15 Temmuz 2004 21:00

Amerikan gençliği parodisi

"Okul çağı" filmleri Amerikan sinemasında ayrı bir yer tutuyor. Sinema izleyicilerinin içinde hiç de azımsanmayacak kadar 'reşit' olmayan seyirci olduğu dikkate alındığında bu durum anlaşılır hale geliyor. Mark S. Waters'ın Amerikan televizyonlarının gözde eğlence programı "Saturday Night Live"in baş yazarı Tina Fey'in senaryosundan aktardığı 'Kötü Kızlar' da bu azımsanmayacak kitleye hitap ediyor. Daha çok yetişkin olan ama reşit olmayan genç Amerikan kızlarının dünyayı algılama halleri üzerine zaman zaman vasatın üzerine çıkan filmin en büyük avantajı komedi anlayışı. Çeşitli gruplara bölünmüş ve bu gruplar içerisinde tektipleştirilmiş bir kuşağın birbirine fazlasıyla benzeyen kişilikleri, yapay ilişkiler, kuyu kazmalar, çekememezlik halleri vs. hepsi birbiri ardına yansıyor perdeye. Kahramanımız, ailesinin görevi nedeniyle çocukluğunu Afrika'nın çeşitli ülkelerinde geçiren ve eğitimini evde alan, yani 16 yaşına kadar gerçek bir okula gitme olanağını yakalayamayan Cady. Okulun ilk başlarında uyum sağlamakta zorlanan, 'doğal' haliyle komik durumlara düşen kızımız, diğer öğrencilerin 'estetikler' diye çağırdığı 'gözde' kızların arasında kendisine yer açıyor. Ama, bu birlikteliğin ulvi bir amacı var! "Kraliçe Arı" olarak bilinen Regina George ve onun işçi arılarıyla birlikte takılmaya başlayan kahramanımız için ortalama bir Amerikan hayatının kapıları da açılıyor: Rekabet, yapay güzellikler, çekememezlik halleri, 'ötekini aşağılama', yetenek ve güzellik yarışmaları, ev partileri, yıl sonu baloları ve tabii ki erkekler... Filmin önceki benzerlerinde fazlaca bir farkı yok aslında. Yalnızca, Amerikan lise hayatının, ya da başka bir deyişle, Amerikan gençliğinin yabancılaşmış bir hayatın içinde nasıl debelenip durduklarını bir nebze olsun görmek için yararlı olabilir. Üstelik durumun kendisi başlı başına komik olduğu için aslında 'normal' olan her şey bir anda komik hale gelebiliyor. "Kötü Kızlar", eğlenceli bir şeyler arayanlar için bir hafta sonu tercihi olabilir.


Fil Gus Van Sant'a geçtiğimiz yıl Cannes Film festivali'nde en iyi yönetmen ödülünü kazandıran "Fil" bu hafta Türkiye sinemalarında boy gösteriyor. Alex Frost, Eric Deulen, John Robinson, Elias McConnell ve Jordan Taylor'ın rol aldığı filmin senaryosu da Sant'a ait. "Elephant/Fil", dersler, futbol, dedikodu ve sosyal ortamlarla dolu sıradan bir okul gününü yansıtıyor. Film karakterlerin iniş çıkışlarını kademeli olarak gözlemleyerek, onları oldukları hâlleriyle görmemize olanak tanıyor. Zira, tanıdığımız her öğrenci için, okul farklı bir deneyim anlamına geliyor: Teşvik edici, dostça, travmatik, yalnız, zor. Güzel bir sonbahar günü. Okula giderken geçtiği parkta yürüyen Eli, bir punk-rockçı çifti kendisi için poz vermeye ikna ediyor. Nate futbol antrenmanını bitirip, kız arkadaşı Carrie'yle öğlen yemeği için buluşmaya gidiyor. John babasının arabasının anahtarını ağabeyinin alması için okuldaki ofise bırakıyor. Kafeteryada, Brittany, Jordan ve Nicole dedikodu yapıyor ve annelerinin her şeye karışmalarından yakınıyorlar. Yönetmen Van Sant'in okul şiddeti gibi önemli bir konuda film yapmasında kilit rol oynayan film ise Alan Clarke'ın büyük övgü alan 1989 BBC yapımı, ve yine "Elephant/Fil" adını taşıyan çalışması. O filmde Kuzey İrlandalı bir sekreterin acımasız bir şekilde önüne geleni öldürmesi işleniyordu.

Evrensel'i Takip Et