07 Mayıs 2004 21:00

Kendine aşık narkosis

Eho (Ekho) -dilimizdeki adıyla "Yankı" - kırlarda, dağlarda yalnız başına gezip tozan, gönlünce şarkılar söyleyen güzel bir perikızıydı.

Paylaş
Eho (Ekho) -dilimizdeki adıyla "Yankı" - kırlarda, dağlarda yalnız başına gezip tozan, gönlünce şarkılar söyleyen güzel bir perikızıydı. Ama baştanrı Zeus'un yeryüzündeki kaçamak aşk serüvenlerine yardımcı olduğu için, Zeus'un kıskanç karısı Hera'nın hışmına uğradı: Hera, bu perikızı Eho'nun dilini keserek onu cezalandırdı. O yüzden zavallı Eho, artık şarkı söyleyemez olmuş ve ancak karşısında konuşan birinin son sözcüğünü tekrarlayabilen bir çeşit "yankı"ya dönüşmüştü. Üstelik cezası bu kadarla da kalmamıştı: Hera, onun aşktan yana başının gülmemesi gibi çok ağır bir ceza daha eklemişti yazgısına. Aslında da bu güzel perikızı, öyle önüne gelene, hattâ tanrılara bile yüz vermez; gönül kapılarını açmazdı… Ne var ki tanrıça Hera'nın çizdiği karayazgı yüzünden olacak, bir gün dağlarda geyik peşinde iz süren Narkisos adlı, çok yakışıklı bir avcıyla karşılaştı. Görür görmez de ona tutuldu. Gene yazgının bir cilvesi olarak, Narkisos da, aşktan kaçan, kimselere yüz gönül vermeyen bencil biriydi.

Karşılıksız aşk Zavallı perikızı Eho; ne zaman bu delikanlının önüne çıksa, onun yol değiştirip kaçtığını görüyordu. Birgün önünü kesip zorla kollarına aldığı bu bencil delikanlı, gene bir yolunu bulup kendini kurtardı; koşar adım kayıplara karıştı. Bu yüzden, birkaç ay gibi bir süre içinde, tek başına dağlarda bayırlarda yana yana dolaşıp duran, bu karşılıksız aşkı yüzünden eriyip giden perikızının ruhu, göklere uçtu; yalnızca, nereden gelirse gelsin, bir ses ya da söz duyduğunda, ancak iniltilerle son sözcüğü aynen yineleyebilen bir "yankı" olarak kaldı yeryüzünde… Bu trajik serüvenden sonra Eho'ya acıyan aşk tanrıçası Afrodit; onu bu felâkete sürükleyen Narkisos'u cezalandırmaya karar verdi. Her türlü aşka karşı gönül bahçesini kapatmış olan bu taş gönüllü delikanlının içine, en yakıp kavurucu ateşler yakan bir aşk kıvılcımı gönderdi Afrodit. Tanrıçanın saldığı bu kıvılcım, kısa sürede gitgide yalazlanan ateşlere dönüştü Narkisos'un gönlünde. Sonra da bu bencil avcı; nedenini bilmeden, birdenbire av izi sürmekten, dağ bayır koşuşturmaktan, kendisine rahat vermeyen perikızlarından bıkıp usandığını hissetti. İçinde muhatabı olmayan bir aşkla yanıp tutuşuyordu artık. Durmadan susuyor, çeşmeler susuzluğunu kandırmıyordu. Birgün artık yürüyemeyecek kadar yorulduğunu, hiç kanmayacakmışçasına susadığını hissetti. Serin, günlük güneşlik bir mayıs öğlesinde, söğütlerin gölgelediği bir pınar; bu pınarın göllendirdiği, çimenler içinde bir su birikintisi çıktı karşısına. Narkisos saldırırcasına pınardan su içmeye başladı, ama içtikçe susuzluğu daha da artıyordu. Durmadan da boğazı kuruyordu. Bir ara çimenlerin üstünde pırıl pırıl göllenmiş su birikintisinde kendi aksini gördü. Birdenbire de içinde yanan aşkının bu hayalet olduğunu anladı; çarpıldı. Gözlerini bir türlü sudaki görüntüden ayıramaz oldu artık. Ama bu görüntünün neyin nesi olduğunu da bilmiyordu; bir yandan da onu yakalamak, kollarına alabilmek için durmadan ellerini suya daldırıyordu. Arada bir, karşısındaki hayaline birşeyler söylüyor, kendi kendine coşuyordu. Sudaki görüntü de aynı şeyleri yapıyordu haliyle…Sonunda Narkisos, başına gelenleri anladı; anlatılamayacak ölçüde büyük bir hüzne kapıldı. "Tutuşturan da ben, yanan da ben. Kendime olan aşkımla yanıyorum!.." diye mırıldandı acı acı. Artık sevgilisine kavuşamayacağını iyice duyumsayan Narkisos; içinde durmadan yalazlanan bu tuhaf aşkın ateşiyle öleceğini anladı. Gözlerini sudaki görüntüsünden de ayıramıyordu bir türlü. Bütün gücünü toparlayarak sudaki hayaline, "Elveda!" diye bir çığlık atabildi sonunda. Bunun üzerine dağlardan bayırlardan "el-ve-da!..." diye inleyerek bir yankı verdi talihsiz Eho…

Perikızlarının ağıdı Bu yankı üzerine perikızları pınara doğru koşuştular. Arkadaşları Eho'ya hiç yüz vermemiş Narkisos'a gene de çok acıdılar. Yaktıkları içler acısı ağıtlarla dövündüler. Saçlarını kesip onun yattığı yere koydular. Sonra da ölüsünü yakmak için ormana, odun çırpı toplamaya gittiler. Perikızları kucaklarında odunlarla döndüklerinde, Narkisos'un ölüsünü bulamadılar. Ama onun yattığı yerde, beyaz yapraklar arasında sarı göbekli bir çiçek gördüler… Perikızları bu çiçeğe çok iyi baktılar. Çiçeğin tohumları olgunlaşınca da, Narkisos'un külleri niyetine, bu tohumları suların göllendiği yerlere saçtılar. Aşk yangınından türeyen bu yeni cins çiçeğe de onun adını verdiler. İşte onun için sarı göbekli bu "nergis" çiçeğini, su kenarlarında, hep sulardaki hayalini seyrederken görürüz…

ÖNCEKİ HABER

Kadın milletini anlamayanlara!

SONRAKİ HABER

Nisan mayıs ayları oynar gönül yayları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...