08 Temmuz 2004 21:00

Rant teşvik ediliyor
   yoksul cezalandırılıyor

Hükümetin, kaçak yapılaşmayı, 'gecekondu'lara indirgemesi ve sorunu cezai yaptırımla çözümleme yoluna gitmesi, konunun uzmanlarının tepkisine neden oldu.

Paylaş
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın isteği üzerine Türk Ceza Kanunu'na eklenen "İmar Kirliliğine Neden Olma" başlıklı 185. madde ile kaçak yapı yaptıranlara ve buralara kamu hizmeti götürünlere 6 aydan 5 yıla kadar hapis cezası verilmesi tasarlanıyor. Medyada geniş yankı bulan konu hakkında görüştüğümüz uzmanlar, kaçak yapılaşmanın sadece cezai yaptırımla çözülemeyecek bir toplumsal sorun olduğuna dikkat çektiler. Şehir plancıları ve mimarlar, medyanın, kaçak yapıları gecekondulardan ibaretmiş gibi göstermesini de eleştirdiler. Konuya ilişkin olarak görüşlerine başvurduğumuz Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Eyüp Muhcu, tek başına operasyonel yasa maddeleri düzenleyerek, kaçak yapılaşmayla mücadele edilemeyeceğini söyledi. Kaçak yapılaşmanın, sadece, gecekondu olarak tabir edilen tek katlı yapılardan ibaret olmadığına dikkat çeken Muhcu, "Kaçak yapılaşma asıl olarak, daha çok konut amacı dışında kullanılan sanayi yapıları ve benzeri rant tesisleridir. Bir tek gecekonduların güdeme getirilmesi, kaçak yapılaşma gerçeğinin üstünü örtüyor " dedi. Türkiye'de konut üretiminin olmadığının altını çizen Muhcu, gecekonduların engellenmesi için konut üretim politikalarının gözden geçirilmesi; yoksul ve dar gelirlilerin konut edinmeleri için uygun modellerin geliştirilmesinin zorunlu olduğunu hatırlattı. Muhcu, yasal düzenlemelerde çifte standart olduğunu da vurgulayarak, şöyle konuştu: "Hükümetin 'bodrum hariç iki kat ve 200 metrekareyi geçmeyen yapıların denetim dışına alınması' kararı ile TCK düzenlemesini aynı anda yapması, yapı denetimi açısından ciddi çelişki oluşturmaktadır."

Çifte standart Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı Erhan Demirdizen de, bir yandan 'kaçak yapılaşmayı önlüyoruz' denilerek yaptırımlar uygulanırken, bir yandan kaçak sanayinin desteklenmesi ve yasalarla imardan kurtarılmış alanların yaratılmasının yarattığı çelişkiye dikkat çekti. "Sanayi yapılarının büyük bölümü kaçak. Sanayi Bakanı demeç verdi geçenlerde; 'Bu tesisler ihracatın büyük bölümünü gerçekleştiriyor, ruhsatsız hallerini ortadan kaldırmak lazım' diye. İmar mevzuatı yatırım için engel gibi gösteriliyor ve İmar Yasası'ndan, plandan kurtarılmış turizm, endüstri bölgeleri gibi bölgeler yaratılıyor. Kaçak yapılaşmaya karşı olduğunu iddia ederek yasalar çıkaran Meclis, aynı zamanda böyle kaçak alanlar oluşturuyor" diyen Demirdizen, şu değerlendirmede bulundu: "Kaçak yapılaşma toplumsal bir sorundur. Gerçek çözüm ise planlı kentleşmedir. İstanbul ve Ankara'nın dahi nazım planları yok. Ayrıca kaçak yapı talebini ortadan kaldıracak biçimde, rant yaratmadan arsa ve ucuz konut üretmek mümkün. Bunun için böyle bir siyasi perspektife sahip olmak gerekiyor. Bunun yanında ilgili bütün yasalarda dil birliği yaratılmalı."


YARGI KARARINA KARŞIN YIKILMIYOR Taksim-Dolmabahçe arasında, tüm karşı çıkışlara ve yasalara rağmen dikilen 41 katlı Ritz Carlton Otel binası, kamuoyunda bilinen adıyla Gökkafes'in hikâyesi, Türkiye'de hukuk ve siyasi sistemin işleyişi açısından 'örnek' bir süreci içeriyor. 1324 yılında tapusuna 'bina yapılamaz' şerhi konan ve 1979 yılında da Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından doğal sit alanı ilan edilen bölgede, Gümüşsuyu ile Dolmabahçe arasındaki 'yeşil alan'a birçok yasal değişiklikle dikilen Gökkafes, bir yandan doğal ve tarihi değerlerin 'para' karşısındaki değersizliklerini ortaya koyarken, büyük sermayenin çıkarları için hukukun, kentin ve kamu çıkarının nasıl ayaklar altına alındığının da göstergesi aynı zamanda. Başta Mimarlar Odası olmak üzere kamuoyunun yıllar süren mücadelesi sonucunda, İstanbul'un bağrına bir hançer gibi saplanan ve yasalar hiçe sayılarak inşa edilen 41 katlı Gökkafes'e son noktayı Yargıtay yaklaşık 5 ay önce koydu. Yargıtay, doğal sit alanı ilan edilen bir bölgede yükselen, Gökkafes'in kaçak ve ruhsatsız bir yapı olduğuna hükmetti. Ancak, aradan geçen onca zamana karşın, Gökkafes'le ilgili herhangi bir işlem yapılmadı.


SİSTEM BÖYLE İŞLİYOR Erhan Demirdizen (Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı) Türkiye'de sistem tamemen kaçak yapılaşma üzerine kurulmuş. Turizm tesisleri için yasa değiştiriliyor, sanayi yatırımcısı için değiştiriliyor, endüstri bölgeleri için yasa çıkartılıyor. Bunlar için imardan kurtarılmış alanlar oluşturuluyor. Bunun gibi 30-40 kurtarılmış bölge var. Bir yandan da TCK'ya konulan maddeyle, kitlesel olarak oturulan bölgelere kamu hizmetlerinin verilmesi engellenmek isteniyor. Bu alanlara kamu hizmetlerini götürmemek, burada yaşamaya mahkûm olanları cezalandırmaktır. Oysa ki, oradaki arazilerin sahiplerine, müteahitlere ve bu rantı paylaşan kesimlere yaptırım uygulanması gerekiyor. Kiracının sorumluluğu değildir kaçak yapılaşma sorunu. Kaçak yapılaşma 50 yıllık bir süreç. Sosyo-ekonomik süreçler işliyor. Bu süreci de büyük sermaye teşvik etti. Gecekondu özünde işveren için işgücü maliyetini düşürür; işçinin barınma maliyetini düşürür. Hızlı sermaye birikiminin olduğu 1960'lı, 70'li yıllarda gecekondu teşvik edildi. BM tarafından ödül bile aldı. Ne zaman büyükşehirlerde işgücü talebi ortadan kalktı, işgücü fazlalığı eridi, rüzgâr tersine döndü.

RANT TEŞVİK EDİLİYOR Eyüp Muhcu (Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı) Gecekondu ve kaçak yapılarla ilgili yasal düzenlemelerin yapılması gereklidir. Ancak yapı üretim ve denetim sürecinin bütün olarak yeniden organize edilmesi; İmar Kanunu ve yapılaşma ile ilgili tüm kanun ve yönetmeliklerinin, imar hukukunun yeniden ele alınması gerekir. Bir tek gecekonduların güdeme getirilmesi kaçak yapılaşma gerçeğinin üstünü örtüyor. Yetersiz olsa da İmar Yasası'nın getirdiği yükümlülükler ve cezalar zaten var, ancak bunların uygulandığı yapı sayısı çok az. TCK değişikliği yapıldığında, bu kez kaçak yapılardan rant elde eden kesimlerin daha fazla rant elde etmesi mümkün olacak. Gerçek çözüm ise konut üretiminde; yapı üretiminde ve denetiminde bir bütün olarak yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesidir. Bu yapılmadğı sürece yurttaşlar kendi konutlarını yapmak için ellerindeki bütün olanakları kullanma yoluna gitmektedir.

CEZAYLA SORUN ÇÖZÜLMEZ Mehmet Ali Candaş (Harita Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı) Sağlıklı ve güvenli yapılaşmanın koşulları var, ancak sık sık imar aflarının güdeme gelmesi bunu önlüyor. Kentlerin yaşanamaz duruma gelmesinin sosyal, ekonomik kültürel ve siyasal nedenleri var. Gelir dağılımdaki adaletsizlik, bölgeler arası dengesizlik, yoksulluk, kente göçün hızlanması, ekolojik dengenin bozulması, toprağın, ormanın, doğal ve kültürel çevrenin rantiyenin eline geçmesi başlıca nedenler olarak sıralanabilir. Gerçek çözüm için kırsal ve kentsel planların bir an evvel yapılarak, bu planlara uygun arsa ve arazi düzenlemesinin hayata geçirilmesi gerekiyor. Sadece ceza vermek yoluyla kaçak yapılaşma sorunu önlenemez. Kaçak yapılaşmada yerel yönetimlerin ve merkezi hükümetlerin sorumluluğu vardır.


KOÇ NASIL KURTARILDI Vehbi Koç Vakfı, Sarıyer'deki orman arazisinin kendilerine tahsisi için ilk başvuruyu 1990 yılında yaptı. Başvuru üzerine değeri 50 trilyonu bulan bu arazi Türkiye'nin en zengin ailesine bedava olarak verildi. Koç Üniversitesi'nin temeli ise, tüm karşı çıkışlara karşın, Sarıyer Rumeli Feneri Mavromoloz Devlet Ormanı içinde 31 Mayıs 1996'da atıldı. Üniversitenin açılışı ise 20 Kasım 1999'da yapıldı. Üniversitenin inşaatı sırasında 58 bin ağacın kesildiği belirtiliyor. TMMOB'nun ve İstanbul 2 No'lu İdare Mahkemesi'nin açtığı davalar üzerine Danıştay ve Anayasa Mahkemesi, ormanlık alanın Koç Grubu'na tahsis edilmesi işlemini yasalara aykırı bularak iptal etti. Ardından, üniversitenin bir an önce tahliye edilmesi talebiyle ilgili karar İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü'ne gönderildi. Ancak, bu işlem hiçbir zaman hayata geçirilmediği gibi Koç'un imdadına AKP Hükümeti yetişti. Orman Kanunu değiştirilerek, arazi tahsisine 'yasal' statü kazandırıldı. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Eğitim Sen'in yanındayızOnur Bakır Anadilde eğitim hakkına tüzüğünde yer verdiği için hakkında kapatılma davası açılan Eğitim Sen'i dostları yalnız bırakmıyor. Dünyanın dört bir yanındaki kardeş sendikalar ile Türkiye'deki emek ve demokrasi güçlerinin desteğini arkasına alan Eğitim Sen, davayı kitlesel protestolarla takibe alacak. Eğitim Sen'e yapılan destek ziyaretlerinin, Eğitim Sen'in yalnız olmadığını duyuran yazılı ve sözlü açıklamaların ardı arkası kesilmiyor. Çok sayıda sendika, meslek örgütü, parti ve kitle örgütü temsilcileri Eğitim Sen'in yanında olduklarını duyuruyor. Eğitim Sen'in üyesi olduğu Eğitim Enternasyonali'ne üye dünyanın dört bir yanındaki kardeş sendikalardan Eğitim Sen'e destek mesajları yağıyor. Almanya'dan Finlandiya'ya, İskoçya'dan Japonya'ya, Togo'ya kadar çeşitli ülkelerden sendikalar, Eğitim Sen'e yanınızdayız mesajı yollarken, hükümeti de kınıyor. Eğitim Sen, ulusal ve yerel ölçekte diplomatik girişimlerde bulunurken, bir yandan kamuoyunun geniş bir biçimde bilgilendirilmesi için çalışmalar yapacak. 10 Temmuz günü Eğitim Sen'e destek veren örgütlerle birlikte Ekin Tiyatrosu'nda bir basın toplantısı gerçekleştirilecek. 11 Temmuz günü saat 13.00'da bin kadar Eğitim Sen yöneticisi Güvenpark'ta oturma eylemi başlatacak. Eğitim Sen'in süreci yakından izlediğinin vurgulanması için 13 Temmuz'a kadar sürecek oturma eyleminde yöneticilerin "uyanık" kalması planlanıyor. 13 Temmuz'da Türkiye'nin dört bir yanından Ankara'ya akın edecek Eğitim Sen'liler, uluslararası örgütlerin temsilcileri ve Türkiye'deki emek ve demokrasi güçlerinin temsilcileriyle dava izlenecek, ardından Sıhhiye'de miting yapılacak.

'Dayanışmayla üstesinden geleceğiz' Eğitim Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer gazetemize yaptığı açıklamada, "Bugüne kadar bize yönelen saldırıları tekvücut bertaraf ettik. Kapatma davası da bunların bir parçası. Böyle bir saldırıya karşı Eğitim Sen olarak sessiz kalmamız mümkün değildi. Dolayısıyla bütün dost, kardeş örgütlerle, kurumlarla kişilerle dayanışmayı geliştirirken, aynı zamanda kendi örgütlü gücümüzü bu saldırı sürecinin karşısına koyarak, bunu engellemeye çalışıyoruz. Bu anlamda aldığımız bir dizi eylem kararını hayata geçiriyoruz" dedi. Eğitim Sen'i kurmak ve yaşatmak için büyük bedeller ödediklerini, sendikalarını alanlarda ve sokaklarda var ettiklerini kaydeden Dinçer, gerekirse yeni bedeller ödemeye de hazır olduklarını belirtti. Dinçer, "Hazırlıklarımızı buna göre yapıyoruz. Bu dava tarihsel olarak, emek mücadelesi, örgütlenme ve demokrasi mücadelesi açısından çok önemli. Bir dönüm noktası. Eğitim Sen olarak örgütlü gücümüzle, kardeş, dost dayanışma içinde olduğumuz örgütler ve kişilerle bu işin üstesinden geleceğiz" diye konuştu.


AKP: 'Davayı onaylamıyoruz' Eğitim Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer'in başkanlığında bir heyet, dün AKP Genel Başkan Yardımcısı Mir Dengir Mehmet Fırat'ı ziyaret etti. Gazetecilere kapalı ziyaretin ardından bir açıklama yapan Dinçer, Fırat'a "AKP Hükümeti'nin davayla ilgili bir açıklama yapmamasını ma nidar bulduklarını", Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Dışişleri, Adalet ve Çalışma bakanlarına randevu talebinde bulunduklarını ancak 1 haftadır yanıt alamadıklarını ilettiklerini söyledi. Dinçer'in verdiği bilgiye göre, Fırat, "Davaya karşı olduklarını, davayı onaylamadıklarını ve doğru bulmadıklarını" ifade etti. Eğitim Sen ise bu açıklamanın resmi kanallardan yapılmasını istedi. Ziyarette Güvenpark'ta yapacakları oturma eylemini de gündeme getirdiklerini kaydeden Dinçer, "Eğitim Sen'lilerin 'Eğitim Sen'i kapattırmayacağız' önlükleriyle oturma eylemini ve davanın ardından mitinglerini gerçekleştirmekte kararlı olduklarını" ilettiklerini ifade etti.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Karar 14 Temmuz'a kaldı DEP eski milletvekilleri Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle ve Selim Sadak hakkında verilen 15'er yıl ağır hapis cezasına ilişkin temyiz duruşması dün yapıldı. Karar için duruşma, 14 Temmuz'a ertelendi. Müvekkillerini savunan Yusuf Alataş, AİHM'nin yeniden yargılanma kararının usulen uygulandığını, AİHS'nin hükümlerinin açıkça ihlal edildiğini, lehte olan delillerin değerlendirilmediğini belirterek kararın bozulmasını istedi. 9'uncu Ceza Dairesi'nde görülen duruşma, daire salonunun küçüklüğü nedeniyle Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda yapıldı. Eski milletvekillerinin katılmadığı duruşmayı çok sayıda yabancı diplomat ve milletvekili de izledi. Milletvekillerini avukatları Yusuf Alataş, Hamit Geylani, Nuri Özmen ve Nurettin Yılmaz savundu. Uzun bir savunma yapan avukat Yusuf Alataş, AİHM'nin yeniden yargılanma kararları ile AİHS'nin adil yargılanma hükümlerinin çiğnendiğini söyledi.

Ansiklopedi gibi karar Alataş, 1994 yılı yargılanmasının 697 sayfadan oluşan ansiklopedi büyüklüğündeki karar metnini göstererek, mahkemenin bağımsız, tarafsız davranıp davranmadığının net ipuçlarının görüleceğini söyledi. Mahkeme kararlarının girişinde "Her hakkı mahfuzdur. Telif hakkı Zübeyde Hanım Şehit Anaları Vakfı'na aittir" yazıldığını belirten Alataş, hiçbir mahkeme kararında böyle bir şeyin olmadığını, mahkeme kararlarının kamusal olduğunu, yazılanlarla şehit analarına "senin hakkını koruyorum" mesajı verilmek istendiğini ifade etti. Bir yıldır devam eden yeniden yargılamada savunma haklarının ihlal edildiğini, müvekkillerine TCK'nın 125, 168/1, 168/2, 169'uncu maddeleri ile Terörle Mücadele Yasası'nın 8/1 maddelerinden birinin uygulanabileceğinin söylendiğini, müvekkillerinin savunmalarını hangi yasaya, maddeye göre yapacaklarını bilemediklerini dile getiren Alataş, sanıklar lehine yeniden yargılama yapılmasına rağmen bunun hiç uygulanmadığından yakındı.

Suçlar kanıtlanmadı İkinci yargılamada yapılan hataların 94 yargılamasını bile aratır düzeylere ulaştığını belirten Alataş, adil yargılamanın minumum düzeyde bile uygulanmadığını söyledi. Masumiyet ilkesinin, suçu isnat, savunma haklarının bütünüyle ihlal edildiğini anlatan Alataş, tek tek milletvekilleri üzerine atfedilen suçları da sıralayarak hiçbirinin kanıtlanmadığının altını çizdi. Yargıtay'ın sanıkların tahliyesi kararının arkasında siyasi nedenler aramanın yanlış olduğunu, bu kararın bu davada verilmiş tek hukuki karar olduğunu, bir yerlere bağlamamak gerektiğini dile getirerek aynı tarafsız kararı 9'uncu Daire'den de beklediklerini ifade eden Alataş, mahkeme heyetinin ikinci yargılamada hiçbir istem ve taleplerini dikkate almadığını, hep "davanın sonucunu etkilemeyeceğinden reddine" diye yaklaşıldığını aktardı. Alataş, Anayasa'nın, temel hak ve özgürlüklere ilişkin konularda uluslararası sözleşmelerin üstünlüğüne ilişkin 90'ıncı maddesinin kararda dikkate alınmasını istedi.

DGM'lerin sadece adı değişti DGM'lerin kaldırılmasının sadece görüntüden ibaret olduğunu, sadece isminin ve TCK'nın 312'inci maddesinin bu mahkemelerin görev alanı olmak çıkarıldığını, onun dışında yeni DGM'lerin farklı isimde devam ettiğini kaydeden Alataş, eski DGM Yasası'nda ne varsa aynen yenisine aktarıldığının altını çizdi. Yasal değişiklik sonrası Ankara 1 No'lu DGM yerine 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi kurulduğunu, davalarının bozulması halinde bu mahkemeye gideceğini ve aynı heyet tarafından yargılamanın yapılacağını aktaran Alataş, kandırdıklarını düşündükleri AB uyarana kadar bunun devam edeceğini söyledi. Diğer avukatların da kısa savunmalarının ardından Mahkeme Başkanı Hasan Gerçeker duruşmayı kararın açıklanması için 14 Temmuz 2004 tarihine erteledi.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Dünyamız SOS veriyor Worldwatch Enstitüsü'nce Ekim 2002- Ekim 2003 dönemini kapsayan "çevre" çizelgesine göre: Kuzey Buz Denizi'nden alınan uydu görüntüleri son 20 yılın en düşük buzul sayısını gösterirken, SARS, 30 ülkede 812 kişinin ölümüne ve binlerce kişinin hastalanmasına neden olduktan sonra kontrol altına alındı. Çevre, sosyal ve ekonomik konular üzerinde çok kapsamlı araştırmalar yapan enstitü tarafından hazırlanan "Dünyanın Durumu 2004, Özel Konu: Tüketim Toplumu" adlı kitap, TEMA Vakfı tarafından yayımlandı. Kitapta, Ekim 2002- Ekim 2003 arasında dünyada çevre ile ilgili önemli duyurular ve sunulan raporlar "Dünyanın Durumu: Yılın Özeti" başlığı altında toplandı. "İklim" başlığı altındaki gelişmeler şöyle gerçekleşti: "Kuzey Buz Denizi'nden alınan uydu görüntüleri son 20 yılın en düşük buzul sayısını gösteriyor. Avustralya'da ülke tarihinin en korkunç kuraklığında insanların yol açtığı iklim değişimleri büyük rol oynadı. "Sağlık" başlığı altındaki geliş
ÖNCEKİ HABER

YATIRIM TOPLANTISI

SONRAKİ HABER

Eğitim Sen'in yanındayız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...