28 Ağustos 2004 21:00

'Türkiye uyuşturucu
   fonlarına teslim oldu'

Türkiye'de uzunca bir zamandan beridir "narko" gerçeklik oluşmuş durumda. Türkiye "uyuşturucu fonları" tarafından teslim alınmış. Şunu çok rahat söylemek mümkün, Türkiye'nin egemenlik sistemi tamamıyla uyuşturucu fonlarının legalize edilmesi çerçevesinde değerlendirilebilir.

Paylaş
Susurluk olayı ve kontrgerilla üzerine çalışmaları ile tanınan Avukat Suat Parlar, Yargıtay-MİT-mafya ilişkilerinin gerçeklerin sadece küçük bir bölümü olduğunu belirtti. Türkiye'de karanlık ilişkilerin artık kontrol edilemediği için açığa çıktığını söyleyen Parlar, ilişkilerin Çakıcı olayını aşan boyutlarda olduğuna dikkat çekti. Son günlerde ortaya çıkan Yargıtay-MİT-mafya ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Olayları tarihsel bir süreç içinde düşünmek doğrudur. Bunlar perdenin görünen tarafında gerçekleşen ilişkilerdir. Tabii ki, aslolan arka plandır. Türkiye'de uzunca bir zamandan beridir "narko" gerçeklik oluşmuş durumda. Türkiye "uyuşturucu fonları" tarafından teslim alınmış. Şunu çok rahat söylemek mümkün, Türkiye'nin egemenlik sistemi tamamıyla uyuşturucu fonlarının legalize edilmesi çerçevesinde değerlendirilebilir. Bu ilişkiler ağının temelini tüm devlet kurumlarında ve giderek de büyük sermaye yapılanması içinde görebiliriz. Türkiye uyuşturucu ağının çok büyük olduğu bir ülke. Bunun için piyasa ağı gerekiyor, piyasa ağı ile bütünleşen birtakım güç merkezlerinin yaratılması. Tabii güç merkezlerinin hukuki bir statüsü de olabilir. Van'daki gelişmeler anlattıklarımın küçük bir boyutudur. Münferit bir olay değildir. Çizdiğimiz tablo ile bağlantılıdır. Gelişmeler çürüme olarak nitelendiriliyor ama çürüme olması için daha önce iyi bir niteliğe sahip bir egemenlik sisteminin, hukuki bir yapının olması gerekiyor. Yaşananlar zaten bizim olağan gerçekliğimiz. Türkiye'de normsuzluk normalleşmiştir. Narko ahlak, narko iktidarlar, narko istihbarat organizasyonları ve giderek narko bir ekonomi ve narko devlet yapılanması. Tablo bir çürümeden ziyade bilinçli olarak yönlendirilen bir piyasa tercihine işaret ediyor. Bunu Mustafa Bayram olayında da gördük, Çakıcı olayında da gördük. Çakıcı'yı son sürece getiren olaylar tahlil edildiğinde, Türkiye'deki büyük banka özelleştirmelerinin içindeki konumu ve bu konum çerçevesindeki hükümetlerle, istihbaratla ve hatta yargı ile olan ilişkileri ön plana çıkar. Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya ve MİT birbirlerini suçlayan açıklamalar yaptılar... Açıklamaların fazla anlamı yok. Önemli olan arka plandaki manzara. Gayri kanuni işlere karışan kimler varsa hepsinin bir şekilde MİT'le ilişkisi ortaya çıktı. İlişkiler hep "Bu insanlarla çalışmak zorundayız, çünkü başka türlü bizim haber almamız olanaklı değil" şeklinde açıklandı. Bize TBMM tarafından hazırlanan raporlar şunu gösterdi: "MİT içindeki bazı kadrolar bizzat mafya organizasyonlarında görev almışlardır." Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya'nın "MİT'i Yargıtay'dan uzaklaştırmak için ben bu görüşmeleri yürüttüm" demesi vahimdir. Başkan'ın böyle bir saptaması varsa bu saptamaların hukuki sonuçları olması gerekir. Bu sonuçları göremiyoruz. MİT, Yargıtay'da ne arıyor? Daha önce Yargıtay içerisinde MİT'in çalışmaları olmuş mudur? Bu konuda Başkan'ın kaygıları mı vardır? Varsa bu kaygıları niye bir hukuki soruşturma içinde gündeme getirmemiştir? MİT, Çakıcı dışında da başka bu tip organizasyonlar içinde yer alanlardan kimleri himaye etmek için harekete geçmiştir? Böyle bir baskı Başkan'a yansımış mıdır? Bu konularda hiç açıklık göremiyoruz. Mesele Çakıcı olayının boyutlarını aşan özellikte. Başkan bu konuda bir suç işlendiği kanaatindeyse derhal soruşturma açması gerekiyordu. Olaylar devlet erklerinin büyük bir ahlaki boşluğa düştüğünü gösteriyor. Hükümetin tavrını nasıl buluyorsunuz? Hükümet aslında tavrını açıkladı. "Ordunun da yargının da yedeği yok" dedi. Bu açıklama "Bu güçler nihayetinde tabudur" anlamına geliyor. Hükümet, kurumları yıpratmamak adına konun üstüne gidilmemesi gerektiğini düşünüyor. Kurumların "yüce kurumlar" olmasını da gerekçe olarak gösteriyor. Bu ilişkilerin medyaya yansımasını, AKP'nin yargıya yönelik operasyonunun bir parçası olarak değerlendirenler de var... Böyle bir değerlendirme son derece basit olur. Çünkü Türkiye'de üzeri örtülmeyen ne var ki? Yargıtay üzerinde bu tip kurumların baskısı söz konusu ise hükümetin hayli hayli baskısı vardır. Tabii ki hükümet bu konuda sonuçlardan yararlanmaya bakar ama bir şeylerin üzerinin örtülmesi için bu tip şeylere ihtiyaç yok. Ben AKP'nin bu beceriye sahip olduğu inancında değilim. Bir yerde olay patlak verdiği zaman bunun düzenleyici bir güç tarafından yapıldığına inananılıyor. Ancak sadece "pislik" kanallara sığmadığı için bunlar yaşanıyor. Bu olayların yaşanması için Çakıcı olayına ihtiyaç mı vardı? Bu kurumlar ilk defa mı kirlendi? Bunun AKP soruşturmalarıyla da ilgisi yok. Bunlar daha önce de yaşandı, iki başbakan Meclis'te birbirlerini akladılar. Türkiye'de insanların aklanması son derece kolaydır.


'BİR KISIM MEDYA DA İŞİN İÇİNDE' Medyanın bu olaylara yaklaşımını nasıl buluyorsunuz? "Medya bu 'pislikleri' açığa çıkartıyor" diye bir şey düşünmemiz mükün değil. Medyaya uygun görüldüğü zaman bilgiler sızdırılıyor, medya da bunları yayımlıyor. Kaldı ki, medyada da çok büyük gruplar uyuşturucu baronlarının kontrolü altında. Türkiye'de şu anda en büyük uyuşturucu baronlarından biri medya patronu konumunda ve buna yönelik olarak basında hiçbir haber yapılmıyor. Türkiye'de yaşanan bu "pisliklerin" ortasında medya tekelleri duruyor. Türkiye'de medya konumu önemlidir hatta belirleyicidir diyebiliriz.

ÖNCEKİ HABER

Therion eylülde İstanbul'da

SONRAKİ HABER

ABD Elçiliği'ne siyah
   çelenk bırakılacak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa