18 Temmuz 2004 21:00

Kürtleri kontrol altına alma konsepti

"Önceden hazırlığı olan düşünülmüş merkezi konsept.Bu Kürt sorununun çözümünü eksen alan demokratik ve samimi gelişmeler olmaktan ziyade, Kürtlerin iradeleriyle oynayan, denetim altına almaya çalışan bir siyasetti."

Paylaş
Kürt sorunu konusunda bir süredir ilginç gelişmeler yaşanıyor. Önce televizyon ve radyodanKürtçe yayın başladı, aynı gün 10 yıldır cezaevinde olan DEP'li milletvekilleri serbest bırakıldı.Herkes, "AKP Kürt sorununu çözmek için adım mı atıyor" diye sorarken; aynı hafta AbdullahÖcalan'ın avukatlarının İmralı'ya gitmesine izin verilmedi. Avukatlar, Haziran ayından bu yanahaftalık olağan görüşmesini yapmak için gittikleri Gemlik'ten "araç bozuk" denilerek geri çevriliyor.Öcalan'ın avukatlarından Mahmut Şakar ve Okan Yıldız, bu gelişmeleri; "yeni bir konseptinürünü" olarak değerlendiriyorlar. Şakar ve Yıldız, yeni konsepti şöyle tanımlıyorlar; "Kürtlerin iradeleriyle oynayan, onları denetim altına almaya çalışan bir siyaset."AB'nin ABD'nin dayatmasıyla Kongra-Gel'i "terör örgütleri listesi"ne aldığını düşünen avukatlar, bu kararın NATO'nun yeni kimliğinden de bağımsız olmadığını vurguladılar.Şakar ve Yıldız sorularımızı yanıtladı- Kürtçe yayın başladı, DEP'li milletvekilleri serbest bırakıldı. Tam da bu dönemde "feribot bozuk" denilerek avukatlar İmralı'ya götürülmedi. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?Mahmut Şakar: Son dönemde uygulanan politikalar açısından tabi bir yenilik var. Çünkü devletKürt sorunu açısında 70 yıldır blok bir tavır uyguladı. Bu inkâra dayanan tek boyutlu bir tavırdı aslında. Ama Kürt sorunu ve küresel gelişmelerin dayattığı bir süreç var. Devlet giderek siyasetini tek boyutlu olmaktan çok, aynı düzlemde birden fazla siyasetini ortaya koymaya çalışıyor. Kültürel konularda Kürtlere dönük bir takım adımlar atıldı ama devletin aslında geleneksel politikası çok fazla değişmedi.Bahsettiğiniz gelişmeler 9 Haziran'da oldu aslında. Özellikle Öcalan'ın AİHM'de duruşmasının olduğu bir gündü. Kendisinin Avrupa mahkemesinde gündemleştiği bir günde; hem Kürtçe yayın başladı, hem DEP'liler serbest bırakıldı hem de bir heyet Irak'a gidip federasyonu tanıdıklarını dile getirdi. Bu gelişmeler bir bütün olarak bir konsepte dayalı. Önceden hazırlığı olan düşünülmüş merkezi konsept. Bunlar Kürt sorununun çözümünü eksen alan demokratik ve samimi gelişmeler olmaktan ziyade, Kürtlerin iradeleriyle oynayan, denetim altına almaya çalışan bir siyasetti. Hatta daha sonraki gelişmeler bunu doğruladı. Örneğin DEP'li milletvekilleri çıktıktan iki-üç gün sonra gerek bakan, gerek milletvekilleriyle görüşmelerinden sonra, basın tarafından yaratılan havayla; DEP'lilerin halkla buluştuktan sonra verdikleri mesajlar üzerine oluşturdukları hava arasında niteliksel bir fark var. Giderek tepkisel bir yaklaşım sergilediler.Bu, oluşturulan konsept gereği böyle. Tabi ki en fazla Öcalan'ın şahsında ifadesini buluyor.Böylesi bir dönemde Öcalan'ı karalayan, Öcalan'a yönelik saldırıyı barındıran açıklamalar yapıldı. Örneğin Talabani ve açıklamaları bu konseptin bir parçadır.Okan Yıldız: AKP'nin bugün attığı adımlarda sanki bir iyileşmenin olduğuna dair bir izlenim var. Ama pratiğe baktığımızda AKP'nin Kürt politikası -Ki böyle bir politikasınında olduğu tartışmalıdır- daha çok Avrupa merkezli ve Avrupa sürecine kendini kaptırmış bir şekilde, oranın isteğini yapma anlamında attığı adımlardır. Şöyle bir mesaj vermeye çalışılıyor; bir yandan Kürt sorununda göstermelik adımlar atılırken öbür yandan bu sorunun muhataplarını tecrit altında tutuyor. Oysa bu sorun Öcalansız çözülmez.- AKP kendi Kürtlerini mi yaratmaya çalışıyor?Mahmut Şakar: Bunu daha önceki görüşmelerde de dile getirdik. AKP belli bir noktadan sonra Kürt kartını oynayacak. Sayın Öcalan bu konuda isimlerde veriyordu zaten. Melik Fırat'tan, Cüneyt Zapsu'ya kadar. Nakşibendi tarikatını kullanarak kendi içinde bir Kürt siyasetini yaratmak istiyorlar.Bu anlamda yerel seçimlerde Siirt ve Van'a göndermedikleri kişi kalmadı. Buralara milyarlarca lira para döktükleri ifade ediliyor. Bu, bizim belirttiğimiz konsepte parelel bir yaklaşım.- 'Tecrid'in ateşkes kararının askıya alınması nedeniyle uygulandığına dair yorumlar yapılıyor...Okan Yıldız: Biz sorunu genel bir konsept olarak değerlendiriyoruz. Sadece 1 Haziran kararıyla bağlantılı bir şey değil. Farklı bir Kürt yaratma anlamında Öcalan'ı engel görüyorlar. Çünkü savunduğu düşünceler ve pratiğiyle bir engel olarak görüyorlar.Geçmiş dönemdeki tecrit zamanlarına baktığımız zaman özellikle 2002 Kasımı'ndan 2003 Martı'na kadar çok uzun bir dönemdi. Ama o dönemde basına baktığımız zaman basında hiçbir şekilde kendisiyle ilgili tartışmaların olmadığını görüyoruz. Ama bugün itibarıyla tecrit derken aynı zamanda Öcalanla ilgili dezenformasyon olduğunu görüyoruz. Bilgi anlamında, işte sanki bu kararı kendisi almış gibi çok kapsamlı bir şey görüyoruz basında. Bu sadece 1 Haziran kararıyla bağlantılı değil biraz da AİHM'deki dava sonuçlanma noktasına geldiği için böyle.AİHM'deki davadan sonra götürmemek için ellerinin biraz güçlendiğini düşündüler.- AB, Kongra-Gel'i "terör" örgütleri listesine aldı. AİHM'den Öcalan lehine bir karar çıkmasını bekliyor musunuz?Okan Yıldız: İlk karara baktığımızda aslında sadece davanın teknik boyutlarıyla ilgili lehte bir karar olduğunu görüyoruz. Neydi gözaltı süresinin uzatılması, avukatla görüşememe yani dar hukuki anlamda bir kararın olduğunu görüyoruz. Bu anlamda karar sanki düzeyli gibi gözüküyor. Burada da yine bunu gündeme getirecekler. Ama buradaki esas problem hem o zamana yayılan tecrit hem de Öcalan'ın Kenyadan komployla Türkiyeye getirilmesi noktası olacaktır. Bu çok önemli. Eğer bir hukuki işlem baştan sakatsa sonraki işlemler de sakattır. Biz bu noktada AİHM'de şöyle bir karar talep ettik. Komplonun hukuka aykırı olduğu. Çünkü eğer kaçırılmanın hukuka aykırı olduğunu söylersek, buradaki yargılamada geçersiz hale gelir. Karar nasıl olur, şimdiden net birşey söyleyemem ama, yeniden yargılama, karardan sonra belli olacak.- AB'nin Kürtleri gözden çıkardığına dair yorumlar var. Ne oldu da AB'nin Kürt politikası değişti?Mahmut Şakar: Bizim burada ortaya koyduğumuz olgular sadece Türkiye ile ilgili değil. Bu konsept uluslararası ilişkiler ağı içersinde gündeme geldi. Tabi ipuçları açısından bu biraz da geriye giden bir süreç. Hatırlatma yapmak gerikirse 11 Eylül olaylarından sonra Türkiye'nin Kürt sorunu ve Öcalan'a yönelik tutumu da çok ciddi bir değişim geçirdi. 11 Eylül Amerika açısından da yeni bir başlangıç oldu. Uluslararası konsept "terörizm" olarak gündemleşti ve buna dahil olarak ABD, Afganistan ve daha sonra Irak'a yönelik operasyon gerçekleştirdi. Türkiye ise 11 Eylül sürecini, onun yarattığı rüzgârı arkasına alarak Kürt sorununu terörize etmeye çalışan bir hesap yaptı. Tekrar PKK'yi daha sonra Kongra-Gel'i gerek Türkiye'de gerek AB nezdinde terörist ilan etme konusunda özgün çabalar gösterdi. Kürt sorununu daha geri noktaya çeken bir yaklaşım ve siyaset izledi. Tabi NATO'nun da bir kimlik arayışı var. 11 Eylül'den sonra aslında NATO'nun da kimliği oturdu. Nedir? Ulusal kurtuluş hareketine, toplumsal ve sınıfsal mücadeleye toptan terörizm damgasını vuran bir siyaset NATO zirvesinde de kendi meşruiyetini yaratmaya çalıştı. Aslında 9 Haziran'da başlayan sürecin bununla da yakın bir bağlantısı var. Nedir buradaki bağlantı? Bakın 1 Haziran kararı neden çok öne çıkarılıyor. Bu uluslararası konsept içerisinde ele alınması gereken bir olgu. Bu siyaset içinde Irak geçici hükümetinin ilk icratı bile Kongra-Gel'i terörist ilan etmek oldu. Talabani'nin konuşmalarının da bu siyasetin dışında olduğunu düşünmüyorum. AB'de ABD'nin dayatmasıylada Kongra-Gel'i -Ki program açısından PKK'den oldukça farklı- terörist ilan etti. Tabi AB politikası bir gerilemedir aslında. AB'nin Kongra-Gel'i terörist ilan etmesi ABD politikalarına ne kadar yattığını da gösteriyor.


SAĞLIK RAPORU AÇIKLANMALIDIR- En son görüşmeye gittiğinizde Öcalan'ın sağlık durumu nasıldı?Okan Yıldız: Son görüşmeye ben de gittim. Adadaki koşullardan dolayı bazı sağlık sorunlarının olduğunu söylemiştik. Kronik bir halde devam eden bir sorun. Hayati tehlike açısından hastalığı yok ama sonuçta bu hastalıklara baktığımız zaman farklı bir hastalığa da evrilme ihtimali var. Geçen yıl bir heyet gitmiş ve chek-up yapmıştı. Bugün gazetelerde var, yine normal koşullarda bir insan 6 ayda chek-up olmalı diyor. Ama 2003 sağlık raporuna baktığımız zaman bir sayfalık bir rapor ne yapıldığına dair, ne tür tetkik ve tahlilerin yapıldığına dair net bir şey yok. Giden doktorların imzasını taşıyan ve sağlık durumu iyidir şeklinde bir rapor. Taleplerimizden biri tetkiklerin gerçek anlamda yapılması ve kamuoyuna yansıtılması.- Son dönemlerde "araç bozuk" deniliyor ve adaya götürülmüyorsunuz. Nedir son gelişme?Mahmut Şakar: Bizim girişimlerimiz oldu. Adalet Bakanlığı'na iki kez durumu ilettik ve görüşme talebinde bulunduk. Neticede, infaz hekimliği ve cezaevi kurumlarına başvurumuz oldu. İHD, TİHV ve TTB gibi kuruluşlara duyarlı olmaları konusunda çağrılarımız oldu. Aracın hasarına ilişkin başvurumuz oldu. İnceleme de yapıldı. Bunun dışında AİHM'e de ve Cezaevi İzleme Komitesi gibi yerlere de başvurularımız oldu. Kısa süre içersinde bunları gerçekleştirdik.- Adaya 'hastane götüren' araç avukatları neden götüremiyor?Mahmut Şakar: Daha öncede söylemiştik. Türkiye NATO gib bir zirveye ev sahipliği yapmakla övündü. Böyle bir organizasyonu yapan ülkenin iki saatlik bir deniz yolculuğunu yaptıramaması acayip bir olgu. Teknik anlamda aldığınızda dar kalır. Deniyor ki İmralı'nın 9 aracı var bozuk. Ama İmralı'nın 10 aracı var. Onun dışında değişik ulaşım aracı da var. Bine yakın askeri personel var. İmkânları var tabi. İsterlerse götürebilirler.


YENİ OLUŞUM TARTIŞMALARI
    DEP'LİLERİN DIŞINDA GELİŞTİMahmut Şakar: Öncelikle şunu söylemek lazım DEP'liler haksız bir mağduriyete uğradılar. Zaten tahliyelerine az bir zaman kala serbest bırakıldılar. Ama 9 Haziran günü bırakılmaları bu konsept içerisinde kendilerine bir yer biçme konusunda birilerinin düşüncesi olabilir diye düşünüyorum. Zaten 9 Haziran'dan sonraki gazete arşivlerinde kısa bir inceleme yapıldığında bile bu yaklaşım kendiliğinden açığa çıkıyor. İlk başta Kürt siyasetinde yeni oluşum tartışmaları DEP'lilerin ilgisi ve bilgisi dışında geliştirildi. Daha sonra DEP'lilerin bölgeye giderek Kürt halkına hem barışı hem halkın değerlerine olan saygılarını aynı zamanda barışçıl çözüm konusundaki yaklaşımlarını ortaya koyduktan sonra genel pozisyon da biraz değişti. Basında giderek daha eleştirel, daha az yer veren aslında biraz sınırlayan bir yaklaşım gelişti. Böylesi bir oluşum noktasında etkide bulunabilecekleri konusu bir direnişle sonuçlandı.



ÖNCEKİ HABER

En büyük dayanışma örgütü

SONRAKİ HABER

Banliyö emanetçileri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...