12 Kasım 2004 22:00

Aleviler tartışıyor - 3

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaşı Veli Araştırma Merkezi Müdürü, Prof. Dr. Alemdar Yalçın...

Paylaş
Aleviler Türkiye'de bir azınlık mı, konumları nedir? Azınlık kelimesinin bazı gerekçeleri var. Alevilerin azınlık olarak algılanmasını düşünen bazı gruplar var, özellikle Almanya'da. Ve bu grupların düşüncesi şöyle; Almanya'da her din için din vergisi alınır ve o dini temsil eden demokratik gruplara aktarılır. Diyelim Protestanlardan alınan vergi Protestan Kilisesi'ne veriliyor. Oradaki Türklerden de inanç vergisi alınıyor. Kime verilecek, resmi temsilcisi yok. Alevilik bir azınlık veya ayrı bir din olarak algılanır denilirse, bazı örgütler bu birikmiş paradan pay alacaklarını düşünüyorlar. Bu, 12 milyar Euro'ya kadar yaklaşmış büyük bir para. Bu paradan haklar almayı düşünenler var. Dolayısıyla Aleviliğin ayrı bir din veya azınlık gibi algılanmasını istiyorlar. Alevilik gerçekte bir azınlık inancı mı diye sorarsanız, böyle bir şey sözkonusu olamaz. Çünkü Lozan Konferansı ile dinsel bir azınlık sözkonusu olmamış. Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Suryaniler, Nusayriler kabul edilmiş, fakat ne Alevilik ne de herhangi bir İslam mezhebi azınlık kabul edilmemiş. Kabul edilmediği gibi, Cumhuriyetin ilk kuruluşunda Atatürk'ün ilk dayandığı kitle Anadolu Aleviliğidir. Konya'ya gittiğinde, Refet Paşa'ya çektiği bir telgraf vardır; yöredeki bütün alevi dedelerini, önderlerini dolaşarak, Kurtuluş Savaşı hareketi konusunda onları uyarmasını ister. Peşpeşe görüşmelerinin hepsinde Anadolu Aleviliği'ne dayanır ve en son Hacı Bektaş'a gelir. Hacı Bektaş'ta o dönemde iki grup vardır. Birisi mücerret kolu, başında Salih Niyazi Dede, diğeri ise Anadolu Aleviliğinin büyük kesiminin bağlı bulunduğu Çelebiler, Ulusoylar vardır. Cemalettin Çelebi'nin evinde kalır, Salih Niyazi Dede Baba'yla da beraber oturur, her ikisinin de desteğini alır. TBMM'de Cemalettin Çelebi'yi Başkan Yardımcısı seçer. Diğeri de Mevlevi tarikatının önderi Abdülhalim Çelebi'dir. Bu da şunu gösteriyor ki, dayanmak istediği noktalardan biri Anadolu Alevileridir. Anadolu Aleviliği de Atatürk'ün vefatına kadar, Atatürk'ün bütün yaptıklarını desteklemiştir. Anadolu Aleviliği, azınlık olmak bir tarafa, olsa olsa seçkin bir yere sahiptir. Fakat cumhuriyetin gelişme sürecinde hep "bu konulara girmeyelim" diye bakılmıştır. Atatürk bu konulara girmiş, 1927'de Fuat Köprülü'ye Bektaşilik Tetkikleri Enstitüsü'nü kurdurmuştur. Selanikli profesör Yusuf Ziya Bey'e, Anadolu Aleviliğini araştırma görevi vermiştir 1933'te. Bu çalışmalar orada kalmış, bilimsel olarak Anadolu Aleviliği üzerine maalesef bir çalışma yapılmamıştır. Bu konulara girmeyelim diye sünniler içerisinde tarihsel bir yanılgı ve yanlış bilgilere dayalı bir Alevilik imajı oluşmuş. Diyanet İşleri Başkanlığı da kuruluş olarak Anadolu'daki tüm inançların, mezhepler ve inançlar üstü bir yapıya sahip olarak kurulmuştur. Gereksinmesi karşılanacaksa Alevilerin de Sünnilerin de varsa Şiilerin de gereksinimlerinin karşılanması biçiminde kurulmuştur. Zaman içinde siyasi partilerin yorumlayış ve aygılayışları ile genellikle dominant sünni ağırlıklı bir algılama var. Diyanet İşleri Başkanlığı da Sünni, daha çok Hanefi mezhebi ağırlıklı bir örgütlenmeye girmiştir. Temelde dayandığımız nokta olan Anadolu Aleviliği kesinlikle kendisini bir azınlık olarak görmez ve görülmeye de karşı çıkar. Aleviliği tanımlar mısınız, Alevilir nedir? Aleviliği tanımlamaya çalışmak büyük bir cesaret işidir. 11 yıldır bu işle uğraşıyorum. Şu anda tek kamu kuruluşu olan bu araştırma merkezi var. Burada çok yoğun çalışıyorum, buna rağmen deseler 'Anadolu Aleviliği'ni tanımlayabilir misiniz?' tanımlayamam. Çünkü çok komplike. Bir tümce, bir söz grubu ile tanımlamaya çalışmak yanılgıya düşmektir. Bize tanımlatmayın. Biz aydınların halkla ilişkileri yeteri kadar sağlıklı değil. Realiteyi zaman zaman kendi duygusal ilişkilerimize, önyargılarımıza göre değerlendirmek gibi bir alışkanlığımız var. Anadolu Aleviliğini halkın içine girerek anlamaya çalışmak lazım. Cemlere, Muharrem etkinliklerine girerek, orada yapılan eylem ve etkinliklerin amaç ve aşamalarını tek tek belirleyerek gelmemiz gerekiyor. Onu anlarsak tanımlamaya gerek yok. Anadolu Aleviliği anlatılamayacak kadar yaşamın içine girmiş, kaynaşmış, dinamik bir yapı olarak kendi dinamizmini sürdürüyor; birçok yanlış anlamalara, uygulamalara rağmen. Tanımlamak değil, anlamaya çalışmak gerekiyor. Bunu yapamadığımız için de birçok kavram kargaşası çıkıyor. Her aydın kendi algıladığı, gördüğü noktayla açıklamaya çalışıyor. Cemlere gitmeliyiz aydınlar olarak. Dedelere ve orada erkanı yürüten insanlara bu işin neden yapıldığını sormalıyız. Orada nefesler söyleniyor, Kırklar semahı... nedir nasıl oluşmuştur. Sosyolojik, dinsel boyutları nedir...Şu anda bizim aydınlarımız henüz Anadolu Aleviliğini nesnel olarak algılayabilmiş değil. Diyanet İşleri Başkanlığı'nda temsil edilmeleri önerisine nasıl bakıyorsunuz? Bu konuda farklı görüşler var. Bir grubun görüşü, Batı'daki laik sisteme göre düşünüyorlar, orada din işlerini düzenleyen bir resmi kurum yok. Böyle bir resmi kurumu gereksiz görüyor ve kaldırılsın diyorlar. Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu ve Anadolu'daki bazı gruplar böyle söylüyor. Bu çok mantıklı. Fakat böyle olursa, kontrol sivil örgütlenmelere girecek. Tarikatlar devreye girecek, camiler Müslüm Gündüz'lerin eline kalacak. Camileri doğrudan doğruya fanatik İslamcı düşüncelere teslim etmiş olacaksınız ve önü alınamayacak bir kavga ve çatışma başlar ki, bu sakıncalı. Diyanet'te Alevilerin temsil edilmesini isteyenler de var. Bunun da haklı gerekçesi var. Eğer Diyanet bir mezhebin, Hanefiliğin, Sünniliğin temsilcisi bir merkez olarak algılanmazsa, genel olarak tüm insanları kucaklarsa bu olabilir. Bunun için de 'kim temsil edecek' sorusu geliyor. Bu soruda da karışıklık var. 52 vakıf ve dernek, büyük bir çatı, bunlara üye 3 bin dernek... 52'si görüş, bakış, anlayış olarak birbirine karşı. Bir kısmı 'Diyanet tamamen kaldırılsın' derken, bir kısmı da 'Anadolu Aleviliğinin tek temsilcisi benim' diyor. Bu tartışmalar ve temsil konusu sanıyorum süreç içerisinde devam edecek. Bu süreç içerisinde Diyanet mezhepler ve tarikatlar üstü bir kimliğe kavuşacak. Anadolu Aleviliği gittikçe artan şekilde kimlik konusundaki tartışmaları bırakarak kendi uzlaşmasını sağlayacak. Ancak bu şekilde Diyanet'te temsil sözkonusu olabilir. Toplumsal çatışmayı önlemek üzere Aleviliğin ortak değerlerinin, temel düşüncenin sünniler tarafından da sağlıklı algılanmasını sağlayıp, bir sempatinin oluşturulması gerekir. Yanlış algılamalar, önyargılar var. Mum söndü gibi. Bir kısmı yıkıldı ama daha yıkılacak çok önyargı var. Bunların da yıkılması gerekiyor. Bugün cemlere sünniler de katılıyor. Çorum'da 150 sünni vardı cem'de. Merak ettik, 'niçin geliyorsunuz' diye sorduk, 'buradaki coşku ve samimiyeti camide görmediğimiz için geliyoruz' dediler. Önyargılar ortadan kalkarsa toplumsal barış da sağlanacak ve Anadolu Aleviliğinin evrensel yapısı, insan sevgisi dolu yapısı radikal islamcıları da frenleyecek. Düşünün ki, 'bismillahirrahmanirrahim' diyor adamı kesiyor, TV'lerden gösteriyorlar. Ne kadar haklı olursanız olun, bağımsızlık savaşı olayın bir boyutu ama herkesin gözü önünde koyun boğazlar gibi insanları boğazlamak olmaz. Yakın geçmişte Türkiye'nin geçirdiği Hizbullahlar çok önemli. Üzerinde çok durulması gereken bir şey. Anadolu Aleviliği bu bakımdan Türkiye için çok gerekli. Çünkü sevgiyi, hoşgörüyü, barışı, aklı ve bilimi öneriyor. Buna da bizim çok gereksinmemiz var. Bu bir süreç, sosyolojik olaylar hemen akşamdan sabaha değişmez. Ama biz eğer olumluya, güzele doğru yönlendirirsek, Aleviler özgürce kimliklerini söyler, özelliklerini ortaya koyar, biz de bunu ülkemizin evrensel değer ve güzelliği olarak anlatırsak bu bizim en güzel yanımız olur. Kardeşlik ve barış ortamının oluşmasına neden olur.


Alevilerin temel talepleri neler?
  • Bir grup Diyanet'te temsil edilmeyi, bir grup ise tamamen kaldırılmasını istiyor.
  • Okullarda zorunlu din dersleri var. Diyanet'in kaldırılmasını isteyen grup zorunlu din derslerinin da kaldırılmasını istiyor. Dersin kaldırılması ile beraber dini öğretim tarikatlara terkedilmiş olacak. Endişe orada. Bunu kim yapacak, belki Hizbullah yapacak. Belki bir tarikat yapacak ve kendi bildiği şekilde anlatacak herşeyi. Bir grup 'din bilgisi dersi olsun ama içerisinde sadece Sünni İslamı anlatan değil, Aleviliği de anlatan yönler olsun. İbadete yönelik değil de, daha çok inanca, sevgiye, tanrıyı bir sevgi olarak gösterecek şekilde anlatılsın. Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan, Gül Baba gibi Anadolu'da sevginin, barışın, kardeşliğin boyutu da işin içine alınsın' diyor.
  • Bağlama Alevilerde kutsallığı olan bir çalgı. Zakir onunla nefesleri söylüyor. Okullardaki müzik derslerinde flüt, mandolin gibi bağlama da öğretilsin istiyorlar.
  • Kentlerde Cemevleri var. Kırsal kesimde cemevi diye bir kavram yok. Babaevi, Babadamı, Kırklar Meydanı, Sofa adı verilen yerlerde yapılırdı Cemler. Burada halk kendi masrafını kendisi karşılar. Kazancından belirli bir miktarı dedeevine bırakır. Buna hakullah denirdi. Ortak harcamaların yapıldığı bir sandık gibidir. Dede de bunu beşe böler; yoksul ve ihtiyaç sahiplerine, yolcu varsa yolculara yardım için, misafirlerin ağırlanması, Aşevi için ve acil gereksinmeler için elde tutulur. Kırsal kesimde böyle bir sorun olmuyor. Kentte cemevi denilen toplanma yerleri oluşturuldu. Buranın elektrik, su masrafı ile erkan yöneten dedelerin masrafı da devlet tarafından ödensin deniyor. Nasıl ki camilerinki ödeniyorsa. Bu, belli bir süreç halinde, karşılıklı görüşmelerle ve belirli zaman içerisinde çözülmesi gereken noktalar. Hükümetin bu konuda sabırla ve sürekli ikaz edilmesi, anlatılması gerekiyor. Bu kardeşlik ve dayanışmayı ayrımcılık hissinden çıkarıp, birlik ve beraberlik ruhu haline getirmek gerekir.
  • "Cemevleri hukuki statüye kavuşturulsun, ibadet yeri olsun" diyenler de var. Ama o zaman Alevilik ayrı bir din gibi algılanıyor. Cemevi caminin karşıtı değil. Cami şeriatın kapısı. Alevilikte dört makam var, şeriat yani akıl ve maddi dünya, ikincisi tarikat yani yol, üçüncüsü hakikat, dördüncüsü marifet yani erdeme ulaşmak. Cami şeriatın kapısı, halbuki cemevi tarikatın kapısı. Yani şeriattan daha içte ve daha derin bir düşünce. Cami eşittir Cemevi algılaması yanlış ve Anadolu Aleviliği'ni tam olarak açıklamaz. Anadolu Alevileri 'ben şeriatın üstündeyim' diyor. Çünkü Hz. Ali'ye bağlı ve Hz. Ali de velayet kapısının sahibidir. Cami eşittir cemevi denirse, Aleviler cemevine, Sünniler camiye gider diye algılanır ki, o zaman Aleviliğin din gibi bir şey olduğu ortaya çıkar ki, bu doğru değil.

    YARIN: İsmail Pehlivan, Ercan Geçmez

    src=/resim/b1.gif width=5>
    Başa dön


    50 milyon deprem tehdidi altında Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) tarafından önceki gün yapılan yazılı açıklamada, afetlerin hem can kaybına, hem de GSMH'nin yüzde 3'ü oranında maddi zarara neden olduğu bildirildi. Depremin ülke coğrafyasında yıkıcı etkiler yaratacak önemli bir tehlike olduğuna dikkat çekilen açıklamada, bu tehlike karşısında yerleşim birimlerinde afet güvenliğinin yükseltilmesi gerektiği belirtildi. Yetersiz altyapı, düşük standartlarda yapı üretimi, ranta dayalı hızlı ve düşük nitelikli kentleşme gibi faktörlerin etkisiyle kentsel alanların riskli yaşam çevrelerine dönüştüğüne dikkat çekilen açıklamada, yürürlükte olan 3194 sayılı İmar Yasası'nın hiçbir maddesinde jeolojik-jeoteknik etütlerden bahsedilmediği, 7269 sayılı İmar Yasası'nın da "yara sarma" odaklı olduğu belirtildi. Kamu Yönetimi Temel Yasası, Belediyeler Yasası, İl Özel İdareleri Yasası ile afet hizmetlerinin ticarileştirildiği ifade edilen açıklamada, yapılması gerekenler ise şöyle sıralandı:
  • Doğal afetlere yönelik çalışmalar kamu görevleri arasında kalmalı,
  • Ulusal afet sistemi, zarar azaltma, önceden hazırlık, olaya müdahale, iyileştirme, yeniden inşa etme şeklinde 5 ana aşamayı kapsamalı,
  • Mevzuat çalışmaları ivedilikle hazırlanmalı,
  • Afet tehlike haritaları, mikro bölgeleme, jeolojik-jeoteknik etütler, planlama kararının temel girdisi olmalı,
  • İlk ve ortaöğrenim programlarında Jeoloji dersine yer verilmelidir. Jeofizik Mühendisleri Odası Başkanı Uğur Gönülalan da ülke nüfusunun yüzde 70'inin deprem tehdidi altında olduğunu bildirdi. Gönülalan, önceki gün yaptığı yazılı açıklamada, deprem tehlikesine karşı çağdaş bir afet yönetimi oluşturulması gerektiğini kaydetti.

  • ÖNCEKİ HABER

    "Gökkafes'i yıkın"

    SONRAKİ HABER

    Kızıltepe'de Kürtçe kurs sonunda açılıyor

    Sefer Selvi Karikatürleri
    Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa