28 Haziran 2004 21:00

Mültecilerle göz göze

Mültecilerin dünyadaki yolculuklarına fotoğraf makinesiyle eşlik eden Bikem Ekberzade, "Mülteci Projesi" ile Ortadoğu ve Balkanlar'da ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanların, öykülerini anlatıyor. Ekberzade, fotoğraf sanatının; dünyayı ilgilendiren bir sorunu anlatmaya vesile olmasını diliyor.

Paylaş
Bir fotoğraf karesinde bile olsa, bir mülteciyle göz göze gelmek, herhalde onun yaşadıkları ve hissettikleri üzerine ipuçları verebilir. Onun gözlerinde, savaşı, göçü, acıyı, umutsuzluğu okuyabiliriz. Bir yandan da yardım çığlıklarına, bir şeyler yapmaya çalışarak cevap verme hissi uyanabilir. Fotoğrafın bu gücünü kullanarak, mültecilerin sorunlarına bu yolla çözüm arayan Bikem Ekberzade, aslında bir savaş fotoğrafçısı. Ekberzade, Arnavutluk'a gittiğinde gördüğü mültecilerden etkilenerek, The Refugee Project (Mülteci Projesi) ile onların hayatına girmiş. Ekberzade, mültecilerin en büyük özlemlerinin memleketlerine geri dönebilmek olduğunu belirtirken, 2 yıl süren projenin ardından, iki mülteci genç kadının portrelerini anlatan bir kitap çıkarmak için hazırlanıyor. Ekberzade ile mültecilik, fotoğraf ve 'Mülteci Projesi' üzerine söyleştik. 'Mülteci Projesi' nasıl hayata geçti? Bu, bir belgesel fotoğraf projesidir. Kosova krizinin erken dönemlerinde Kuzey Arnavutluk'a sığınan Kosovalı mülteci ailelerin hayatlarını fotoğraflayarak başladı. Çok tesadüfi oldu aslında. Kosova'daki savaşı görüntülemek istiyordum. Ancak Kuzey Arnavutluk'a gitmemi söylediler. Oraya gittiğimde bu konunun önemini anladım ve bu şekilde başladı. Balkanlar'da süren 2 yıllık çalışmada, Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği ve uluslararası yardım kuruluşları sayesinde, gazetecilerin ulaşamadıkları veya ulaşmak istemedikleri noktalara girerek, buradaki insan hareketlerini, göçü, savaştan kaçışı ve savaş sonrası geri dönüşü fotoğrafladım. Azerbaycan'da ise bölgedeki statüko sonucu, mülteci kamplarında 20 yılı aşkın bir süredir mahsur kalan Azeri "kaçkınları" görüntüledim. BM'nin Karabağ'dan çekilmeleri için çağrı yaptığı Ermeni ordusunun bu çağrıya uymaması sonucu geri dönüş umudu bulunmayan bu insanların unutulan hikâyesini, uluslararası platformda tekrar gündeme getirmeyi başardık. Azeri kaçkınların hikâyesi aracılığıyla benzer durumda bulunan, yerlerinden edilmiş tüm toplumların hikâyeleri de gündeme taşınmış oldu. Daha sonra Pakistan'daki Afgan mülteciler ve Afganistan'ın içindeki Penşir vadisine sığınan IDP'lerin yaşamlarının içindeydik. Daha sonra Türkiye'nin mültecilerin geçiş noktası olduğunu fark etmemizle İstanbul'da çalışmalarımız başladı. İstanbul'da yasadışı mülteciler ile de görüştüm. Gördüğünüz insanların ve sizin ruh haliniz nasıldı? Duygusallık ön plandaydı. Bundan ister istemez siz de etkileniyorsunuz. Hikâyelerini dinliyorsunuz. Hiçbiri içaçıcı değil. Şizofrenik bir hayat tarzı içindeler. Bunu, objektife her zaman yansıtmayı beceremiyorsunuz. Bir de çok ilginç gibi görünebilir; yalan söyleme var. Kendini koruma mekanizması olarak hikâyelerini abartıyorlar. Dikkat çekebilmek, bu şekilde yardıma muhtaç olduğuna inandırmaya çalıştırmak ve gerçekleri yansıtmamak için. Tanımadığı bir ülkede nasıl yaşayacağını bilemediği bir düşünceyle de yapabiliyorlar bunu. İnanmayacağımızı düşünüp, yalan söylüyorlar. Her zaman ilk hikâyeleri, çarpık hikâyedir. Soru sorduktan sonra tekrar anlattıklarında hikâyenin değiştiğini görüyorsunuz. Ancak zaman içinde sizi de kabul ederek, doğruyu anlatmaya başlıyorlar. Peki ya mülteci çocuklar? Çocuk her yerde çocuk. Ancak mülteci olma psikolojisi mevcut, doğal olarak. Bu da travma yaşamalarına neden oluyor. Travma sonucunda, psikolojik rahatsızlıklar, şizofreni baş gösteriyor. Hâlâ kamerayı gördüklerinde gülümseyebiliyorlar. Ayrıca daha yaramaz oluyorlar. Birçok yoksunluk içinde kendi yaratcılıklarını kullanıyorlar. Kendilerine oyuncak yapıyorlar. Çamurun üzerine, taşlarla, ağaç parçalarıyla kendilerine telsiz yapıp, "poliscilik" oynuyorlar. İnsanlara bunu yaşatan nedenler neler sizce? Bu halde olmalarının nedeni; savaşlar. Azerbaycan'da mesela bir işgal söz konusuyken, Afganistan'da iç karışıklıklar mevcuttu. Kosova ise zaten malum. Bu insanlar, yerlerinden edildiğinde, "insani yaşam standartları nasıl sağlanabilir" üzerine düşünmek lazım. Özveriye sahip olduğumuzda savaşlar ortadan kalkabilir. Bu da çok zor görünüyor. Mülteciler arasında hakim olan duygu hangisi? Özlem ve geri dönüş isteği. Karşılaştığım insanların hepsi geri dönmek istiyor. Çıkışlarını anlatıyorlar ama memleketlerinden bahsetmek onlar için en keyifli olanı. Projenin sonucunda bir kitap hazırlıyorsunuz sanırım. Etopya ve Somali'den biri 21 diğeri 24 yaşında olan iki genç kadının yaşamları üzerine uzun çalışmam var. Onlar yasadışı mültecileri yansıtan iki örnek. Bu fotoğraf kitabını, sonbaharda çıkarmayı planlıyoruz. Ayrıca sergilerimiz sürüyor. 45 dakikalık bir dia gösterimimiz de çeşitli festivallerde ve etkinliklerde gösteriliyor. Bir fotoğraf sanatçısı olarak, bu çalışmalarınızın neye hizmet etmesini diliyorsunuz? Mülteci konusunu sıcak tutmak, diğer insanların bu konudaki bilincini artırmak ve ülkelerin ve halkların çözüm için adım atmalarını sağlamak. Türkiye içinde de, hükümet ve BM ile beraber çalışarak, konuyu gündeme getirmek ve unutulmamasını sağlamak. Sığındıkları bölgelerde ekonomiye ek bir yük olarak gösterilen bu insanlar hakkında gelişebilecek tüm önyargılara karşı bilinçlenmeyi sağlayabildiysek ne mutlu bize.

ÖNCEKİ HABER

Diyarbakır'da NATO protestosu

SONRAKİ HABER

Güneşin doğuşunda festival sona erdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...