14 Ekim 2011 07:02

Antakya’da Suriye tedirginliği

Soner Barbaros

Türkiye ile Suriye’nin savaşın eşiğine gelmesi Antakyalıları bir hayli tedirgin etmiş durumda. Suriye ve Türkiye yönetimlerine dair bakış açıları farklı olsa da Antakyalılar, yaşanan gerilimin iki ülke halklarına da yarar getirmeyeceğinde hemfikirler.


ABD’nin bölge üzerindeki konsepti yeni değil. İsrail’in devletleşmesinden bu yana taktik olarak yer yer değişse de bir proje olarak bölgede uygulanmaya devam ediyor. Fakat bölgede sadece Yahudileri değil Yahudi etkinliğinin artmasını isteyen Hıristiyan-Siyonist ittifakı da kullanıyor. Yahudiler de dünyanın tümünün Yahudileşmesinden sonra mehdinin ineceği fikriyle motive ediliyor. Bu işgalci devlet politikasını besleyen dini bir paradigma. Bölgede sadece Yahudi lobileri etkili değil.

Şu an Suriye’de iç savaş sürecini yaratacak tek denklem mezhepçiliktir. Bunun dışında hiçbir argüman Suriye’yi kaosa sürükleyemez. Suriye’nin sosyalist bir ülke olduğu ileri sürülüyor. Son on yılda devletin elindeki yatırım alanları azaldı. Suriye’de kurulu bulunan fabrikalar da zaten, yoğunluklu olarak Hafız Esad döneminde kurulan tekstil ve pamuk fabrikalarıdır.

Suriye’de sanayi alanında potansiyelin daha çok Sünnilerin elinde olduğunu söyleyebiliriz. Aleviler ise daha çok bürokrasi ve askeriye gibi devlet dairelerinde görev yapıyorlar. Aleviler daha önce tarım alanlarında iş yapmaktaydılar. Hıristiyanlar da ticarette hakimdi. Fakat bu ekonomik güç ticarette de bugün Sünnilerin lehine dönmüştür diyebiliriz. Alevi ve Hıristiyanlar çoğunlukla turizmle ilgilenmek durumunda kaldılar.

Suriye’nin bugün yaşadığı hantallık aslında kendisinden değil; son on yılda yer yer Tayyip Erdoğan’ın da benzeştirildiği Osmanlı İmparatorluğu monarşisinden kaynaklanmaktadır. Suriyeliler monarşiden gelme sorunları aşabilmiş değiller. Bölge yüzyıllarca Osmanlılar ve Fransızlar tarafından yönetildi. Kendi iradelerinin geliştirilmesine izin verilmedi. Sürekli dış baskılar Suriye’de halkın iradesini de baskıladı. Süreç işgalcilerin kırmızı halılarla karşılandığı bir ülkeden işgale karşı çetin bir mücadeleye doğru evrildi.

SIKINTI VARSA HERKES DUYAR

Suriye’de sosyolojik ve iktisadi, demokratik sorunlar varsa bu sürecin bileşenlerinden olan Kürtler, Dürziler herkes bundan sıkıntı duyar. Ülkede sorun herkesi ilgilendirir. İktidarda olanlar aynı zamanda bu sorunların sürüp gitmesinden de nemalanmaktadır. Ama Suriye’de rejimin sadece Alevilerin elinde olduğunu söylemek doğru değildir. Yüzde on gibi bir orana sahip Alevilerin yüzde doksanlık nüfusu kontrol etmesi mümkün değil. Suriye’de rejim ülkedeki grupların karşılıklı çıkarıyla ayakta durmaktadır. Bu, Suriye’deki sistemin doğru olduğu anlamına gelmez. Buradaki sorunlar da ancak ülkedeki her dinden, etnik gruptan insanın kendini bulabileceği ve güven duyacağı bir anayasanın acilen geliştirilmesi ile çözülebilir. Bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bu anayasaya, Suriye de ihtiyaç duymaktadır. Suriye’de bir savaş ancak gaspçılar ve çıkar odakları için araç olabilir. Halklar savaştan hiç bir şey kazanmazlar. O halka ölüm ve açlıktan başka hiçbir şey getirmez. Başbakanın açıklamalarının rahatsızlık yaratmasının nedeni budur. İnsanlar durumun bu vaziyeti almasından şikayetçiler ve savaşın sorunları çözmeyip derinleştireceğinin bilincindeler. Suriye’de anayasal süreç Kürtlerle ilgili değişiklikleri içerebilir. Kürtler de Suriye Kurtuluş Mücadelesinde etkin rol oynamış bir halk. Yeni anayasada Kürtlere anayasal anlamda tüm haklarının verilmesi söz konusu olabilir. Kürt Lideri Temo’nun öldürülmesi Suriye’deki yönetim boşluğu ile ilişkilidir. Ama her şeyden önce süreç Kürtlerin Esad yönetimiyle ilişkisi ile alakalıdır. Suriye’nin demokratik süreci ilerletme ve işletme mozaiğine sahip bir ülke olduğunu düşünüyorum. Batıyla tanışmış, ticari ilişkileri olan ve örneğin günlük Türkiye’ye gidip gelen on bin kişilik bir potansiyel bize Suriye’nin dışarıyla zaten bağlarının olduğunu gösteriyor. Suriye’de işsizlik çok, rüşvet mekanizması yaygın, insan hakları ile ilgili işlenen suçlar da yoğun. Bunu 30-40 yıllık kadroların yapması elbette kolay değil. Sistemden beslenenler bunu kolay kolay değiştiremezler. Şu an devlet içinde yerleşmiş en temel paradigma budur. Fakat bu yapıyı değiştirdiğin zaman onun yerine ikame edebilecek bir kurumlaşma söz konusu değil. O yüzden insanlar rejimi onaylar pozisyonda yer alabiliyorlar. (Antakya/EVRENSEL)


'TÜRKİYE'DEN SURİYE'YE SİLAH GİDİYOR'

Güney Rüzgarı Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ali Solak: Mart ayından beri başlayan olaylarla ilgili Türkiye’den Suriye’ye silah geçti haberini ilk yapan benim. Adalet ve Kalkınma Hareketi adı verilen muhalefet ilk önce Antalya’da ve ardından İstanbul’da toplantılar yaptı. Bunlara özellikle Türkiye’nin sahip çıktığını ilk yazanlardan biri bendim. Misafir olup olmadığı belli olmayan, mülteci diyemeyeceğimiz insanlar için Suriye’de olaylar başlamamışken çadırların kurulması, sorunun Türkiye’den de kaynaklandığını ortaya çıkarıyor. Çadırkentten bir çıkarımız olduğunu düşünmüyorum. O halde bu politikaların nedenleri neler. Hükümet geleneksel dış politik tutumdan vazgeçen bir çizgi izlemektedir. Çadırkentlerin varlığı ne Suriye’ye ne de Türkiye’ye fayda getirecek. Burada bulunan insanlar vurdulu kırdılı işler yapan, varoşlarda yaşayan eğitimsiz ve herkes tarafından kolayca kullanılmaya müsait insanlar. İnsanlar çarşıya indiklerinde dilencilik yapmaya başlıyorlar. Benim bildiğim mülteci dediğin bulduğunu yer , bu adamlar yemekleri beğenmiyor. Suriye’deki yaşayışlarına uygun beklentiler var. Diğer dünya genelinde gördüğümüz mültecilerle kıyaslandığında farklılar. Buraya 1 milyon kişinin geleceğiyla ilgili hükümetin beklentisi vardı. Bu sayının gelmeyeceği anlaşılınca beklenti rakamı üç yüz bine çekildi. Abdullah Gül’ün Ortadoğu Danışmanı Erşat Hürzümlü buraya geldiğinde bize aktardığı askeri müdahalenin olmayacağı yönünde. Ama rakam üç yüz bine ulaşırsa bunun düşünülebileceğinden de bahsetti. Bu gösteriyor ki Türkiye ve Batı’nın Suriye planları daha önce düşünülmüş.


SORUNLARIN BİTMESİ İÇİN ESAD GİTMELİ

Yeni Hatay Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Sarı: Esnaf önce Suriye’ye dönük olarak mallarını stok yaptı. Ama şimdi mallar elinde kaldı. Yerel medya merkezdeki gazetelere nazaran daha çok doğruyu yazıyor. Yaygın gazeteler ise olanları abartıyor ve olağanüstü hale getiriyor.

Suriye’deki muhalifler genellikle abartılarak dillendiriliyor. Bölgeye gidip gelen arkadaşlar, alışveriş yapanlar, yolcu götürüp getirenlerle görüşüyorum. Yaygın gazetelerin verdiği kadar karışıklık yok orada. Elbette münferit olaylar var. Diyelim 20 adam ölmüşse bu sayı yüz çıkarılıyor. Belli kesimlerin yarattığı oyunlar. Antakya gazeteleri bire bir Suriye’ye gidiyorlar. Orada yaşayanların bir çoğunun burada akrabaları var. Yabancı basına fazla inanmamak lazım.

Suriye’de Hafız Esad döneminden kalma diktatörlük sürüyor. Birisine ‘ülkenin ne zaman yenilik yapacağını’ sordum. Bana ‘orada duralım, yerin kulağı var’ dedi. Fikir özgürlüğü yok.

Buraya gelenler geri döndüler çünkü geldikleri yerler normale döndü. Yöneticiler ‘gelin malınızın mülkünüzün başına dönün’ dedi. Orada kalanların çoğu ipsiz sapsız kişiler. Suriye istihbaratı bunların peşinde. 7500 kişiden hiç biri burada kalmayacak hepsi dönecek. Ama korkularından gitmiyorlar. Burada suç işleyenler var. Aralarında yarbaylar var. Binbaşılar var. İstihbarat bunları arıyor ve kendi ülkelerinde kural neyse onunla cezalandırılacaklar.

Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi bütün Türkiye’yi etkiler. Böyle bir şey olursa Ortadoğu kaynar kazana döner. Bu İsrail’in ekmeğine yağ sürer. Yöneticiler arasında çekişmeler olabilir ama devletler arasında bir savaşın yaşanacağını sanmıyorum. Türkiye yönetiminin Suriye yönetimiyle sorunları var. Suriye’de Türkmenler var. Türk vatandaşları var. Orada Halep’te çok Türk var. Kimliklerinde Suriyeliler ama Türkler. Suriye’den buraya gelen Araplar Türk olmuşlar. Hıristiyan, Yahudi de var burada ama hepsi Türk olmuş.

Sorunların sona ermesi için Esad’ın çekilmesi, seçime gitmesi lazım. Başka şekilde bu iş olmaz. Herkes bunu istiyor. Bu silahla bitecek iş değil. Kaddafi bu kadar direndi ama gene olmadı.


SURİYE TÜRKİYE'NİN 80'Lİ YILLARINA BENZİYOR

AKP Antakya İl Başkanlığı Sosyal İşler Sorumlusu Kenan Bozkurt: Suriye’deki olaylar Hatay ilini birebir etkiliyor. Hatay beş altı yıl önce kendine yetmeye çalışan, kendi yağında kavrulan bir ildi. İlkin Ortadoğu Barış Süreci adı verdiğimiz ve Büyük Ortadoğu Projesiyle ilgili olmayan AKP’nin başlattığı program dahilinde Türkiye-Ürdün-Lübnan-Suriye ülkelerinin içinde yer aldığı karşılıklı vizelerin kaldırıldığı bir pazar oluşturma süreci başlatıldı.

Hafta sonu Atatürk Caddesi’ne indiğiniz zaman bu bölge Araplardan geçilmezdi. Ama daha sonra süreç değişti. Suriye’deki gösterilerin silahlı olmadığını biliyoruz. Cenazelerde toplumun üzerine ateş açan güvenlik güçleri ise açıkça görülüyor. Bir kenti neredeyse abluka altına alıp bu şekilde tüm sivil toplum üyelerini göz altına alıyorlar. Suriye’de göstericilerin silahlarının olduğu ve askerlerin saldırıya uğradıkları görüntüler yok. Muhaliflerin silahlanacak materyalleri yok. Ortadoğu’daki en şiddetsiz gösteriler Suriye’de oldu. Yıllardır Suriye’de Beşer Esad’ın kendi ülkesinde değişimler gerçekleşmesinde ona en yakın ülke Suriye olmuştur. Vizelerin kaldırılması süreci bizim hükümetimiz döneminde oldu. Burada aynı zamanda işletmem var. Birkaç gün kalmak için 4 bin 5 bin dolar veren Suriyeliler var. Buradan Suriye’ye ekip götürdüğümde bize rehberlik yapacak kişinin bizden istediği işçilik fiyatı ise iki yüz Suri. Yani işçilik çok ucuz. Suriye’yi Türkiye’nin 1980-85 yılları arasındaki durumuna benzetiyorum. Bir tarafta muazzam zenginler diğer tarafta ekmeği zor bulanlar. Suriye’nin dış borcunun olmaması ile övünmesi eğer o ülke insanlarına bir fayda sağlamıyorsa gereksizdir.


TÜRKİYE İŞGALE ALET OLMAMALI

CHP Antakya Merkez İlçe Başkan Yardımcısı Semir Baklacı: Hatay’dan başlatılacak bir savaş tüm bölgeyi etkileyecektir. Antakya’nın özel demografik özelliği bunu meydana getirebilecek bir durumda. Hem Güneydoğu’ya yakın bir bölge olması hem de Ortadoğu’nun içlerine sirayet etmesi bunu kaçınılmaz kılar.

Türkiye’nin dış politikası doğru  bir içerik taşımıyor. Füze Kalkanı projesi çevremizdeki ülkeleri caydırmaktan öte onların çok daha fazla silahlanması anlamına da geliyor. Kendi ülkemizde her gün elli kişi ölüyor. Suriye buna karışıyor mu? Oradaki olaylarda ise Türkiye “Ben tahammül edemiyorum!” diyor. Başak ülkelerin içişlerine karışmak gibi bir politik duruşumuz olmamalıdır. Hüseyin Çelik’in maalesef mezhepçilik yaptığını görüyoruz. Bu bir bakanın ağzından çıkacak bir açıklama değil. Fakat bakanın açıklaması düşünülmemiş bir açıklama değil. Antakya’yı mezhep savaşına alet etmeye çalışıyorlar. Bir yandan etnik çatışmadan korkuyorum derken diğer yandan mezhepçi açıklamalar yapıyorsa bunu aynı zamanda temenni ediyor demektir. Türkiye önce kendi iç işleri ile uğraşmalı, dışarıya da dostum diyorsa dostça yardım eder, dostça konuşur ve yanlı düşünmez; barışçı politikalar izler. Taraf tutmaz. Geçmiş dönemlerde Irak Savaşı’na girilmese de İskenderun Limanı ABD’ye kiralanarak işgale alet olundu. Bizler içeriye alınmadık. Orada kim bilir neler yapıldı. 1 Mart tezkeresi ile CHP’nin takındığı tutum bizi savaşa sürüklemekten kurtardı. Şimdi de Suriye ve füze kalkanıyla benzer bir oyuna alet edilmek isteniyoruz.


BAVUL TİCARETİ ÇÖKTÜ

Antakya Tuhafiyeciler ve Konfeksiyoncular Odası Başkanı Beşir Günay: Başbakanın bahsettiği kardeş ülke projesi odamıza da üye bulunan tuhafiye ve konfeksiyoncuları yüklü yatırımlar yapmaya itti. Ülkenin en tepesindekinin açıklamalarına güvenerek yatırım yapanlar bütçelerini oldukça zorladılar ve kredi aldılar. Başbakana oldukça güvendik. Fakat esnafın beli kırıldı. Herkesin siyasal düşünceleri farklı olabilir ama bir sivil toplum kuruluşu olarak esnafların bize çok ciddi olarak şikayetlerini ulaştırdıklarını belirtmeliyim. Evini, arabasını ipotek etmiş olanlar var. Adam malları almış müşteri kitlesine güvenerek yığmış. İşleri iyiydi düne kadar, iyi çalışıyordu. Ama son gelişmeler işleri durdurdu.


AKP, ABD'NİN TAŞERONLUĞUNU ÜSTLENİYOR

Antakya Eğitim Sen Şube Başkanı Ayhan Erkal: AKP'nin üstlendiği rol, ABD'nin bölgede taşeronluğunu yapmaktır. Obama'nın Arap Rüzgarı'na kaynaklık ettiği için Erdoğan'a teşekkür etmesi boşa değil. Ortadoğu'da halifelik ve sultanlığa soyundu.

Emperyalizmin taşeronluğunu yapıyor. AKP'nin Suriye politikası riyakarlık ve iki yüzlülük taşıyor. Yatlarda tatil yaparlarken kardeşim dediği Esad birden katil Esad'a döndü. Erdoğan ABD'nin ağzıyla konuşuyor. Başbakan'ın Ortadoğu'ya gittiğinde söylediği sözler kendisine ait değildir. Bu ülkede laiklik karşıtı olarak bilinen Erdoğan Mısır'da tam tersi tutum sergiliyor. Ortadoğu'da NATO üssü olmayan bir ülke olarak Suriye, Türkiye tarafından dize getirilmeye çalışılıyor. Hedeflenen Mısır'da bugünlerde gelişmekte olan dinler arası savaşın bir benzeri. Suriye'nin demokratik bir ülke olduğunu düşünmüyorum.

Emperyalizm karşısında geri adımlar attığını da gördük. Türkiye'nin İsrail'le dövüşü tamamen danışıklı. Türkiye'nin İsrail'in itiraz ettiği hiçbir politikası yok.