08 Haziran 2004 21:00

Türkiye işkencecileri
   korumaktan mahkûm

AIHM, hamile iken maruz kaldigi şiddet sonucu çocugunu düşüren Devrim Öktem'in de aralarında olduğu 15 gence işkence yapan polisleri cezalandırmadığı için Türkiye'yi mahkûm etti.

Paylaş
Işkence yapan devlet görevlilerinin etkin biçimde yargilanip cezalandirilmasi noktasinda düzenleme yapmayan Türkiye, bu tavrindan dolayi mahkûm oldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bir buçuk aylık hamile iken maruz kaldığı şiddet sonucu çocuğunu düşüren Devrim Öktem'in de aralarında olduğu 15 gence işkence yapan polisleri cezalandıracak etkin iç hukuk yolu bulunmadığını belirtti. AİHM, bu nedenle Türkiye'yi mahkûm etti. Söz konusu gençlere işkence yapmakla suçlanan beş polisin yargilanmasi kisa bir süre önce sona erdi. Yargilanan polislerden dördü dava zamanaşimina ugradigi için ceza almadi. Sonradan dava dosyasina dahil edilen Polis Mustafa Sara ise, Devrim Öktem ve Bülent Gedik'e işkence yapmak suçundan iki yil hapse mahkûm edildi. Sara'nın avukatı kararı temyiz etti.

İşkenceciye zamanaşımı AB'ye uyum adı altında pek çok yasada düzenleme yapan hükümet, işkence suçu işleyen devlet görevlilerine ilişkin etkin bir düzenleme yoluna gitmiyor. Şu anda var olan düzenleme ise, pek çok sakıncayı içinde barındırıyor. Çünkü "işkence" ve "kötü muamelede bulunmak" başligi ile iki maddede düzenlenen işkence suçu, zamanaşimina tâbi tutuluyor. Bu durum "duruşmaya katilmama, ifade vermeme" yöntemleri ile davanın uzatılması ve zamanaşımına uğratılması sonucunu doğruyor. Yine işkence yapan polislere daha çok "kötü muamelede" bulunmak suçundan dava açılıyor. Çünkü, üst sınırı 5 yıl olan "kötü muamele" yapmak suçundan açılan davalarda alt sınırdan ceza verildiği gibi bu ceza da erteleniyor. Sanıkların 8 yıla kadar hapsini düzenleyen "işkence yapmak" suçundan davalar ise ender açıldığı gibi büyük bir kısmı zamanaşımına uğruyor. Yeni Türk Ceza Kanunu Tasarısı'nda da işkence için zamanaşimi kavrami korunarak, işkenceciler üzerindeki koruma zirhina dokunulmuyor. Türkiye, içinde bulundugu bu durum nedeniyle mahkûm oldu. AİHM'de götürülen 15 gence işkence yapilmasi olayina ilişkin dava, 3 Haziran 2004 günü sonuçlandi. Türkiye, Avrupa Insan Haklari Sözleşmesi'nin "işkence yasagini" düzenleyen 3. maddesi ile "etkili iç hukuk yolu bulunmasını" düzenleyen 13. maddesini ihlal ettiği gerekçesi ile mahkûm oldu. Türkiye mahkûm olmasının yanı sıra mağdurlara 163 bin Euro ödemek zorunda kaldı. Gençlere işkence yapan polisler hakkında görülen dava, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 5 Şubat 2003 tarihinde sona erdi. Beş polis hakkinda açilan davada verilen karar tam anlami ile skandal niteligindeydi. Çünkü gençlere işkece yapan polislerden dördü, dava zamanaşimina ugradigi için ceza almadi. Düzenlenen ek mütaala ile sonradan davaya dahil edilen Polis Mustafa Sara ise uyguladigi şiddet sonucu çocugunu düşüren Devrim Öktem ve Bülent Gedik'e işkence yapmak suçundan iki yil hapse mahkûm edildi.


13 gün gözaltında tutuldular Devrim Öktem'in de aralarında bulunduğu 23 genç, 6 Şubat 1996 yılında polisin düzenlediği operasyon sonucu gözaltına alındılar. TKEP/Leninist adlı örgüte üye oldukları iddia edilen gençler, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne götürüldüler. O dönem yaşlari 15 ile 19 arasinda degişen gençler, 13 gün gözaltinda kaldilar. TMŞ'de yapılan işkence sonucu bir buçuk aylık hamile olan Devrim Öktem düşük yaptı. Durumun ortaya çıkmasının ardından işkence olayına karışan polisler hakkında İstanbul 6. Ağır Ceza'da dava açıldı. Gençlerin işkence gördüğünün belgelenmesi ve devletin mağdurlardan ötürü özür dilemesine rağmen işkence altında alınan beyanlara dayanılarak İstanbul DGM'de dava açıldı. "Örgüt üyeliği" ile suçlanan gençlere açılan dava, hâlâ devam ederken davanın tek tutuklu sanığı Bülent Gedik. Gençler hakkında açılan dava 24 Haziran 2004 günü görülmeye devam edilecek.


TÜRKİYE BUNU HEP YAPIYOR Polisler işkenceyi bir sorgu yöntemi olarak kullanıyorlar. Ve bu durumun sona erdirilmesi için etkin çözümler alınmazken yargılanan polisler ise "zamanaşımı", "iyi hal" ve "ceza ertelemesi" gibi yöntemlerle cezaevine girmekten kurtuluyor.

İyi halden serbest Gözaltında öldürülen sendikacı Süleyman Yeter'in de aralarında bulunduğu 15 kişiye işkence yapılmasına ilişkin dava, tam bir fiyasko ile sonuçlanmıştı. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan yargılamada mahkeme heyeti mağdurlara işkence yapıldığına karar vermişti. Ancak buna rağmen 9 polisten 5'ine beraat , 4'üne ise 11 ay 20'şer gün hapis cezası vermiş ve sonra bu cezayı ertelemişti. Mahkeme heyeti, ertelemeye gerekçe olarak "Bir daha işkence yapmayacakları" kanaatini kullanmıştı. Oysa bu dava kapsamında yargılanan polislerden dördü daha önce de İstanbul 7 Ağır Ceza Mahkemesi'nden ceza almış ve cezaları ertelenmişti.

Adli Tıp'a çıkarılmıyorlar 1999 yılında gözaltına alınan Nazime Ceren Salmanoğlu ve Fatma Deniz Polattaş, İskenderun Yenişehir Emniyet Müdürlüğü'nde copla tecavüze maruz kalmıştı. O zaman lise öğrencisi olan iki genç kızın İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından yapılan muayenesinde tecavüz olayı belgelenmişti. Kızlar hâlâ Çapa Tıp Fakültesi Hastahanesi'nde psikolojik tedavi görüyor. Polisler hakkında açılan davaya ise İskenderun Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Ancak kızlar yaklaşık üç yıldır Adli Tıp Kurumu tarafından muayene edilemedikleri için davada herhangi bir ilerleme yok. Mağdurlar ve avukatlar davanın zamanaşımına uğratılmasından kaygılanıyor.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Barış eli havada kalmasınŞahin Bayar Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Diyarbakır'dan uzanan barış elinin havada kalmaması gerektiğini söyledi. Barış ortamının korunması gerektiğini belirten Baydemir, prokotol krizi, AKP'nin bölgeye ilişkin girişimleri ve KONGRA-GEL'in ateşkesi bitirme kararına ilişkin düşüncelerini gazetemize anlattı. Başbakan Yardımcısı Abdülatif Şener'in Diyarbakır'a gelişi sırasında yaşanan protokol krizini "halkın iradesine saygı gösterilmemesi" olarak değerlendiren Baydemir, "Bunun gelecekte yapılmaması gerektiğine inanıyorum ve bir daha yaşanmayacağına inanıyorum" dedi. İki aylık dönemde hükümetle henüz bir çalışmalarının olmadığını bu yüzden tutumlarının "pozitif" ya da "negatif" olduğunu söylemek için erken olduğunu dile getiren Baydemir, ancak Diyarbakır'dan uzanan barış elinin havada kaldığını ifade etti. KONGRA-GEL'in ateşkesi bitirme kararını "kritik" olarak tanımlayan Baydemir şöyle dedi; "Cesaretle söylüyorum barış ortamının korunması gerekiyor. AKP'nin kapıları kapatmaması gerekiyor. Adım atmalıdır. Hak ve özgürlükleri elde etmede demokratik yollar tercihimiz olmalıdır. Hükümet bu kapıları kapatmamalıdır."

Sevginin

kriteri Başbakan Yardımcısı Abdülatif Şener'in, Kürtleri kastederek, "Sizi seviyorum" ifadesini de değerlendiren Belediye Başkanı Baydemir, sözlerini şöyle sürdürdü; "Ortada 85 yıldır yaşanan ve demokrasi sorunumuzun bir halkası, bir parçası olan, kültürel talepleri de olan bir problem alanımız var. Bu konuda yurttaşlarımızın hak talebi var. Sanırım sevginin kriteri bu taleplerde adım atmayla ilgilidir. Sevginin kriteri bölge insanının taleplerinin ne kadar görüldüğüyle ilgili. Şimdiye kadar gelmiş geçmiş her hükümetin Kürt sorununa ilişkin net bir söylemi vardır. Bu bile bir heyecanın oluşumuna yeterliydi. Şimdi sayın Başbakan diyor ki, 'Siz Kürt sorununun olduğunu düşünmezseniz, Kürt sorunu yoktur.' Veya zaman zaman diyor ki; 'Ben Rize'liyim benim eşimde Siirt'li bir Arap'tır, bizim sorunumuz yok.' Hayır böyle olmakla bu sorunun olmadığı anlamına gelmiyor. 85 yıldır, bu sorun yaşanıyor. Evlilik bağı dışında bir demokratik kabulün, bir demokratik bağın yaşama geçirilmesi gerekiyor."

'Şanslı' iki hükümet Cumhuriyet tarihi boyunca iki hükümeti şansı olarak gördüğünü, bunlardan birisinin Özal, diğerinin ise AKP olduğunu anlatan Baydemir, "Özal hükümeti bu şansı belirli oranlarda kullandı, dışa açıldı. Ama AKP Hükümeti halen bu şansı Türkiye'ye kullandırmıyor. Eğer bu hükümet Türkiye halkları lehine ortak bir irade gösterebilirse, yeni bir toplumsal sözleşmeye doğru adım atabilirse önemli bir gücü arkasına alabilecektir. AKP'nin cesaretli adımlar atması gerektiğine inanıyorum. Türkiye'de hükümet olmakla, iktidar olmak arasında fark var. Bunu kabul etmek gerekiyor. Ama buna rağmen hükümetin yeterli adımlar attığına inanmıyorum" diye konuştu.

Sorunlar bir zincirin halkası gibi Diyarbakır için hazırladıkları programın bir zincirin halkası gibi olduğunu kaydeden Baydemir, şöyle devam etti; "Şu ana kadar tartıştıklarımızın tamamı, yani Kürt sorununun çözülmemiş olması, bir savaşın, bir çatışmanın yaşanmış olması ve akabinde de bir yara sarıma gidilmemiş olması şu anda Diyarbakır'da çok büyük bir problem alanıdır. Çok büyük bir nüfus, yoksulluğu ve açlığı yaşıyor." Bunun çok büyük bir insan hakkı ihlali olduğunu vurgulayan Baydemir, bölgeye yıllarca yoksullaştırma dayatıldığını ifade etti. Bölge halkının, kimlik, demokrasi ve toplumsal barış talebinin yanına yoksullukla mücadele talebini de eklediğini söyleyen Baydemir, "Şüphesizki barış olmadan, demokrasi olmadan ekonomik ve sosyal kalkınma olmaz. Ekonomik ve sosyal kalkınma olmadan da gerçekten barış ve demokrasiye ulaşmak mümkün olmaz. Bakın bölgede kan davaları yeniden canlanmaya başladı. İnsanlar tefecilik yüzünden bir birlerini vurmaya başladılar. Bu da farklı bir tramvadır. Problem alanı farklılaşmış ama aynı sebebe dayanmış tramvatik vakaların tekrar yaşama geçmesidir. Bu nedenle hadiseye bütünlüklü bakıyoruz, birbirinden ayırmıyoruz. Sorunlara eşgüdüm içinde yaklaşıyoruz" dedi.

ÖNCEKİ HABER

Vali Şarman'a cezaevi yolu

SONRAKİ HABER

Geçim yolu ölüm yolu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...