05 Temmuz 2004 21:00

DEP'liler çözüm arayışında

DEP eski milletvekilleri, Ankara'da bulunan büyükelçi ve büyükelçilik temsilcilerine öğle yemeği verdi. 8 ülke ve AB Türkiye Temsilciliği, büyükelçilik düzeyinde yemeğe katılırken, mazeret bildiren 13 ülke ise temsilci düzeyinde katıldı.

Paylaş
DEP eski milletvekilleri Leyla Zana, Orhan Doğan, Selim Sadak ve Hatip Dicle, Ankara'da bulunan büyükelçi ve büyükelçilik temsilcilerine öğle yemeği verdi. Washington Restoran'da gerçekleştirilen yemeğe, 8 ülke ve AB Türkiye Temsilciliği, büyükelçilik düzeyinde katılırken, mazeret bildiren 13 ülke ise temsilci düzeyinde katıldı. Davetli olmasına rağmen Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, mazeret bildirmeksizin katılmadı. Bakanlıktan da katılım olmadı. Yemeğe; Hollanda, Çek Cumhuriyeti, İrlanda, Avusturya, Slovekya, Slovenya, Macaristan, Estonya ve AB Türkiye Temsilciliği büyükelçilik düzeyinde katılım gösterdi. Belçika, Portakiz, Danimarka, Fransa, İtalya, İngiltere, İsveç, Finlandiya, İspanya, Yunanistan, Litvanya, Almanya ve ABD büyükelçilerinin bir kısmının yurtdışında bulunması, bir kısmının ise programları nedeniyle mazeret bildirerek katılmadığı belirtilirken; bu ülkeler yemeğe temsilci düzeyinde katılım gösterdiler. ABD Büyükelçisi Eric Edelman'ın yemeğe katılmaması da dikkat çekti.

'Yeni bir sayfa' Yemekten önce basına bilgi veren Leyla Zana, yemeğin Mozart'ın Türk Marşı ile başlayacağını ve Kürt sanatçı Dilşad'ın Kürtçe otontik ezgileriyle devam edeceğini söyledi. Zana, bununla "Kardeşlik ve birlik" mesajı vermek istediklerini vurguladı. Zana, Yunanlı sanatçı Nicos Hadjopoulos'un ezgileri ile "evrensellik" mesajı; yemekte kullanılan beyaz renkle ise "siyasette yeni bir sayfa ve arınmış bir siyasal duruşu sembolize" etmek istediklerini ifade etti. Zana, menünün de "beyaz rüyalar" olduğunu kaydetti.

'Uzlaşı ve diyalog' Yargılama sürecinde kendilerine gösterilen ilgiye teşekkür eden Zana, barış ve diyalogdan yana olduklarını söyledi. Zana, geçmişte yaşanan acıların tekrarlanmaması için ellerinden geleni yapmaya hazır olduklarını belirterek, "Her koşulda barış, uzlaşı ve diyalogdan yanayız" dedi. Bölgede yaptıkları geziyle ilgili izlenimlerini aktaran Zana, "Bölge insanı özgün din ve kültürel haklarının Türkiyelilik üst kimliğinde ifade edilebileceğini düşünmekte ve toplumda eşit özgür birer yurttaş olarak coğrafi ve siyasal bütünlüğün daha da güçleneceğine inanmaktadır" diye konuştu. Leyna Zana, bölge insanının sorunların şiddet ve silahla değil, barış ve diyalog yoluyla çözümünden yana olduğunu vurguladı.

'İnkâr ve ayrılıkçılığa hayır' Zana şöyle devam etti; "Bölge insanı silah, inkâr, imha, asimilasyon ve ayrılıkçı düşünceye hangi koşulda olursa olsun tümden veda edilmesini arzulamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'ni sembolize eden tüm değerlere bağlı ve saygılı bir duruş sergileyerek demokratik adımlara destek vermektedir." Zana, Avrupa Birliği'nin de Türkiye ile üyelik müzakerelerinin hemen başlatılması kararı almasını istedi.

Doğrudan görüşeceğiz Yemeğin ardından davetliler adına ortak açıklamayı AB dönem başkanlığını yürüten Hollanda'nın Türkiye Büyükelçisi Sloerd Grosses yaptı. AB'nin eski DEP milletvekillerinin serbest bırakılmasından memnun olduğuna işaret eden Grosses artık AB'nin DEP'li milletvekilleriyle doğrudan iletişim kurabildiğini ifade etti. DEP milletvekilleriyle görüş alışverişinde bulunmaktan duydukları memnuniyeti dillendiren Grosses, yemeğin amacına ulaştığını kaydetti. DEP'lilerin mahkumiyetinin sona ermesiyle, AB ile DEP'lilerin doğrudan doğruya ilişki kurduğuna değinen Grosses , bu görüşmelerin süreceğini kaydetti.

Sorular yanıtlandı Sorular üzerine, DEP'lilerin "terör ve şiddet" konusundaki yaklaşımlarını tatmin edici bulduklarını kaydeden ,Grosses AB'nin "terör" konusunda çok net olduğunu belirterek, "terörün" temel olarak yanlış bir çizgi olduğunu ifade etti. Grosses, çatışma sürecine yeniden girilmesini "Bu Türkiye'yi içinden çıkmak istediği geçmişe geri götürür" diye değerlendirdi. "Türkiye'nin yeni bir geleceğe doğru gittiğine inanıyoruz" diyen Grosses, Türkiye'nin modernleştiğini ve demokratikleştiğini ifade etti. Grosses, "Aralık ayında yapılacak AB Zirvesi'nde Türkiye için uygun bir çözüm bulunması için iyi ve dengeli bir sürecin devam ettirilmesi beklentisindeyiz" dedi.


ŞİRİN, 'KÜRT HALKI'NDAN RAHATSIZ OLDU İstanbul bağımsız milletvekili Emin Şirin, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'ya, Van Valisi Hikmet Tan'ın "Kürt halkı" terimini kullanmasının "makul" olup olmadığını sordu. Şirin, TBMM Başkanlığı'na sunduğu soru önergesinde, 2 Temmuz'da Van Valisi'ni hedef alan suikast girişiminden sonra Vali Tan'ın, "Bu teşebbüs bana karşı değil Van halkına ve Kürt halkına karşıdır" şeklinde basına açıklama yaptığını bildirdi. Şirin, şu soruların cevaplandırılmasını istedi: "Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden bir valinin, Anayasa'nın 66. maddesindeki (Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür) hükmünden habersiz olması ve Kürt halkı terimini kullanması makul müdür? Van'da meydana gelen olayın bir benzeri Rize'de meydana gelse Rize Valisi 'Laz halkı', Hatay'da meydana gelse 'Arap halkı', Düzce'de meydana gelse 'Çerkez halkı' tabirlerini mi kullanacaklardır? Başta Van Valisi olmak üzere diğer valilere de bu konuda gerekli hatırlatma yapılacak mıdır?"


TAN YANIT VERDİ:
     BURADA BİR KÜRT GERÇEĞİ VAR Van Valisi Hikmet Tan, Meclis'e soru önergesi veren Emin Şirin'e tepki gösterdi. AA'ya açıklama yapan Tan, "Şirin, bölgenin gerçeklerini bilmiyor, ya da bu ülkede yaşamıyor" dedi. Tan şöyle dedi: "Söz konusu olan burada yaşayan insanlarımızdır. Saldırıda yaşamlarını yitiren insanlarımız Kürt kökenli, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır. O insan bu bölgenin bu özelliğini bilmiyorsa, gaflet içindedir, bunu farkında değildir. Şirin'in kimliğinin ne olduğunu bilmiyorum. Ancak böyle bir şey varsa, benimle muhattap olsun. Kendi kendine gazel okuyor." Milletvekili Şirin'e en güzel cevabı cumartesi günü halkın verdiğini kaydeden Tan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Kürt kökenli dediğim Türk vatandaşı ona gereken cevabı cumartesi günü verdi. Onun ne maksat taşıdığını bilmiyorum, ama o da ne anlatmak istiyorsa ortaya çıksın, açık açık söylesin. Burada bir Kürt gerçeği vardır. Vatandaşlar Kürt kökenlidir, ama kendilerinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduklarını ve devletlerine sadık olduklarını söylüyorlar. Şirin, bu bölgenin gerçeklerini bilmiyor ya da bu ülkede yaşamıyor. Zaten bu tür yaklaşımlardır ki sorunun çözümünü güçleştiriyor." src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


'Kadınlar sendika yönetimlerine' Eğitim Sen'in düzenlediği Kadın Kurultayı'nın son gününe "Eğitim Sen yönetimlerinde bir kişilik kadın kotasının olması" önergesi ile ilgili tartışmalar damgasını vurdu. Bir grup delege, kadınların sendikalarda etkin olmamasına çözüm olarak yönetimlerde kota ayrılmasını isterken, delegelerin bir kısmı, kadınların önündeki engellerin kaldırılmasına dönük önlemler alınmadığı sürece kotanın çözüm olmayacağını ve bu önlemler için mücadele etmenin daha anlamlı olacağını söylediler. Kurultay, "Kadınlar sendika yönetimine" başlikli çalişma yapilmasina karar verdi. Olumlu Eylem ve Güçlenme Politikalari'na ilişkin ana raporun sunulmasinin ardindan sunum yapan Serpil Çakir, olumlu eylem politikalarinin tarihçesini anlatti. "Fırsat eşitliği" kavramından önce "Fırsat önceliği" kavramının kullanılması gerektiğini dile getiren Çakır, kadınların cinsiyetçi ayrımcılığa uğradığını, bunu gidermenin yolunun da olumlu eylemden geçtiğini belirtti. Türkiye'de ve dünyada verilen kadın mücadelelerinin kadınlara olumlu eylem ve pozitif ayrımcılık isteme hakkı verdiğini vurgulayan Çakır, yoksulluğun, şiddetin, ezen ve ezilen ilişkisinin olduğu bir dünyada "sorgulama ve değiştirme"nin önemine dikkat çekti.

Kota tartışması Çakır'ın konuşmasının ardından delegelerin konuşmalarına geçildi. Kadın olmaktan kaynaklı sorunların çözümü için de uğraşılacağını ancak kadın eğitimcileri doğrudan etkileyen Kamu Yönetimi Temel Kanunu gibi saldırı yasalarına karşı en etkin mücadelenin gözden kaçırılmaması gerektiğini söyleyen Canan Köseoğlu, kadınların kendi hakları için savaşırken "Sınıfsız, sömürüsüz toplum" özleminden vazgeçmemeleri gerektiğini bildirdi. Köseoğlu, Kürt kadınlarıyla, Filistinli kadınlarla, Iraklı kadınlarla dayanışmanın ihmal edilmemesi gerektiğini dile getirdi. Pozitif destek, kota ve düzenli kadın kurultaylarının karar altına alınmasını isteyen Aynur Tuncer, kota konulmasına karşı çıkanları anlamadığını söyledi. Tuncer, "Dilerim ki politik çekişmelerimiz kadinlik mücadelemizin önüne geçmesin" dedi. Ayşe Panuş da ayrilacak kotalar için genç kadin egitimcilerin yetiştirilmesi gerektigini ifade etti. Panuş, bu önlem alinmadigi takdirde olumlu eylem politikalarinin ve pozitif ayrimciligin işe yaramayacagini belirtti. Nilgün Eroglu da tek başina kotayi savunmanin yetersiz oldugunu kaydederek sendikalarda kadinlarin güçlenmesi gerektigini dile getirdi. Egitim-Sen'li kadınların bağımsız kadın hareketi ile dayanışma içinde olması gerektiğini söyleyen Eroğlu, Eğitim Sen içindeki kadın komisyonlarının da güçlendirilmesi ihtiyacına dikkat çekti. Pınar Kesici ise önemli olanın kota ayırmak değil her kesimden kadın kitlelerini mücadeleye katmak olduğunu kaydetti. Aliye Özbay ise kadının kurtuluşu için ortak bir dil yakalanması gerektiğini ifade etti. Sınıf mücadelesi ile kadın mücadelesinin ortaklaştırılamadığını söyleyen Özbay, sadece bilinçli kadınların değil gelişmeye açık kadınların da yer aldığı kurultaylar yapılmasını diledi. Pınar Uğur ise eğitim emekçisi kadınlar içinde yapılan anketin sonuçlarına dikkat çekti. Anketlerde kadınların yüzde 80'inin erkek yöneticilerden şikâyetçi oldugunu, ancak yönetimlere gelmek istemediklerini hatirlatan Özbay, ayrilan kotalara "nasıl yöneticilerin geleceği" sorusunun düşündürücü ve kaygi verici oldugunu dile getirdi. Rahşan Inal da kota konulmasinin yetersiz oldugunu belirterek, kadinin sendika yönetimine gelmesi için gereken önlemlerin alinmadigina dikkat çekti. Kurultay süresince bile kadinlarin çocuklarini birakacaklari bir odanin olmadigini söyleyen Inal, böyle önlemler alinmasi için mücadele edilmesini istedi.

Işçi kadinlarla dayanişma Kurultayda kabul edilen başka bir önerge ile kadin işçilerle dayanişma içinde olmak için çalişmalar yapilmasi kararlaştirildi. Geçtigimiz günlerde işten atilan Harb-Iş üyesi Fatma Atak ile dayanişma için etkinlikler ve kadin işçilerle ortak konferanslar düzenlenmesi de öneriler arasindaydi. Öte yandan ABD'nin Ortadoğu ve Kafkasya halkları üzerindeki planları gözönünde bulundurularak, Türkiye'de bölge halklarının katılımıyla uluslararası bir konferans düzenlenmesi de kararlaştırıldı.


TÜRKİYE'DE SADECE 9 KADIN SIĞINMA EVİ VAR İstanbul'da Kadına Yönelik Şiddete Karşı Platform üyeleri, kadın sığınma evleri açılması istemiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne dilekçe verdi. Belediyenin Merter'deki binası önünde toplanan kadınlar adına basın açıklaması yapan Neslihan Türkan, "Tüm kadın kuruluşlarınca bugün, 'halen açık olan ve bundan sonra açılmasını istedikleri kadın sığınma evlerinin kapanmaması için belediyelerin her türlü önlemi almaları, bu sığınaklarda da kadın kuruluşlarının söz hakkı ve denetimlerinin sağlanması talebiyle Türkiye çapında dilekçe verme eylemi gerçekleştirildiğini'' söyledi. Türkan, daha sonra "Kadın Sığınakları Kurultayı Kadına Yönelik Şiddete Karşı Platform ve İstanbul Kadına Yönelik Şiddete Karşı Platform" adına hazırlanan ortak dilekçeyi okudu. Uluslararası standartlara göre Türkiye'de 9 bin 40 sığınağın faaliyette olması gerektiği belirtilen dilekçede, şunlar kaydedildi: "Ne yazık ki, bugün Türkiye genelinde kadınların yararlandığı toplam 9 sığınak mevcuttur. Bu tablonun ortaya çıkmasının nedeni kanuni engeller değildir, Devletin ilgili kurum ve kuruluşları ile belediyelerin görevlerini yerine getirmemesidir. Böylelikle yaklaşık 34 milyon kadın yok sayılmıştır. Türkiye'deki tüm belediyelerin sığınaklar açmalarını, açık olan ve açılacak sığınakların kapanmaması için gerekli her türlü önlemi almalarını, bu sığınaklarda kadın kuruluşlarının söz hakkı ve denetimini sağlamalarını istiyoruz."


Gökçek'İn kapIsI kadInlara kapalI Ankara'daki kadın örgütleri temsilcileri, kadın sığınma evleri açılması için topladıkları dilekçeleri iletmek için Melih Gökçek yönetimindeki Ankara Büyükşehir Belediyesi'nde yetkili bulamıyor. Uçan Süpürge, İnsan Hakları Derneği, Yaşantı Paylaşım Merkezi, Emekçi Kadınlar Birliği, Başkent Kadın Platformu, Kadın Dayanışma Vakfı, Mazlum-Der, Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği, Ka-Der, Kaos-GL, Türk Kadınlar Birlği, Cedaw ve Kadınlar Vardır Grubu tarafından "kadın sığınma evleri açılması" için toplanan dilekçeler 10 gündür kapı kapı dolaşıyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi'ndeki yetkililerden 10 gündür randevu almaya çalıştığını belirten Kadın Dayanışma Vakfı Başkanı Reziz Onaran, taleplerine hiçbir cevap gelmediğini söyl
ÖNCEKİ HABER

Eğitim Sen'e davayı
   Genelkurmay istemiş

SONRAKİ HABER

'Kadınlar sendika yönetimlerine'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...