08 Ekim 2004 21:00

Tanrılara meydan okuyan SİSİFOS

Tanrılar karşısında ölümcül bir insan olarak zaten sınırlı olan gücüne karşın Sisifos (Sysiphos); onlara her seferinde kafa tutmuş, aklı ve ondan kaynaklanan kurnazlığıyla onlara her zaman kök söktürmüştü. Ölümsüz Homeros da ondan gururla söz eder Odiseus adlı destanında…

Paylaş
Tanrılar karşısında ölümcül bir insan olarak zaten sınırlı olan gücüne karşın Sisifos (Sysiphos); onlara her seferinde kafa tutmuş, aklı ve ondan kaynaklanan kurnazlığıyla onlara her zaman kök söktürmüştü. Ölümsüz Homeros da ondan gururla söz eder Odiseus adlı destanında… Korintos kentinin hem kurucusu hem ilk kralıdır Sisifos. O, kurdurduğu iki limanla, kürekli kadırgalardan oluşan gemi filosuyla; Akdeniz coğrafyasındaki bütün zenginliklerin konuşlandığı bir ülkeye dönüştürmüştü krallığını. Üstelik Sisifos'un akıllılığı ve kurnazlığı konusunda da birçok öyküler anlatılır. O öykülerden biri de uzun zaman dillere düşmüştü. Söylendiğine göre, Autolikos adında, o zamanlar Attika'da yaşayan bir sığır hırsızı vardı; kralların sürülerini çalmakla ünlüydü. Hatta damadı olacak Kral Leartes'in bile sürülerini kimseler görmeden alıp götürmüştü. İşte aynı adam, bir gün kral Sisifos'un da sığır sürülerini çalmıştı. Ne var ki Sisifos, sığırlarının ayak tırnaklarına kızgın demirle kendi adını daha önceden yazdığı için, ta Attika krallığına gidip o ele avuca sığmayan hırsızı ve sürüsünü hemen bulmuştu. İşte bu hırsız Autolikos'un kızı da, tam bu sıralarda Attika kralı Leartes'le düğün üstündeydi. Sisifos da, damat olacak kraldan bir gece önce, alla oyunla gelinin gönlünü çeldi; kendisi girdi gerdeğe. Bu birleşmeden doğan çocuğa Odiseus adı verildi. Ve o ünlü Odiseus'un büyüdüğünde, zoraki olarak katıldığı Troya Savaşları sırasındaki kurnazlıkları; hele hele Troya Atı'nın yapımını önermesi; savaş sonrası ülkesine dönerken yaşadığı serüvenlerin, yazgıya ve tanrılara karşı verdiği savaşımların koskoca bir destana konu olması onun, babası Sisifos'a tıpatıp çektiğinin bir delili olarak gösterilir… Gene bir gün çapkınlığıyla ünlü baştanrı Zeus; Irmak Tanrısı Asopos'un güzel kızı Aygina'yı kandırabilmek için kartal kılığına girdi. Onu kanatlarına alıp kaçırırken de olayı Sisifos gözleriyle gördü! Irmak Tanrısı coşup taşarak, öfkeden köpürerek kızını her yerde aramaya başladı. Sisifos da bu acılı Tanrı'ya, kızı Aygina'yı kimin kaçırdığını açıklayacağını söyledi; ama bir koşulu vardı: Tanrı, Korintos surlarındaki sudan yoksun bir kaleden tatlı su kaynağı fışkırtmalıydı. Irmak Tanrısı bu isteği yerine getirdi. Sisifos da kızını, kartal kılığına giren Baştanrı Zeus'un kaçırdığını söyledi. Bunun üzerine Irmak Tanrısı, Baştanrı'ya duyduğu öfke yüzünden her yerde köpürdü; kabarıp kabarıp taştı. Ovaları bayırları sular altında bıraktı. Bütün bu felaketlere neden olan Sisifos'un müzevirciliğine haliyle çok öfkelenen Zeus; Ölüm Tanrısı Tanatos'u, onu zincirleyip bir mağaraya kapatmakla görevlendirdi. Ama kurnaz Sisifos; bu kez bir yolunu bulup Ölüm Tanrısı'nı kendisi zincirleyip derin bir mağaradaki kayalıklara bağladı. Bundan sonra da yeryüzünde insanlar ölümsüzleştiler.

Neden isyan? Artık yeryüzünden cehennem ülkesine hiç giden olmadı. Cehennem Tanrısı Hades işsiz kalmıştı. Durumu baştanrı Zeus'a iletti. Zeus da olup bitenleri görüyor; ölümsüzleşen insanların ölümsüz tanrılara kafa tutmaya başlamalarını haliyle kabul edemiyordu. Hele hele buna neden olan kral Sisifos da, karısıyla çok mutlu bir yaşam sürüyordu. Üstelik halkı onun krallığında bolluk içindeydi; rahatlamıştı. Ülkesindeki bütün insanlar hem üretiyor, hem kavgasız savaşsız bu ürettiklerini bölüşüyorlardı. Bir insanoğlu olan Sisifos'un böylesi bir dünya mutluluğuna ermesi haliyle Baştanrı'yı büsbütün çileden çıkardı! Zeus, bir şekilde mağaraya kapatılmış Ölüm Tanrısı'nı hemen zincirlerinden kurtardı. İlk eylem olarak da Sisifos'un, ölüler ülkesine en ağır cezayı çekmek üzere gönderilmesini buyurdu. Haliyle Ölüm Tanrısı hemen gidip canını almak üzere Sisifos'un kapısına dayandı. Kurnaz Sisifos, Ölüm Tanrısı'nı görünce başına gelecekleri anladı. Bunun üzerine karısından; ölümünden sonra cenaze törenleri filan düzenlenmemesini istedi. Kral kapıya dayanan Ölüm Tanrısı'nın sıkıştırmasını bahane ederek, öylece; çırılçıplak ölüler ülkesine vardı. Cehennem tanrılarına, karısının kendini bu şekilde, törensiz duasız göndermesinden yakındı durdu günlerce. Cehennem'in karı-koca tanrıları Hades'le Perrsefone'den, karısına haddini bildirmek üzere kendisini birkaç günlüğüne izinli olarak yeryüzüne göndermelerini diledi. Bu dileği üzerinde o kadar çok diller döktü ki sonunda, cehennem tanrılarını kandırıp yeryüzüne dönmeyi başardı. Yeryüzünü ve karısını çok seven Sisifos'un geri dönmek aklının ucundan bile geçmez oldu. Haliyle ondan sonra da, Baştanrı Zeus'un en acımasız gazabına uğradı. Yeniden gönderildiği cehennem ülkesinde, ağır mı ağır bir kayayı, yokuş yukarı yuvarlayaraktan dağın öte tarafına aşırma cezasına çarptırıldı. Adını taşıyan büyük destanda Odiseus, şöyle dillendirir babası Sisifos'un yazgısını: "Sisifos'u gördüm işkenceler çekerken; / Yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı, / Habire itiyordu onu bir tepeye doğru, / İşte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, / Ama tam tepeye varmasına bir parmak kala, / Bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, / Aşağılara yuvarlanıyordu, / Baş belası kaya, / O da yeniden itiyordu kayayı, tekmil kaslarını gere gere / Kopan toz toprak habire aşarken başının üstünden, / O da durmadan itiyordu kayayı, kan ter içinde."

Anlamsızlık simgesi Fransız yazarı Albert Camus; "Sisifos Efsanesi" adlı yapıtında, felsefesinin özü olan "anlamsızlık- absurde" temasının simgesi olarak görür bu inatçı ve isyancı kahramanı. Umutsuzca da olsa, aynı kayayı hep dağın doruklarına doğru tırmandırmasına; ama tam kayayı dağın öte yüzüne aşıracakken elinden kaçırmasına ve bunu sonsuza dek yinelemek zorunda olmasına karşın Sisifos'un gene de mutlu olduğunu söyler. Çünkü yaptığı işin bilincindedir. Bu bilinçle tanrılara meydan okuduğu için mutludur. Şunu da ekleyelim ki Sisifos; oluşturduğu bilinç ve gösterdiği dirençle, tanrıların bu anlamsız cezasını da bir gün kesinlikle yeneceği umudundaydı. Haksız yazgısının bilincine varıp direnen ve direnmek zorunda olan bütün insanlar gibi…

ÖNCEKİ HABER

Mavi Çarşı davası bir kez daha ertelendi

SONRAKİ HABER

Hoca, şiir ve gerekenler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...