18 Eylül 2004 21:00

IMF YIKIMI!

Petrol-İş Sendikası ile Ekonomist Mustafa Sönmez'in işbirliği halinde hazırladığı rapor, IMF'nin Türkiye üzerindeki yıkıcı etkisini gözler önüne seriyor: Verimlilik artarken, işçi ücretleri düştü, işsizlik yükseldi, işyerleri kapandı, gelir dağılımındaki adaletsizlik arttı, borç yükü kaygı verici boyutta.

Paylaş
İşçiler ve kamu emekçilerinin "Bu programdan vazgeçin" uyarılarına kulak asmayan AKP Hükümeti, IMF ile ayrıntıları ABD'de hazırlanacak yeni bir anlaşmaya imza atmaya hazırlanıyor. Oysa 4 yıldır uygulanan IMF programı sonucunda, Türkiye, yoğun işsizlik, derinleşen gelir dağılımı uçurumu, aşınan üretim eşiği, büyüyen borç yükü ile yeniden büyük bir kriz tehlikesi yaşıyor. Petrol-İş Sendikası ile Ekonomist Mustafa Sönmez'in hazırladığı ortak rapor, hükümet yetkililerinin "Ekonomi iyiye gidiyor" açıklamalarını yalanlıyor. Hazırlanan rapora göre, ekonominin ve emekçilerin gerçek durumu şöyle:

2001 krizi IMF, 2000'de başlatılan bu program için Türkiye'ye "döviz çıpası" diye bilinen yöntemi uygulattı. Buna göre, dövizin sabitleştirilmesi ile tüm enflasyonist beklentiler aşağı çekilecek, büyümeye geçilecekti. Bu uygulama ithalatı cazip kıldı ve ithalat patladı, ardından dış açık ve cari açık büyüdü. Bu durum, "sıcak para" denilen kısa vadeli sermayenin kaçışına yol açtı. Bu kaçış bankacılık sistemini sarsınca Kasım 2000'de önemli bir finans şoku yaşandı. Bazı bankalara, devlet el koydu. Dolarizasyon hızlandı. Nihayet, Şubat 2001'de yaşanan bir siyasi kriz, kurun dalgalanmaya bırakılması gibi radikal bir değişikliği getirdi. Bu kopuş ile 2001 yılında dolar kurunun yüzde 115 değer kazanacağı ölçüde bir devalüasyon yaşandı.

Toplum yoksullaştı Devalüasyon yıllık enflasyonu üç haneli rakkamlara taşırken, ani bir yoksullaşmayı da getirdi. Türkiye 2001'de yüzde 9.5 oranında küçüldü. Büyük bir işsizlik ve iç tüketim daralması yaşandı. İflaslar, el değiştirmeler ardı ardına geldi. Büyük devalüasyon ithal girdi maliyetini yükseltirken, rekabet gücünü zayıflattı. Bu durum, ancak düşük reel ücretler ve dampingli ihracatla telafi edilirken, Türkiye yoksullaştırıcı bir ihracata zorlanmış oldu. Tekstil-konfeksiyon, elektronik, beyaz eşya, hatta otomotiv sektörleri ancak yoksullaştıran ihracatla ayakta kalmaya çalışırlarken inşaat ve mali sektör, krizden en olumsuz etkilenen ve en çok küçülen sektörler oldular.

Büyüme refah getirmedi 2002 yılında ihracata yönelerek ayakta kalmaya çalışan ekonomi, erittiği stoklar için üretim yaparak 2002'de yeniden bir büyüme gerçekleştirdi. Ancak işsizlikte azalma olmadı, iç tüketimde de kriz öncesine dönülemedi. Gelir dağılımındaki uçurum derinleşti. Özel bankaları devlet kontrolüne almak şeklinde gerçekleştirilen operasyonlar, Türkiye'nin borç stokunda artışa yol açtı. Devletin borç stoku milli gelirinin yüzde 82'si gibi tehlikeli bir boyuta sıçradı.

Kriz 2003'e taşındı Borcun borçla kapatılması esasına dayalı politika, borçlanma vadelerini kısaltıp faizlerin yüksek seyrine zemin hazırladı. Böylece faiz ödemeleri, devlet bütçesinin yarısını götürecek kadar büyüdü. Özel sektör yatırımları, kriz öncesinin yüzde 35 altına düşerken, kamu yatırımlarına çok küçük paylar ayrıldı. 2003'te Irak savaşının istikrarsızlık getiren boyutu eklenince, yabancı sermaye yatırımlarının olası katkısı da ertelenmiş oldu. 2003 yılının ikinci yarısından başlayan ve 2004'e uzayan süreçte ise iç talebin tüketici kredileri, kredi kartı harcamaları ile kışkırtıldığı yeni bir büyüme dönemine geçildi. Ucuz emek gücünü kullanmaya dayanan, başta tarım olmak üzere girdi sağlayan sanayilerin çökmesine yol açan bir düzenek içinde yüksek büyüme hızlarına ulaşıldı. Büyümenin yüksek oranlı ve enflasyonun düşük seyrine karşılık, ithalatı patlatan ve sonuçta dış açığı büyüten bu sağlıksız sürecin Türkiye'yi büyük bir cari açığa sürüklediğini ve bu açığın yeni bir krize zemin hazırladığını IMF bile fark etmiş durumda.


İŞSİZLİK VE SÖMÜRÜ ARTIYOR AKP Hükümeti gelir adaletsizliğini ve büyüyen işsizliği hiç dert etmiyor. Tersine ucuz işçilik ve işsizleri cazibe unsuru olarak yabancı sermayeye sunuyor. Ülkenin kamu işletmeleri haraç mezat satılıyor. Hükümet işçilerin reel gelir kayıplarını önemsemezken, aynı işin daha az işçi tarafından yapılmasına dayanan katmerli sömürü, "verimlilik artışının şahlanışı" olarak alkışlanıyor. Kentlerde gençler arasında işsizlik oranı yüzde 30'ları aşmış durumda. Borç faizlerinin ödenmesine ise öncelik veriliyor.


ÖNERİLER
  • Uluslararası para spekülatörlerinin değirmenine su taşımaktan başka bir şeye yaramayan mevcut iktisadi politikalardan radikal bir kopuş gerekmektedir.
  • Sermaye hareketlerine sınırsız özgürlük sağlayan 32 Sayılı karar gözden geçirilmeli ve sıcak para akımı kontrole alınmalıdır.
  • Borç ödeme öncelikli politikalardan vazgeçilerek, iş yaratacak istihdam ağırlıklı yatırım programlarına başlanmalı. Bunun için de kamu maliyesi ağırlıklı reformlara öncelik verilmelidir.
  • Alt-orta sınıfların sırtındaki vergi yükü, varlıklı sınıfların üstüne kaydırılmalı, emekten alınan vergiler azaltılarak istihdam özendirilmeli, borç anapara ve faiz ödemelerinin takvimi yeniden düzenlenerek, oradan sağlanacak nefesle faiz oranları yatırıma uygun boyutlara çekilmelidir.
  • Faiz, silah, güvenlik harcamaları azaltılıp eğitim, sağlık, sosyal güvenlik harcamalarına ağırlık verilmeli, bütçeden yatırımlara ayrılan pay artırılarak devlet yatırımcı kimliğine yeniden kavuşmalıdır.

  • ÖNCEKİ HABER

    Afganistan'a da ek kuvvet

    SONRAKİ HABER

    ABD'de kıyım var

    Sefer Selvi Karikatürleri
    Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa