Okullu değil tutuklular
7 Ekim 2010: Yıldız Teknik Üniversitesinde Cumhurbaşkanını protesto eden öğrencilerden 2’si gözaltına alındı.
5 Kasım 2010: Boğaziçi Üniversitesinde Başbakanı protesto eden öğrencilere polis gazla ve copla saldırdı.
11 Ekim 2010: Hacettepe Üniversitesinde stant açmak isteyen öğrencilere polis müdahale etti. 10 öğrenci gözaltına alındı.
22 Şubat 2011: Cumhurbaşkanını protesto etmeye hazırlanan öğrencilere polis müdahale etti, 42’si gözaltına alındı.
31 Mayıs 2011: Ankara’daki Hopa’da Metin Lokumcu’nun ölümünü protesto eden çok sayıda kişi gözaltına alındı. 5 öğrenci tutuklandı. Öğrencilerden bir kısmı 100 günden fazla bir süredir tutuklular.
Öğrencilere yönelik gözaltı, tutuklamalar ve polis şiddetinin 2010-2011 öğretim yılının sonlarına doğru artış gösterdiğine dikkat çeken Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), “Üniversite Öğrencilerinin İfade Özgürlüğünün Toplu Kullanımı Raporu” hazırladı. Rapor, 2010’un ekim ayından 2011’in mayıs ayında yaşanan Ankara Hopa protestosu eyleminde yaşanan polis saldırısına kadar olan eylemleri içeriyor.
GAZ, YUMRUK, TEKME, GÖZALTI
“Çevik kuvvet etrafımızı sardı ve ‘Bunlar insan değil, anneleri bunları doğurmamış, kusmuş’ tarzı hakaretlere ve daha birçok küfre maruz kaldık”, “Otobüste kafama ve bacaklarıma copla vuruldu. Erkek polisler tarafından sözlü ve fiziksel tacize maruz kaldım”, “Aracın içinde nefes alamadığımız halde keyfi yere otobüsün klimasını kapatıp işkence ettiler...”
Raporda yer verilen bu alıntılar, polis müdahalesine maruz kalan öğrencilerin ifadeleri.
4 Aralık 2010 tarihinde Dolmabahçe’deki rektörler toplantısını protesto etmek için İstanbul’a doğru yola çıkan öğrencilerin, İstanbul girişinde durdurularak, gece boyunca ihtiyaçlarını karşılamalarına dahi izin verilmemesi de raporda “fiili gözaltı” örneği olarak değerlendirildi.
‘BASIN GELDİ, VURMAYIN’
İşte bir öğrencinin anlatımı ile polis şiddeti: “Gözüm gaz yüzünden açılamadığı için önümü göremez halde koşarken, çevik kuvvet polisine çarptım. Beni saçımdan tuttu ve başıma yumruk atmaya başladı. Kendimi korumak için yere yatarak yüzümü korudum. Sonra birden polisler ‘Basın geldi, vurmayın’ diye birbirlerini uyarmaya başladılar. Kendimden geçmiş bir haldeyken beni zorla ayağa kaldırdılar.”
Bir başka öğrenci anlatımında ise şu ifadeler yer alıyor: “Aracın içinde nefes alamadığımız halde keyfi yere otobüsün klimasını kapatıp işkence ettiler.” Ertesi gün gösteriler sırasında polis öğrencilere sert bir şekilde müdahale eder, yoğun gaz kullanımının yanı sıra 19 yaşında hamile bir kadın, polis tekmeleri ile bebeğini düşürür.
PEKİ SİYASİLER NELER DEMİŞ?
Raporda, protestolarının muhatabı olan hükümet temsilcilerinin, öğrencileri hedef gösteren açıklamalarına da dikkat çekildi. Protestocu öğrencilere “Biz sizi davet mi ettik o toplantıya?” diyen Başbakan Erdoğan’ın, öğrenci eylemlerini “tezgah” olarak nitelendirmesi, haber yapan yayın organlarını ise “ideolojik” yaklaşmakla suçlamasına raporda yer verildi. Yine Başbakanın “Polisimi ezdirmem” sözünün de raporda altı çizildi.
Raporda, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın polis tekmeleri ile bebeğini düşüren kız öğrencinin kendini yere attığını iddia etmesi de yer aldı. Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun kendisine yönelik “yumurta eylemi”ni “karanlık güçlerin” ve “Ergenekon örgütünün” eylemi olarak nitelendirmesi, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın adeta polisin nasıl şiddet uygulayacağını tarif eden “Onlara zarar vermeden veyahut da toplumun yadırgamayacağı şekilde yapacaklar” sözlerinin altı da raporda kalınca çiziliyor.
Tüm bunlar, öğrencilerin yaşadığı hak ihlallerinde görünürde polisin ve yargının, arka planda ise hükümetin bulunduğunu kanıtlar nitelikte. Raporda üniversite öğrencilerine yönelik hak ihlallerinin ülkede yaşanan demokrasi sorununun bir parçası olduğuna da dikkat çekiliyor. (Ankara/EVRENSEL)
KORUR FİNCANCI: ‘SORUN ÇOK YAKICI’
TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, öğrencilere yönelik hak ihlallerinin pek çok olumsuz sonuç içerdiğini belirtti. Raporla bu süreçte yaşananları tüm yönleri ile ele almayı amaçladıklarını kaydeden Korur Fincancı, işkencenin son zamanlarda farklı şekillerde kendini gösterdiğinin altını çizdi. Sadece gözaltı sırasında, karakolda ve cezaevinde işkence edilmediğini, sokaklardaki gösterilere yapılan şiddetli müdahalelerin de bir işkence yöntemine döndüğünü vurgulayan Korur Fincancı, artık polis şiddeti için “orantılı/orantısız güç kullanımı” gibi tanımlar kullanıldığına dikkat çekti.
TİHV GÖZLEM VE İZLEME GRUBU KURACAK
TİHV raporunda, alınması gereken önlemlere anayasadan başlamak gerektiği özellikle vurgulanıyor. TİHV, yasalar ve uygulamalar ile ilgili “Gözlem ve izleme grubu” oluşturacak. Barolar, tabip odaları, sendikalar, öğretim üyeleri ve öğrencilerden oluşturulması planlanan gözlem grubunun, çözüm önerilerini de hayata geçirecek bir grup olması planlanıyor. Bunun dışında Anayasa’nın 130. ve 131. maddelerinin, “üniversite özerkliği” vurgulanarak yeniden yazılması ve üniversitelerin “özerklik ilkesi” gereği yeniden düzenlenmesi çözüm önerilerinin başında yer alıyor. TİHV’e göre iyileştirilmesi, yenilenmesi veya tümden kaldırılması öncelik taşıyan yasalar ise şunlar: Terörle Mücadele Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Özel Yetkili Mahkemelerin Kuruluşu ve Yetkilerine Dair Kanun, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu.
Evrensel'i Takip Et