03 Ekim 2004 21:00

Avrupa'nın zehirli
   atıklarını istemiyoruz!

İçinde zehirli atık bulunan MV Ula adlı geminin, İskenderun Limanı'nda batması, uluslararası toksit atıkların ticaretini yasaklayan Basel Anlaşması'na ve Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği'ne uyulmadığını bir kez daha gözler önüne serdi.

Paylaş
Basel anlaşmasına göre ticareti, Türk yasalarına göre de ülkeye girmesi yasak olan Krom VI maddesinin de içinde bulunduğu toksit atıkları taşıyan gemi, dört yıldır İskenderun Limanı'nda bekletiliyordu. İspanya'ya ait olduğu belirlenen geminin, "batabilir! " şeklindeki tüm uyarılara rağmen önemsenmemesi, geminin batmasıyla 2000 tondan fazla toksit atığın denize karışmasına neden oldu. Denize karışan zehirli küller denizdeki canlıların yaşamını, İskenderun halkının sağlığını ve hatta akıntılarla birlikte atıkların taşınmasıyla çevre kıyıları da tehdit ediyor.İspanya'nın üç termik santraline ait atıkları taşıyan MV Ula adlı gemi, uçucu zehirli külleri, Cezayir'deki S.A.P/C de Dragos adlı İspanyol Şirketine götürecekti. Bu zehirli küllerin Cezayir'deki bir baraj yapımında kullanılacağı sanılıyordu. Fakat Cezayir'in, taşıdığı atıklardan dolayı gemiyi kabul etmemesi üzerine, gemi 2000 yılında esrarengiz bir şekilde Türkiye'ye getirilmişti.Türkiye'ye geldiği öğrenilen gemi, içindeki toksik atıklar nedeniyle mühürlenerek İskenderun Limanı'nda beklemeye alınmıştı. Türk Hükümeti ve İspanya hükümeti, konuya ilişkin görüşmeler yapmıştı. Ancak, görüşmelerde alınan kararların uygulanmasında bürokratik ihmal söz konusu olmuştu. İskenderun Kaymakam'ı Ünal Erdoğan'ın, "Geminin batması halinde, çevre felaketi yaşanabilir. Gemi, körfezden bir an önce çıkmalı" uyarısı da, sivil toplum kuruluşlarının uyarıları gibi dikkate alınmamıştı. Göz göre göre batan geminin yol açtığı felaketin boyutlarının büyük olması, "İskenderun'da yaşanan facia son olsun" temennilerini de birlikte getirmişti. Fakat olayın üzerinden yaklaşık üç hafta geçmesine rağmen İskenderun'da batan gemi hala çıkarılmadı.TMMOB, Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, TTB İstanbul Tabip Odası, Greenpeace Akdeniz ve Çevre İçin Hekimler Derneği de ortak bir basın açıklaması yaparak, İskenderun'da bir an önce yapılması gerekenleri,* ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü tarafından analizleri yapılan 2 bin 200 ton tehlikeli atığın analiz sonuçları doğrudan kamuoyuna açıklanmamıştır. Şu ana kadar tehlikeli atığın içerisinde Krom VI bulunduğu kamuoyuna yansımış olmasına rağmen, kadmiyum, civa gibi başka ağır metallerin bulunup bulunmadığı bilinmemektedir. Atık içeriği kamuoyuna açıklanmalıdır,
  • Atığın yayılması bir an önce önlenmeli, bu konuda bilim insanlarının katkısı alınmalıdır,
  • Batan gemi atığı ile birlikte iade edilmelidir,
  • Tüm masraflar taraflardan alınarak, gerekli cezai işlem hemen uygulanmalıdır,
  • Sorumlular hakkında soruşturma başlatılmalıdır" şeklinde dile getirmişti.

    Zehir her yerde!İskenderun'daki gemi faciasından sonra gözler, Aliağa'daki gemi söküm tesislerine, İtalyanların atıklarının bulunduğu Samsun'a ve Sinop'a çevrildi. Aliağa'daki gemi söküm tesislerinde tonlarca "asbest" madeni ve çok sayıda birleşik metal denize karışırken, Samsun ve Sinop'ta atık dolu variller tehlike yaratıyor. Fakat tehlike sadece buralarla sınırlı kalmıyor. Denizdeki atıkların akıntılarla, karadaki atıkların rüzgârla kilometrelerce uzağa taşınabilmesi, tehlikenin sınırlarını genişletiyor. 1970'lerde Avrupa'da da yoğun olarak yapılan gemi sökümü, çevre, sağlık ve güvenlik tehdidi nedeniyle daha yoksul ülkelerde yapılmaya başlandı. Akdeniz'de sadece, Aliağa'da bulunan gemi söküm tesislerinde, her yıl 300 ton asbestli malzeme, hurda gemilerden İzmir'in Aliağa sahiline boşaltıyor. Yaklaşık yüzde 95'i çelikten oluşan gemiler, içerdikleri çeliğin tekrar kullanılabilecek hale getirilmesi için gemi söküm tesislerinde parçalanıyor. Yalıtımın malzemesi olan asbestin, Türkiye'de üretimi ve kullanımı 1996'da yasaklanmasına rağmen Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği'nin, Türkiye'ye ithal edilen hurda gemilere uygulanmaması ve her beş yılda bir yenilenmesi gereken "gayri sıhhi müessese" izinlerinin, gemi sökümü yapan şirketlere gerekli koşullar yerine getirilmediği halde verilmesi yetkili kurumların görevlerini ihmal ettiğini göstermektedir.Aliağa'dan alınan örneklerle Greenpeace'in yaptığı analizlerin sonuçları, Aliağa sahillerinin çok kirlendiğini ve Ege Denizi'nin de tehlike altında olduğunu ortaya koyuyor. Gemi sökümü tesisleri çevreyi asbest, madensel yağlar, ağır metallar ve Birleşmiş Milletler'in dünyadaki en zehirli 12 madde arasında gösterdiği bileşiklerle kirletiyor. Rakamlarla Aliağa
  • Son iki yılda Aliağa'da sökümü yapılan zehirli hurda gemi sayısı: 200
  • Sökümüne izin verilmeyen zehirli hurda gemi sayısı: 4
  • Sadece son iki yıl içinde gemilerle Türkiye topraklarına boşaltılan asbestli malzeme miktarı: 600- 1400 ton.
  • Asbest ve hurda gemilerde bulunan diğer kanserojen maddelerle ilişkilendirilen ölümcül hastalık çeşidi: Asbestosis ve en az 10 farklı kanser çeşidi.
  • Bu hastalıkların ortaya çıkması için gerekli ortalama süre: 20-30 yıl.
  • Asbest liflerinin uçuşmasıyla ulaşabileceği uzaklık: 10-20 km.
  • Gemi söküm işlerinde ortaya çıkan asbest liflerinin etkileyebileceği insan sayısı: Yaklaşık 40.000.
  • Türkiye'de yasalara göre işyeri hekimi bulundurmak için gerekli minimum işçi sayısı: 50.
  • Gemi söküm sanayicilerine göre gemi sökümde çalışan işçi sayısı: 700.
  • Gemi söküm tesislerinde çalıştırılan işyeri hekimi sayısı: 0.
  • Gemi söküm sanayicilerine göre 30 yılda gemi söküm işlerinde meydana gelen meslek hastalığı sayısı: 0.
  • Gemi söküm alanında yaşanan iş kazalarında ölen işçi sayısı: 27 - 100.

    Samsun ve Sinop'ta İtalyan atıkları1986 yılında, İtalya'nın Sirteco İtalya s.r.l.şirketi ve Romanya'nın Kimika ICE firması arasındaki toksit atık ticareti ayyuka çıkınca, yetkililerin emriyle Romanya'daki depolama veya dönüştürme tesislerinden atıklar alınarak iki İtalyan aracı firma tarafından geri yüklenmişti. Ortadan kaybolan atıklarla dolu yaklaşık 3000 varilin akıbeti, varillerin 1987 yılında Karadeniz kıyılarına vurmasıyla ortaya çıktı. Sinop- Soğuksu ve Samsun-Alaçam depolarına kaldırılan varilleri araştıran Türk Hükümeti, varillerin İtalya'ya ait olduklarını kanıtlamıştı. Fakat İtalyan hükümetinin sorumluluğu kabul etmemesi olayı çözümsüz hale getirmişti. Türkiye ise bir Avrupa ülkesi ile sorun yaşamaktansa sessiz kalıp, durumu kabullenmeyi tercih etmişti. Daha sonra İtalya sorumluluğu kabul etti fakat sorunun çözümü için hiçbir adım atmadı. Atıklardan bir türlü kurtulamayan Türk Hükümeti, çözüm için atıkları yakmayı bile düşündü. İtalya'nın, ülkeyi atık çöplüğü olarak kullanmasını meşrulaştıracak bu karar yöre halkı, Greenpeace ve başka sivil toplum örgütlerinden tepki gördü. Çevre Bakanlığı da geri ardım atmak zorunda kaldı. Ama hâlâ variller depolarda bekletiliyor ve depoların kullanılmaya elverişsiz olması, depolardaki varillerin sızdırarak içindeki atıkların toprağa karışması tehlikeyi arttırıyor. Bu olayda da İskenderun'da olduğu gibi uluslararası atık ticareti yasaları çiğnendi, denize boşaltılan atıklar insan sağlığını ve çevreyi büyük bir tehtid altına aldı. 2001 yılında Greenpeace'in Exeter Üniversitesi'ndeki Araştırma Laboratuvarı'nda yapılan analiz sonuçları şu şekilde açıklandı: "Depolardaki hem kapalı, hem de sızıntı yapan varillerden alınan 11 örnekte, Emniyet Laboratuvarı'nın analiziyle paralel bulgulara rastlandı: Boya kalıntıları, etkin karbon granülleri, polimer kalıntıları, hidrokarbonlar, zehirli böcek ilacı DDT türevleri, klorlu organik bileşikler, en zararlı ağır metallerden biri olan cıvanın da aralarında bulunduğu 9 ağır metal türü, kurşun içeren katı atıklar, ve klorobenzen başta olmak üzere organik-klorlu bileşikler... Alınan örneklerde dünyadaki en tehlikeli metallerden biri olan cıva görüldü.Ticareti yasak olan bu kimyasal maddeler, sağlık sorunlarına yol açıyor."Ayrıca yetkililer, depolardaki varillerin içinde ne olduğuna dair Soğuksu ve Alaçam halkına açıklama yapmayarak insan haklarını da ihlal etmiş oldular.

    Varil tehlikesi!367'si kıyıya vuran varillerin 157'si doluydu. Hâlâ denizin altında 3000'e yakın varilin olması tüm Karadenizi tehdit etmektedir. Depoların zeminlerine sızan atıklardaki bazı bileşikler yanıcı ve atmosfere karışabilen toksik ve yanıcı uçucu kimyasallar içerebilmektedirler. Klorlu organik bileşikler ve ağır metallarin bulunduğu varillerin sızdırması sonucu açığa çıkan zehirler çevre kirliliğine yol açarken yaşamı da tehdit etmektedir. Varillerde bulunan yüzlerce çeşit zehirli atık karaciğer, gözler, akciğerler dahil hemen her organa, deriye ve kemiklere, ayrıca dolaşım, bağışıklık, sinir, sindirim ve üreme organları gibi vücudun hemen hemen bütün organ ve sistemlerine zarar verebilir, sistemlerini bozabilir. Bazı atıklar cenin veya bebeklerin gelişimini olumsuz yönde etkilerken, bazıları da gen mutasyonlarına yol açabilir. Bu maddelerin bazıları kansere yol açabilir.

    Sorular...sorular...Yaşadığımız felaketler ve hâlâ yaşamı ve çevreyi tehdit eden unsurlar akıllara şimdi şu soruları getiriyor: Avrupa'nın çöplerinin Türkiye'de ne işi var? Türkiye, Avrupa'nın çöplüğü mü? Türkiye neden Avrupa'nın çöplerini kabul ediyor? Türkiye'nin çevre politikaları var mı? Varsa bu politikalar neden uygulanmıyor?


    Gemilerde ölüm var!Aşınmaya, sıcağa ve yanmaya karşı dayanıklı olan asbest topraktan çıkarılan bir madendir. Lifli bir yapıya sahiptir. Asbest liflerinin teneffüs edilmesi sonucunda Asbestosis hastalığı görülür. Lifler akciğerlere bir kez yerleştiğinde, akciğerlerde sürekli büyüyen bir yara açabilir. Yaralar oksijenin kana geçmesini engellediği için asbestosis hastalığı olan insanlar soluk almada güçlük çekerler. Bu hastalık, liflerin ilk teneffüs edilmesinden 10 ile 20 yıl kadar bir zaman içerisinde ortaya çıkabilir. Asbestosis genellikle solunum güçlüğü, öksürük, akciğerlerin iltihaplanması ile başlayıp son olarak da kalp yetersizliği ile sonuçlanır ve acı içinde bir ölüme neden olur. Ayrıca tedavisi mümkün olmayan ölümcül akciğer hastalıklarına, akciğer, deri kanseri gibi kanser çeşitlerine de neden olan asbest, tesislerde sürekli asbest soluyan işçileri ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya bırakmaktadır. Asbest, sadece işçilerin ve Aliağa halkının değil, asbest liflerinin rüzgârla 10-20 km uzağa taşınması nedeniyle, lifleri soluma olasılığı olan 40 bin insanın da hayatını tehdit etmektedir.


    GREEN PEACEBanu Dökmecibaşı (Greenpeace Toksik Maddeler Kampanyası Sorumlusu)Hükümet, acil gereksinim duyulan çevre yasalarını erteleyerek, sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşama hakkımızı ihlal etmektedir. Yasalar ve bağlayıcı uygulamalar olmadan, çevre suçluları çevreyi bugüne kadar yapmakta oldukları gibi yok etmeye devam edeceklerdir.
    Ertan Keskinsoy (Greenpeace Akdeniz )Aliağa'daki gemi söküm tesisleri ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Biz bu konuya ilişkin uluslararası bir çözüm istiyoruz. Çözüm için:
  • Gemi sahipleri, gemilerindeki zararlı maddeleri kayda geçmeli, bu zararlı maddelerin tehlikelerini araştırmalıdır.
  • Gemi sahipleri hurda gemileri ihraç etmeden önce, gemilerini tehlikeli maddelerden arındırmalıdır.
  • Gemi sökümü tek taraflı önlemler yerine küresel bir yasal rejime sahip olmalıdır. Çevre Bakanlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı yasaları uygulamak ve tehlikeli atık içeren hurda gemilerin Türkiye'ye ithalini durdurmakla yükümlüdür.
  • Türk Hükümeti tesislerdeki çalışma ve çevre standartlarını yükseltmelidir ve mevcut durumun devam etmesine kesinlikle izin vermemelidir. Denizcilik Müsteşarlığı, ilgili kurumların ve sivil toplum kuruluşları ile işçi sendikalarının katkılarıyla, tesislerde gerekli iyileştirmelerin sağlanmasını zorunlu kılacak yeni bir yönetmelik hazırlamalıdır.Aksi halde bu tesisler zehir saçmaya devam edecektir.Samsun ve Sinop'taki italyan atıkları da ciddi tehlikeler oluşturmaktadır. Greenpeace, İtalyan Hükümeti'nden;
  • Verdikleri sözü tutarak, 1988 Ağustos'undan beri Türkiye kıyılarına vuran atıkları geri almasını,
  • Sinop ve Samsun'daki atık depolarının ve toksik atıklardan kirlenmiş bölgenin temizlenmesini ve bunun için gereken maddi kaynağı temin etmesini istiyoruz.Türk Hükümeti'nden ise;
  • Atıkların Türkiye'de bertaraf edilmemesi,
  • İtalya'ya geri gönderilmesi için gerekli tüm diplomatik ve yasal yolları kullanmasını talep ediyoruz.



    src=/resim/b1.gif width=5>
    Başa dön


    İşgalcilerin
        sözcüsü sempozyumdaydı İnsan Haklarında Yeni Taktikler başlıklı uluslararası sempozyum sona erdi. Sempozyumun kapanış oturumuna Filistin ve Irak'ta yaşananlara yönelik tepkiler dile getirilirken, Ingiliz John Benjamin toplantida işgal güçlerinin sözcülügünü yapti. Sempozyumun kapaniş oturumunda konuşan Birleşik Krallik Dişişleri Bakanligi Insan Haklari Programi Müdürü John Benjamin, insan haklari savunucularinin ABD ve Ingiltere'ye yönelik tepkilerine işaret ederek, "Bazı sivil toplum kuruluşları kimi hükümetleri düşman olarak adlandırıyor. Böyle bir yaklaşım işbirliğine zemin yaratmaz" dedi. İnsan hakları örgütlerini ikiye ayıran Benjamin, birinci grubun "somut çözümlere ulaşmaya", ikinci grubun ise "kendilerini iyi hissetmeye" öncelik verdiğini öne sürdü. İşgallere yönelik tepkileri içine sindiremeyen Benjamin, "Sadece bağırıyorlar, şikayet ediyorlar. Bürokratlar üzerinde etki yaratamıyorlar. İngiliz hükümeti olarak böyle grupları istemiyoruz" diyerek, işgal güçlerinin tahammülsüzlügünü gözler önüne serdi. Uluslararasi Mayinlari Yasaklayin Kampanyasi'ndan Jody Williams ise 11 Eylül'ün ardından, "teröre karşi savaş" çerçevesinde savaş yatirimlarinin arttigina işaret ederek, "Ancak şiddet dogal bir tepki degil, bir tercihtir. Erkegin sevdigi kadini dövmesi gibidir" dedi. Filistin ve Irak'ın içinde bulunduğu duruma işaret eden Williams, "Şiddet bir seçimdir" diye konuştu. Williams'ın işgal ve şiddet karşıtı sözleri, dinleyicilerden alkış aldı. Oturumun soru cevap bölümünde söz alan insan hakları savunucularından çoğu, İsrail ve Filistin'e dikkat çekerek, bir şeyler yapilmasi gerektigine degindiler. Kimi katilimcilarin ateşli işgal karşiti konuşmalarindan rahatsiz olan oturum başkani Işkence Magdurlari Merkezi Genel Müdürü Douglas Johnson, müdahelelerde bulunarak, taktiklerin konuşulmasini istedi.

  • ÖNCEKİ HABER

    Hem AKP'li hem ABD'ci

    SONRAKİ HABER

    Canli kalkanlar yine gözaltinda

    Sefer Selvi Karikatürleri
    Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
    Evrensel Ege Sayfaları
    EVRENSEL EGE

    Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...