19 Temmuz 2004 21:00

Toprak işçisinin isyanı

Çorum'da ağır koşullarda, sendikasız ve sigortasız çalıştırılan, boş senetlere imza attırılarak patronlar tarafından sessiz kalmaya zorlanan toprak ve kiremit fabrikaları işçileri isyan etti.

Paylaş
Yıllardır sendikasız, sigortasız çalıştırılan toprak sanayi işçileri, patronların karşısında haklarını aramak için örgütlenmenin ilk adımını attılar. Miting düzenleyerek sağlıksız şartlar altında köle gibi çalışmayacaklarını haykıran 3 bin işçi, Çimse-İş Sendikası çatısı altında bir araya geleceklerini bildirdiler. Farabi Caddesi Rus Pazarı alanında önceki gün yapılan mitinge tuğla ve kiremit fabrikalarından işçiler, aileleri ve siyasi parti temsilcileri katıldı. "Vur vur inselin patronlar dinlesin", "Kahrolsun sömürü düzeni" sloganlarının atıldığı mitingde işçiler, "Eşit işe eşit ücret istiyoruz", "Ortaçağ köleleri gibi çalışmaya hayır", "Emeğimizin alınterimizin hakkını istiyoruz" yazılı pankartlar taşıdılar.

'Susmayacağız' İşçiler adına konuşan miting düzenmleme kurulu başkanı Erhan Eray, bir yola girdiklerini ve yoldan dönüşün asla olmadığını söyledi. "Yola çıktığımızda birkaç inanmış kişiydik. Haklı yolumuzda hergün çığ gibi büyüyerek yürüdük" diyen Eray, sözlerini şöyle sürdürdü: "Güçlünün haklı karşısında baskın olduğu kölelik düzeninde, oy isterken yıldızları vaat edip, hükümet olunca bizi unutanlar karşısında susmayacağız" dedi. Üç paket sigara parasına sekiz saat çalışma döneminin bittiğini söyleyen Eray, "Artık 200 gün çalışıp 30 gün SSK pirimlerimizin yatırılmasına sessiz kalmayacağız. Artık çalıştığımız ücreti bilmeden, buyurdukları ücreti alıp bereket versin dememizi bekleyen patronlar karşısında susmayacağız. Artık sezon başında bizden aldıkları açık senetleri icraya koyma tehdidi ile bizi çalışmaya zorlayan işveren karşısında susmayacağız. Artık geçirdiğimiz iş kazaları neticesinde kolunu, bacağını, parmağını, hatta hayatını kaybeden işçi kardeşlerimizin ve geride bıraktığı dul ve yetimlerinin derinden gelen seslerine kulak tıkamamızı bekleyenler karşısında susmayacağız" dedi. Eray, toprak sanayi işçilerinin Türk-İş'e bağlı Çimse-İş çatısı altında birleşeceklerini bildirdi.

Bir aylık çalışma Gazetemize açıklama yapan toprak sanayi işçileri bir aydır sendikalaşma faaliyeti sürdürüyordu. Sendikaya üye olmak için ilk adımı atan işçiler, bundan sonra patronların karşısına sendikalı olarak çıkacaklarını belirttiler. Çimse-İş, Çorum'da daha önce çimento fabrikalarında örgütlü bulunuyordu. Fakat fabrikanın özelleştirilmesinin ardından birçok sendika üyesi işçi, atılmış yada emekli edilmişti. Bunun üzerine Çimse-İş şube düzeyinden temsilcilik konumuna düşmüştü. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Sosyal güvenlik nereye? - 2Şengül Karadağ - Fadime Alkan "Mülksüzler ve onların yoksulluğu sistem için tehlike oluşturdukça, sosyal güvenlik gelişmiş, kurumsallaşmıştır." İşte bu nedenle Mercedes patronu, demokrasi ve sosyal güvenlikten aynı şekilde rahatsızlık duymaktadır.

Mücadelenin eseri Asıl mesele şu ki sermaye, sosyal güvenliği değil, kendi krizini çözmeye çalışıyor. Bunun en açık ifadesini ise Mercedes Benz Stuttgart Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Kurt S. Coruk'un sözlerinde görebiliriz: "Aslında çok daha hızlı küreselleşebilirdik, fakat iki önemli engelle karşılaştık; demokrasi ve trilyonlarca dolar değerindeki emeklilik fonlarının kamu, yani ulus devletlerin kontrolünde olması." Sermayenin önündeki bu iki önemli engelden biri olan sosyal güvenlik, ne demektir? En basit tanımıyla sosyal güvenlik; insanın, insanca yaşayabilmesinin engeli olabilecek tüm risklere (hastalık, sakatlık, işsizlik, ölüm...) karşı, bugün ve gelecekte korunmasıdır. Bunun için de demokrasiye ihtiyaç vardır. Sosyal güvenliğin, bütün dünyadaki asıl gelişimini, işçi sınıfının Sovyetler Birliği'nde gerçekleştirdiği sosyalist devrimden sonra sağlaması tesadüf değildir. "Denebilir ki sosyal güvenliğin tarihindeki kurumlaşma süreci, mülksüzleşme ve yoksullaşma sürecidir de. Mülksüzler ve onların yoksulluğu düzen ve kurulu sistem için tehlike oluşturdukça, bu tehlikenin boyutuna bağlı olarak sosyal güvenlik gelişmiş, kurumsallaşmıştır."* İşte bu nedenle Mercedes patronu, demokrasi ve sosyal güvenlikten aynı şekilde rahatsızlık duymaktadır. 1980'lerden sonra, (Sovyetler Birliği'nde yaşanan çözülmenin ve sınıf mücadelesindeki gerilemenin de etkisiyle) yüzyıllık kazanımlara karşı bir saldırı dalgası başladı. Emperyalizmin DTÖ, IMF, Dünya Bankası başta olmak üzere uluslararası sermaye merkezleri ve en gelişmiş ülkelerin baskılarıyla, "küreselleşme" adı altında tüm dünyada yürüttüğü "yeniden yapılanma" politikalarının başında sosyal güvenlik hizmetlerinin piyasaya açılıp, hizmetin metaya dönüştürülmesi amaçlı özelleştirme uygulamaları geliyor. Bu, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de böyle.

Dünya Bankası'nın raporu Ülkemizde 1994'ten beri emeklilik hakkının zorlaştırılması (işçiler bunu, yüzyıl önce Alman işçilerinin dediği gibi 'mezarda emeklilik' olarak adlandırdılar) çabalarıyla başlayan bu saldırılar, son yıllarda ciddi biçimde sağlık hakkına da yönelmiş durumda. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Başesgioğlu, geçtiğimiz ay, işçi konfederasyonları başkanlarının da bulunduğu bir toplantıda, SSK Yasası'nda esaslı değişiklikler için kasım ayında harekete geçeceklerini açıkladı. Bu açıklamadan sadece birkaç gün önce Dünya Bankası'nın Türkiye'deki sosyal güvenliğin sorunlarıyla ilgili raporu yayımlandı. Dünya Bankası şöyle buyuruyordu:
  • Emeklilik yaşı yükseltilsin
  • Emekli maaşları vergilendirilsin
  • Ücret artış oranları azaltılsın
  • Maaş bağlama oranı düşürülsün.

    Hükümetin karşı reform paketi Dünya Bankası (DB) raporunun hemen ardından AKP Hükümeti, sosyal güvenlikle ilgili "reform" paketini açtı. Ne tesadüf ki, paketten DB'nin istekleri, hatta fazlası çıktı.
  • Sonbaharda Meclis gündemine getirilmesi beklenen paket yasalaşırsa, emeklilik yaşı erkeklerde 63, kadınlarda 61'e yükselecek.
  • Düzenlemeler sisteme yeni girenleri kapsamakla birlikte, mevcut sigortalılar da kazanılmış haklarını kaybedecek. Emekli maaşları, maaş katsayısının indirilmesi yöntemiyle düşürülecek. Memurlardan prim kesintisi artırılacak.
  • Genel Sağlık Sigortası uygulamasıyla hastaneler işletme haline getirilecek.
  • Sosyal güvenlik kurumları tek çatı altında toplanacak. Tek çatı için hazırlanan tasarı, sigorta kapsamını daraltırken, inşaat gibi işkollarında kaçak çalıştırmanın önünü açıyor, işverenlerin prim oranlarını düşürüyor, kuruma ait taşınmazların satışını öngörüyor.
    (*) Doç. Dr. Yüksel Akkaya/Sosyal Güvenlik Tarihi Üzerine Notlar


    İLK KEZ SOVYETLER BİRLİĞİ'NDE KULLANILDI Sanayi devriminden sonra hızla büyüyen işçi sınıfı, giderek ağırlaşan çalışma ve yaşam koşullarına karşı sık sık başkaldırıyor, sosyalizm fikri işçi sınıfı arasında güçleniyordu. Bu durum, Almanya'da Bismarck hükümetini önlem almaya itti. Bismark 1883 ve 1889 yılları arasında çıkardığı üç ayrı yasa ile sosyal güvenlik alanında düzenlemeye gitti. Belirli bir ücretin altında ücret alan işçileri kapsayan bu yasaların en önemli özelliği zorunlu olmalarıydı. Almanya'nın ardından 1887'de Avusturya, 1891'de Macaristan, 1894'te Norveç ve Fransa, 1895'te Finlandiya, 1898'de İtalya, 1900'da İspanya, 1901'de Hollanda, Lüksemburg ve İsveç, 1903'te Belçika sosyal güvenliğe ilişkin yasal düzenlemeler yaptılar. Onları 1908 ve 1911'de yaptığı düzenlemelerle İngiltere izledi. Ancak sosyal güvenlik kavramı ilk kez, işçi sınıfının 1917 yılında Sovyetler Birliği'nde yaptığı devrimden hemen sonra kullanıldı. 1918'de çıkarılan bir kararnameye göre tüm Sovyet vatandaşlarının sigortalanmaya hakkı vardı ve tüm işçiler sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanabiliyordu. Bundan 17 yıl sonra 14 Ağustos 1935 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongresi'nde kabul edilen Sosyal Güvenlik Kanunu'yla yaşlılık, ölüm ve işsizlik sigortaları düzenlendi. Bu süreçte yaşanan 1929 bunalımı, başta ABD olmak üzere dünya ekonomisini sarsmış, işsizlik büyümüş, sisteme karşı hoşnutsuzluk artmıştı. Aynı yıllarda Sovyetler Birliği'nin sağladığı ekonomik ve sosyal gelişme, sosyalizmi kapitalist sistem açısından ciddi bir tehdit haline getirdi. Sosyal güvenlik, bu yılları takiben, daha çok 2. Dünya Savaşı yılları ve sonrasında, tüm ülkelerde gelişmeye başladı. İngiltere hükümeti tarafından görevlendirilen W. Beveridge'in hazırladığı ve 1942 yılında açıklanan rapor, bu alandaki en kapsamlı düzenlemelerden biriydi. Raporda, sadece işçilerin değil tüm İngiliz halkının mesleki faaliyetleri ne olursa olsun, toplumun bir bireyi olma sıfatıyla sosyal güvenlik kapsamına alınması gerektiği belirtiliyordu.

    Uluslararası sözleşmeler Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin 25. maddesi ise ilk evrensel düzenlemedir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) de 1952 yılında Sosyal Güvenliğin Asgari Normlarına İlişkin 102 Sayılı Sözleşme'yi kabul etti. Sözleşme sağlık yardımı, hastalık, işsizlik, yaşlılık, iş kazası ve meslek hastalığı, aile yardımları, analık, sakatlık, ölüm gibi risklere karşı sosyal güvenliğin sağlanmasını içeriyor. Avrupa Konseyi'ne üye ülkelerin 1961'de Torino'da imzaladığı Avrupa Sosyal Şartı'na göre, taraf devletler, "bir sosyal güvenlik sistemi oluşturmak, mevcut sistemi korumak, aşamalı olarak sosyal güvenlik sistemlerini üst düzeye çıkarmak" yükümlülüğünde.


    İş yok, sigorta yok

    Rıza Yaşar (Altı aydır işsiz)
  • Tekstilde çalışıyordum. O zaman sigortam ödeniyordu. Ama işten çıkarıldıktan sonra sigortamın yatırılması da kesildi. Bu beni endişelendiriyor tabii. Hastalansam şu şartlarda dışarda tedavi olmak imkânsız gibi bir şey. İyi bir iş de yok gibi gözüküyor. Yani umutsuz ve öyle gidiyor hayat. Ne yapacağımı bilmiyorum.


    25 yıl çalıştım, artık rahat etmek isterim

    İlhami Öntaş (SSK emeklisi)
  • Elimize 400 milyon para geçiyor. Bu para çok mu? Ben zaten 300 milyon kira veriyorum. Nasıl geçineceğim bu parayla! Daha bize, nasıl 'fazla maaş alıyorlar' diyorlar anlamadım.
  • 25 yıl çalıştım, artık rahat etmek isterim. Avrupa standarlarında bir emeklilik isterim. Önceden emeklilik maaşından alınan toplu parayla ev alıyorlarmış ya da başka yatırımlar yapıyorlarmış. Şimdi öyle bir şey yok.


    Hastanelerde personel azalıyor, iş yükü artıyor

    Kezban Karataş (SSK Okmeydanı Hastanesi'nde hemşire): Normalde benim görevim yatan hastaların tedavisi ve bakımı. Fakat danışman gibi, sekreter gibi çalışıyorum. Doktor nerede, hasta nerede, bu nerde, şu nerde onlara cevap veriyorum. Sadece tedavi yapabiliyoruz, bakım yapamıyoruz, çünkü zaman bulamıyoruz. Çalışma saatlerimiz çok fazla, 24 saat nöbette 90 hastaya bakıyoruz. Ayda 8 nöbet tuttuğumuz oluyor. Haftalık mesaimiz 70 saatten aşağı değil. 24 saat nöbet tuttuktan sonra tekrar normal mesaiye dönüyorsun. Yapılan yasal değil, ancak yapıyoruz. Eleman alınmıyor. Ben 10 yıldan beri buradayım. 10 yıl önce eleman sayımız çok daha iyiydi. Gittikçe eleman sayısı azalıyor, iş yükümüz artıyor.


    Kendi maaşlarına baksınlar Havva Pekcan (Emekli öğretmen, Emekli Sandığı'na bağlı)
  • SSK'lılara göre göre daha iyi durumdayım. İlaç alırken sıkıntı yaşamıyorum en azından.
  • Ben Özel 19 Mayıs Hastanesi'nden geliyorum. Buradan da sevk sorunu var. Bunlara gerek yok. Ben bunu hak etmiş isem ne gereği var oradan oraya gitmenin? Özel hastaneye gittiğim için 12 milyon fark ödüyorum, neden? Benim maaşımdan zamanında bu para kesilmiş. Sigorta, öncelikle her türlü sağlık sorunumu karşılamalı.
  • Neresi fazla maaşımızın? Ben yol parasını yetiştiremediğim için bir yıldan beri annemi görmüyorum. Önce kendi maaşlarına baksınlar bu tartışmayı yapanlar.


    Neden bizden para kesiyorlar?

    Mustafa Nazik (Emekli/Emekli Sandığı)
  • Emekli Sandığı'ndaki hizmet iyiydi, ama yeni kural getirmişler, iyi değil. Özel hastaneye gittiğimiz zaman bizden belli miktarda para kesiyorlar. Para vermemem gerekirken, neden kesiyorlar?
  • Neresi fazla maaşımızın, zaten zor geçiniyoruz. Onlar da bizim gibi emekli olsunlar da görsünler bakalım! Avrupa Birliği'ne katılıyoruz. Avrupalıların yaşam tarzına uygun bir yaşam tarzımız olsun. Oradaki insanlar emekli olduklarında rahat yaşıyor. Biz ise hiçbir sosyal yaşam şeklimiz olmadığı gibi geçimimizi zor sağlıyoruz.


    Nurcan Sevgi (Ev hanımı, eşi SSK emeklisi)
  • SSK'dan hiç memnun değilim. Tedavi olmak, ilaç almak için kuyruklarda bekliyoruz, doktorlar bize iyi davranmıyor.
  • Eşimin emekli maaşı yetmiyor, aslında verdikleri paranın bizim rahatça yaşamamıza yetmesi gerekiyor, ama öyle değil. src=/resim/b1.gif width=5>
    Başa dön


    ÖNCEKİ HABER

    MİT'çi Faik Meral serbest!

    SONRAKİ HABER

    AB artık Kürtleri sevmiyor

    Sefer Selvi Karikatürleri
    Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa