26 Temmuz 2004 21:00

Barajlar yaşamı yutmasın

Halfeti ve Munzur'da yapılması planlanan barajlarla yok edilecek değerleri yakından takip eden Gazi Üniversitesi Şehir Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Nuray Bayraktar ile Mimarlar Odası'ndan Tezcan Karakuş Candan, Türkiye'deki barajların, öncesi ve sonrasının düşünülmeden yapıldığına dikkat çektiler.

Paylaş
Halfeti ve Munzur'da yapılan barajları ve oraların yok oluşunu yakından takip eden Gazi Üniversitesi Şehir Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Nuray Bayraktar ile Mimarlar Odası Ankara Şube Sekreteri Tezcan Karakuş Candan, bu yok oluşun nedeninin, devletin, "Ekonomik çıkar, alt yapısız, kültür, doğal yaşam, insan yaşamı gibi değerleri ve bilim çevrelerinin tepkilerini önemsemeyen politikalarından" kaynaklandığını söylediler. Bayraktar ve Candan, Türkiye'deki baraj projeleri ve yapılması gerekenler üzerine sorularımızı yanıtladılar. Türkiye'deki gelmiş geçmiş baraj projelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Nuray Bayraktar: Baraj tartışmaları ve araştırmalarında yapılan tek şey ekonomik açıdan hayata katkıları. Ancak sonrasında ekonomik katkılarına ilişkin bir veri yok. Onun ötesinde doğal çevreye ilişkin yarattığı tahribata ilişkin ciddi veriler bulunuyor. Örneğin en basitinden Halfeti'de artık fıstık yetişmiyor. Munzur'da doğal hayata dair çok ciddi yoksunluklar meydana gelecek, ekolojik dengeyi tamamen değiştirecek. Bunlara ilişkin çok ciddi araştırmalar ve veriler var. Baraj projelerine karşı çıkışlar da hep bu noktadan oluyor. Ekonomik karşı çıkışların yanında ekolojik anlamdaki bozulma yaratacağı için de karşı çıkışlar oluyor. Ancak çoğu zaman insanların sosyal hayatlarında ne gibi değişiklikler getireceği konusuna pek fazla değinilmiyor. Elazığ'da yapılan barajı takiben ödenen kamulaştırma bedelinin insanlar üzerindeki etkisi çok çarpıcı. Üretici olan insanlar tüketici konumuna sürükleniyorlar. Evlilikleri şaşalı oluyor, parayı farklı alanlarda harcamaya başlıyorlar. Eğlence anlayışları değişiyor. Bir süre sonra o insanlar, parayı herhangi bir alanda kullanamayınca yapabilecekleri tek iş seyyar satıcılık oluyor. Bu değerlerin korunması için ne gibi ön çalışmaların yapılması gerekiyor? N. B. Baraj projelerinde mutlaka sosyolojik açıdan değerlendirme yapılması gerekiyor. Sonrasına dair de planların yapılması gerekiyor. O kadar baraj inşaatı yapıldı, ama hem ekonomik hem sosyal açıdan hiçbir değerlendirme yapılmadı. O insanlar ne oldu? Şu anda hangi koşullarda yaşıyorlar? Hasankeyf'te olduğu gibi karşı çıkışlarla birlikte baraj yapım yerinin değiştirilmesi gibi ufak bir değişiklikle tehlike boyutu azaltılabiliyor. Bunun için özellikle proje aşamasında, yöre halkı, yerleşim yerlerinin akıbeti, doğal çevrenin korunması, bitki ve hayvan topluluklarının güvenliği gibi konulara önem vermek gerekiyor. Bu da ne yazık ki Türkiye'de yapılmıyor. İsterdik ki, ekonomik çıkarlar için yapılan planlara verilen değer, oralardaki doğal çevreye de verilsin. Barajları yapıp elektrik üretmenin yanında oraya alternatif yaşam olanakları da sunmak önemli bir politikadır.

Barajların Halfeti'dekine benzer sonuçlara yol açması, ekonomik çıkarlı politikalar mıdır? Başka hedefler de olabilir mi? Tezcan Karakuş Candan: Ülkelerin ekonomik süreçlerdeki yerini belirlerken, Türkiye enerji alanında öne çıkarılıyor. Türkiye, bu enerjiyi barajlarla sağlayacak. Bu yüzden, birçok baraj ihalesi, yabancı kaynaklara veriliyor. Su da, önemli bir kaynak. Su kaynaklarının böyle giderse tükeneceğini biliyoruz. Yıllar sonra suyun ne konuma geleceğini mutlaka araştırıyorlardır. Çok verimli topraklarımız var aslında. "Türklere bırakılmayacak kadar verimli topraklar var" deniliyor. Bunları da hesaba katarak davranıyorlar. Bu yüzden; uygun olsun olmasın, oradaki halkın durumu, kültürel varlıklar, halkın kültürel değerleri, yaşantılarını önemsemiyorlar. Projeler, ekonomik çıkar ve kendi beklentileri üzerinden hazırlanıyor. Bununla birlikte yeni bir yaşam tarzı getiriyorlar. Bu arada çok ciddi kayıplar yaşanıyor. Mesela Halfeti'de tüm geçim kaynaklarının su altında kalmasının ardından yeni bir yaşam kurmaya çalışıyor insanlar. Bir taraftan da geleneksel bağlarından kopmak istemiyorlar. Turizmin girdiği yerde, eğer çok ciddi alt değeri yoksa dejenerasyon başlar. Bu barajları yaparken, tüm bunlar planlanıyor mu planlanmıyor mudur bilemiyorum ama oradaki insanların mutsuz oldukları açık. N.B. Herhangi bir yer değiştirme, o insanlara kolay gelecek gibi düşünülüyor. Köyden kente göç ediyorlar, zorunlu olarak göç ettiriliyorlar, baraj yapılıyor yerlerini terk etmek zorunda kalıyorlar, toprakları satılıyor başka bir hayata geçiyorlar. O insanlar yerlerinden geçimlerinden koparılıyorlar. Ve bunu çok kolay yapabilecekleri var sayılıyor. Bu ciddi bir varsayım. Bunun politik bir varsayım olduğunu düşünüyorum. Bunu oradaki insanların sonra da, bizim gibi insanların reddetmesi gerekiyor. Barajlara karşı çıkmanın bir başka noktası da bu. Son olarak hızlandırılmış tren faciasında da ortaya çıktığı gibi, devletin bilim çevrelerinin sözlerini dikkate almadığını düşünüyor musunuz? T.K.C Her konuda karşı çıkan uzmanlar olduğu kadar savunan uzmanlar da çıkıyor. Dolayısıyla önermenize karşılık başka bir önerme ortaya çıkıyor. Bu tür olaylarda hükümet kendi siyasi bakış açısına göre davranıyor. Hızlandırılmış tren kazasında da öyle oldu. Barajlar için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Alt yapı yok. Oradaki adamın yaşamı değişecekmiş, anıları gidecekmiş, kültürü yok olacakmış; hiç bunların alt yapısı var mı yok mu tartışılmıyor. Bir anda kendinizi bir yerde bulup, o sürece uyum sağlamaya çalışıyorsunuz. Sadece sana dışarıdan bir hayatı empoze etmeye çalışıyorlar. Bu tür durumlarda, eski kültür aynen kalsın diye düşünmüyoruz ama geliştirilmesi gerekiyor. Bizim bu süreçlere dahil olmamız da zaten, yozlaşma sürecini engellemek amaçlı. Daha farklı bakış açısı sunmaya çalışıyoruz. Halfeti'de geliştirilmek istenen turizmi, yoz-eğlence anlayışlı değil de, orayı insanıyla, kültürüyle, değerlerini koruyarak turizme açmak gerekiyor.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Vekil öğretmenler maaşlarını alamadıUğraş Vatandaş Gaziosmanpaşa Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bağlı 850 vekil öğretmen mayıs ve haziran aylarında girdikleri ders ücretlerini hâlâ alamadı. Vekil öğretmenlerin maaşlarının ödenmemesi, bakanlık bütçesinin ödenekle ilgili yasasında bir cümle eksikliğinden kaynaklanıyor. Bütçeden ödeneğin ayrılmaması Milli Eğitim Müdürlüğü ve Mal Müdürlüğü'nü etkisiz kılıyor. İlçedeki vekil öğretmen sayısının az olması durumunda Mal Müdürlüğü maaşı ödeyebiliyor fakat sayı yükseldikçe ödeneğin çıkması bekleniyor. Gaziosmanpaşa Milli Eğitim Müdürlüğü'nden aldığımız bilgiler, sorunun çözülmemesi durumunda seneye öğretmen bulmakta zorlanacakları yönünde. Müdürlük il ve ilçeyle ilgili bir sorun olmadığının altını çizerek, sorunun çözümü için müsteşara ve bakanlığa yazılı ve sözlü başvuraların yapıldığını belirtiyor.

Mağduriyetimiz giderilsin Konuyla ilgili görüştüğümüz vekil öğretmenlerden emekli öğretmen İsa Güler, maaşını almak için bakanlıktan ödeneğin çıkmasını beklediğini aktarıyor. Vekil öğretmenlik yaptığı okulla ilişkisini sürdürerek sorunun çözülmesini bekleyen Güler, maaşını alamamasının planlarını olumsuz yönde etkilediğini belirtiyor. Günlük yaşamının planını parayı alacağız ümidi ile yaptığını ifade eden Güler, planlarının sekteye uğradığını dile getiriyor. Vekil öğretmen Veysel Çınar ise, gerekli mercilere başvuru yaptıklarını belirterek mağduriyetlerinin bir an önce giderilmesini istiyor. Konunun çözümü için Gaziosmanpaşa Milli Eğitim Müdürlüğü'ne ve bakanlığa girişimlerde bulunduklarını kaydeden Eğitim Sen 4 No'lu Şube Başkanı Ahmet Korkmaz da sorunun bir an önce çözülmesini istiyor.

ÖNCEKİ HABER

BU DA AKP'NİN 'kamu yararı'!

SONRAKİ HABER

ÖSS tercih formlarını teslim süresi başladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...