15 Kasım 2004 22:00

İçimizdeki insan!

"(...) içinizde 1980 öncesinden dinozorlar çağına özgü iflah olmaz bir Marksist var da o yüzden. O Marksist yüzünden kapitalist sisteme düşünsel temelde entegre olamıyorsunuz." Bu cümle övgü müdür, yergi mi? Karar vermek zor. Tıpkı; "(...) içinizdeki iflah olmaz Marksist yok mu, o Marksist sizi sürekli yaşadığınız sistemle hesaplaştırıyor, saldırganlaştırıyor, kanınızı kurutuyor, hayatınızı çekilmez hale getiriyor" cümlesinde olduğu gibi. Bir de bu yanıtları verdiren soruya göz atalım: "Kadının düşmekte olan adamı değil de, Toyata Yaris'i tercih ettiği reklam üzerinden kapitalist sistemle hesaplaşanlar çoğunlukta. Diyorlar ki; 'Bu kadar da olmaz canım, insanlık öldü mü?' (...) Reklamda gösterilenin bir senaryo, bir reklam esprisi olduğunu siz de biliyorsunuz, o halde bu 'Bu kadar da olmaz, efendim' sendromu niye?" İşte "bu sendrom"un nedenini "içimizdeki Marksist" ile açıklıyor Ali Atıf Bir; Hürriyet gazetesindeki "Atıf Hoca'nın Not Defteri" başlıklı köşesinde. Reklam değerlendirmeleri yapılan bu köşede, "güzel olmuş", "kötü olmuş"un ötesine geçen bu değerlendirme, anlaşılıyor ki, belli bir birikimin sonucu. Epeydir, içi içini yemiş, öfkesini biriktirmiş Ali Atıf Bir; kendi deyişiyle "Atıf Hoca". Aslında anafikri, hepi topu "Bunlar reklam, ne diye ciddiye alıp tartışıyorsunuz" gibi basit bir cümle ile özetlenebilecek bir yazı bu. Ama, "Atıf Hoca", bu fikir ile yetinmiyor, "bir reklam esprisini ciddiye alma" durumundan kalkarak, kendince "çok mühim bir tespit"e varıyor: "İçimizdeki Marksist!". Yazının başlığına kadar taşınan bu eleştiriyi, hiç üzerimize alınmadık elbette. Zaten "Atıf Hoca" da söylüyor: "Sözüm kapitalizmi dibine kadar yaşayıp, içindeki Marksistten kurtulamayanlara... Çelişki çemberini kıramayanlara." Bir başka gözle... Bir de başka gözle okuyalım Ali Atıf Bir'in cümlelerini; tüm "Marksist" sözcüklerini çıkaralım, yerine "insan" sözcüğünü koyalım. "(...) içinizde 1980 öncesinden dinozorlar çağına özgü iflah olmaz bir İNSAN var da o yüzden. O İNSAN yüzünden kapitalist sisteme düşünsel temelde entegre olamıyorsunuz". "(...) içinizdeki iflah olmaz İNSAN yok mu, o İNSAN sizi sürekli yaşadığınız sistemle hesaplaştırıyor, saldırganlaştırıyor, kanınızı kurutuyor, hayatınızı çekilmez hale getiriyor" . "Sözüm kapitalizmi dibine kadar yaşayıp, içindeki İNSAN'dan kurtulamayanlara... Çelişki çemberini kıramayanlara." "Atıf Hoca"nın anafikri açısından ne değişti dersiniz? Fazla birşey değil; ama artık eminiz ki, bunlar "yergi" değil, "övgü" cümleleri... Yazanın niyeti ne olursa olsun... Hangi insan, insanlığı ile kapitalizm arasındaki çatışmada/çelişkide içindeki insandan vazgeçtiğini açıkça ilan edebilir ki? "Atıf Hoca", bu çelişki çemberini kapitalizmden yana kırmış, besbelli... İçinde kapitalizmin doğruluğuna; kâr hırsının haklılığına; "mülk" dürtüsünün egemenliğine hakkını vererek, bilerek isteyerek biat etmiş... Bunu da söylüyor zaten... "İçindeki Marksisti", bir başka deyişle "içindeki insanı" gözünün yaşına bakmadan öldürüvermiş. "Kapitalizmi dibine kadar" yaşayan diğer yol arkadaşlarını da, söz ile eylemleri arasındaki çelişkiyi giderip, kendisiyle aynı tutumu almaya çağırıyor. Buraya kadar eyvallah! Mevzu, bizim epeyce ırağımızda; hatta "kapitalizmi dibine kadar yaşayanların kendi iç meseleleri" bile sayılabilir! Herkesin içinde... "Atıf Hoca"nın görüşlerindeki doğruluk payının da hakkını vermek lazım. "İnsan"lık namına ne varsa bugün onu temsil eden, yıllardır öldü-bitti deyip de bir türlü öldüremedikleri Marksizm değil mi? Örneğin, "Atıf Hoca"nın sözünü ettiği, sucuk reklamı. "Bir zamanlar sucuk reklamına takmıştınız" diyor "Atıf Hoca". Memlekette yoksulluğun arşa vardığı, Marksistlerin dilinde değil ki sadece. Dünya Bankası bile "yoksullukla mücadele" programları hazırlıyor, yoksul bıraktığı milyonlar için... Zaten veriler, istatistikler, makro ekonomi, mikro ekonomi, bakkal hesapları, gırtlaktaki borç, kemikteki bıçak; hepsi ortada... Sucuğun tadını bilmeyen yüzbinlerce çocuk yok mu bu ülkede sahiden? Bu reklamın çocukların izleyebileceği saatte yayınlanmasını, bu gerekçelerle bizzatihi RTÜK'ün kendisi yasaklamamış mıydı? RTÜK de yok edememiş "içindeki Marksist"i!.. Bir başka örnek, "Daha çocuk yaşta çocukların kafasına sınıf ayrımcılığı sokulur mu?" diye eleştirilen bebek bezi reklamı. İki "patron" çocuk ile "temizlik işçisi çocuk" tuvalette karşılaşıyorlar ya hani; o reklam. Yok mu sınıf ayrımı diyor; "Atıf Hoca"; reklamı "gerçekçi" bulduğunu da ekliyor.

Reklam kültürü Aslında bayram şekeri reklamındaki "sarışın çocuk" ile "kara kuru boyacı çocuk" gibi; pek çok örnek daha verilebilir bu tür reklamlara. Bir popüler kültür objesi olarak reklam eleştirisi de epey ilerledi zaten. Belki "Atıf Hoca"nın rahatsızlıklarından biri de budur. Reklam eleştirisinin kendi yaptığı gibi değil de, başka türlü yapılması... Oysa, kendisi ne güzel yazıyor; "Gora'da Yedigün yerleştirilmesi harika" diye... Bir sinema filmine konulmuş "gizli reklam"ı öve öve bitiremiyor. Hadi, gel de "içindeki Marksist"e kulak verme. Yahu bu sinema "sanat" değil miydi? Sanat ile reklam arasında böyle bir bağ kurulması ne kadar doğru? Susmaz ki, insanların içindeki "iflah olmaz Marksist"! Kapitalizmin yarattığı tüketim kültürünün belki de en önemli aracı reklam... Sadece daha fazla mal satmayı, daha fazla kâr etmeyi kastetmiyoruz. Reklam, bir yaşam biçimi olarak kapitalist kültürün vazgeçilmez bir ögesi. "Atıf Hoca"nın savunmaya çalıştığı da, özünde şu ya da bu şirketin reklamı değil, bizzatihi reklamın kendisi. Reklamın mantığı, felsefesi, mesajı... "İçimizdeki Marksist" herşeyden önce bu gerçek nedeniyle reklam ile çatışmıyor mu zaten? Her hafta köşesinde reklam üzerine "ders"ler veren "Atıf Hoca" ne derse desin, böylesi reklamlar sürdükçe, "insanların içindeki Marksist"e daha çok iş düşecek gibi görünüyor... İnsanlık ölmedi çünkü... Ya da aynı gerçeği bir de tam tersinden söyleyelim; "İçimizdeki insana daha çok iş düşecek gibi görünüyor. Marksizm ölmedi çünkü..." Yoksa, en büyük düşmanları bile, Marksizmi "insan" sözcüğüyle eşdeğer anlamda kullanır mıydı?

Evrensel'i Takip Et