16 Eylül 2004 21:00

Antik kent Tarsus...

Eski Yunan mitolojisine göre Kanatlı uçan at Pegasus, Kilikya ovasında yolunu şaşırır ve ayağı sakatlanır. İşte bu ayağının sakatlandığı şehre Yunanca "ayak tabanı" anlamına gelen TARSOS adı verilir.

Paylaş
Tarsus'u dünya çapında, özellikle de Hıristiyanlar için önemli bir kent yapan Hz. İsa'ın 12 havarisinden biri olduğu söylenen Aziz Paul'un memleketi olması. Bizans'tan Roma'ya kadar uzanan tarihi önemine rağmen kentte ilk göze çarpan, Osmanlı'nın 700. yılını kutlayan dev tabelalar, olmadık yerde karşınıza çıkan Osmanlı padişahlarının büstleri ve Osmanlı bayrakları. Yine kent girişindeki dev Osmangazi heykeli, müzesi ve MHP'li İlçe Belediye Başkanının Osmanlı'ya dizdiği dizeleri ile Osmanlı Parkı... Kenti emek vererek kuran tarihi eserlerin çoğu yaratıcısı unutulmuş.

Kleopatra Kapısı Tarsus'da anayol üstünde bulunan Kleopatra Kapısı da yine kentin simgelerinden. Bizans döneminde inşa edilen kent surlarının 3 kapısı vardır aslında: Dağ Kapısı, Adana Kapısı ve Deniz Kapısı. Mısır Kraliçesi Kleopatra sevgilisi Romalı General Antonius ile Tarsus'a geldiğinde Deniz kapısından şehre girer. Bu yüzden Deniz Kapısı'nın adı Kleopatra Kapısı olarak anılmaya başlar. Zalim hükümdarları nedeniyle sığındıkları bir mağarada 309 yıl uyudukları varsayılan 7 uyurları barındırdığı iddia edilen Eshab-Kehf, ağızdan ağıza değişen içerikleri ile Şahmeran efsaneleri, Aziz Paul kilisesi, Gülek Kalesi, Namrun Kalesi, Sağlıklı Roma Yolu ve biz ziyaret ettiğimizde suları durulmuş olan Tarsus şelalesi...

Antik Cadde Şehir merkezinde adliyenin hemen yanındaki Roma devrinden kalma antik cadde ve pazaryeri kalıntıları, otopark yapmak için toprağın kazılması ile ortaya çıkmış. Cadde orjinalliğini korurken, binlerce yıl öncesinden kalma kanalizasyon sistemi, yağmur kanalları, dağdan gelen suyu künklerle evlere dağıtma şeklinde örgütlenmiş şehir içi içmesuyu sistemi ve pazar yeri kalıntıları gerçek bir 'kent planlaması' örneği veriyor. 21. yüzyıl Türkiye'sinin 'megapol' kentlerinde daha kent planlaması yokken, yoksul mahalleler sürekli patlayan kanalizasyonlarla ya da foseptikle yaşar; olmayan yağmur kanalları nedeniyle kentleri çocukları da yanına katarak sel götürürken; antik çağdan kalma kanalizasyonları, Tarsus'un Kızılmurat Mahallesi hala kullanıyor.

Kürt çocuklar Yasak kazı alanına bir yolunu bulup giren 12 yaşındaki Siirtli Gökhan, 'harçlık istiyor'. Tıpkı Aziz Paul kuyusunun yanında turistlerden harçlık isteyen Diyarbakırlı 16 yaşındaki Ali gibi... Onlar gibi daha bir çok Kürt çocuğuna Tarsus sokaklarında rastlamak mümkün. Çocukların babaları işsiz. Şişe toplayan Ali, kilo başına ancak 150 bin lira alabildiği için para istediğini söylüyor. Genelde göç etmek zorunda kalarak gelen Kürtlerin oturduğu Fevzipaşa Mahallesi'nde yaşıyor o da. Babası sakat olduğu için çalışmıyormuş. Tozkoparan'da oturan ve minibüslerde muavinlik yaparken kovulan Gökhan ise ilköğretim öğrencisi. Babasının karpuz tezgâhına zabıtanın el koyduğunu söylüyor. Görüştüğümüz Tarsusluların iddialarına göre, Belediye başkanı Kürt aileleri, Tarsus merkezden uzak tutmak için tüm meyve-sebze tezgâhlarını kaldırmış. Kürtlerin daha çok Tarsus Barajı civarında tutulmaya çalışıldığı da bir diğer iddia. Yenice yolları Yenice yolları bükülür gider Zülüf ak gerdana dökülür gider Yiğidin sevdiği güzel olunca Ömrü arkasından dökülür gider

Tarsus'tan sonra Barış Festivali nedeniyle yolumuzun düştüğü Yenice ile ilgili bu türküde bahsedilen, demiryolları olsa gerek. Tarsus'nun beldesi Yenice'de dolaşırken, iki adımda bir hemzemin geçide, demiryoluna çarpıyoruz sanki. Demiryolu Yenice'nin sembollerinden olduğu için beldedeki Barış Parkı'nda demiryolu fotoğraflarının sergilendiği bir sergi de açılmış. Barış parkı demişken, parkın adının barış olmasının da hikâyesi var... 2. Dünya Savaşı sırasında İngiltere Başbakanı Churchill ile Türkiye Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Yenice'de ve doğal olarak bir trende savaşı tartışırlar. Görüşme sonunda Türkiye savaşa girmeme kararı alır. Barış Parkı'nın da bu yüzden halk arasındaki adı Churchill parkı. Ve Yeniceliler bu yıl ilk olmak üzere artık her 1 Eylül'de Barış Festivali düzenliyorlar. Parkın baş köşesinde ise görüşmenin yapıldığı tren vagonu var. Festival nedeniyle gelen Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi yazarlar burada halkla sohbet ediyorlar. Tarsus Ziraat Odası Başkanı Ali Ergezer ise Tarsuslu çiftçinin halini anlatıyor.

Tarsus çiftçisi Çukobirlik'in kadrolaşma ile çiftçinin elinden nasıl alındığını anlatıyor Ergezer.Sonra artık 'ağa diye geçinen'lerin bile cebinden minibüs parası çıkmadığından yakınıyor. "Türkiye'nin yüzde 40'ı çiftçi. Birliğimizi kursak bu ülkeyi biz yönetiriz. Yarınımız karanlık. Üretici fabrika ile cebelleşiyor. Gübreye yüzde 180 gelmiş. Devletin benim ürünüme verdiği yüzde 7. Hükümetle tüccar elele vermiş. Dünyada IMF'yi kovuyorlar biz günü gelmeden çağırıyoruz. Eskiden Adana'ya Mersin'e kadar ihracatçı yazardı dükkanlarda, şimdi hepsi ithalatçı oldu." Ergezer'in mısırdan bahsetmesi boşuna değil. Pamuk eken kalmamış çünkü artık. Bilindiği gibi maliyeti giderek yükseltilen pamuk yerine mısır almış başını gidiyor. Tarsus Yenice arası dizi dizi un fabrikaları da bunu gösteriyor. Fabrika çok diye işsiz az sanılmasın. Tarsus'un en büyük dertlerinden biri de işsizlik. Çiftçilik yapamayan halk işsizlikle boğuşuyor. Binlerce yıl, bir çok medeniyete, çağa tanıklık etmiş ve tanıklığının daha çok azını ispatlayabilmiş Tarsus'un bugünden geleceğe bırakacaklarına değer katacak ise yoksul halkının, işsiz gençlerinin, ayrımcılığa maruz kalan barışa hasret göçerinin; pamuğa, mısıra, buğdaya can vermek için didinen ancak üretim yapamaz hale getirilen çiftçisinin vereceği yaşam ve insanlık mücadelesi...

ÖNCEKİ HABER

Köprüköy'de ilk sözleşme

SONRAKİ HABER

Bombardımanda 63 ölü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...