21 Mayıs 2004 21:00

RESSAM Tevfik Fikret

Yaşadığı son kış mevsiminde, Tevfik Fikret, gençlerle bir dergi çıkartmayı düşünmüş, "Öyle bir dergi ki," diyormuş, "Rehber kalmış, zorba kuvvetlere boyun eğmiş gençlere yol göstersin.

Paylaş
Yaşadığı son kış mevsiminde, Tevfik Fikret, gençlerle bir dergi çıkartmayı düşünmüş, "Öyle bir dergi ki," diyormuş, "Rehber kalmış, zorba kuvvetlere boyun eğmiş gençlere yol göstersin. Burası, Aşiyan, benim değil, gerçek yolda savaşacak temiz, cesur, yiğit gençlerdir. Gelsinler, burada çalışsınlar. Ben onların sobalarını yakayım, çaylarını getireyim. Onlara baktıkça sevineyim, belki o vakit kuvvet bulur, tazeleşirim. Çünkü artık tükendim… Ama acaba efendilerimiz böyle bir dergiyi yaşatırlar mı? Yaşatmak ne demek… Onlar yaptıkları hatalar yüzünden o kadar çürümüşlerdir ki, bugün ancak sizin, benim bir araya gelip de sesimizi çıkarmayışımızdan kuvvet buluyorlar. Onları bizim kokumuz yaşatıyor. Biz biraz kendimizi gösterelim, bakın nasıl sinerler, düşerler." (Bugünün diliyle Tevfik Fikret/A.Kadir/1970) 90 yıl önce söylemiş bunu T. Fikret. 1908'de de, o günün gençlerine adadığı "Gelecek günler başlıklı şiirinde şöyle diyor: "Gelecek günler senin/taptaze günler, Aydınlık günler,/zaten ne var, ne yok senin değil mi ki?/Ey, umudun ak yüzü,/aynan karşında, bak işte:/ Sabahlı bir gök, lekesiz, süt gibi/ titreyen kucağını açmış seni bekler/ haydi durma, davran!...Yukarıda ne demiştim sana, 'gelecek günler senin' demiştim/ alkışlamıştın beni./ Hayır, her şey senin değil,/ gelecek günler emanettir sana, oğlum,/ varımız yoğumuzu emanet sana./ Bir gün senden de hesap sorar ilerisi./ Sen şimdi nasıl gözünü dört açmışsan düne,/ ilerisi de öyle bakacak sana, kuşkuyla./ Ara sıra getir aklına şunu:/ Kimsin sen, nesin?(…) Bugün artık durmak yok,/ uğraş, didin, düşün/ ara, bul, atıl, bağır,/ durma oğlum, durma koş./ Dök bu toprağa alın terini" (age) Tevfik Fikret, yemek yemeyi çok severmiş. Sofraların en neşeli insanı oymuş. Taklitler yaparmış, sesi de çok güzel olduğu için şarkı da söylermiş. Evet, yemeyi çok severmiş, ama çalışırken gözü yemek falan görmezmiş. "Yemek zamanı, haydi buyurun yemeğe, derlermiş. Şimdi geliyorum der, yine işine dalarmış ya resim yapmaya ya da şiir yazmaya. Yemek soğurmuş, bir daha ısıtılırmış, tekrar çağırırlarmış. Bu işin tadı daha güzel der, yine işine dalarmış. Böylece on, on iki saat aç kaldığı olurmuş."(age) Tevfik Fikret'in ressamlığı pek bilinmez, şiirleri kadar. Zaten T. Fikret de, resimlerini "Çocuk oyuncağı" olarak adlandırırmış. Şiirleri büyük yankı uyandırdığı halde resimleri üzerinde pek kimse durmamış. Oysa bu işi bilenlerin söylediğine göre, kötü resimler de değilmiş onlar. Tablolarının yapmacıktan uzak olduğunu söyleyenler, tüm resimlerinde ışığın noksan olduğunu belirtirken, Tevfik Fikret'e de bir yerde hak verirler: "Çünkü yaşadığı devirde en az bulunan şey ışık'tı.." Tevfik Fikret, dönemin en güçlü dergisi, Türk dergiciliğinin öncüsü Servet-i Fünun'a girer. Tüm yazı ve düzelti işlerini üzerine alır. 7 Şubat 1896'da onun yönetimindeki ilk Servet-i Fünun (256.sayı) çıkar. Dergi her şeyiyle onun omzundaydı. Hatta resimlerin de bir bölümünü kendisi çizdi. Kapaklar, romanlardaki tabloların bir bölümünü o yapmış, çini mürekkebiyle. Tevfik Fikret'in dostlarından Ord. Prof. İsmail Hikmet Ertaylan şöyle diyor: "Tanışmamıza da benim, resme olan ilgim neden oldu. Sonradan yakınları arasına girdim. O, anlatılması mümkün olmayan harikulade bir adamdı. Ona karşı hayranlığım bir ibadet derecesindeydi. Aşiyan'da kaldığım zamanlarda, resim yapmaya birlikte çıkardık. Boyaları, fırçaları, palet ve tuvalleri aldık mı ya Hisar'daki şehitliğe ya da Baltalimanı'na kadar uzanırdık. Boğaz'ın ya da Göksu'nun en güzel göründüğü yerden resmini yapmaya başlardık. Portre ve manzara resimlerini daima tercih ederdi. Sulu boya, pastel dışında genellikle yağlıboya çalışırdı. Bir tabloya başlarken yalnız sujenin üzerinde durur, çevresini tümüyle unuturdu. Deniz yosunu yeşilini severdi. Tablolarında bu renge çoğunlukla rastlanır. (…) Esaslı olarak resimle ilgili bir ders almış, araştırma yapmamıştı. İstidadını kendi geliştirmişti. Şiirlerinden bazılarını da bizzat resimlemişti. Örneğin Rebab-ı Şikeste'deki Zerrişte şiirinin sonradan bir tablosunu da yapmıştı. Nejadı Ekrem de öyle…" (Şair Tevfik Fikret'in başka yönü daha vardı: Ressam Tevfik Fikret, Turgut Etingü, Hayat, 1961) Ressamlığı dışında, bir yerde mimar da sayılabilirdi, Tevfik Fikret. Çünkü Aşiyan, kendi eseriymiş. "Bolayır'daki Namık Kemal'in ilk türbesi, o insanı hayret ve hayranlık içerisinde bıraktıran mermer işlemecilik, tamamen Fikret'in çizdiği ve detaylandırdığı bir eserdi…"(age) Çok yönlü bir sanatçıymış Tevfik Fikret. Ya dönemimizde yaşasaydı, örneğin Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar'la yan yana görebilir miydik, dinleyebilir miydik, bilemiyorum. Sesinin de çok güzel olduğu, şarkı da söylediği için şu anda bu geldi aklıma.

ÖNCEKİ HABER

Moğollar'ın diyecek sözü var!

SONRAKİ HABER

PİRAMOS İLE TİSBE
   Karadutun öyküsü....

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...