16 Ekim 2004 21:00

Türküyü arabesk yaptılar!

İlk açıldıklarından bu yana türkü barlarda sahne alan Hüyesin Turan, türkü barların çoğunun artık "pavyona" dönüştüğünü söyledi. Kendisinin belirli ilkeler doğrultusunda sahne aldığını belirten sanatçı sahne günlerine gönderme yaparak "Benim için perşembe-cuma günleri müşteri her zaman haklı değildir" diyor.

Paylaş
Biraz kendinizden ve müzik hayatınızdan bahseder misiniz? 1967'de Erzincan'ın Tercan ilçesinin Beykonak köyünde doğdum. 6 yaşına kadar orada yaşadım. Daha sonra ailemle birlikte İzmir'e göç ettik. Tahsil hayatımı İzmir'de tamamladım. Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Muhasebe okudum önce. Sonra Ege Üniversitesi konservatuvar temel bilimler bölümünde okudum. Bu esnada küçük yaşlardan oluşan müzik aşkını profesyonelleştirmek istedim. Lise bitiminde düğün orkestrasına girdim. Sonra kendim bir düğün orkestrası kurdum. İzmir'in her yerine düğünlere gittik. İyi para kazandık o işten. Halk oyunları ile de sürekli ilgilendim. 12-13 yıl halk oyunları alanında çalıştım. Üç tane Türkiye birinciliği ve bir tane de dünya birinciliğim vardır bu alanda. Konservatuvara girdiğimde düğün işlerini bırakmak gerektiğini düşündüm. O zamanlar tabii türkü barlar yoktu. Alsancak'ta elit bir yerde müzik yapmaya başladık konservatuvar yıllarında. İzmir'in çok değişik gruplarıyla çalışmalarım oldu. - Bunlardan biri herhalde Grup Laçin'di... Evet. Aynı okulda okuduğumuz arkadaşlarla Grup Laçin'i kurduk. Altı yıl kadar beraber çalıştık. Daha sonra kendi çalışmalarıma başladım. Bu dördüncü solo albümüm. Bu yılbaşında da ara bir albüm çıkarmayı da düşünüyorum. - Grup Laçin'in politikanın değdiği bir halk müziği anlayışı vardı. Fakat bireysel çalışmalarınıza politik içereği pek yansıtmadınız. Neden? Evet öne çıkmadı. Bilinçli olarak öyle yaptım aslında. Grubu kurduğumuzda çok sayıda politik grup vardı. Grup Yorum, Kızılırmak, Umuda Ezgi bunlardan sadece birkaçı. Bizim de bir duruşumuz bir rengimiz vardı. Bizim politik kimliğimiz de var ve bu da yansımalı albümlerimize dedik. Bu bakımdan önemli bir ölçüde politik müzik yapıyorduk. Aslında kendi yaptığım albümlerde de direk olmasa da inceden politik içerikli nüanslarımız yok değil. Aslen ben slogan müziğine sıcak bakmadım. Elbette slogan müziğinin de önemli bir yeri var, fakat ben kendim için türküleri doğal halleriyle söylemeyi tercih ettim. - Söylediklerinizden halk müziğinin kendisinin politik içerikli olduğunu düşündüğünüzü mü anlamak gerek? Kesinlikle. En basit nedeni halk müziğinin bir başkaldırı müziği olması. Bir halkın olduğu bir yerde veya sistemde mutlaka egemen güçler de vardır. O halkın duygularını yansıtması, dışavurumu da böylece şekillenir. Onun içindir ki özünde böyle bir başkaldırı olduğu için yeterince politiktir halk müziği. Bir duruştur, hayata karşı öz olarak. Ben halk müziğinin böyle bir gücü olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda politikadan uzaklaştığımı söyleyemem. - Bugün açısından bakarsak, eskiden bahsettiğiniz değerlerle halk müziğini savunanların sayısı daha fazlaydı herhalde. Ancak bugün bu sayı azaldı. Sizce de bir kimlik sorunu var mı? Ne diyorsunuz? Evet güzel bir nokta. Şimdi ben bir türkü barda çıkıyorum ama bunun ismi önceden böyle kirli değildi. Son dönemde iş öyle bir duruma geldi ki her tarafa türkü barlar açıldı. Bu işi bilen bilmeyen albüm yapıyor. İşletmelerdeki zihniyet halk müziğinin içeriğine dair değil. Entelektüellik durumu yok 'aman bu şimdi revaçta nasıl rant elde edebilirim' diyerek ayağa indirdiler bu işi. İşin geldiği arabesk bir nokta var. Eski pavyonların yerini bu alıyor aslında. Ben de bu anlamda çıktığım yerlerde duruşumu koruyarak burayı bir konser havasına büründürerek, meze olmadan işimi yapmaya çalışıyorum. Ben bir slogan geliştirdim bu "müşteri her zaman haklıdır" yaklaşımına karşı. Perşembe ve cuma günleri program yapıyorum ve diyorum ki "Perşembe ve cuma günleri müşteri her zaman haklı değildir!" Ben işime saygı duyarak yaklaşıyorum ve işimi aşkla yapıyorum. Böyle yaklaşanların da sayısı elbette dediğiniz gibi azaldı. Bu nedenle halk müziği içerik olarak çoğu insan için bir şey ifade etmiyor. - Son albümünüz 'Hoş geldin' den bahsedelim. İsminden başlayarak tabii... Bizim Anadolu kültüründe hem gelene hem gidene "hoş geldin" denir. Buna bir gönderme yapmak istedik. Bence bir de enerjisi olan bir kelime. Herkes birbirine hoş gelmelidir böyle bir sorumluluğu vardır diye düşünüyorum. - Repertuvarınızda hangi türkü sizi en çok etkiledi? Karakız adlı türkü. Irak türküsüdür, Kerkük yöresine ait. İlk kıtasını biliyorduk, bu türkünün devamını bir türlü bulamadık. Öyle olunca ben de ikinci kıtasını da kısa zaman önce yitirdiğim anneanemden derlediğim dörtlüklerden oluşturdum. Onun farklı zamanlarda söylediği manileri bir araya getirip söz yazdım. İkinci kıtasının söz bölümüne de onun ismini yazdım. Bu dünyaya da hoş gelmişti 'hoş geldin' diyerek de gönderdik onu. - Albüm kapağında ressam-yazar Fikret Otyam sizi mutluluk tanımının içine koyuyor. Otyam "Mutluluk, bu can için Hüseyin Turan'ı dinlemektir" diyor. Evet. Sağ olsun. Antalya'da başlayan bir tanışıklığımız var, Otyam ustayla. Benim şimdi manevi babamdır. Benim programlarıma geldiğinde bir başka güzel olurum sahnede. Bir deryaya kayıkla açılmak gibi bir şey benim için Fikret Otyam'la ilişkim. Hem bilgisine hem sevgisine inandığım bir insan. - Sahne performansı yüksek bir sanatçısınız. Bunu neye bağlıyorsunuz? Sürükli bir heyecan duymak herhalde. Bunu kaybedersem bittim demektir. Bu heyecanı da bende yaratan yine halk müziği. Türkü söylemek yaşam biçimi haline geldi bende. Bu da bir heyecan katıyor. Sürekli türkü söylüyorum. Anneannemi kaybettim mesela, yine çıktım sahneye kendime geldim. Bir duyguyu yaşayınca yaşatmak da rahat oluyor.

ÖNCEKİ HABER

'Artık yasayı çıkart'

SONRAKİ HABER

Kıraç Belediyesi karıştı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...