15 Ekim 2004 21:00
Troya Atı-İlk karşılaşma
Son olarak tanrı Apollon'un yardımıyla Troyalı yiğit Paris'in öldürücü oku; Yunanlılar'ın başkahramanı Ahilleus'un en hassas yeri olan topuğuna saplandı. Böylece Ahilleus'un ve daha nice ünlü kahramanların ölümünden sonra Yunan orduları artık perişandı. Zaten on yıldır Troya surları, işgalci Yunan ordularına geçit vermiyordu. Bu kanlı savaş hep surların dışında sürüp gidiyordu. Bu yöntemle sürüp giden vurkaç savaşlarında, bazen Troyalılar bazen Akhalı (Yunan) ordular üstünmüş gibi görünüyordu. Artık Akhalı komutanlar, bu günübirlik savaşlarla surları yarıp kente giremeyeceklerini anlamışlardı... O yüzden Akhalı başkomutan Agamemnon ve diğer komutanlar; bu savaşı en kısa sürede kazanıp surlardan içeri girebilmek için ne yapılması gerektiği konusunda demirbaş bilicileri olan tanrıların elçisi Kalhas'a başvurdular. O da; "Bir atmaca nasıl avını saklandığı kovuktan çıkması için bir kuytuda pusuya yatarsa, bizim de Troyalıları kapılarını açmalarını sağlayacak böyle bir yöntem uygulamamız gerekir" dedi.
Odiseus'un zekası Yunan ordusunda akıllılığı ve kurnazlığıyla ünlü Odiseus, hemen söze girdi: "Troya'yı alabilmemiz için hemen bugünden bir tahta atın yapımına başlayalım! Yapacağımız bu tahta atın içine en gözüpek arkadaşlarımızı saklayalım. Sonra da artık savaştan caymışız gibi barınaklarımızı, çadırlarımızı ateşe verelim. İçimizden bir kısmını surların yakınlarındaki bir kuytuda pusuya yatıralım. Kalanlarımız da, gemilere binip denize açılsın. Biz Bozcaada'ya doğru yol alırken, düşmanlarımız bizi surların üzerinden seyredecek ve bizim gerçekten çekip gittiğimizi sanarak sevinçten kendilerinden geçecekler!.." Bu öneri hepsince benimsendi. Aralarında anlaştıkları bu plan gereğince; tepe gibi yüksek, gemi gibi sağlam tahtadan bir atın yapımıyla ilgili olarak, Epeos adlı ünlü marangozu görevlendirdiler. Ertesi günü binlerce Yunanlı, tahtası en sağlam düşecek ağaçları kesmek üzere İda Dağı'na (Kazdağı'na) tırmandılar. Kestikleri ağaçların kalaslarını gizli gizli sürükleyip sahile getirdiler. Marangoz Epeos; ilkin dev atın tekerlekli ayaklarını, onun üstüne geniş ve yüksek karnını yaptı. Sonra atın bu karın kısmına, merdiveniyle bir açılıp kapanan büyük ve gizli bir kapı yerleştirdi. Bu arada atın karnının çeşitli yerlerine, içinde pusuya yatacak askerler için gizli havalandırma delikleri de açtı. Atın göz oyuklarına ışıltılı pırlantalar yerleştirdi. Fildişinden beyaz dişlerini, tahta işlemeden yelelerini ve büyük kuyruğunu da tamamladı. Bir hareket buyruğu bekliyormuş gibi dik duran kulaklar takmayı da unutmadı. Sonra da değerli taşlarla, boyadığı deniz kabuklarıyla atın karnındaki havalandırma deliklerini ve geniş kapıyı, allayıp pullayıp körleştirdi. Artık en gözüpek rütbeli kahramanların atın karnına yerleşmesine gelmişti sıra...Ölen başkahraman Ahilleus'un oğlu, ardından savaşın sözde nedeni güzel Helena'nın kocası Meneleos ve Kurnaz Odiseus gibi yürekli komutanlar bir bir atın karnına sığıştılar.
Fedai Sinon Sonra da Yunan ordusundan seçtikleri Sinon adındaki kurnaz fedaiye geldi sıra. Zaten komutanlar tahta atın karnına binerlerken, savaşın yazgısının bundan böyle casus Sinon'un elinde olduğunu söyleyip onun başını okşadılar. Elleri arkasından kelepçelenen Sinon, dev atın ayakları dibine sindi. Önceden anlaştıkları gibi Yunanlıların bir kısmı, surların yakınındaki gür ağaçlı bir orman kuytusunda pusuya yattı. Bütün çadır ve barakaları da ateşe verdiler. Sonra da artık çekip ülkelerine dönüyormuş gibi gemilerine atlayıp Bozcaada'ya doğru yelkenlerini açtılar. Surların kulelerindeki Troyalı nöbetçi askerler, Yunan kamplarından alevlerin yükseldiğini ve gemilerin yelkenlerini açıp çekip gittiklerini görünce, şaşkına döndüler. Olayı duyan Troyalı askerler, Yunan ordularından boşalan savaş alanına doğru koşuştular. Deniz kıyısında da dev gibi tahtadan atı görünce büsbütün şaşırdılar. Bu arada dev atın ayakları dibine sinmiş, kolları arkadan bağlı, sözde korkudan titreyen casus Sinon'u buldular. Haliyle onu uzun uzun sorguladılar. Bu sorgulama sırasında, ona doğruyu söyletmek için işkence de yaptılar. Ama Sinon her seferinde aynı sözleri yineliyordu: "Yunanlılar on yıldır süren bu savaştan artık bıktılar. Yurtlarına dönmeden önce de tanrıların elçisi Kalhas'ın öğütleriyle, tanrıçaları Atena'ya armağan edilmek üzere bu dev atı yaptılar. Siz Troyalılar da, bu dev atı surların kapısından sığdırıp kentin içine alamayacağınıza göre ve zaten bu tanrıçanın savaşta sizlerin saflarında yer almaması yüzünden, bu kutsal heykeli parçalayıp yakacağınızı düşündüler. Böylece tanrıçanın öfkesini üzerinize çekeceğinizi ve Troya'nın Atena'nın gazabıyla yanıp kül olacağını söylediler. Ayrıca Yunanlılardan birini tanrıçaya kurban edilmek üzere de beni seçtiler. Ben de dün gece bir yolunu bulup kaçtım. Çaresiz bu kutsal atın altına gizlendim."
Rahip Laokon'un uyarısı Casus Sinon'un her sorgulamada yinelediği bu sözlerden sonra, Troyalı komutanlar arasında ikilik çıktı. Komutanların büyük bölümü; tahta atın, tanrıça Atena'yı öfkelendirmemek ve onun gönlünü hoş etmek için surlardan içeri alınmasını öneriyordu. Birkaç komutan da, bunun bir savaş hilesi olabileceği düşüncesindeydi. Ama en açık konuşanı, Troyalı rahip Laokon'du... Rahip, kılıcıyla atın sağını solunu bir süre tıklatıp yokladı. Gövdesini, ayaklarını, kuyruğunu bir bir gözden geçirdi. Sonunda atın karnının boş olduğunu, içinde büyük olasılıkla gizlenmiş askerler olabileceğini söyledi. Üstelik Yunanlıların, Atena gibi bir tanrıçaya böyle tahtadan yapılma hantal ve dev bir at bozuntusu sunacak kadar zevksiz olmadıklarını ekledi sözlerine. Bir de atın kıç tarafına asılmış bir levhada okunan yazının tuzak kokan anlamı üzerinde durdu: "Beni içeri alın"!..
Troyalıların inancı Daha sonra Troya kralı Priyamos'un buyruğuyla Laokon; Yunanlıların çekip gitmeleri onuruna tanrılar adına iki boğayı kurban etmek üzere, iki oğluyla birlikte deniz kıyısındaki sunağa geldi. Sahilde halkın önünde tam boğaları kurban etmek üzereyken, denizden çıkagelen iki azman yılanın burgaçları arasında, iki oğluyla bir can verdi. Aslında bu ceza; Laokon'un rahibi olduğu tapınakta bir zamanlar, tanrının heykeli önünde, yasak olmasına karşın karısıyla sevişmiş olmasından kaynaklanan bir günahın bedelinden başka bir şey değildi. Ne Troyalı komutanlar ne de halk, hiç kimse haliyle bu gerçeği bilmiyordu. İşte bu olaydan sonra, Laokon'un tahta at konusunda yaptığı kesin uyarılar; bütün etkinliğini yitirmiş oldu. Çünkü gördükleri karşısında dehşete düşen halk; bu olayı, atın içeri alınmasını istemeyen Laokon'a tanrıların verdiği bir ceza olarak algıladı. Artık tahta at, Troyalıların hemen hemen hepsinin gözünde büyük bir kutsallık kazandı. At surlardan içeri alınmazsa, Troyalıların çok büyük felaketlere uğrayacağı inancı, halkın o anda sağırlaşan bilincine iyiden iyiye yerleşti... (Sürecek)
Odiseus'un zekası Yunan ordusunda akıllılığı ve kurnazlığıyla ünlü Odiseus, hemen söze girdi: "Troya'yı alabilmemiz için hemen bugünden bir tahta atın yapımına başlayalım! Yapacağımız bu tahta atın içine en gözüpek arkadaşlarımızı saklayalım. Sonra da artık savaştan caymışız gibi barınaklarımızı, çadırlarımızı ateşe verelim. İçimizden bir kısmını surların yakınlarındaki bir kuytuda pusuya yatıralım. Kalanlarımız da, gemilere binip denize açılsın. Biz Bozcaada'ya doğru yol alırken, düşmanlarımız bizi surların üzerinden seyredecek ve bizim gerçekten çekip gittiğimizi sanarak sevinçten kendilerinden geçecekler!.." Bu öneri hepsince benimsendi. Aralarında anlaştıkları bu plan gereğince; tepe gibi yüksek, gemi gibi sağlam tahtadan bir atın yapımıyla ilgili olarak, Epeos adlı ünlü marangozu görevlendirdiler. Ertesi günü binlerce Yunanlı, tahtası en sağlam düşecek ağaçları kesmek üzere İda Dağı'na (Kazdağı'na) tırmandılar. Kestikleri ağaçların kalaslarını gizli gizli sürükleyip sahile getirdiler. Marangoz Epeos; ilkin dev atın tekerlekli ayaklarını, onun üstüne geniş ve yüksek karnını yaptı. Sonra atın bu karın kısmına, merdiveniyle bir açılıp kapanan büyük ve gizli bir kapı yerleştirdi. Bu arada atın karnının çeşitli yerlerine, içinde pusuya yatacak askerler için gizli havalandırma delikleri de açtı. Atın göz oyuklarına ışıltılı pırlantalar yerleştirdi. Fildişinden beyaz dişlerini, tahta işlemeden yelelerini ve büyük kuyruğunu da tamamladı. Bir hareket buyruğu bekliyormuş gibi dik duran kulaklar takmayı da unutmadı. Sonra da değerli taşlarla, boyadığı deniz kabuklarıyla atın karnındaki havalandırma deliklerini ve geniş kapıyı, allayıp pullayıp körleştirdi. Artık en gözüpek rütbeli kahramanların atın karnına yerleşmesine gelmişti sıra...Ölen başkahraman Ahilleus'un oğlu, ardından savaşın sözde nedeni güzel Helena'nın kocası Meneleos ve Kurnaz Odiseus gibi yürekli komutanlar bir bir atın karnına sığıştılar.
Fedai Sinon Sonra da Yunan ordusundan seçtikleri Sinon adındaki kurnaz fedaiye geldi sıra. Zaten komutanlar tahta atın karnına binerlerken, savaşın yazgısının bundan böyle casus Sinon'un elinde olduğunu söyleyip onun başını okşadılar. Elleri arkasından kelepçelenen Sinon, dev atın ayakları dibine sindi. Önceden anlaştıkları gibi Yunanlıların bir kısmı, surların yakınındaki gür ağaçlı bir orman kuytusunda pusuya yattı. Bütün çadır ve barakaları da ateşe verdiler. Sonra da artık çekip ülkelerine dönüyormuş gibi gemilerine atlayıp Bozcaada'ya doğru yelkenlerini açtılar. Surların kulelerindeki Troyalı nöbetçi askerler, Yunan kamplarından alevlerin yükseldiğini ve gemilerin yelkenlerini açıp çekip gittiklerini görünce, şaşkına döndüler. Olayı duyan Troyalı askerler, Yunan ordularından boşalan savaş alanına doğru koşuştular. Deniz kıyısında da dev gibi tahtadan atı görünce büsbütün şaşırdılar. Bu arada dev atın ayakları dibine sinmiş, kolları arkadan bağlı, sözde korkudan titreyen casus Sinon'u buldular. Haliyle onu uzun uzun sorguladılar. Bu sorgulama sırasında, ona doğruyu söyletmek için işkence de yaptılar. Ama Sinon her seferinde aynı sözleri yineliyordu: "Yunanlılar on yıldır süren bu savaştan artık bıktılar. Yurtlarına dönmeden önce de tanrıların elçisi Kalhas'ın öğütleriyle, tanrıçaları Atena'ya armağan edilmek üzere bu dev atı yaptılar. Siz Troyalılar da, bu dev atı surların kapısından sığdırıp kentin içine alamayacağınıza göre ve zaten bu tanrıçanın savaşta sizlerin saflarında yer almaması yüzünden, bu kutsal heykeli parçalayıp yakacağınızı düşündüler. Böylece tanrıçanın öfkesini üzerinize çekeceğinizi ve Troya'nın Atena'nın gazabıyla yanıp kül olacağını söylediler. Ayrıca Yunanlılardan birini tanrıçaya kurban edilmek üzere de beni seçtiler. Ben de dün gece bir yolunu bulup kaçtım. Çaresiz bu kutsal atın altına gizlendim."
Rahip Laokon'un uyarısı Casus Sinon'un her sorgulamada yinelediği bu sözlerden sonra, Troyalı komutanlar arasında ikilik çıktı. Komutanların büyük bölümü; tahta atın, tanrıça Atena'yı öfkelendirmemek ve onun gönlünü hoş etmek için surlardan içeri alınmasını öneriyordu. Birkaç komutan da, bunun bir savaş hilesi olabileceği düşüncesindeydi. Ama en açık konuşanı, Troyalı rahip Laokon'du... Rahip, kılıcıyla atın sağını solunu bir süre tıklatıp yokladı. Gövdesini, ayaklarını, kuyruğunu bir bir gözden geçirdi. Sonunda atın karnının boş olduğunu, içinde büyük olasılıkla gizlenmiş askerler olabileceğini söyledi. Üstelik Yunanlıların, Atena gibi bir tanrıçaya böyle tahtadan yapılma hantal ve dev bir at bozuntusu sunacak kadar zevksiz olmadıklarını ekledi sözlerine. Bir de atın kıç tarafına asılmış bir levhada okunan yazının tuzak kokan anlamı üzerinde durdu: "Beni içeri alın"!..
Troyalıların inancı Daha sonra Troya kralı Priyamos'un buyruğuyla Laokon; Yunanlıların çekip gitmeleri onuruna tanrılar adına iki boğayı kurban etmek üzere, iki oğluyla birlikte deniz kıyısındaki sunağa geldi. Sahilde halkın önünde tam boğaları kurban etmek üzereyken, denizden çıkagelen iki azman yılanın burgaçları arasında, iki oğluyla bir can verdi. Aslında bu ceza; Laokon'un rahibi olduğu tapınakta bir zamanlar, tanrının heykeli önünde, yasak olmasına karşın karısıyla sevişmiş olmasından kaynaklanan bir günahın bedelinden başka bir şey değildi. Ne Troyalı komutanlar ne de halk, hiç kimse haliyle bu gerçeği bilmiyordu. İşte bu olaydan sonra, Laokon'un tahta at konusunda yaptığı kesin uyarılar; bütün etkinliğini yitirmiş oldu. Çünkü gördükleri karşısında dehşete düşen halk; bu olayı, atın içeri alınmasını istemeyen Laokon'a tanrıların verdiği bir ceza olarak algıladı. Artık tahta at, Troyalıların hemen hemen hepsinin gözünde büyük bir kutsallık kazandı. At surlardan içeri alınmazsa, Troyalıların çok büyük felaketlere uğrayacağı inancı, halkın o anda sağırlaşan bilincine iyiden iyiye yerleşti... (Sürecek)
Evrensel'i Takip Et