30 Nisan 2004 21:00

1 Mayıs'ta, mesela eski Sofya'da...

Bir zamanlar Sofya'da görkemli kutlamalar olurdu. 1 Mayıs'lar, 9 Eylül'ler ya da Spartakiyat finalleri... Şimdi nasıl oluyor bu kutlamalar ya da oluyor mu? Bilmiyorum.

Paylaş
Bir zamanlar Sofya'da görkemli kutlamalar olurdu. 1 Mayıs'lar, 9 Eylül'ler ya da Spartakiyat finalleri... Şimdi nasıl oluyor bu kutlamalar ya da oluyor mu? Bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. O hoş, o anlamlı anıların güzelliğini yaşamak da bir başka oluyor... Bulgaristan'a, Halk Cumhuriyeti günlerinde çok sık gittim. O yıllarda vize şarttı. Ama ben vizesiz de gittim. Sınırda almazdı, gümrük polisleri ama bir telefonla kapı açılırdı. Pasaportum daima yanımdaydı. Süresini uzatmak bir sorun olmazdı, şimdiki gibi. Devlet, vatandaşına güvenirdi. Şimdi öyle mi ya! Pasaport almak ya da süresini uzatmak için neredeyse ananızın ayakkabı numarasını soruyorlar. Devlet, vatandaşına saygı gösterirse, vatandaş da ona aynı şekilde karşılık verir. Ve devlet insanlarına inanırsa, insanlar da ona inanır. Bugünkü Türkiye fotoğrafı, devletin ne durumda olduğunu açıkça göstermiyor mu? Neyse...

Ver elini Sofya Bir gece önce karar vermiştim, Bulgaristan'a gitmeye. O gün yayınevine geldim. Sabahtan tren biletimi almıştım. Yayınevinde biraz zaman geçirdim. Ver elini Sofya... 14-18 saat sürüyordu yolculuk. Bulgar dostlarım ilk sıralarda şaşırırdı, niçin uçakla gitmediğime. Sonra öğrendiler uçaktan, yükseklikten korktuğum için binmediğimi. Oysa pırpırından jetlere dek birçok uçağa binmiştim, en tehlikeli teleferiklerle dağlara çıkmıştım, en yüksek binalara, kulelere çıkmıştım, ama korkuyordum. Sofya'dakilere sürpriz oldu, benim gelişim. Hemen Rila Oteli'ne yerleştirdiler. Ben de, telefon beleş ya, Sofya'da ne denli tanıdığım varsa aradım. Hepsi, İstanbul'dan aradığımı sanıyorlardı. Sonra da niçin geldiğimi soruyorlardı. Tümüne de yanıtım tekti: "1 Mayıs törenlerini izlemeye geldim." Yemeği yedikten sonra, Sofya'yı, özellikle törenin yapılacağı alanı, caddeyi gezmeye başladım. 1 Mayıs bir gün sonraydı. Ekim Devrimi ya da 9 Eylül törenlerindeki gibi hazırlanmışlardı. Hemen hemen aynı resimler, aynı kızıl bayraklar. Ekim Devrimi kutlamalarında da, 9 Eylül ya da 1 Mayıs kutlamalarında da her şey aynıydı. Sofya'daki üç görkemli şenliği de gören belki tek TC yurttaşı bendim. Şimdi tatlı bir anı oldu hepsi. Ama açık söyleyeyim, Bulgarlara çok kızıyorum. O görkemli gösterilerde, yüzlerinden mutluluk akan Bulgarlar birden ucuz oyunlara geldiler. Şimdi herhalde bizim ünlü şarkımızı mırıldanıyorlardır: "Kendim ettim, kendim buldum/ Gül gibi sararıp soldum..."

1 Mayıs, mozolenin önü Üç şenlikte de, Ekim Devrimi, 9 Eylül ve 1 Mayıs kutlamalarında erkenden gittim yerime. Sağ arkamda Georgi Dimitrov'un mozolesi vardı. Onun karşısında, sanırım Devlet Kitaplığı'ydı adı, büyük bir yapı vardı. Sol tarafta, ilerde, Devlet Konseyi'nin, Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin binası, sol arka tarafta da Merkez Bankası. (O zamanlar 1 dolar 90 stotinkaydı, yani 0.90 leva. Ya bugün? Bulgarlar onur duyuyorlar mı acaba bugünleriyle?) Habora Yayınevi'nin yazarlarından Todor Jivkov (Bu da ayrı bir yazı konusu olacak denli ilginçtir, bence) mozolenin önüne geldi, arkadaşlarıyla birlikte. Politbüro ve BKP ileri gelenleri de oradaydı. Tören başladı, onlar gelince. Doğal olarak ilk geçenler, bizim "Yaşa-varol Harbiye"nin Bulgaristan versiyonuydu. Doğal karşıladım bunu. Çünkü kapitalist olsun, komünist olsun, IMF-ABD uydusu olsun tüm ülkelerde, önce güçlüler kendini gösterirdi. Sonra gençler geçti, üniversiteliler, liseliler ve emekçi gençlik. Pırıl pırıl, zımba gibi bir gençlik. Ve hepsinden önemlisi inanmış bir gençlik. Marka meraklısı değillerdi ya da inandıkları düşüncelerle ilgili markaların peşinde değillerdi. Kızıl bayraklar sallanıyordu her yerde. Yüzlerce, binlerce kızıl bayrak. Ortalık dalgalanan bir "kırmızı deniz" gibiydi. Gençlerin arkasından fabrika işçileri geçti. Sert yüzlü gençler, orta yaşlı erkekler, kadınlar. Onların hemen arkasından da tarım işçileri geçti, güleç yüzlü, sanki ineği yeni sağmışlar da, hemen törenlere koşmuşlar gibi. Tüm Bulgaristan'da bir şey dikkatimi çekmişti: Fabrika işçileriyle ilgili resimlerde, heykellerde işçiler sert hatlarla veriliyordu. Buna karşılık kırsal kesimin işçileri, yani köylüler gülümseyen yüzlerle ortaya çıkıyordu, resimlerde, heykellerde. Hatta kucaklarında genellikle bir kuzu filan bulunuyordu. Bunu, bir yemekte Politbüro üyesi ve Todor Jivkov'un yardımcısı Milko Balev'e sordum. Yanıtlayamadı. "En iyisi," dedi, "Siz bunun nedenini Ressamlar Sendikası'ndan öğrenin." Ben de üşenmedim, sendikaya gittim. Hatta heykeltraşların sendikasına da. Ama öğrenemedim... Pionerler geçmeye başlayınca ortalık inledi. Hani bizim müsamerelerde ana-babalar coşkuyla alkışlar ya çocuklarını, Bulgarlar da öylesine alkışlıyorlardı Pionerleri. Cıvıl cıvıldı çocuklar. Belki inanmazsınız, gözlerim dolu dolu oldu. Yanımda bir Bulgar Türkü vardı, "Ağlıyorsun Habora yoldaş," dedi. Vallahi ağlamıyordum, ama dokunuyordu bana, "Niçin kendi çocuklarımı böyle bir şenlikte izleme şansına sahip olamadım" diye.

Halk geçti... Çocuklardan sonra halk geçti, hani o "Halk" var ya, işte o geçti. Ne bir düzen, ne tek koldan sıra, hiçbiri yoktu. Kol kola, omuz omuza. Jivkov'a en içten selamlarını gönderiyorlardı, ellerini sallayarak. Döndüm, yazarım Jivkov'a baktım, çünkü birkaç metre ötemdeydi. Işıl ışıldı gözleri. Öylesine yürekten alkışlıyordu ki halkını. Neredeyse mozolenin önünden inip, o insanların arasına karışacaktı. Bir şeye daha dikkat ettim, Todor Jivkov'un yanında tek bir koruma, polis falan yoktu. Çünkü o platform ve çevresinde bulunan tüm kişilerin kimler olduğunu arkadaşımdan öğrenmiştim. 1 Mayıs, Ekim Devrimi ve 9 Eylül törenleri, üç aşağı-beş yukarı birbirine benziyordu. Üçü de bir simgeydi Bulgaristan için. Halk da inanıyordu, yöneticiler de... Ya bugün?.. Ne acı...

ÖNCEKİ HABER

'Mayıs ayların gülüdür'

SONRAKİ HABER

6 MAYIS'TA Dolmabahçe'ye...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...