23 Ağustos 2004 21:00

Yargının görevi
   devleti korumak olamaz

Doç. Dr. Yücel Sayman, "Devleti koruyan ve kollayan bir yargı sistemi düşünülmemelidir, yargıcın, savcının ve avukatın görevi, misyonu devleti korumak olamaz." diyerek, yargının açıklamalara karşı sessiz kalmaması gerektiğini söyledi.

MİT'in eski yöneticilerinden Yavuz Ataç'ın açıklamalarının ardından, Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya'nın MİT'le ilişkisi iddiası gazete manşetlerine MİT-Yargıtay-Mafya başlığıyla yansımaya devam ediyor. "Yargı neden suskun?" sorusunu akıllara getiren açıklamalar, hukuk dünyasında tartışmalara neden oluyor. Gazetemiz yazarlarından Doç. Dr. Yücel Sayman, hiçbir yargı mensubunun istihbarat örgütü ve yargı arasında ilişki kurmasının kabul edilemez olduğunu dile getirdi. Sayman, yasal düzenlemelere göre suç sayılabilecek eylemlere karşılık "Devlet görevinin gereği" kisvesi altına sığınılarak kayıtsız kalınamayacağını vurguladı. Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, gazetelerde çıkan haberlere ilişkin olarak yaptığı açıklamalarda "MİT görevlisi Kaşif Kozinoğlu müsteşarın izni ile geldi ve Çakıcı davası konusunda bilgi aldı" dedi. Kozinoğlu'nun evini yapan müteahhitin de MİT soruşturmasına yardım ettiğini söylediğini, bu nedenle de müteahhide "yargı prosedürü" hakkında bilgi verdiğini söyledi. Bir yargıtay başkanının önemli bir dava konusunda MİT elemanlarına ve bu elemanların "bize yardım ediyor" dedikleri kişilere dava hakkında bilgi vermesi doğru mudur? İstihbarat örgütü ile yargı arasında ilişki kurulması, bu ilişki kimler aracılığıyla, nerede, nasıl kurulursa kurulsun, hangi amaçla olursa olsun kabul edilemez. Anılan olayın bana göre en vahim yönü istihbarat örgütü yöneticisinin Yargıtay Başkanı'ndan görülmekte olan bir dava ile ilgili istek ve telkinde bulunması ve başkanının bunu kamuoyundan gizlemesidir. Yargıtay Başkanı'ın bir soru üzerine, kendini kişisel ithamlardan korumak için öne sürdüğü, olayın vehametini ortaya koymaktadır. "Onlar devlet görevlisiydiler, devlet görevi yapıyorlardı" Bu gerekçenin altında, istihbarat örgütü yönetecisinin suç oluşturan bir eylemi "Devlet görevi" başlığı altında yapmasının şaşırtıcı olmayacağı, yargı mensubunun da "Devlet görevi" karşısında eylem suç oluştursa bile "Sır saklayıp", devlet görevlisi-devlet görevi geleneğini bozmaması gerektiği anlayışı yatıyor. Bu anlayışa göre işleyen yargı bireyin güvencesi olabilir mi? Yargıtay gibi "özerk" bir kurumun bile bu türden tartışmaların karşısında değil, ortasında yer aldığı bir yargı sistemi içinde Susurluk'la simgelenen ilişkiler çözülebilir mi? Kamuoyunda "Susurluk Davası" diye anılan yargılamada, bir dönemin MİT üst görevlisi tanık olarak dinlenecekti, yargıç soru sormaya başlamadan, "Biz bilemeyebiliriz sorarız, siz değerlendirirsiniz, sır oluşturan konularda sessiz kalabilirsiniz" demişti. Oysa, yargılamanın özünü bu "sır" denilen olaylardan kaynaklan eylemler oluşturuyordu. Yargı, "Devlet sırrını" hukunun dışında tutarsa hukuka aykırı operasyonları "Devlet görevinin gereği" görenler yüreklendirilmiş olurlar. Vatandaştan gizlenen bu türden olayların açığa çıkarılması ve gerekli yargı sürecinin işletilebilmesi bakımından nasıl bir yargı sistemine ihtiyacımız var? "Reform" adı altında yapıştırılmak istenen yamalarla olması gereken yargı sistemini kurmak mümkün değildir. Örneğin siz bugün etkili bir yargı mekanizmasının başında olsaydınız neler yapardınız? Hiç kimse verili sistem içinde o sistemi değiştirici, dönüştürücü olamaz. Sisteme uyar, gerekçelerini de bulur ve herkesin bu gerekçelere kendisinin inandığı gibi inanmasını ister ya da sistem onu silkeler atar. Bu nedenle ne kadar etkili olursa olsun mevcut yargı mekanizmasının, tüm yetkiler verilse bile başında olmak istemem. Bana çekici gelen ve heyecan veren, toplumun demokratik örgütlenmesinin yargı tasarımını gerçekleştireceklerin arasında bilgi ve deneyimimle yer almak.


12 EYLÜL MİSYONUNUN DEVAMI Halkevleri Genel Başkanı Abdullah Aydın yaptığı yazılı açıklamada, politikacılar, iş adamları, çete reisleri, MİT elemanları ve şimdi de yüksek yargı mensupları arasında dönen dolapların, sistemin kendi özünden kaynaklandığını ifade etti. Aydın devlet çarkının en önemli noktalarında konumlanan karanlık güçlerin, 12 Eylül ile birlikte üstlendikleri misyonlarını devam ettirdiklerine dikkat çekti. Aydın, bu konuların açıklığa kavuşturulması için tüm sorumluları göreve çağırdı.


GÖREVDEN AYRIL BASK Genel Başkanı Resul Akay, Yargıtay Başkanı Özkaya'ya gönderdiği mektupta, Özkaya'nın Çakıcı ile birlikte anılmasının, temsil ettiği yargı camiasına, Yargıtay'a ve "adalet" kavramına zarar verdiğini belirterek, Özkaya'nın görevinden ayrılmasıyla bunun da önüne geçilebileceğini iddia etti. Akay, "Yargı mensuplarının hele hele sizin gibi Yüksek Yargı Organı olan Yargıtay Başkanı'nın böyle bir olayda siyasetçi gibi değil Yargıtay Başkanı gibi davranmasını bekliyorum." ifadesine yer verdi.


ATAÇ'IN İTİRAFLARI MİT'in eski yöneticilerinden Yavuz Ataç, gazetelerde yaptığı röportajlarda "Gladio denilen örgütlenmeyi dört yıl boyunca yönettim" ifadelerini kullandı. Ayrıca "Yurtdışında 200 operasyona katıldım, 1987'de yurdışında bir operasyona Çakıcı'nın da olduğu birkaç kişi ile gittik." dedi. Ancak bu açıklamalar yargı sistemimizi harekete geçirmedi. Bu durumu neye bağlıyorsunuz? Ülkemizde demokrasiyi çatamamış başka ülkelerde olduğu gibi, devletin hepimizin üstünde, bizden önce varolan ve bizden sonra da varolacak, yaklaşamadığımız, mutlak itaatle yükümlü olduğumuz soyut, soyut olduğu kadar kutsal, neredeyse canlı olup olmadığı bilinmez bir organizma olarak algılamamız istenir ve böyle algılamamız için gereken yapılır. Adının ilk harfini büyük yazıp, sırlarını sorgulamamamız istenen bu "Devlet" anlayışının en dokunulamaz ve eleştirilmez örgütleri, onu korumaya yönelik olduğu her an tekrarlanan gizli çalışan istihbarat kuruluşları, silah kullanma yetkisi ve gerektiğinde planlı, organize güç kullanma, şiddete başvurma yetkisi bulunan güvenlik güçleri ve silahlı kuvvetlerdir. Siyasi iktidarın ve onun üzerinde söz sahibi olabileceği resmi kurum ve kuruluşların (parlamento, üniversite, yerel yönetim vb.) "Devlet politikası" ve "Devlet uygulamaları" doğrultusunda politika oluşturmaları ve uygulamaları istenir. "Devlet" bir yanda "siyasi iktidar" diğer yanda gösterilir ve öyle görülmesi istenir. Bu anlayış çerçevesinde, varlık nedenleri gereği "gizli çalışan" istihbarat kurumlarının demokrasinin temeli sayılan insan haklarına uygun davranmalarını, birey haklarını koruyan yasaları ihlal etmemelerini beklemek ve bu kurumların "meşruiyetini" bu anlamda hukuka uygunluk zemininde değerlendirmek olanaksızdır. Bu kurumlar özgürlükleri güvence altına alan düzenlemelere bağlı kalmak istemezler çünkü "Devlet görevi" yaptıklarına inanırlar ve "Devlet görevi"nin gereği bazı durumlarda hukuka aykırı davranmayı "Devletin çıkarları" bakımından kaçınılmaz bulurlar. Bu kurumlara bir de yurtiçinde ve özellikle yurtdışında, onların deyimiyle "operasyonlar" düzenleme yetkisi verilirse, operasyonlarda kendilerini "Devletsever" (Yurtsever değil) diye tanımlayan, belli bir siyasi çizginin belli bir yerinden kopup gelmiş "Devletle" kurduğu ilişkileri kişisel, örgütlü çıkarları için kullanmaya gönüllü kişileri kullanırlar. Bu çerçeve içinde bize göre "suç" onlara göre "Devlet görevinin gereği" sayılan eylemlerin yargı konusu edilerek sonuca ulaşılmasını beklemek safdilliktir. Susurluk kazasının ardından dönemin yetkililerinin "Sonuna kadar üstüne gideceğiz" açıklamalarının sözde kalmış olması, bugün Ataç'ın yaptığı açıklamalar karşısında sıradan bir yurttaşın tepkisiz kalmasının nedenlerinden biri olabilir. Peki yargı mensuplarının demokratik bir hukuk sistemi içinde böylesi bir kanıksama hakkı var mıdır? Bence son yılların yargı açısından en olumsuz gelişmesi, bazı savcı ve yargıçların kendilerine devleti koruma, devleti kollama görevi yüklemiş olmalarıdır. Yargının savcı ve yargıçlarının böyle bir misyonu olamaz, olmamalıdır. Yargının işlevi hukuk kuralını olabildiğince özgürlüklerin sınırını genişletecek şekilde yorumlayarak uygulamak ve müeyyidesi bulunan bir hukuk normunun ihlal edilip edilmediğini saptayarak mevcut bir ihtilafı çözüme kavuşturmaktır. Yargıç bu işlevi, yargılama yetkisini halk (Türk milleti: Anayasa madde 9) adına kullanarak yerine getirir. Yani yargılama faaliyeti her bir bireyin egemenliği temelinde yürütülür; tüm farklılıklarıyla maddi-manevi bütünselliği egemenliğini oluşturan bireyin egemenliğini parçalayıcı bir anlayış demokratik ve adil yargılamayla bağdaşmaz. Devleti koruyan ve kollayan bir yargı sistemi düşünülmemelidir, yargıcın, savcının ve avukatın görevi, misyonu devleti korumak olamaz. Bu nedenle hiçbir yargı mensubunun mevcut yasal düzenlemelere göre "suç" istihbarat örgütü yöneticisine göre "Devlet görevinin gereği" sayılan eylemler karşısında kayıtsız kalmaması gerekir. Başka ülkelerde bu türden durumlar karşısında yargı organları nasıl tavır alır? Yeryüzünde yüzün üzerinde devlet var. Bunların çoğunun sistemini bilmediğim için soruyu genellemeyle yanıtlayabilmem olanaksız. Belki şu örnekler anlam ifade edebilir. İtalya'da yargı Gladio örgütlenmesinin üstüne gidebildiği kadar gitti. ABD'de ise yargı konuya mahcup yaklaşıyor ama yine de ağır aksak bireyin güvencesi olmayı sürdürüyor.

ÖNCEKİ HABER

Siyasi belgeseller geliyor

SONRAKİ HABER

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...