10 Ekim 2004 21:00

Zekan mı var derdin var!

Herkesler onlara imrenirken, onlar bilgi yarışmalarının can simitleri, okullarının yüz akları olarak görülmekten şikâyet ettiler. Evde, okulda, mahallede yanlız kaldıklarını, "normal" arkadaşlıklar kuramadıklarını anlattılar.

Paylaş
Trafik kazalarındaki kaybı minumuma indirecek esnek kaporta, çöp toplama uydusu, ağaç kesimini engelleyecek elektronik kütüphane, buzlanmanın yol açacağı kazaların önlenebilmesi için kaloriferli yol, ışıklı kimyasal cetveller, değişik müzik aletleri... Bu ilginç ve yaratıcı projeler Türkiye'nin "değerlendirilebilen" üstün yetenekli çocuklarına ait. Özgüvenli tavırları ve ağır sözcüklerle donattıkları konuşmalarına tanık olmak, büyüklerde hayranlıkla karışık bir çekingenlik yaratsa da, netice de onlar da çocuk işte. Kanatlar olmadan uçabilmeyi ancak bir çocuk isteyebilir çünkü. Ya da Veysel reklamının gerçek olmasını dilemek bir çocuğun hayal gücüne aittir. Türkiye'nin değişik illerinden seçilen 8-16 yaş arası 56 çocuk, geçtiğimiz günlerde ilk kez düzenlenen Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi'ne katıldılar. Proje sunup, kendileri için hazırlanmış etkinliklerde görüş bildiren çocuklardan bazılarıyla sohbet ettik.

"Dışlanıyoruz" Ayrı okullarda öğrenim gören Ahsen, Ece, Cansu, Burak ve Vural iki yıldır okul sonrası devam ettikleri İstanbul BİLSEM'de (Bilim ve Sanat Merkezi) tanışan beş arkadaş. Terletmeyen yastık projeleri ile kongreye katılan çocuklardan Ahsen Nuray Özkan 15 yaşında ve genetik mühendisi olmak istiyor. 13 yaşındaki Ece Kurul elektronik mühendisi, aynı yaştaki Cansu Özel makina tasarımcısı, Burak Tantay da robot mühendisi olmayı istiyor. 14 yaşındaki Vural Demirel ise makina mühendisi olmayı hedefliyor. "Siz kendinizi yaşıtlarınızdan farklı hissediyor musunuz? Ya da terletmeyen yastığı düşünmek, üstün zekalı olma emaresi midir?" diye soruyoruz. Gülüşüyorlar. Evet, daha küçük yaşlardan çok soru sormalarından, çizgi filmden çok belgesel seyretmelerinden, erken okuyup-yazmalarından ya da örneğin yemek yerken ellerine aldıkları tuzun nereden çıktığını merak ederek, yemeği bırakıp ansiklopedi karıştırmalarından farklı oldukları belliymiş. Okullarda öğretmenlerinin farketmeleri, yüksek puanlı IQ testleri ve kabul edildikleri BİLSEM ile üstün oldukları test edilip, onaylanmış. Çocuklar, kısacık hayatlarını BİLSEM'e girmeden önce ve girdikten sonra diye ikiye ayırıyorlar. Burak Demirel bunun nedenini şöyle açıklıyor:"Normal arkadaşlıklarımız olmuyordu. Çünkü normal çocuklar futboldan falan konuşurken siz tarihten, deneylerden konuşuyorsunuz. Ailelerimiz alışıyor ama arkadaşlarımız bir süre sonra sıkılıp, yanımıza gelmemeye başladılar. Dışlanıyorsunuz. Neden yanlız kaldığımı anlayınca kendimi onların yanında biraz daha zaptetmeye başladım. Bir konu açıldığı zaman o kadar çok konuşmuyorum. Ayrıntıya girmiyorum ki karşı taraf anlayabilsin. BİLSEM'e girmem biraz daha düzeltti davranışlarımı. Arkadaşlarım da benim gibiydi. Artık kendimi sıkmıyorum." Ece, okuldan sonra gittikleri bu merkezde kendileri gibi arkadaşlar bulmanın dışında, farklı öğretme tekniklerinin olduğunu anlatıyor."Okulda yapılan bir resim dersiyle burda yapılan resim dersi aynı değil. Okulda bir konu veriliyor, burda biz istediğimiz konuyu yapabiliyoruz. Okulda matematik dersinde durmadan kitaptaki işlemeri yaparken, burda biz kendimiz bir işlem türü bulmaya çalışıyoruz. Okulda müzik dersinde sadece flüt çalabiliyorum örneğin, burda flüt değil her şeyi çalmaya çalışıyorum. Sınırlamalar yok, en güzeli de not almak zorunlu değil."

Eşitlik en doğalı Cansu, okulda sordukları sorulara doğru dürüst yanıtlar alamadıklarını belirterek, ekliyor. "Okulda zorlanıyoruz. Bizi anlayacak öğretmenlere ihtiyacımız var. Eğitim sistemi berbat. Bizi maden olarak görüyorlar ama işleme yöntemleri hiç iyi değil." Eğitim sistemine yönelik yığınla eleştirileri var. Türkiye'nin ve dünyanın gidişatını da hiç beğenmiyorlar. Ahsen, hayallerini gerçekleştirme ihtimalinin giderek düştüğünü söylüyor."Nedir bu hayaller" sorusuna Ahsen, şu yanıtı veriyor, "Çok belirli bir hayalim yok. Çok var daha doğrusu ama kalıplaşmış birşey yok. Mesela klasik ama, savaşlar için tabancaların çiçek açması, her yeri ve her şeyi bilmek. İnsanlar ve ülkeler arasındaki sınırlar kalksa, milletler birbirlerini küçümsemeseler yani İngiliz, Türk, Alman milleti olmaktansa dünya milleti olsa diyorum. Ne bileyim böyle şeyler. Afrika'daki insanlar mesela, dünya gerçekten istese ordaki insanlar açlık çekmez. Ne bileyim, yeraltı ve yerüstü kaynakları nedeniyle savaş açıyorlar. Kendi hırsın için insanları öldürüyorsun boşu boşuna. Bir de Türkiye'nin artık kendisinin farkına varmasını istiyorum. Çünkü çok güzel bir ülkemiz var, çok önemli kaynaklarımız var ama kullanamıyoruz." Ece, "bor kaynakları mesela" diyor. Devam ediyor sonra, "Bor madeni somut bir örnek. Başka bir sürü kaynağın var işlemiyorsun hatta satın alıyorsun ya da yabancıya veriyorsun." Burak, caddelere döşenen kaldırım taşlarının bile ithal edilmesinin insanı çıldırttığını aktararak soruyor: "Biz yapamıyor muyuz, hadi diyelim yapamıyoruz, bu kadar yoksulluk varken kaldırım taşını niye ithal edelim ki?" Cansu, sorumlunun yöneticiler olduğunu ifade ederek. "Ne kadar saklanırsa saklansın bu bir gerçek. Onun çıkarı bunun çıkarı için ülkemiz gelişemiyor" diyor. Bütün insanların eşit olması durumunda dünyanın yaşanabilir hale geleceğini aktaran Burak, "Zengin-fakir ya da bir Amerika'daki gibi zenci-beyaz ayırımlarının olmamasını istiyorum. Herkesin eşit olması en doğalı" diyor.

"At gözlükleri taktırıyorlar" Konuşmalarından ülke ve dünya gündemine hakim oldukları anlaşılıyor. Zaten her gün gazete okuyup, haber dinlerlermiş. Haber izlemek deyince, televizyonların haberden çok magazine yer vermesinden de yakınıyorlar. "Mesela zina olayı. Bir hafta boyunca zina da zina. Dünyada başka hiçbir şey olmuyormuş gibi. Arkasından da iki manken, haber bitti. At gözlükleri taktırıyorlar, ben politikacıları tam sayamamam belki, ama oturup mankenleri, şarkıcıları tek tek sayabilirim. Bu çok saçma. Ben yakın geçmişimi bilmezsem, bugün neler olduğunu bilmezsem hiçbirşey yapamam" diyor Ece. Çocuklar, yaptığımız uzun ve keyifli sohbette kızdıkları, değişmesini istedikleri pek çok mevzuya değindiler. "Sıraladığınız bunca olumsuzluk arasında gelecek nasıl görünüyor? Umutlu musunuz?" sorusuna Cansu, bir cümleyle yanıt veriyor."Biz ezilmeden büyüyebilirsek bir umut var gelecek için."

ÖNCEKİ HABER

Şok tedavisi

SONRAKİ HABER

Sosyal Forum'a çeyrek kala...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa