22 Ağustos 2004 21:00

GÜNDEMDEKİ DOSYA -3

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda memur tanımına yalnızca "kamu erkini kullananlar" ibaresi eklenmiş. Taslağa eklenen, memur ve sözleşmeli personel standart unvanlarının gösterildiği I ve II sayılı listelere bakıldığında bu eklemenin, mümkün olan en fazla sayıdaki kamu çalışanını sözleşmeli yaparak iş güvencesinin yok edilmesi olduğunu görüyoruz.

Paylaş
(Kamu piyasa için
    yeniden yapılandırılıyor)


SİLAHSIZ MEMUR SÖZLEŞMELİ Yasalaşmayı bekleyen tasarılar şunlardan oluşuyor:

KAMU PERSONEL YASASI TASLAĞI; Personel sistemine ilişkin daha ayrıntıları içeren bir düzenleme hazırlıkları da sürdürülüyor. Devlet Personel Başkanlığı'nın bağlı olduğu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Ali Şahin tarafından oluşturulan ve aralarında öğretim üyeleri, yargı organları, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı gibi kurum temsilcilerinin de bulunduğu bir komisyon tarafından hazırlanan bir taslak Devlet Bakanlığı'na sunulmuş olup, hükümet kanadında da çalışmalar sürüyor. Bu yazı ile değerlendirdiğimiz taslağın komisyonca hazırlanan taslak olduğu düşüncesindeyiz. Kamu Personel Kanunu Taslağı; 1-Genel Hükümler, 2-Ödev ve Sorumluluklar ile Genel Haklar ve Yasaklar, 3-Göreve Alınma, Hizmet Şartları ve Şekilleri, 4-Memurların ve Sözleşmeli Personelin Yetiştirilmesi, 5-Mali Haklar ile Sosyal Hak ve Yardımlar başlıklı 5 kısımdan oluşuyor. Taslağın sonunda unvanlara ilişkin 2 liste bulunmakta olup, I sayılı listede memur unvanları, II sayılı liste de sözleşmeli personel unvanları sayılıyor. Taslakta memur, sözleşmeli personel, geçici personel, diğer kamu görevlileri, işçiler olmak üzere 5 istihdam biçimi yer alıyor. Taslağın kapsam maddesinde; "Kanunun genel ve özel bütçeli kurum ve kuruluşlarda, il özel idareleri, belediyeler ile bunlara bağlı kuruluşlarda, il özel idare ve belediyelerin kurdukları birliklerde, sosyal güvenlik kuruluşlarında, kanunlarla kurulan fonlarda, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarında çalışan memurlar ve sözleşmeli personel hakkında uygulanacağı" belirtiliyor. Dolayısıyla kanunda tanımları yapılmış olan, sözleşmeli personel, diğer kamu görevlileri ve işçileri kapsıyor. Geçici personel: İhtiyaç duyulan geçici ve süreli hizmetlerde Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığı'nca müştereken belirlenen süre, ücret ve adet sınırları ile diğer esas ve usuller çerçevesinde sözleşme ile çalıştırılan işçi sayılmayan personel, Diğer kamu görevlileri: Hakimler ve savcılar ile bu meslekten sayılanlar ve kadrolu veya sözleşmeli olarak istihdam edilen öğretim elemanları, subay ve astsubaylar, uzman erbaş ve uzman jandarmalar. İşçiler: İş Kanunu hükümlerine göre çalıştırılan personel olarak tanımlanıyor. Taslakta memur tanımı için de; "Mevcut kuruluş biçimine bakılmaksızın, Devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri kamu erkin kullanarak yerine getirenler veya bu kuruluşlarda strateji ve genel politika tespiti, araştırma, planlama, programlama, yönetim ve denetim işlerinde görevli ve yetkili olanlar, bu kanunun uygulanmasında memur sayılırlar" ifadesi kullanılıyor. 657 sayılı Devlet Memurları Kanu nu'nda memur tanımına yalnızca altını çizdiğimiz "kamu erkini kullananlar" ibaresi eklenmiş. Taslağa eklenen, memur ve sözleşmeli personel standart unvanlarının gösterildiği I ve II sayılı listelere bakıldığında bu eklemenin, mümkün olduğunca en fazla sayıdaki kamu çalışanını sözleşmeli personel statüsüne aktararak iş güvencesinin yok edilmesi olduğunu görüyoruz. Emniyet, adalet, denetim hizmet sınıflarında yer alanlarla şube müdürü seviyesine kadar olan yöneticilerin memur olarak bırakıldığını diğer tüm çalışanların sözleşmeli personel statüsü içerisinde sayıldığını görüyoruz. Taslakta sözleşmeli personel: "Devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel kişilerinin yürütmekle yükümlü oldukları ve memurlarca yerine getirilmesi gerekmeyen kamu hizmetlerinin ifası amacıyla, bu kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde sözleşme ile tam zamanlı veya kısmi zamanlı olarak çalıştırılan ve işçi sayılmayan personel" olarak tanımlanıyor. Tanımdan da görüldüğü gibi, sözleşmeli personel ve geçici personelin iş güvencesi bulunmuyor. Taslakta; "Kadro; kamu hizmetlerinin yürütülmesini sağlamak üzere memurun atandığı, belirli ödev, hak, yetki ve sorumlulukla donatılmış görev mevkii" olarak, hizmet akdi ile sözleşmeli olarak istihdam edilen personelin hizmetini ifa etmesini sağlamak amacıyla ödev, hak, yetki ve sorumlulukları belirlenmiş görev mevkii de pozisyon olarak tanımlanıyor.

SÖZLEŞMELİ GÜVENCESİZ Her kadro ve pozisyonun görev yetki ve sorumluluğu ile bu kadro ve pozisyonlara atanacaklarda aranacak nitelikler, Devlet Personel Başkanlığı'nca hazırlanacak yönetmelikte gösterilen esas ve usuller çevresinde her kurum için ayrı, ayrı yapılacak norm kadro ve norm pozisyon çalışmalarına dayalı olarak belirleneceği de taslakta belirtiliyor. Taslakta, sözleşmeli personelin görevinin; "Bu Kanun ve sözleşme hükümlerine göre sözleşmenin feshi; işe alınma şartlarından herhangi birini taşımadığının anlaşılması veya bu şartlardan birinin sonradan kaybedilmesi; sözleşme süresinin sona ermesi; istek, yaş haddi, malullük, sicil sebeplerinden biri ile emekliye ayrılma ve ölüm" hallerinde sona ereceği vurgulanıyor. Sözleşmeli personelin sözleşmelerinin bir yıllık yapılacağı, olumsuz sicil alanların sözleşmelerinin yenilenmeyeceği hükümlerinin de altı çiziliyor. "Sözleşmeli personel pozisyonları, bu pozisyonlarda çalışan kişiler açısından iş sürekliliği sağlamaz" ifadesi yer alıyor. Dolayısıyla sözleşmeli personel için iş güvencesinin bulunmadığı burada bir kez daha ifade ediliyor. Taslağa göre memurlar ve sözleşmeli personel mesleki örgütler sendikalar ve üst kuruluşlar kurup, bu örgütlere üye olabilecekler. Ancak yukarıda sözü edilen birçok düzenlemeden biliyoruz ki, kanunlarda yazılan mali hakların dışında herhangi bir hak verilemeyecek. Dolayısıyla sendika hakkı da sadece bir sözden ibaret olarak kalacak. Hatta yasaklar anlamında yeni personel kanunu 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'ndan aşağı kalmıyor. Taslağa göre; "müracaat, şikayet, bilgi ve belge isteme hakkının kullanılmasında birden fazla memur ve sözleşmeli personelin toplu olarak söz ve yazı ile müracaatları; memurların kamu hizmetini aksatacak şekilde memurluktan kasıtlı olarak birlikte çekilmeleri; sözleşmeli personelin birlikte sözleşmelerini feshetmeleri veya görevlerine gelmemeleri veya görevlerine gelip de hizmetlerin yavaşlatılması veya aksatılması sonucunu doğuracak eylemlerde bulunmaları; memurlar veya sözleşmeli personelin greve karar vermeleri, grev düzenlemeleri, ilan etmeleri, bu yolda propaganda yapmaları" yasaklanıyor. Taslak, "Memurlar ve sözleşmeli personel, herhangi bir greve veya grev teşebbüsüne katılamaz, grevi destekleyemez veya teşvik edemezler" hükmünü de içeriyor.

SONUÇ Kamu hizmetlerinin sürekli olması ve sürekli istihdam edilen kamu görevlileri tarafından yerine getirilmesi, kamu hizmetlerinin başlıca özelliği. Yukarıdaki bölümlerde değindiğimiz düzenlemelerin tümündeki amaç ise tüm kamu hizmetlerini özel sektöre devretmek. Hem bu hedef, hem de, sözü edilen düzenlemelerde açıkça belirtildiği gibi, yalnızca "1 ay önceden haber vermek" şartıyla işe son verilebilmesi çok kısa bir süre sonra kamu çalışanlarının iş güvencesinin tamamen yok edilebileceğini açıkça ortaya koyuyor. Kamuda kalabilen çok az sayıda ki çalışan örgütsüz ve her türlü güvenceden yoksun olarak çalıştırılacak. Bugüne kadar hep devlet memuru adı altında çalışan doktorundan hemşiresine, mühendisinden teknisyenine, ebesinden öğretmenine tüm personeli artık taşeron çalışanı olarak göreceğiz. Kazanılmış hak gibi gözükse de memur statüsünde çalışanların sözleşmeli statüye geçirilmesi için hükümet özendirme, yıldırma, baskının da olacağı her türlü çabayı gösterecek. Kamudaki istihdam biçiminde yapılan ya da getirilmek istenen değişiklikleri kamu hizmetinin tasfiyesi sürecindeki diğer düzenmelerden ayrı ele almak doğru değil. Yapılmak istenen kamu tarafından verilen tüm hizmetleri özel sektöre devrederek, paralı hale getirmek, bir de buna paralel, piyasa koşullarına uygun personel sistemi oluşturmak. BİTTİ

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


İstimlak plana dayanmalıElif Görgü İstanbul Büyükşehir Belediyesi bugün Alibeyköy'de istimlak işlemlerine başlayacağını açıkladı. Sorularımızı yanıtlayan Mimarlar Odası Merkez Afet Kurulu Üyesi Mücella Yapıcı, plansız programsız istimlak yapılmasını eleştirerek, "Alibeyköy'de yaşayanların çoğu kiracı. Ev sahiplerine ev verilecek ancak kiracılar ortada kalacak." dedi. Yapıcı, 1950'lerden bugüne gelen kentleşme politikalarını da gazetemize değerlendirdi. Önlem alındığı iddia edilmesine rağmen başta Alibeyköy olmak üzere yaşanan su taşkınlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Ne önlem alındı ki? Duyuruldu; "yağmur yağacak kaçın" denildi. Bu bir afet yönetimi meselesidir. Afet yönetiminin en öncelikli kuralı riskten kaçınmaktır. Ama bizde deprem riskti eskiden, artık yağmurda kar da risk... Bizleri yönetenler de biliyorlar ki İstanbul artık çalışmıyor. İstanbul'un hayat damarları tıkalı durumda. Hiçbir tedbir alınmadığını çok ciddi bir şekilde iddia edebilirim. Alibeyköy'ün kısa bir tarihine bakalım. 1950'lilerde İstanbul'da yavaş yavaş işyerleri, fabrikalar açıldı. Nüfus da buralara çekildi. Sanayinin işgücü maliyetinin ucuzluğu önemliydi. Gelen işçi nüfusun barınma meselesi gözardı edildi. Halk da barınma sorunu kendi çözdü. Nerede çözdü; mülkiyet meselesinin sorun olmadığı yerlerde, hazine arazilerinde çözdü doğal olarak. Adamcağız Giresun'dan gelmiş, bir boş alan bulmuş yeşil, oraya ev yapmış. Giresun'dan gelen bir diğeri de gitmiş o Giresunlu'nun yanına ev yapmış. Doğu ve Güneydoğu'dan köy boşaltmalar ve barış ortamı olmaması nedeniyle göçler yaşandı. Bu durum ne kadar devam etti? 1980'lerde Türkiye'nin ekonomi politikası üretimden kopup kentsel ranta dayanmaya başlayınca önce imar afları gündeme geldi. Şehircilikte birinci prensip şudur; dere yataklarına yerleşilmez. Buralarda mülkiyet sorunu olmadığı için gecekondular da ilk buralara yapılır. 1980 sonrası aflarla "Alın burası sizin, yetmedi üstüne de oy ver kat vereceğim" dendi. Artık Türkiye ekonomisi iç borçlarında biraz sıkışınca ne yapıyor, af çıkartıyor. Depremde de bunu böyle yaptılar. DASK diye vergi koydular, kenti yeniden yapılandıracağız diye ama sonra bütçeye aktarıldı. Şimdi dönüp söylüyorlar ki selin ardından buraları istimlak edeceğiz. Zaten orada bina olmamalıydı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin ani istimlak kararlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Şimdi tekrar buraya para ödeyeceğiz. "Burada yaşayanlara enkaz bedellerini ödeyeceğiz, çıkıp gidecekler" diyorlar. İlke olarak bu doğru ama soru şu: Hangi plan yapılacak; hangi bütçeyi kullanarak, hangi planlara uygun kamulaştıracaksınız? Nüfusu nerede barındıracaksınız? Bugün başlarlar istimlaka, o kolay. Hükümet yeni bir imar yasası hazırlıyor bu arada, "kentsel dönüşüm müdürlükleri" kuruyor. Yasada diyor ki, 'Ben belediye olarak uygun görmediğim, dönüşmesi gerektiğini düşündüğüm yerleri sorgusuz sualsiz, mahkeme kararı olmadan kamulaştıracağım. Ama ondan sonra bir başka kullanış için başka birine satacağım. 'Zurnanın zırt dediği yer' burası. Peki, ben burada boğulmak istemiyorum. Ama nereye gideyim? Ben buradan gittikten sonra sen burayı ne yapacaksın? "Bütün kaçak yapıları gözünün yaşına bakmadan yıkın" dedi Başbakan Erdoğan. Bence buyursun Gökkafes'ten başlasın. Hepimiz de yardım edelim. Koç üniversitesini, Formula 1 inşaatını... Gökkafes'i düşünün mahkeme kararı var, yıkmıyorlar. Bütün su havzalarımız, ormanlarımız kapatıldı. 2/B'yi de bunlar çıkarmak istiyorlardı. Nasıl oluyor? İstimlak uygulamasının zarar gören halkın mağduriyiteni gidereceğini düşünüyor musunuz? Bir kere belediyeye güvenmeme işini anlamış değilim. Güvenmemekte haklıdır ama maden güvenmiyordu niye seçti? Sadece AKP'de değil. 1950'lerden beri, kent topraklarından rant uğruna, planlamadan, el altından siyasal ya da ekonomik çıkar uman tüm iktidarların sorunu bu. Halkımız da böyle bir rant mekanizmasına ne yazık ki pirim vermiştir. Çok ciddi bir kiracı sorunu da var. İstimlak olunca tüm kiracılar ortada kalacak. Depremzedelere de öyle olmadı mı? Burada insanların çoğu kiracı. Kiracıya ne vereceksiniz? Kamulaştırma, istimlak gibi uygulamaların hangi süreçlerden geçerek başlatılması gerekiyor? İstimlak için bir kere önce plan yapılır. Ona göre yeri belirlenir. Hâlâ Mimar Sinan'dan kalma yağmur suyu kanallarını kullanıyoruz. İSKİ hâlâ hesaplarını 30 milyon nüfusa göre yapıyor. Altyapı yok. Mesela Levent'teki o gökdelenleri neye göre yapıyorsunuz? Bu binalarda herkes aynı anda tuvalete gitse ve sifonu çekse daha beter sel olur. Devletin, ucuz kiralık konut yapması lazım. 775 Sayılı Gecekondu Yasası derhal uygulanmalı. Gecekondu önleme bölgelerini ne yaptılar soruyorum? Alibeyköy'de Çobançeşme'de yapılan afet konutları öyleydi. Bunlar 775 Sayılı Gecekondu Yasası'nca yapıldılar. Ne oldu? Bugün bütün mesele varsıllara konut yapmak olmuş. Belediyenin bütçesini, 1980 sonrası borçlandırmaya dayandırdınız. 1990'lardan sonra ise uluslararası kredi almaya yöneldiniz. Sistemi böyle parçalar ve kurgularsanız, kentin planlamasını ülkenin ekonomisi, ya da sosyolojik planlamasından koparırsanız, projeler mantığı ile sorunu çözmeye çalışırsanız başa çıkamazsınız. Projecilikle çözülmez sorunlar.

ÖNCEKİ HABER

Köye dönüş umudu

SONRAKİ HABER

Emek Gençliği kampı başladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...