dediği) tanrıça Afrodit; bu güzel kızcağızı en ağır şekilde cezalandırmaya karar verdi. Tanrıça; oğlu olan tanrı Kupidon'u, güzellik konusunda kendisine fark atan Psike adlı bu ölümlü kızın, yeryüzündeki en çirkin bir yaratığa aşık olup onun uğruna yanıp tutuşması türünden bir cezaya çarptırması misyonuyla görevlendirdi… Bu arada Psike'nin iki kızkardeşi, komşu ülkelerin krallarıyla başgöz oldular…Böylece koskoca sarayda yalnız kalan Psike; günlerini kara kara düşünmekle, bazen ağlayıp sızlanmakla geçirmeye başladı… Kimseler gelip onu hâlâ eş olarak isteyemiyordu. Bu yüzden de çok üzülen kızın kral babası, Apollon'un tapınağındaki kahinle uzun uzun dertleşti. Sonunda kâhinin söyledikleri, zaten umarsız düşen kralı daha da şaşkına çevirdi. Çünkü kâhin; kızını götürüp ülkenin en yüksek kayalık bir tepesine bırakmasını; kızının aradığı olağanüstü nasibini orada beklemesini öneriyordu. Haliyle kral böyle bir eylemi göze alamazdı. Kızcağızın durmadan kendi kendini yiyip elemelerine dayanamayan tanrı Apollon; onu bir gece, kimseler duymadan, sözkonusu o yüksek tepeye ağdırıverdi!.. Bir anda kendini böyle bir tepede bulan mutsuz Psike; hem karanlıktan hem soğuktan tirtir titredi, büzüldü; öylece de uyuyakaldı. Bir süre sonra da sabah yeli; onu okşayaraktan, uykusundan uyandırmaksızın usulca cennet gibi bir yere bıraktı. Psike uyandığında; kendini yeşillikler, ışıklar içinde buldu. Az ötede de, annesinin masallarda anlattığı türden bir saray görünce büsbütün şaşırdı…Sarayın çatısı, kapıları altın sarısı ışıklar içindeydi. Belki de birini bulur konuşurum umuduyla saraya girdi. Bir ara tanrısal ve yumuşak bir ses ona, artık bundan böyle sahibi olduğu saraya "hoş geldin" dedi. Akşam olunca da, görünmez eller çeşit çeşit yemekler sundu Psike'ye… Tatlı tatlı melodiler çaldılar. Sonra bu güzeller güzeli kız, yorgunluktan uyuyakaldığı yatağında, bundan böyle kocası olacak bir varlığın kendini sevip okşamasıyla uyandı… Haliyle Psike'nin evli kızkardeşleri ve kral babası, heryerde onun izini sürüyorlardı. Bir sabah görünmez kocası, Psike'yi uyardı: "Biliyor musun, dedi, seni kızkardeşlerin öldü sanıyorlar ve seni arıyorlar? Bak, şu karşıki tepeyi görüyor musun? Kızkardeşlerin yakında o tepeye gelip senin adını ünleyecekler. Ağlayıp dövünecekler. Sakın boş bulunup onlara yanıt vermeye kalkma! Yoksa bunun sonu; ikimiz için de çok acılı, çok çileli olur!" Psike görünmez kocasına, uyarılarına uyacağı sözünü verdi. Psike mutluydu sarayında. Ne var ki kızkardeşleri; kocasının dediği gibi, sık sık o tepeye geldiler; onun adını ünleyerekten ağıtlar yakıp yakıp gittiler…Psike bu feryatlara daha fazla dayanamadı ve bir seferliğine de olsa, kardeşleriyle görüşebilmek için kocasına yalvar-yakar oldu. Kocası; güzel karısının bu dileğine, zoraki de olsa evet dedi. Ama görünmez kocası, onların sözlerine kanmaması konusunda sıkı sıkı tembihledi. Sonunda yüz yüze geldiği kızkardeşleri; Psike'nin olağanüstü ve inanılmaz mutluluğunu ve varsıllığını görünce, dizginlenemeyecek ölçüde büyük bir kıskançlık nöbetine tutuldular!..Aradan aylar geçti. Bir ara Psike, gebe olduğunu anlayınca da, artık mutluluktan ayakları yere değmez oldu! İşte bu sıralarda güzel Psike'nin kızkardeşleri, yeniden geldiler sarayına. Bu sefer kızkardeşleri; büyük bir olasılıkla, her gece yatağına giren kocası sandığı yaratığın; kocaman ağızlı, dişleri zehir yüklü, insan kılığında azman bir yılan olduğunu söylediler Psike'ye. Çünkü başvurdukları kahin, onlara böyle söylemişti! Bu yüzden yapılacak en iyi şey, Psike'nin kocasını uyurken hançerlemesiydi!..Kızkardeşlerinin bu kesin önerisinden dehşete düşen güzel prenses Psike; o gece görünmez kocası uyurken, yanan bir yağ kandiliyle, her gece birlikte yattıkları yatağa doğru ayak parmaklarının ucuna basarak yanaştı. Kandilin soğuk aydınlığında, azman bir yılan göreceğini sanırken, nur gibi aydınlanan kocasının güzel ve soylu yüzüyle karşılaşınca, şaşkımlıktan iliklerine dek ürperdi. Bu güzel adam; kendisini cezalandırmakla yükümlü ama ilk gördüğünde ona vurulan ve bu yüzden yüklendiği buyruğu yerine getiremeyen, tanrıça Afrodit'in oğlu tanrı Kupidon'du!..Elleri ayakları titremeye başlayan Psike'nin kandilinden şipildeyen kızgın bir yağ damlası, tam bu sırada tanrı Kupidon'un yüzüne düştü. Can havliyle uyanan tanrı Kupidon; ihanete uğramanın öfkesi ve acısıyla, bir anda havalanıp yokoldu. Artık Psike; çok sevdiği tanrı kocasını bulabilmek için, bütün yeryüzünde deli divane dolaşmaya başladı…


(Sürecek)



yatan@ngi.de

ÖNCEKİ HABER

'Bu ne şiddet ne celâl!'

SONRAKİ HABER

Diyarbakır'da edebiyat günleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...