29 Ağustos 2004 21:00

'İmzalasam aynaya bakamazdım'

Sözleşme imzalamadığı için 11 yıla yakın süredir çalıştığı Hürriyet gazetesindeki görevine son verilen spor yazarı Devrim Sağıroğlu, "Bir şey olmaz" diye düşünenlerin iki yıl içinde olumsuz sonuçlarını mutlaka göreceğini, sendika örneği ile anlattı.

Paylaş
Hürriyet gazetesinde, 10 yıl 6 aydır Ankara Spor Servisi Şefi olarak çalışan, 34 yıllık gazeteci, spor yazarı Devrim Sağıroğlu, sözleşmeyi imzalamadığı için işten çıkarılanlardan biri. Sağıroğlu, "Aslında bu sözleşmeden benim kaybım yüzde 15-20'leri bile bulmuyordu ama, imzalamam durumunda aynaya bakamazdım" dedi. Sözleşmenin faturasının kısa sürede görüleceğini sendika örneği ile anlatan Sağıroğlu, hakkını yargıda arıyor.

Amaç, yıpratmak.. Sağıroglu, "gazeteciliğin utanç belgesi" olarak nitelendirdiği sözleşmeye karşı tavır alınmamasını eleştirdi. Sözleşmenin her maddesinin ustaca düşünülerek hazırlandığına ve tuzaklarla dolu olduğuna işaret eden Sağıroğlu, sözleşmede "gazeteci"den söz edilmeyerek, "ücretli" ifadesinin kullanılmasını dikkat çekici buldu. Bununla, ücretlinin holdingin değişik bir bünyesinde çalıştırılması, örneğin gazetecinin matbaa ya da holdingin gazetecilikle ilgisi bulunmayan herhangi bir şirketine gönderilmesinin mümkün olduğunu anımsatan Sağıroğlu, işi şöyle karikatürize etti; "Beni harcamak ve tazminat vermeden istifaya zorlamak istiyorlarsa, matbaaya gönderip, 'gireni çıkanı kontrol et, sabahtan akşama kadar kapıda insanları tek tek say' diyebilirler." Hürriyet gazetesinde kendisinin performansını ölçebilecek nitelikte kimsenin bulunmadığının da altını çizen Sağıroğlu, "Performans testini kim, neye göre yapacak? Örneğin, 12 yıldır Hürriyet gazetesinde çalışan Kadir Ercan, bu süre zarfında yüzlerce kez manşete çıktı. 'Telekulak Skandalı'nı ortaya çıkardı. Kısa bir süre önce, MHP'nin askerlere gönderdiği mektubu, sürmanşetten yayınlattı. Sedat Simavi Vakfı ödülünü kazanmış, usta bir gazeteci. Bu ödülü kazanmak kolay mı? Sözleşmeyi imzalamadığı için, ona şimdi 'performansın düşük' diyorlar. Hatta, 'haber atladığı' gerekçesiyle savunmasını istiyorlar. Amaç, Kadir'i yıpratmak, istifaya zorlamak. Koskoca Hürriyet, ne hale geldi. Ayıptır, yazıktır!"

İsteseydim kalırdım ama... İstese bu sözleşmeyi imzalıyarak Hürriyet'te kalabileceğini, sözleşmenin kendisine yüzde 15-20'lik bir kayıp ancak getirdiğini belirten Sağıroğlu, "ama ben aynaya bakmak mecburiyetindeyim. Sabah traş olurken, yüzümün ayna ile ilişkisi olması gerekir" dedi. Aydın Doğan'ın gençliğinde, CHP Erzincan eski milletvekili, babası Adil Sağıroğlu'nun yanında, CHP Erzincan İl Örgütü'nde çalıştığını anlatan Sağıroğlu, bu ilişkileri meslek yaşamında bir kez olsun bile kullanmadığını belirterek şöyle dedi: "Aydın Doğan'ın babası İrfani Bey, babam Adil Sağıroğlu'nun çok yakın dostu idi. Bana defalarca, 'bizler, birbirimize baba yadigarıyız. Bir derdin, bir sorunun olursa, mutlaka ilet' demesine ve 18,5 yıl patronluğumu - 8 yıl Milliyet, 10 yıl 6 ay Hürriyet- yapmasına rağmen, bu yakınlığımı bir kez bile kullanmadım. Büyük haksızlıklara uğradım, hiçbir şekilde ona başvurmadım. 1988'de Milliyet Gazetesi'nden ayrılırken, kalmam için çok ısrar edildi. İstifa mektuplarımı defalarca yırttılar. Mektubu İstanbul'a elden götürerek ayrıldım. 'Seni atalım, daha fazla tazminat alırsın' dediler, kabul etmedim. 'Hiç olmazsa yeni sözleşmeyi bekle' dediler, reddettim. Aydın Doğan Hürriyet gazetesini satın aldıktan sonra, bir sürü yetkili kişinin yanında beni, 'Milliyet gazetesinden istifa etmesine engel olamadım, gittiği gazeteyi satın almak mecburiyetinde kaldım' dedi. Sorun, çalışmak- çalışmamak değil. Bu iş, bir prensip meselesi.. Yoksa, çalışmak filan isteseydim, sözleşmeyi imzalamadan da Hürriyet'te kalabilirdim. O gazetede hangi birisi, Aydın Doğan'ın isteği dışında bir gazetecinin işine son verebilir?" Hürriyet Gazetesi'nde 2-3 bin kişinin çalıştığını, emekli olan 50 kişi varsa bunlardan 4-5'inin ancak kadrolu olduğunu kaydeden Sağıroğlu, kendisinin de kadrolu olmasına rağmen böyle bir sözleşmeye imza atmasının "zul" olacağının altını çizdi.

'Topluma böyle mi yön vereceğiz' Devrim Sağıroğlu, gazetecilerin topluma yön veren insanlar olduklarını belirterek, "Biz kendi hakkımızı korumaktan aciziz, başkasının hakkını nasıl koruyacağız" diye sordu. "Nerede bu gazeteci örgütleri, sesleri niye çıkmıyor, hani bizim eski Çağdaş" diye sitem eden Sağıroğlu, sorusunu da kendisi yanıtladı: "Biz ne isek, örgütümüz de odur. Biz ayrıyız da, örgütlerimiz mi bizi temsil edemiyor? İstisnalar olabilir ama, işin genel görüntüsü bu. Postu kaptırmamaya, bireysel olarak kelleyi ve günü kurtarmaya bakıyoruz. Ama, bugün tavır koyamadığımız için, yarın birçoğumuzun kellesinin gideceğinin idraki içinde değiliz. Sendika olayı da böyle oldu. Allaha şükür ki, ben bu ayıba ortak değilim. Çünkü, o dönemler çalışmıyordum. Çalışsam da, 'sendikasız kalmak' gibi bir ayıbı kesinlikle imzalamazdım. O zamanlar bu ayıba ortak olarak imza atıp günü kurtaranlar, şimdi dövünüyorlar. Çoğu da işsiz. Sendika gitti, iş güvencesi de bitti. Çalışanlar, tetikçiler hariç, kuru ekmek parasına talim ediyor. Yarın, bu sözleşmeyi imzalayanların halini de göreceğiz." Aynı sözleşmeye Milliyet, Radikal, Fanatik ve Posta çalışanlarının ortak tavır koyarak üç maddesini değiştirmesini, "olumlu ama yetersiz" bulan Sağıroğlu, "Onur kırıcı olan, en tavırsız gazetenin Hürriyet olması" dedi.

Çamaşır makinasından farkımız yok' Konuşmasında hep Abdi İpekçi'yi örnek veren Sağıroğlu, "Bize gazeteciliği, Abdi İpekçi ve ekibi öğretti. O okuldan mezun olduk" diyerek, şu yorumda bulundu: "O dönem, gazete sahipleri doğma büyüme gazeteciydi. Sedat Simavi, oğulları Erol Simavi, Haldun Simavi.. Ali Naci Karacan, oğlu Ercüment Karacan gibi.. Şimdi gazetecilerin, bir zamanlar okuyucuya dağıtılan çamaşır makinası, fırın, bulaşık makinası, otomobilden farkları yok. İşadamı olmak ayıp değil ama, gazeteci olmayan, gazeteciliğin sorunlarını çözemez. Habere, gazeteciliğe, Simavi'ler ve Karacan'lar gözüyle bakamıyorlar." Sözleşmeyi önce altı kişinin imzalamadığını, son anda iki kişinin daha imzalayarak dört kişi kaldıklarını, Kemal Saydamer'le kendisinin işine son verildikten sonra Serdar Uluer ile Kadir Ercan'a eziyet çektirildiğini anlatan Sağıroğlu, sözlerini şöyle tamamladı: "Kadir'i yıpratmak için sinirlerini bozmaya çalışıyorlar. Serdar Uluer'in yazdığı haberler ya başkasının imzası ile çıkıyor ya da kullanılmıyor. Olimpiyat Şampiyonu halterci Taner Sağır'ın geçmişini anlatan haberi, 'Celal Demirbilek Atina'dan bildiriyor' diye birinci sayfadan verdiler. İş bu kadar rezalet boyutlara vardı. Gazetecilik, Abdi İpekçi'nin öldürüldüğü 1 Şubat 1979 tarihinden bu yana devamlı kan kaybediyor. Mehmet Ali Ağca, aslında Abdi İpekçi'nin şahsında hepimizi vurdu!"


"Performansı" yetersiz bulundu Bush'un Ankara ziyareti öncesinde, Bush'un kalacağı Hilton Oteli yakınında bomba patladı. İki polisin yaralandığı eylemi ilk görüntüleyen Hürriyet'ten Kadir Ercan, Hilton Oteli görevlileri tarafından dövülerek, ceketi de yırtılmıştı. O'nun şimdi "performansı" yetersiz bulunuyor.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Hastaneler bir başına bırakıldıFadime Alkan Her geçen gün sağlık hizmetlerini özel sektörün insafına bırakan Sağlık Bakanlığı hastanelerden tamamiyle elini çekme niyetinde. Hastanedeki sağlık hizmetlerinin her ayağını paralı hale getirip hastanalerde döner sermaye sistemine bağlanmasının ardından sağlık çalışanlarının maaşları ve hastanenin masraflarının döner sermaye gelirinden karşılanmaya başlandı. AKP Hükümeti bu uygulamalara bir yenisini daha ekledi. Sağlık Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu tarafından genelge yayınlandı. Genelge'de, Bakanlık adına inşa edilecek yeni veya ek binaların yapım giderlerinin kurum ve kuruluşların kendi döner sermaye kaynaklarından karşılanabileceği hükmünün getirildiği belirterek, bütçeden ödenek talep edilmemesi istendi. Genelgede dikkat çekilen diğer bir nokta da, Yüksek Planlama Kurulu kararıyla kaynağı ne olursa olsun, ambulans, İtfaiye aracı gibi sağlık, savunma ve güvenlik açısından özel nitelikli taşıtlar dışında taşıt alımının yapılmayacağını, bu tür özel nitelikli taşıtlar haricindeki araç alımlarının durdurulduğu kaydedildi.

"Ödenek talebinde bulunmayın" 20 Temmuz tarihinde ve 25528 sayılı Resmi Gazetede Başbakanlık tarafından, "2005 Yılı Bütçe Çağrısı' konulu Genelge ile Yüksek Planlama Kurulu tarafından 2005 Yılı Programı ve Mali Yılı Bütçesi Makro Çerçeve Kararı" başlığı altında yayınlanan genelgede "Parası olmayan hastane, bina yaptıramayacak" denildi. Yüksek Planlama Kurulu Kararının 14. maddesinin (f) bendinde de "2005 yılında kaynağı ne olursa olsun, ambulans, itfaiye aracı gibi sağlık, savunma ve güvenlik açısından özel nitelikli taşıtlar dışında taşıt alımı yapılmayacaktır. Bu tür özel nitelikli taşıtlar haricindeki araç alımları durdurulmuştur" hükmü yer aldı. 21. maddesinde de "Döner sermaye gelirleri İle konsolide bütçe kaynakları birlikte kullanılarak yürütülen hizmetlerde, döner sermayeler aracılığı ile karşılanabilecek İhtiyaçlar için bütçeden ödenek talebinde bulunulmayacaktır" denildi. Bakanlık yatırım programı ile ilişkilendirilmesi kaydıyla, Bakanlık adına inşa edilecek yeni veya ek binaların yapım giderlerinin kurum ve kuruluşlarımızın kendi döner sermaye kaynaklarından karşılanabileceği hükmü getirdi. Ayrıca kurum ve kuruluşların döner sermaye kaynaklı yapacakları yeni veya ek bina yapımıyla ile Genel Bütçe kaynağıyla halen devam etmekte olan bina yapımına ilişkin de bakanlığı bilgilendirmesi istenmişti.

ÖNCEKİ HABER

Askerden bir ihbar daha

SONRAKİ HABER

Onarım bekliyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...