16 Eylül 2004 21:00

Bakan'dan koltuk manevrası

Ulaştırma Bakanı Yıldırım, koltuğunu sağlama almak amacıyla, TCDD Genel Müdürü Karaman ile yardımcısı Ergüleç'in görevlerinden alınması için düğmeye bastı. Yıldırım, kararı zamanında aldığını savundu.

Paylaş
TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman ile Genel Müdür Yardımcısı Ali Kemal Ergüleç görevden alınıyor. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın, TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman'ın görevden alınmasına ilişkin kararnameyi imzalayarak onaya gönderdiği bildirildi. Yıldırım, Karaman'ın görevden alınması konusunda, "Bence, zamanlama konusunda o kadar geç kalmış değiliz" dedi. Bakan Yıldırım'ın istifası ve TCDD Genel Müdürü Karaman'ın görevden alınması tartışmaları, Sakarya'daki tren kazasıyla gündeme gelmişti. Tartışmalar, Tavşancıl'da Başkent ve Adapazarı Ekspresleri'nin çarpışması sonrasında yoğunlaşmıştı. Binali Yıldırım, dün, düzenlediği sohbet toplantısında, Süleyman Karaman için soruşturma izninin verilmesi yönündeki talep konusunda incelemelerin de sürdüğünü ifade etti. Yıldırım, bu sürecin sonunda izin vermeyi düşündüklerini, ancak spekülasyonların demiryollarına daha fazla zarar vermemesi ve yargıyı rahatlatmak amacıyla süreci öne aldıklarını anlattı.

Projeden vazgeçilmedi Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, "hızlandırılmış tren" projesinden de vazgeçmediklerini vurgulayarak, "Aksama olmazsa, 2006 sonunda Ankara-İstanbul arası üç saate inmiş olacak" diye konuştu. Bu güzergâhta iki yeni hat yapılacağını ve mevcut tek hattın ise yük taşımacılığında kullanılacağını ifade eden Yıldırım, yeni hatta saatte 200 kilometrelik hızın sağlanacağını bildirdi.

Tazminat talepleri Bu arada, Pamukova ve Tavşancıl'daki tren kazalarında ölenlerin yakınları, TCDD'nin yazısı üzerine tazminat için başvuruda bulunmaya başladı. Şimdiye kadar 8 aile tazminat için başvururken diğerleri de gerekli evrakları tamamlamaya çalışıyor. TCDD Genel Müdürlüğü, Pamukova'da hayatını kaybeden 37 ve Tavşancıl'da hayatını kaybeden 8 kişinin ailelerine 17 Ağustos 2004 tarihinde birer yazı göndererek hem başsağlığı dileğinde bulundu hem de tazminat ödemeye hazır olduğunu bildirdi. Genel Müdürlük, kazalarda hayatını kaybeden yabancı uyruklu vatandaşların ailelerine de aynı yazıları iletti. TCDD'nin, ölen kişilerin yakınlarına ödenmek üzere oluşturduğu Dahili Sigorta Fonu'nda yaklaşık 48 trilyon lira bulunuyor.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


GÜNDEMDEKİ DOSYA
    (ekmeğini demirden çıkaranlar)Özer Akdemir

'Gücümüzü bilmiyoruz' Yaklaşık 6000 işçinin çalıştığı Bakırçay Havzası'ndaki demir çelik fabrikalarında sorunlar dağ gibi. İşçilerin örgütlü olduğu sendikalar ise sorunlara çözüm üretmek yerine bizzat sorunlardan biri durumunda. "Uzlaşma kültürü", "diyalogla çözüm" gibi söylemler arkasına sığınılarak yapılan işbirlikçi sendikacılık, havzadaki işçiler üzerine kabus gibi çökmüş adeta. Türk Metal İzmir Şube Başkanı'nın, Habaş'ta örgütlenmeye çalışan taşeron işçilere söylediği, "Sizin sorunlarınızı çözebilmek için müdürleri kaç kere yemeğe götürdük, haberiniz var mı? Biz diyalogla sorunları çözeriz. Ucuz kahramanlık yapmayız" sözleri, bu sendikal anlayışın gelip dayandığı noktayı gösteriyor aslında. İşin belki de en çarpıcı ve acı yanı; işten çıkarılan birçok işçinin bunda sendikacıların parmağı olduğunu söylemeleri. Demir çelik işçilerinin anlattıkları, haklarını ve ekmeklerini büyütebilmek için örgütlenmeleri ve saltanat sendikacılarından kurtulmaları gereğini gösteriyor. Ancak işçiler, kendi deyimleriyle, henüz güçlerinin farkında değil.

'SIKINTIMIZ SENDİKAYDI' 1984 yılından 2002'ye kadar İzmir Demir Çelik'te (İDÇ) çalışan Feridun Bulut, "İşe girdiğimizde Türk Metal Sendikası vardı. İşçilerin örgütlenip sendikalaşmasından çok, işverenle sendikanın anlaşması sonrası girmiş işyerine. Bizim sıkıntımız işverenden ziyade, sendika ve temsilcilerleydi" diyor. Uzanlar tarafından satın alındıktan sonra batırılan Metaş Demir Çelik Fabrikası'ndan gelen bir müdür yardımcısı ve teknik personelin fabrikada esnek üretimi yerleştirdiğini belirtiyor Bulut. Prim sistemi, erzak yardımı gibi uygulamalarla işçilerin birbiriyle yarıştırıldığını, böylece üst üste üretim rekorları kırıldığını, belli bir doygunluğa ulaşıldıktan sonra da (96-97'lerden sonra) pirimlerin yok denecek seviyeye düşürüldüğünü anlatıyor. İDÇ'de de zaman zaman ölümlü iş kazalarının olduğunu söyleyen Bulut, kaza geçirenlerin genellikle taşeron işçiler olduğuna dikkat çekiyor.

KAZANIMDAN YENİLGİYE Feridun Bulut, 1992'de yapılan genel kurulda Şube Başkanı İbrahim Çetinbağ'ın karşısındaki listenin kazandığını, ardından işçilerin bastırmasıyla yapılan seçimlerde 4 temsilcilik aldıklarını hatırlatıyor. Tabandan gelişen bu hareketin yenilgiye uğradığını kaydeden Bulut, bunun nedenlerini ise şöyle anlatıyor: "Zaman içerisinde 4 temsilci arkadaş iki gruba bölünerek birbirlerine ters düştü. Diğer temsilcilerin yaptıkları hataları yapmaya, çelikhane-haddane, Türk-Kürt, Alevi-Sünni ayırımı koymaya başladılar. İşveren de bölünmeyi destekledi. Daha sonra yenilenen seçimlerde bölünmeyi yaratanlar kazançlı çıktı. Sonra insanlar iyice kabuklarına çekildi, birbirlerinden koptu." Patronun yeni İş Kanunu çıkmadan önce bütün işçilere girdi-çıktı yaptırdığını belirten Bulut, sendikanın bu dönemdeki tutumunu ise "ihanet" olarak değerlendiriyor. "Sendika bu girdi çıktılara seyirci kaldı. Hatta, çıkışlar öncesi 'yok öyle bir şey' diyerek doğacak tepkileri engellediler. İşveren bir süre sonra maaşları çok büyük bir oranda geriye çekti. 'İstemeyen çeksin gitsin' dedi. Sendika ve temsilciler işverene 4 kişiyle kesinlikle çalışmak istemediklerini belirtti. Bunlardan birisi de bendim."

TEMSİLCİLİK ODASI SORGU ODASI! Şu an adı Er Ege Metal olan eski Ege Metal'de taşeron işçi olarak çalışırken çıkarılan Metin Birakçe, 8 ay İDÇ'de çalıştıktan sonra Ege Metal'e geçmiş. Tüm angarya işlerin taşeron işçilere yaptırıldığını belirten Birakçe, sosyal hiçbir hakları olmadığını, kuru maaş ve mesai ile geçinmeye çalıştıklarını söylüyor. Birakçe, fabrikada örgütlü Çelik-İş Sendikası ile ilgili olarak, "Bildiğimiz, sarı sendikacılığın bütün gereklerini yerine getiriyordu" diyor. Çelik-İş'deki anlayışın Türk Metal'deki ile aynı olduğunu ifade eden Bulut, "Sendika temsilcilik odası işçilerin sorgu odası gibi çalışıyordu. Sendika aleyhinde, patron aleyhinde, maaşların geç ödenmesine karşı işçiler arasında bir huzursuzluk baş gösterdiği anda temsilciler hemen, öne çıkan arkadaşları temsilcilik odasına çağırıp adeta sorguluyorlardı. Burada 'ayağını denk al' türünden tehditler yapılıyordu. İşçiler işverenden çok temsilcilerden korkuyorlardı" diye konuşuyor.

EMEP ÇALIŞTI Şirket ortaklarının kendi aralarında yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle, TEDAŞ'a olan borçlar ödenmeyince fabrikanın elektriğinin kesildiğini belirten Birakçe, aylarca hiçbir üretim yapmadan, sadece makinelerin bakımını yapmak için işyerine gidip geldiklerini, bu süreçte Emeğin Partisi'nin işçilere yönelik yoğun bir çalışma yaptığını söylüyor. "Yapılan birçok toplantı sonunda eylemler gerçekleştirildi. Elektriğin verilip verilmeyeceğindeki belirsizliğin, bankayla olan problemlerin çözülmesinde bu eylemlerin büyük etkisinin olduğunu düşünüyorum. Olayın başından itibaren gece gündüz fabrikada kalan partililer işçilerle konuşup kafalarını açtılar. Hukuki yardımdan, eylemlerin örgütlenmesine kadar, fabrikanın işçilerinin direnişi sonucunda yeniden çalışır duruma gelmesinde EMEP'in rolü yadsınamaz" diye anlatan Birakçe, eylemler boyunca sendikacıların direnişe katılmak bir yana engel olmaya çalıştıklarını ifade etti. Fabrikanın Susurluk olaylarında adı geçen Erol Evcil ve Alaattin Çakıcı'nın eline geçtiğini ve isim değiştirdiğini, ardından 200 işçinin çıkarılarak yerlerine yenilerinin alındığını aktaran Birakçe, "İş ilişkileri de bu mafya tipi çalışmaya dönüştürüldü. Sendika bu durumdan hiç şikâyetçi değildi. Hatta ayak uydurmuştu. Fabrikanın kapalı olması nedeniyle işçilerin hareketli olduğu günlerde baştemsilci bana 'Gel bizim adamımız ol' diye işbirlikçilik bile teklif etti" iddiasında bulundu. BİTTİ


SOSYAL HAK MI? O DA NE? Herhangi bir demir çelik fabrikasından, hele hele sendikal çalışma, hak alma eylemi ya da buna benzer gerekçelerle atılmış işçinin havzada başka bir fabrikada iş bulması neredeyse imkânsız. Bu nedenle halen çalışan işçiler, isimlerinin açıklanmasını istemiyorlar. HABAŞ'ta çalışan bir işçi, "Çalışma şartlarını patron nasıl isterse o şekilde uyguluyor. Haklı olduğumuz bir konuda bile kendini haklı çıkarıyor. Çünkü para, güç onda, devlet onun arkasında" diyor. 10 yılı aşkın bir süredir HABAŞ'ta çalışıyor olmasına rağmen "sosyal hak" diye bir kavramla henüz tanışmadıklarını söyleyen, bir başka işçi ise kafasındaki sendika kavramını şöyle açıklıyor: "Sendika işçilerin yanında olan, onların haklarını savunan, işçi sınıfının yararına işler yapan bir örgüt olmalı. Ama Türk Metal Sendikası'nın örgütlü olduğu fabrikamızda böyle bir sendikadan bahsetmemiz mümkün değil." Er Ege Metal'de çalışan işçiler, çalışma koşullarının gün geçtikçe kötüleştiğini belirterek, buna "dur" diyecek olan sendikanın kendilerini temsil etmekten uzak olduğunu, zaten temsilcilerin patronun istediği kişilerden seçildiğini söylüyor. Havzadaki değişik fabrikalarda çeşitli sürelerle çalıştığını anlatan bir başka HABAŞ işçisi ise sorunun çözümünün bizzat işçilerde olduğu görüşünde. "Kendi gücümüzü bilmiyor, görmüyoruz. En büyük eksikliğimiz birbirimize yabancı gibi durmamız, sınıf kardeşliğini yaşamamamız. Bunun böyle olmasını isteyenler var. Özellikle işçiler arasında güvensizlik ortamı yaratılıyor" diyen işçi, üzerlerindeki baskıların en şiddetlisinin İş Yasası olduğunu vurguluyor. İşten çıkarmaların, taşeronlaştırmanın yoğunlaştığına dikkat çeken işçi, "Yeni iş yasasına göre her fırsatta bizden savunma istiyorlar. Benim şu an 3-4 savunmam oldu" diyor.

Biz yiyemiyoruz, siz yiyin! Kendilerine 6 ya da 10 ayda bir girdi-çıktı yaptırıldığını söyleyen diğer bir HABAŞ işçisi, en az 10 yıldır böyle çalışan işçiler olduğunu belirtiyor. "Örgütsüzlüğün işverene ne kadar yaradığının bir örneği bu" diyen işçi, şu benzetmeyi yapıyor: "Biz yiyemiyoruz, siz yiyin gibi bir şey yani. Bu teslimiyettir. Bir işçi olarak bunu kabul edemiyorum. İşverenler bırakın emeğimizi sömürmeyi onurumuzu ayaklar altına alıyorlar." Yine HABAŞ'tan bir işçi, ücretlerin toplam maliyetin yüzde 3-4'ünü aşamayacağı kuralının, demir çelik patronları arasında gizli bir protokol olduğunu, bu oranın aşılması durumunda patronların hemen müdahale ettiğini söylüyor. Kocaer Haddecilik'te çalışan işçilerden biri ise zamların zamanında verilmemesinden ve mesaiye kalındığında çıkan yemeklerin kötülüğünden yakınıyor.

ÖNCEKİ HABER

Sinan köylüleri miting yaptı

SONRAKİ HABER

Talabani MİT'e köy satmış

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...