31 Mart 2004 22:00
Adli Tıp'a atamalar siyasi
GÜNÜN YAZILARI
Tedavisi bulunmayan Wernicke Korsakoff hastalarına "iyileşti" raporu vermesi ve coplu tecavüze maruz kalan Fatma Deniz Palattaş ile Nazime Ceren Salmanoğlu'u iki yıl yedi aydır muayene etmemesi üzerinde yapısı yeniden tartışılan Adli Tıp Kurumu'na siyasi atamalar yapılmaya devam ediyor. Adli Tıp Kurumu'na AKP hükümeti döneminde yirmi üçten fazla atama yapıldı.
Ataması yapılan kişiler arasında mesleki yeterliliği ve akademik bilgisi yetersiz olanların bulunduğunu söyleyen Adli Tıp Uzmanları Derneği Başkanı Doç. Dr. Ümit Biçer, "Mesleki deneyimleri bilgisi konusunda hiçbir tartışma yaratmayacak arkadaşlarımız bulunurken böylesi kişilerin tercih edilmesi atamalarda siyasi tasarrufta bulunulduğu kuşkusu yaratmaktadır" dedi. Adli Tıp Kurumu'ndaki atamalardaki tek kriterin 10 yıllık devlet memuru olma zorumluluğu olduğunu dile getiren Biçer, "Yani gümrük muhafaza memurluğunda 8 yıl çalışıp iki yılda Adli Tıp Kurumu'ndan uzmanlığını alırsanız uzman olduğunuzun ertesi günü mevcut yasaya göre ihtisas kurullarında yani tüm tartışmalı dosyaların ele alındığı en üst kurulda görev yapabilirsiniz" diye konuştu. Biçer, ile Adli Tıp Kurumu'nun yapısı üzerine görüştük:
-Adli Tıp'ın önemi ve görev alanını tanımlayabilir misiniz? Adli Tıp Kurumu bilindiği gibi adliyeye yansıyan tıpla ilgili konularda karar veren bir bilirkişilik kurumu. Bilirkişilik hizmeti vermek için oluşturulmuş bu yapı Adalet Bakanlığı'na bağlı çalışıyor. Önemi açısından bakıldığında ise bütün ölüm olaylarının nedenlerinden, bir tecavüz hadisesinin nasıl ve kimler tarafından gerçekleştirildiğine, insan hakları ihlalinden, çek senet düzenlemelerine, yolsuzluk olaylarından, trafik kazalarına kadar çok geniş bir alanı kapsar. Yani kısacası en küçük bir yaralamadan çok büyük bir dolandırıcılık olayına kadar olan her konuda Adli Tıp hayatımıza giren bir disiplin.
- Hayatımıda ve yargı kararları üzerinde bu kadar etkili olan Adli Tıp'ın Adalet Bakanlığı'na bağlı olması hep tartışıla geldi. Evet. Adli Tıp Kurumu'nun bu yapısının değişmesi aslında bütün hükümetlerin seçim dönemlerinde verdikleri sözlerde de var. AKP'nin seçim bildirisine bakıldığında da aslında Adli Tıp Kurumunun 'özerk, bağımsız ve objektif' bir yapıya dönüştürülmesi sözü vardı. Ancak ne oldu? AKP işbaşına gelmesinin ardından AB Uyum Yasaları çerçevesinde Adli Tıp Kurumu Kanunu'nda değişiklikler yapıldı. Ancak bu değişiklikler göstermelik yüzeysel değişikliklerdi ve kurumun mevcut yapılanmasına ilişkin hiçbir önemli katkı sağlamadı. Resmi bilirkişilik yapılanmasıyla ilgili problemleri çözmedi. Atamalar yine Adalet Bakanlığı tarafından yapılıyor ve çalışma ortamları, adli tıp uzmanlarının özlük ve mali konulardaki problemleri hala devam ediyor. Sadece başkan yardımcılı sayısı üçe çıkarıldı 37 olan kurul üyeliği sayısı ise 63'e çıkarıldı. Bunun haricinde herhangi birşey yapılmadı.
- Adli Tıp Kurumu'nun yapısı neden değiştirilmiyor ya da değiştirilmek istenmiyor? Çünkü iktidar kendisinin elinde böyle bir mekanizmanın bulunmasını ister. Bu değişmediği müddetçe yani Adalet Bakanlığı kendisine bağlı resmi bilirkişi olarak Adli Tıp kurumundan yararlandığında, özellikle de devlet ile bireyin karşı karşıya geldiği olaylarda öncelikle varoluş açısından yargıda soru işaretleri uyandırmaya devam edecektir.
- Atamaların Bakanlık aracılığı ile yapılması kadrolaşmanın da önünü açmakta. Şu andaki durum nedir? Her siyasi iktidar Adli Tıp Kurumu'na kendi başkanını ve kendi yöneticilerini atıyor. AKP'nin iktidara gelmesinin ardından da benzer şeyler yaşandı. Eski kurum başkanı istifa etti ya da istifaya zorlandı. Yeni bir başkan ataması yapıldı. Kurumda daha önce var olan başkan yardımcısı görevinden alınarak ihtisas kurulu üyeliğine getirildi. Zaten yeni Adli Tıp Kanunu ile başkan yardımcılıkları üçe çıkarılmıştı. İki başkan yardımcısının ataması hemen yapıldı. Yine yeni Adli Tıp Kanunu ile 37 olan kurul üyelerinin sayısı 63'e çıkarıldı ve 20 kurul üyesinin ataması AKP hükümeti tarafından derhal yapıldı. Onun yanı sıra şube müdürlüklerinde görev yapan adli tıp uzmanlarından 7'sinin yeri değiştirildi. Bu yer değiştirmeler kimisi için sürgün kimisi için ise cezalandırma anlamına gelecek nitelikte. Bu süreçte kurumda görev yapan ve akademik ünvanı bulunan adli tıp uzmanları şu ya da bu nedenle birer birer istifa ettiler. Şu ana kadar altı kişi istifa etti.
- Bu durum güveni de zedelemiyor mu? Zedelemekte. Ancak öncelikle şunu söylemek istiyorum. Adli Tıp Kurumu Yargıtay içhatlarına göre son görüş alınması gereken resmi bilirkişilik kurumu. Ancak uygulamaya bakıldığında Yargıtay'ın Adli Tıp Kurumu'ndan herhangi bir görüş alınmadığı taktirde mahkemenin kararını kabul etmediği görülmekte. Dolayısıyla Adli Tıp Kurumu'nun çelişkili raporlarla, çelişkili dosyalarla ilgili vereceği kararlar bu açıdan oldukça önemli hale geliyor. Adli Tıp Kurumu'nun yapısı itibariyle de burada görev yapacak kişilerin o alanda en iyi, yani bilimsel kimlikleri olsun, o konudaki mesleki deneyimleri olsun tartışılmayacak kişiler arasından seçilmesi, Adli Tıp Kurumu'na ve beraberinde de yargıya duyulan güveni artıracaktır.
- Bu kapsamda yapılan atamaları değerlendirebilir misiniz? Bugün kurum başkanlığına getirilen Uzman Doktor Kerammettin Kurt bilimsel kimliği ve mesleki deneyimi açısından tartışılamayacak bir kişi demem güç. Çünkü herhangi bir akademik ünvanı bulunmamaktadır. Sonuçta akademik uzman fetişizmi yapmamak gerekir. Belki o alandaki bilgisini akademik formasyondan geçirmemiş olabilir ama Adli Tıp Kurumu aynı zamanda bir eğitim kurumudur ve asistan yetiştirmektedir. Adli Tıp Kurumu, adli bilimler alanında uzman yetiştirmektetir. Bu insanların yetiştirilmesinde en son sözü söyleyecek kişinin başta bulunması olumsuz bir durum ortaya çıkarmaktadır. Başkan yardımcıları içinde aynı durum söz konusudur. Yani şunu söylemek yanlış olmaz. Adli Tıp Kurumu belkide tarihinde akademik ünvanı en az çalışanı bulunduğu dönemi yaşıyor. İhtisas kurullarına yapılan atamalar arasında çok başarılı meslektaşlarımız bulunmakla birlikte iki yıllık adli tıp uzmanları da bulunmakta. Ya da mesleki deneyimleri açısından hala adli tıp kurumunda raportör olarak çalışan kişiler ihtisas kurullarına getirilmiş durumda. Bu ciddi sıkıntılar yaratmakta. Ve mesleki deneyimleri bilgisi konusunda hiçbir tartışma yaratmayacak arkadaşlarımız bulunurken böylesi kişilerin tercih edilmesi atamalarda siyasi tasarrufta bulunulduğu kuşkusu yaratmaktadır. Diğer ihtisas kurullarında çalışmak üzere önerilen arkadaşlarımızdan birinin sol görüşlü olduğu gerekçesi ile atanmadığı kulağımıza gelen başka bir haber.
- İhtisas kurullarında üye olarak çalışmanın kriteri nedir? Adli Tıp Kurumu'ndaki atamalarla ilgili tek bir kriter var. Bu da 10 yıllık devlet memuru olmak zorumluluğudur. Yani 10 yıllık devlet memuru iseniz herhangi bir kurula üye olarak atanabilirsiniz. Bizim baştan beri eleştirdiğimiz nokta budur. Bugün üniversiteler yardımcı doçent ataması yapılırken, uzman olduktan sonra en az 3 yıllık mesleki deneyim aramaktadır. Yardıcı doçent olarak atandığınızda doçentliğe müracat edebilmek için en az beş yıllık uzmanlık şartı aranmakta. Ayrıca bu süre zarfında yaptığı bilimsel çalışmalara, ders anlatmasına ve akedemik toplantılara katılmasına da bakılıyor. Profesör olabilmek için ise bu süre 10-15 yıl olarak görülüyor. Şimdi Adli Tıp Kurumu'nda böyle bir tanımlama yok. Sadece 10 yıllık devlet memurluğu deneyimi aranmakta. Yani gümrük muhafaza memurluğunda 8 yıl çalışıp iki yılda Adli Tıp Kurumu'ndan uzmanlığını alırsanız uzman olduğunuzun ertesi günü mevcut yasaya göre ihtisas kurullarında yani tüm tartışmalı dosyaların ele alındığı en üst kurulda görev yapabilirsiniz. Bu belirsizlik zaman zaman atamalar konusunda sıkıntılı durumlar yaratmakta.
-Adli Tıp'ın önemi ve görev alanını tanımlayabilir misiniz? Adli Tıp Kurumu bilindiği gibi adliyeye yansıyan tıpla ilgili konularda karar veren bir bilirkişilik kurumu. Bilirkişilik hizmeti vermek için oluşturulmuş bu yapı Adalet Bakanlığı'na bağlı çalışıyor. Önemi açısından bakıldığında ise bütün ölüm olaylarının nedenlerinden, bir tecavüz hadisesinin nasıl ve kimler tarafından gerçekleştirildiğine, insan hakları ihlalinden, çek senet düzenlemelerine, yolsuzluk olaylarından, trafik kazalarına kadar çok geniş bir alanı kapsar. Yani kısacası en küçük bir yaralamadan çok büyük bir dolandırıcılık olayına kadar olan her konuda Adli Tıp hayatımıza giren bir disiplin.
- Hayatımıda ve yargı kararları üzerinde bu kadar etkili olan Adli Tıp'ın Adalet Bakanlığı'na bağlı olması hep tartışıla geldi. Evet. Adli Tıp Kurumu'nun bu yapısının değişmesi aslında bütün hükümetlerin seçim dönemlerinde verdikleri sözlerde de var. AKP'nin seçim bildirisine bakıldığında da aslında Adli Tıp Kurumunun 'özerk, bağımsız ve objektif' bir yapıya dönüştürülmesi sözü vardı. Ancak ne oldu? AKP işbaşına gelmesinin ardından AB Uyum Yasaları çerçevesinde Adli Tıp Kurumu Kanunu'nda değişiklikler yapıldı. Ancak bu değişiklikler göstermelik yüzeysel değişikliklerdi ve kurumun mevcut yapılanmasına ilişkin hiçbir önemli katkı sağlamadı. Resmi bilirkişilik yapılanmasıyla ilgili problemleri çözmedi. Atamalar yine Adalet Bakanlığı tarafından yapılıyor ve çalışma ortamları, adli tıp uzmanlarının özlük ve mali konulardaki problemleri hala devam ediyor. Sadece başkan yardımcılı sayısı üçe çıkarıldı 37 olan kurul üyeliği sayısı ise 63'e çıkarıldı. Bunun haricinde herhangi birşey yapılmadı.
- Adli Tıp Kurumu'nun yapısı neden değiştirilmiyor ya da değiştirilmek istenmiyor? Çünkü iktidar kendisinin elinde böyle bir mekanizmanın bulunmasını ister. Bu değişmediği müddetçe yani Adalet Bakanlığı kendisine bağlı resmi bilirkişi olarak Adli Tıp kurumundan yararlandığında, özellikle de devlet ile bireyin karşı karşıya geldiği olaylarda öncelikle varoluş açısından yargıda soru işaretleri uyandırmaya devam edecektir.
- Atamaların Bakanlık aracılığı ile yapılması kadrolaşmanın da önünü açmakta. Şu andaki durum nedir? Her siyasi iktidar Adli Tıp Kurumu'na kendi başkanını ve kendi yöneticilerini atıyor. AKP'nin iktidara gelmesinin ardından da benzer şeyler yaşandı. Eski kurum başkanı istifa etti ya da istifaya zorlandı. Yeni bir başkan ataması yapıldı. Kurumda daha önce var olan başkan yardımcısı görevinden alınarak ihtisas kurulu üyeliğine getirildi. Zaten yeni Adli Tıp Kanunu ile başkan yardımcılıkları üçe çıkarılmıştı. İki başkan yardımcısının ataması hemen yapıldı. Yine yeni Adli Tıp Kanunu ile 37 olan kurul üyelerinin sayısı 63'e çıkarıldı ve 20 kurul üyesinin ataması AKP hükümeti tarafından derhal yapıldı. Onun yanı sıra şube müdürlüklerinde görev yapan adli tıp uzmanlarından 7'sinin yeri değiştirildi. Bu yer değiştirmeler kimisi için sürgün kimisi için ise cezalandırma anlamına gelecek nitelikte. Bu süreçte kurumda görev yapan ve akademik ünvanı bulunan adli tıp uzmanları şu ya da bu nedenle birer birer istifa ettiler. Şu ana kadar altı kişi istifa etti.
- Bu durum güveni de zedelemiyor mu? Zedelemekte. Ancak öncelikle şunu söylemek istiyorum. Adli Tıp Kurumu Yargıtay içhatlarına göre son görüş alınması gereken resmi bilirkişilik kurumu. Ancak uygulamaya bakıldığında Yargıtay'ın Adli Tıp Kurumu'ndan herhangi bir görüş alınmadığı taktirde mahkemenin kararını kabul etmediği görülmekte. Dolayısıyla Adli Tıp Kurumu'nun çelişkili raporlarla, çelişkili dosyalarla ilgili vereceği kararlar bu açıdan oldukça önemli hale geliyor. Adli Tıp Kurumu'nun yapısı itibariyle de burada görev yapacak kişilerin o alanda en iyi, yani bilimsel kimlikleri olsun, o konudaki mesleki deneyimleri olsun tartışılmayacak kişiler arasından seçilmesi, Adli Tıp Kurumu'na ve beraberinde de yargıya duyulan güveni artıracaktır.
- Bu kapsamda yapılan atamaları değerlendirebilir misiniz? Bugün kurum başkanlığına getirilen Uzman Doktor Kerammettin Kurt bilimsel kimliği ve mesleki deneyimi açısından tartışılamayacak bir kişi demem güç. Çünkü herhangi bir akademik ünvanı bulunmamaktadır. Sonuçta akademik uzman fetişizmi yapmamak gerekir. Belki o alandaki bilgisini akademik formasyondan geçirmemiş olabilir ama Adli Tıp Kurumu aynı zamanda bir eğitim kurumudur ve asistan yetiştirmektedir. Adli Tıp Kurumu, adli bilimler alanında uzman yetiştirmektetir. Bu insanların yetiştirilmesinde en son sözü söyleyecek kişinin başta bulunması olumsuz bir durum ortaya çıkarmaktadır. Başkan yardımcıları içinde aynı durum söz konusudur. Yani şunu söylemek yanlış olmaz. Adli Tıp Kurumu belkide tarihinde akademik ünvanı en az çalışanı bulunduğu dönemi yaşıyor. İhtisas kurullarına yapılan atamalar arasında çok başarılı meslektaşlarımız bulunmakla birlikte iki yıllık adli tıp uzmanları da bulunmakta. Ya da mesleki deneyimleri açısından hala adli tıp kurumunda raportör olarak çalışan kişiler ihtisas kurullarına getirilmiş durumda. Bu ciddi sıkıntılar yaratmakta. Ve mesleki deneyimleri bilgisi konusunda hiçbir tartışma yaratmayacak arkadaşlarımız bulunurken böylesi kişilerin tercih edilmesi atamalarda siyasi tasarrufta bulunulduğu kuşkusu yaratmaktadır. Diğer ihtisas kurullarında çalışmak üzere önerilen arkadaşlarımızdan birinin sol görüşlü olduğu gerekçesi ile atanmadığı kulağımıza gelen başka bir haber.
- İhtisas kurullarında üye olarak çalışmanın kriteri nedir? Adli Tıp Kurumu'ndaki atamalarla ilgili tek bir kriter var. Bu da 10 yıllık devlet memuru olmak zorumluluğudur. Yani 10 yıllık devlet memuru iseniz herhangi bir kurula üye olarak atanabilirsiniz. Bizim baştan beri eleştirdiğimiz nokta budur. Bugün üniversiteler yardımcı doçent ataması yapılırken, uzman olduktan sonra en az 3 yıllık mesleki deneyim aramaktadır. Yardıcı doçent olarak atandığınızda doçentliğe müracat edebilmek için en az beş yıllık uzmanlık şartı aranmakta. Ayrıca bu süre zarfında yaptığı bilimsel çalışmalara, ders anlatmasına ve akedemik toplantılara katılmasına da bakılıyor. Profesör olabilmek için ise bu süre 10-15 yıl olarak görülüyor. Şimdi Adli Tıp Kurumu'nda böyle bir tanımlama yok. Sadece 10 yıllık devlet memurluğu deneyimi aranmakta. Yani gümrük muhafaza memurluğunda 8 yıl çalışıp iki yılda Adli Tıp Kurumu'ndan uzmanlığını alırsanız uzman olduğunuzun ertesi günü mevcut yasaya göre ihtisas kurullarında yani tüm tartışmalı dosyaların ele alındığı en üst kurulda görev yapabilirsiniz. Bu belirsizlik zaman zaman atamalar konusunda sıkıntılı durumlar yaratmakta.
Evrensel'i Takip Et