18 Mart 2004 23:00

Musikâr Anadolu semalarında

İçiçe yaşamış halkların tarihinden süzülen ezgileri, tanıdık bir ses soluklandırıyor bugünlerde. Üstünde kanat çırptığı Anadolu coğrafyasının birbirine karışan rüzgarları gagasında nağmelenen bir Musikâr (*) kuşunun efsanesini fısıldıyor kulaklara. Musikar kuşunun gagalarından 11 rüzgar süzülüyor bu kez ve Gülbahar; Anadolu'nun 11 dilinden hasreti, umudu, göçü, acıyı ve aşkı işliyor dinleyenlerine...

Kavimlerden ebrulenen Gülbahar anlatıyor; "Ağlama duvarında gezinen mistik meltem" olurken Yahudi, Ninova'nın yakarışında Surma Xanem'den felsefe öğrenen talebeyken Süryani olduğunu... "Tokat kumaş çarşısında Dikran Ustan'nın çırağıyken" Ermeni, Soy Mührünün ve yüzünün yarısını Karadeniz'in hırçın dalgalarında yitiren Satenay Guaşı'yken Çerkez olduğunu... "Marika'nın taş avluda bıraktığı bez bebeğim ben" diyor mübadele sayfalarına girmeyen; ya da sevdiğini "so ore" diye arayan bir Laz aşık oluyor birden, Arap çölleri yıldızlar keserken Habibiyim diyor Irbabi'nin tellerinde inleyen... "Ve ben" diyor Gülbahar; "Değişik kanatları binbir kavmin rengiyle ebrulenen ve yalnız uçarken, rüzgarın soluğu ile şarkılar söyleyen Musikar'ım..."

Onlar 'öteki' değil Birbir anlatıyor Gülbahar adı geçen her kültürü, dili. Zamane faaliyetlerde sıkça adına rastladığımız "etnik" kültürlere olan ilginin neden bir moda halini aldığını, "öteki" denilerek bir aşağı kademede tarif edileni, diğer tarafta ise bunun nasıl fetişleştirildiğini ve kendi çalışmasının tam da buna bir cevap niteliği taşıdığını. Şöyle tarif ediyor sanatçı "Çünkü onları öteki saymak, dışlamak ne kadar onların gerçeklerini görmemekle, onları onları bir bütün olarak tanımamak ile ilintiliyse, idealleştirmenin de aynı eksik bakış açısından kaynaklandığını düşünüyorum". Savaşlardan, göçlerden, yok sayılmalardan dem vurarak "Şimdi siz bu insanların bütün o yaşadıklarına arkanızı dönüp nostaljik bir rüzgara kapılarak yüzeysel bir ilgi ve içi boş bir sevencenlikle sırf duygularınızı güzelleştirmeleri için onların yalnız güzelliklerine bakarsanız, o insanlarla alay etmiş olursunuz" diyerek yaptığı işi somutluyor.

15 yıldan demlenen Elbette yapılan işin ete-kemiğe bürünmesi, bu denli somutlaşmasının en önemli sebeplerinden biri de geride bırakılan yıllar. "15 yıl " diyor Gülbahar bunun ismine. Bu on beş yıldan demlenen şarkılardan biri de hemen hepimizin "Turnam" diye bildiği, hatta bu isimle de klasikleşen Ermeni şarkısı: "Birinci albümümde diline cesaret edemediğim için şarkının orjinalini söylememiştim. Turnam diye sözlerini uyarladım. Bence yanlıştı. Herhangi bir eleştiri almadım bu konuda hatta şarkı hesmen her yerde söylenen bir klasik haline geldi fakat benim vicdanım rahat değildi. İçimde bir rahatsızlık yaşadığım için bu parçanın orjinalini okumak istedim" "Musikâr" isimli albümde dikkat çeken diğer bir nokta ise Gülbahar'ın hemen her şarkıda farklı farklı müzisyenlerle biraraya gelmiş olması. Gülbahar'ın bundan önceki albümleri "Seheryeli-Desmal", "Dönülmeyen Gitmeler " ve "Muhacir" de de bu "müzikal kollektife" dikkat ettiğini gösteriyordu. "Her albümde müzisyen arkadaşlarla çalışmaya dikkat ettim. Müzik kombine bir iş. Farklı insanların duyarlılıkları tınılarını katmayı ve ortak kollektif bir biçimde denemeyi, yenilikler yapmayı seviyorum" diye anlatıyor sanatçı. İşin toplamında Metropol Müzik'ten çıkan albümünde Gülbahar kendi deyimiyle "yıllardır içinden söylediği" ezgileri paylaşıyor dinlenleriyle. Ve musikâr kuşunun bu Anadolu yolculuğunda bir durak da kulaklarımız oluyor böylece...

(*) Musikâr kuşu uçarken rüzgar estiğinde burnundan nağmeler çıkardığına inanılan bir efsane kuşu

Evrensel'i Takip Et