23 Nisan 2004 22:00
Boğaz'da bir aşk hikâyesi
Anlatacağımız bu öyküyü, İstanbul Boğaz'ındaki Kızkulesi'yle ilişkilendiren yazarlar varsa da; gerçekte bu öyküdeki olaylar Çanakkale Boğazı'nda geçer. Çanakkale Boğazı'nın en dar yeri olan Naraburnu'nun Anadolu yakasında kalan yerde, eskiden Abidos denen bir kent vardı. Tam karşı yakada da Sestos adlı bir kent... İşte bu kentte, güzellik tanrıçası Afrodit adına yapılmış tapınaktaki güvercinlerin bakımından sorumlu, Hero adında güzeller güzeli bakir bir rahibe yaşıyordu.
Leandros, Hera'yı görünce Her yıl Sestos'ta, Afrodit'in çok genç yaşta ölen Adonis adlı sevgilisinin anısına şenlikler düzenleniyordu. Bu bayram dolayısıyla genç kızlar tepeden tırnağa bahar renkleriyle giyinir kuşanırlardı. İlkbaharın cömertçe sunduğu en çarpıcı çiçeklerle, dallarla gençkızlar, çelenkler yapar; bunları boyunlarına başlarına takar takıştırırlardı...Bu şenliklerde genç kızlar, genç oğlanlarla tanışırlar, birbirleriyle ilişkiler kurarlardı.. Abidos kentinde yaşayan Leandros adlı bir kral oğlu işte bu bahar şenliklerine katılmak için ilk kez, karşı yakadaki Sestos kentine gitti. Başına defne dalından bir çelenk takmış, yanına da Afrodit tapınağına konmak üzere bir güvercin yuvası almıştı armağan olarak. Tapınağın avlusunda, beyaz ve pembelerle giyinip kuşanmış güzel rahibe Hero ile karşılaştı. Karşısında bütün beyazların bile kapkara göründüğü Hero önünde Leandros, bir anda çarpılır gibi oldu. Aynı gün içinde bir karasevda oluştu delikanlının sevecen gönlünde...Genç rahibe de, ne kadar saklamaya çalışırsa çalışsın, bastıramadığı bir tutkuyla bağlandı delikanlıya...Ne var ki iki sevgilinin birleşmelerini önleyen bir engel vardı: Bir söylentiye göre kızın ailesi hem çok zengin hem çok bıçkın cistenmiş ve kızlarının evlenmesini istemiyorlarmış. O yüzden onu böyle bir tapınağa kapatmışlar. Her ne ise, kesin olan şey de şu ki, evlenmeleri engellenen iki genç aralarında bir buluşma yöntemi üzerinde anlaştılar. Rahibe Hero; Boğaz'ın suları karanlıklara gömüldüğünde, elindeki bir meşaleyi tapınağın kulesinden eliyle sallayacaktı. İşte karanlığın basıp yalnızca sevenlerin ışık sesini bile kulaklarıyla işitebilecek ölçüde duyganlaştığı o saatlerde Leandros; karşı sahilden kendisine "gel!" diyen bir meşale beklemeye başladı. Nihayet bir akşam, ta ötelerde, Boğaz'ın yıldızlarına benzemeyen küçücük bir ışık topunun deniz ufkunda kıpırdadığını görür gibi oldu...Işığı iyice görebilmek için Leandros gözlerini birkaç kez ovaladı. Hemen ardından, seven gönüllerin katışıksız inancıyla kendini apar topar Boğaz'ın sularına vurdu...Bir taraftan kulaç kulaç karşı sahile yolalırken, denizin serin suları, gönlündeki ve bedenindeki ateşi daha da yalazlandırıyordu. Boğaz'ın göklerindeki yarımay ona kılavuzluk ederken, karşı sahildeki ışık topu gitgide daha da büyüyüp belirginleşiyor; ağır ağır sallanması daha bir netlikle seçilebiliyordu. Meşaleyi sallayan ve aşkla yanan Hero da, sevgisinin keskinleştirdiği gözleriyle, kendisine doğru kulaç vuran yakamozlar içindeki sevgilisini, gitgide daha belirgin bir şekilde kendisine doğru geldiğini görebiliyordu...Sonunda Leandros, Hero'nun meşalesinin sallandığı tapınağa ulaştı; oradan da doğruca kulenin tepesine tırmandı. Aylar önce ilk kez, pembe ve beyazlar içindeyken tapınakta gördüğü bu güzel sevgilisi, şimdi bir bahar gecesinin gümüş ve altın pırıltılarına kesilmiş gibiydi.
İlk gece Birlikte geçirdikleri ilk gecenin nasıl bunca çarçabuk geçiverdiğini bile anlayamayan iki aşık; güneş tanrısının suları aydınlatmasından az önce birbirlerinden zorla ayrılıyordu. Sonra da Leandros yeniden karşı sahile doğru, Boğaz'ı yeniden kulaçlamaya başlıyordu. Bu buluşmalar hep aynı heyecan içinde, bütün bahar, bütün yaz boyunca, gittikçe yalazlanan bir tutkuyla sürüp gitti. Artık sonbahar da çoktan gelip çatmıştı... Derken kış da yaklaşmıştı...Sert rüzgârlar Boğaz'ın sularını yalamaya, giderek dövmeye başladı. Bir süre sonra da, insan kulaçlarının altedemeyeceği acımasız dalgaların, denizin buz kesen sularında sık sık uyanıp delilenmesine gelmişti sıra...Leandros'un gene zorlukla Boğaz'ı kulaçlayıp geldiği bir akşam Hero; poyrazların dinmesini beklemenin ve bu kaçak buluşmalara bir ara vermenin iyi olacağın söyledi sevgilisine. "Seni yitirmek istemiyorum. Bir süre görüşmeyelim!" diye yalvar yakar oldu sevgilisine...Leandros da sevgilisinin denizdeki azgın dalgalar konusundaki kuşkularına, korkularına hak verdi. Ne var ki daha ayrılıklarının ilk gününden itibaren her akşam gene sahile gelmeye başladı Abidos'lu delikanlı. Sahile her gelişinde Leandros; sert rüzgârların estiği denizin ötelerinde bir sarkaç gibi sallanacak Hero'nun ışık topunu, uzun aylar boyu göremeyeceğini bile bile, aşkının uyandırdığı gizli bir dürtüyle, kendisine "denize açıl!" komutunu verecek herhangi bir işâret bekler gibiydi. Hero da, gene her akşam tapınağın kulesine elinde daha ateşlenmemiş meşalesiyle çıkıyor ve hem denizi hem de kulaklarını döven rüzgârların sarmalında, sevgilisi Leandro'nun Boğaz'ı geçip kendisine gelmesini istiyordu için için...Böylesine düşlere dalıp gittiği ve nasıl geçtiğini anlamadığı saatlerden sonra, kendisini aramaya gelen kölesi yaşlı kadının uyarısıyla, tapınaktaki soğuk odasına dönüyordu. Ama bir akşam, karşı kıyıdaki sevgilisinin yokluğu yüzünden içini öylesine ani bir hasret kasırgası sardı ki, elinde olmadan, bilinçsizce meşalesini ateşledi ve sallamaya başladı... Birbirlerini içten seven gönüllerin, zamandaş olarak aynı tutkularla ve düşlerle yaşadıkları bilinen bir gerçektir. İşte karşı sahildeki Leandros da, zaten aynı anda, meşaleyi bile beklemeksizin karşı sahile doğru nerdeyse kulaç vurmak üzereydi. Ama bir anda, ufukta belli belirsiz bir ışık topu sallanmaya başladı. Artık Boğaz'ı bütün hırçınlığıyla döven rüzgârları duymaz oluvermişti. Kendini apar topar sulara atan Leandros, bir süre ilerledikten sonra, gittikçe kuduran dalgalar arasında gücünü yitirmeye başladı. Ama bütün umarsızlığına karşın, nereye gittiğini bile bilmeden, dalgalarla uzun uzun boğuşaraktan, kendince bir süre yol aldı...Sevgilisi Hero'ya kavuştuğu ilk gece, kendisine kılavuzluk eden ay ve yıldızlar; artık ağır, koyu ve kurşundan bulutların altına gizlenmişti.
Hera'nın Vicdan azabı Güneş tanrısı ilk ışıklarıyla dünyayı ağartırken, sahile inen Hero; kumların üstünde, sevgilisi Leandros'un yer yer mor ve karaya kesmiş bedeniyle karşılaştı... Sözünü tutamayıp meşalesini ateşleyerek sevgilisini böylesi bir trajik yazgıya sürüklemiş olmanın bağışlanamaz azabıyla, koşar adım kuleye tırmandı. Sonra hiç beklemeden, kulenin tepesinden, sevgilisinin yattığı sahile doğru uzanan boşluğa kendini bırakıverdi. Bu aşk hikâyesini binyıllar öncesinden beri, birçok ozan, yazılarına ve şiirlerine konu edinmiştir. Homeros'tan önce yaşayan ve bu konuyu ilk ele alan ozan, Eflatun'un çok beğendiği Musayos'tur. Ondan yüzyıllar sonra; Vergilius, Ovidius, Schiller ve Byron vb. gibi ozanlar da aynı temayı işlemişlerdir. Hattâ İngiliz ozan Byron, bu aşkın yaşandığı Narburnu'na gelmiş ve bu dar boğazı yüzerek geçmiştir. Kısacası tarih boyunca, insanlığın yüzkarası olan nice iğrenç savaşların işgalci ve sömürgeci orduları, bu Boğaz'ın iki yakası arasında aralıksız gidip gelmişlerdir. Ne var ki, bütün bu savaşlar; her insanın gizli iç köşelerindeki biryerlerinde, bizleri hep barışa ve güzelliğe çağıran ve uzak bir ışık topu gibi, bir kıtadan öteki kıtaya doğru yanıp sönen bu aşk hikâyesini unutturamamıştır...
Leandros, Hera'yı görünce Her yıl Sestos'ta, Afrodit'in çok genç yaşta ölen Adonis adlı sevgilisinin anısına şenlikler düzenleniyordu. Bu bayram dolayısıyla genç kızlar tepeden tırnağa bahar renkleriyle giyinir kuşanırlardı. İlkbaharın cömertçe sunduğu en çarpıcı çiçeklerle, dallarla gençkızlar, çelenkler yapar; bunları boyunlarına başlarına takar takıştırırlardı...Bu şenliklerde genç kızlar, genç oğlanlarla tanışırlar, birbirleriyle ilişkiler kurarlardı.. Abidos kentinde yaşayan Leandros adlı bir kral oğlu işte bu bahar şenliklerine katılmak için ilk kez, karşı yakadaki Sestos kentine gitti. Başına defne dalından bir çelenk takmış, yanına da Afrodit tapınağına konmak üzere bir güvercin yuvası almıştı armağan olarak. Tapınağın avlusunda, beyaz ve pembelerle giyinip kuşanmış güzel rahibe Hero ile karşılaştı. Karşısında bütün beyazların bile kapkara göründüğü Hero önünde Leandros, bir anda çarpılır gibi oldu. Aynı gün içinde bir karasevda oluştu delikanlının sevecen gönlünde...Genç rahibe de, ne kadar saklamaya çalışırsa çalışsın, bastıramadığı bir tutkuyla bağlandı delikanlıya...Ne var ki iki sevgilinin birleşmelerini önleyen bir engel vardı: Bir söylentiye göre kızın ailesi hem çok zengin hem çok bıçkın cistenmiş ve kızlarının evlenmesini istemiyorlarmış. O yüzden onu böyle bir tapınağa kapatmışlar. Her ne ise, kesin olan şey de şu ki, evlenmeleri engellenen iki genç aralarında bir buluşma yöntemi üzerinde anlaştılar. Rahibe Hero; Boğaz'ın suları karanlıklara gömüldüğünde, elindeki bir meşaleyi tapınağın kulesinden eliyle sallayacaktı. İşte karanlığın basıp yalnızca sevenlerin ışık sesini bile kulaklarıyla işitebilecek ölçüde duyganlaştığı o saatlerde Leandros; karşı sahilden kendisine "gel!" diyen bir meşale beklemeye başladı. Nihayet bir akşam, ta ötelerde, Boğaz'ın yıldızlarına benzemeyen küçücük bir ışık topunun deniz ufkunda kıpırdadığını görür gibi oldu...Işığı iyice görebilmek için Leandros gözlerini birkaç kez ovaladı. Hemen ardından, seven gönüllerin katışıksız inancıyla kendini apar topar Boğaz'ın sularına vurdu...Bir taraftan kulaç kulaç karşı sahile yolalırken, denizin serin suları, gönlündeki ve bedenindeki ateşi daha da yalazlandırıyordu. Boğaz'ın göklerindeki yarımay ona kılavuzluk ederken, karşı sahildeki ışık topu gitgide daha da büyüyüp belirginleşiyor; ağır ağır sallanması daha bir netlikle seçilebiliyordu. Meşaleyi sallayan ve aşkla yanan Hero da, sevgisinin keskinleştirdiği gözleriyle, kendisine doğru kulaç vuran yakamozlar içindeki sevgilisini, gitgide daha belirgin bir şekilde kendisine doğru geldiğini görebiliyordu...Sonunda Leandros, Hero'nun meşalesinin sallandığı tapınağa ulaştı; oradan da doğruca kulenin tepesine tırmandı. Aylar önce ilk kez, pembe ve beyazlar içindeyken tapınakta gördüğü bu güzel sevgilisi, şimdi bir bahar gecesinin gümüş ve altın pırıltılarına kesilmiş gibiydi.
İlk gece Birlikte geçirdikleri ilk gecenin nasıl bunca çarçabuk geçiverdiğini bile anlayamayan iki aşık; güneş tanrısının suları aydınlatmasından az önce birbirlerinden zorla ayrılıyordu. Sonra da Leandros yeniden karşı sahile doğru, Boğaz'ı yeniden kulaçlamaya başlıyordu. Bu buluşmalar hep aynı heyecan içinde, bütün bahar, bütün yaz boyunca, gittikçe yalazlanan bir tutkuyla sürüp gitti. Artık sonbahar da çoktan gelip çatmıştı... Derken kış da yaklaşmıştı...Sert rüzgârlar Boğaz'ın sularını yalamaya, giderek dövmeye başladı. Bir süre sonra da, insan kulaçlarının altedemeyeceği acımasız dalgaların, denizin buz kesen sularında sık sık uyanıp delilenmesine gelmişti sıra...Leandros'un gene zorlukla Boğaz'ı kulaçlayıp geldiği bir akşam Hero; poyrazların dinmesini beklemenin ve bu kaçak buluşmalara bir ara vermenin iyi olacağın söyledi sevgilisine. "Seni yitirmek istemiyorum. Bir süre görüşmeyelim!" diye yalvar yakar oldu sevgilisine...Leandros da sevgilisinin denizdeki azgın dalgalar konusundaki kuşkularına, korkularına hak verdi. Ne var ki daha ayrılıklarının ilk gününden itibaren her akşam gene sahile gelmeye başladı Abidos'lu delikanlı. Sahile her gelişinde Leandros; sert rüzgârların estiği denizin ötelerinde bir sarkaç gibi sallanacak Hero'nun ışık topunu, uzun aylar boyu göremeyeceğini bile bile, aşkının uyandırdığı gizli bir dürtüyle, kendisine "denize açıl!" komutunu verecek herhangi bir işâret bekler gibiydi. Hero da, gene her akşam tapınağın kulesine elinde daha ateşlenmemiş meşalesiyle çıkıyor ve hem denizi hem de kulaklarını döven rüzgârların sarmalında, sevgilisi Leandro'nun Boğaz'ı geçip kendisine gelmesini istiyordu için için...Böylesine düşlere dalıp gittiği ve nasıl geçtiğini anlamadığı saatlerden sonra, kendisini aramaya gelen kölesi yaşlı kadının uyarısıyla, tapınaktaki soğuk odasına dönüyordu. Ama bir akşam, karşı kıyıdaki sevgilisinin yokluğu yüzünden içini öylesine ani bir hasret kasırgası sardı ki, elinde olmadan, bilinçsizce meşalesini ateşledi ve sallamaya başladı... Birbirlerini içten seven gönüllerin, zamandaş olarak aynı tutkularla ve düşlerle yaşadıkları bilinen bir gerçektir. İşte karşı sahildeki Leandros da, zaten aynı anda, meşaleyi bile beklemeksizin karşı sahile doğru nerdeyse kulaç vurmak üzereydi. Ama bir anda, ufukta belli belirsiz bir ışık topu sallanmaya başladı. Artık Boğaz'ı bütün hırçınlığıyla döven rüzgârları duymaz oluvermişti. Kendini apar topar sulara atan Leandros, bir süre ilerledikten sonra, gittikçe kuduran dalgalar arasında gücünü yitirmeye başladı. Ama bütün umarsızlığına karşın, nereye gittiğini bile bilmeden, dalgalarla uzun uzun boğuşaraktan, kendince bir süre yol aldı...Sevgilisi Hero'ya kavuştuğu ilk gece, kendisine kılavuzluk eden ay ve yıldızlar; artık ağır, koyu ve kurşundan bulutların altına gizlenmişti.
Hera'nın Vicdan azabı Güneş tanrısı ilk ışıklarıyla dünyayı ağartırken, sahile inen Hero; kumların üstünde, sevgilisi Leandros'un yer yer mor ve karaya kesmiş bedeniyle karşılaştı... Sözünü tutamayıp meşalesini ateşleyerek sevgilisini böylesi bir trajik yazgıya sürüklemiş olmanın bağışlanamaz azabıyla, koşar adım kuleye tırmandı. Sonra hiç beklemeden, kulenin tepesinden, sevgilisinin yattığı sahile doğru uzanan boşluğa kendini bırakıverdi. Bu aşk hikâyesini binyıllar öncesinden beri, birçok ozan, yazılarına ve şiirlerine konu edinmiştir. Homeros'tan önce yaşayan ve bu konuyu ilk ele alan ozan, Eflatun'un çok beğendiği Musayos'tur. Ondan yüzyıllar sonra; Vergilius, Ovidius, Schiller ve Byron vb. gibi ozanlar da aynı temayı işlemişlerdir. Hattâ İngiliz ozan Byron, bu aşkın yaşandığı Narburnu'na gelmiş ve bu dar boğazı yüzerek geçmiştir. Kısacası tarih boyunca, insanlığın yüzkarası olan nice iğrenç savaşların işgalci ve sömürgeci orduları, bu Boğaz'ın iki yakası arasında aralıksız gidip gelmişlerdir. Ne var ki, bütün bu savaşlar; her insanın gizli iç köşelerindeki biryerlerinde, bizleri hep barışa ve güzelliğe çağıran ve uzak bir ışık topu gibi, bir kıtadan öteki kıtaya doğru yanıp sönen bu aşk hikâyesini unutturamamıştır...
Evrensel'i Takip Et