10 Mart 2004 23:00

'Diyet borcum olmadan
   gelmek istiyorum'

Demokratik Güçbirliği'nin SHP çatısından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Kul, temel hedeflerinin başına, yoksulluğu yenmeyi koyuyor ve "öteki İstanbul" diye adlandırdığı yoksul İstanbul'un barınma ve beslenme sorununu çözmeye yönelik projeleri olduğunu anlatıyor. "Zengin İstanbul"un temsilcilerinin kampanyasına katkı teklifini de geri çevirmiş. Nedenini şöyle açıklıyor: "Ben gelirken, kimseyi diyet borcum olmadan gelmek istiyorum."

Temel sloganınızdan başlayalım isterseniz. "Yaşamı kolaylaştıracağız, İstanbul'u güzelleştireceğiz" diyorsunuz, bunu nasıl yapacaksınız? Bu konuda geniş kapsamlı çalışmalarımız var. Mimar mühendis odalarından, şehir planlamacılarından ve pek çok başka meslek örgütlerinden arkadaşlarımız gönüllü olarak bizim hazırlamış olduğumuz İstanbul Projesi'ne çok büyük katkılar yaptılar. Başka hiçbir partinin bizim kadar kapsamlı bir hazırlığı olduğunu sanmıyorum. Biz yasa ile üzerimize görev olarak verilmeyen konularda bile İstanbul'la ilgili ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı, hangi kaynaklarla yapacağımızı tarif ediyoruz. Bu projelerimizi 180 sayfalık bir kitap haline getirdik. İstanbul'da iki İstanbul var. Bir bilinen İstanbul, bir öteki İstanbul. Biz özellikle öteki İstanbul'u ayrıntılı ele almayı düşünüyoruz. İstanbul'da 220 bin nüfuslu mahalleler var. Anadolu'dan kopup gelinerek oluşturulmuş, her ilçede 30-40 tane köyün bir araya getirdiği kentsel yerleşim var. Ama burada oturan vatandaşlarımız kendi köylerini bile özler durumda. Çünkü köyde bir güzellik var, en azından bir yeşillik var, ağaçlar var, akan sular var. Burada o da yok. İnsanlar üst üste yığılmış beton yığınlarında yaşıyorlar. İstanbul'un öteki yüzünde, en acil sorun olarak önümüzde, barınma ve beslenme sorunu duruyor. Bu konuda hazırladığımız bir kentsel dönüşüm projemiz var. Madem ki, İstanbul'a her yıl bir Konya'nın nüfusu kadar insan geliyor, ve biz bu nüfusun geleceğini biliyoruz, o zaman önlem almamız gerekir diye düşünüyorum. Daha önceki bir takım belediye başkanlarının dediği gibi "Girişte vize isteyeceğiz, pasaport soracağız" benzeri yaklaşımlarla değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sınırları içinde yaşayan tüm vatandaşlarımızın İstanbul'a kolaylıkla gelip gidebileceğine, gelip gitmesi gerektiğine inanıyoruz. Eğer İstanbul'a yerleşmek istiyorsa İstanbul'a yerleşmesinin de mutlaka altyapısını oluşturmamız gerektiğine inanıyoruz.

Bu kentsel dönüşüm projesini biraz daha somutlaştırarak anlatır mısınız? İstanbul'un genişleyebileceği başka bölgeler var. Örneğin İstanbul'un arazi olarak en büyük bölgesi Çatalca. Çatalca'da şu anda bir katliam yaşanmakta. Oralarda İstanbul'un en varlıklı insanlarının yazın, ya da sadece cumartesi pazar günleri kullandığı çiftlik evleri yapılmaktadır. Ben onları ellerinden alacağım demiyorum. Ama İstanbul'u o tarafa genişletmemiz mümkün. Oralarda yeni uydu kentler oluşturulması mümkün. Barınma ile birlikte ciddi bir beslenme sorunu var. Gazetelerin üçüncü sayfalarına bakıldığında, akşam evine ekmek götüremeyeceği için hangi yüzle çoluk çocuğumun yüzüne bakacağım diye düşünerek intihar eden vatandaşlarımız var İstanbul'da. Bizim en büyük iddiamız, yoksulluğu yenmek. İstanbul Belediyesi'nin olanakları ile yardıma muhtaç vatandaşlarımızın onurunu kırmadan, bunun reklamını yapmadan, televizyon kameralarını oraya göndermeden yardım yapacağız onlara. Bu yardım tespiti mahalle komiteleri tarafından yapacaktır. Yardıma ihtiyacı olan vatandaşımız iş buluncaya kadar bu yardımı sürdüreceğiz. Bunun projelerini hazırladık, kaynaklarını bulduk. Diğer önemli bir sorun olan ulaşım konusunda da yapacaklarımız var. Deniz yolu taşımacılığını güçlendireceğiz. Ben 30 yıldır İstanbul'da yaşıyorum. Boğaz'ı boydan boya kapsayacak şekilde deniz yolu kullanılmıyor İstanbul'da. Her iki yakasının üç tarafı da denizlerle çevrili olan İstanbul'da deniz ulaşımının bu kadar ihmal edilmesi bence yöneticilerin beceriksizliğinden kaynaklanmaktadır.

Sirmen de, seçim stratejisinin temelini deprem üzerine bina etmiş görünüyor. Siz bu konuda ondan daha farklı ne yapmayı düşünüyorsunuz? Sayın Sirmen'in, depremle ilgili düşündüğü nedir bilmiyorum ama, benim düşündüklerim, bir düşünce olmaktan öte rapor haline getirilmiş durumlardır. İstanbul'da öncelikle yapmamız gereken olay, olası bir depremde yıkılabilecek bina sayısını net olarak bulmak. Türkiye'nin üniversitelerinde bu teknik donanım var. Nasıl bir insan hastalığının vücudunun neresinde olduğunu görebilmek için röntgen filmi çektiriyor ise, biz de İstanbul'daki bütün binaların röntgen filmini çektireceğiz. Bu tespit edildikten sonra, o binalar eğer güçlendirmeye müsaitse güçlendireceğiz, değilse yıkacağız. Erzincan depremi ile ilgili 690 milyon dolar dış kredi almıştık biz. Aynı yöntemlerle İstanbul'daki binaların yenilenmesi konusunda şimdiden ön hazırlıklarıma başladım ben. Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kesinlikle kazanacağıma inanıyorum.

Proje konusunda şunu da sormak istiyorum. Güçbirliği'nin aday tanıtım toplantısında, genel başkanınız "Proje önemlidir, ama bir de proje fetişizmi yapılıyor. Doğru bir yerel yönetim politikasıyla desteklenmeyen bir projecilik de anlamlı değildir" demişti. Siz bu açıdan, diğer partilerden nasıl ayırıyorsunuz kendinizi? Ben üç dönem milletvekilliği yaptım. Her seferinde seçmen beni yeniden seçmiştir. O nedenle ben yapamayacağım projeleri sunmayı doğru bulmuyorum.

Bu soruyu biraz daha ayrıntılandırırsak, örneğin 6 Mart'ta Ankara'da gerçekleşen mitingde, emek örgütleri hükümetten Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı'nı geri çekmesini istediler. Kamu Reformu Yasa Tasarısı hazırlandığından beri, bu konuda bizim de tepkilerimiz var. Ben kimi hizmetlerin yerel yönetimlere devredilmesinden, yerel yönetimlerin kaynak olarak daha da güçlendirilmesinden yanayım. Ama, getirilen yasa tasarısı sadece bunu sağlamıyor, taşeronlaştırmayı da getiriyor. Kimi hizmetlerin özel şirketlere devredilmesini de getiriyor. Devlet mutlaka sosyal devlet olmanın bir gereği olarak vatandaşının yanında olmalı. Bilindiği gibi Türkiye'de, deprem olduğunda, kar yolları kapattığında, bir yangın olduğunda belki solculardan çok sağcı diye bilinen vatandaşlarımız "Nerede bu devlet?" diye bağırıyor. Bu yasayla hizmetlerin özelleştirilecek olmasıyla birlikte, çalışanların güvencesini de ortadan kaldıran tarafına karşı çıkıyoruz biz.

Peki, iddialı bir biçimde kazanacağını söyleyen bir adaysınız. Şu ana kadar, İstanbul'da kazanıp yönetime gelen belediye başkanlarının neredeyse tamamına yakını hakkında ya yolsuzluk, usulsüzlük gibi şeylerden ötürü dava açıldı, ya da halkta güven sorunu yaratacak spekülasyonlar çıktı. Size seçmen nasıl güvenecek? Bir kere öncelikle şunu söyleyeyim. Benim İstanbul'da rakibim olan diğer adaylarla ilgili gazetelerde, seçime milyonlarca dolar ayırdıklarını söyledikleri haberler çıkıyor. Benim böyle bir kaynağım yok. Kazanma ihtimali olan adaylara, "size poster yaptıralım, afiş yaptıralım" diye gelmeyi alışkanlık haline getirmiş olan insanlar var. İsim vermek istemiyorum ama bu konuda katkıda bulunmak isteyen en az 20 kişi gelmiştir bana da. Hepsini şiddetle geri çeviriyorum. Ben, hiç kimseye diyet borcum olmadan belediye başkanı olmak istiyorum. Çünkü bugün bana o yardımı yapan adam, yarın onun karşılığını benden isteyecektir. Ben üç dönem milletvekilliği, bir dönem bakanlık yaptım. Ben o dönem Refah Partisi ile yoğun olarak uğraşmıştım ve benim hükümetten ayrılışımdan sonra, RP'nin bakanları, o günkü bütün bürokratları beni didik didik ettiler. Bütün tapu dairelerinden, vergi kayıtlarıma, banka hesaplarıma kadar incelenmedik yerim kalmamıştır. Bir tek şey bulamadılar. Bulsalardı, ben bugün İsanbul'un önüne çıkarak böyle bir görev talep etmek durumunda olamazdım. Biz bütün belediye meclis toplantılarını tüm İstanbul halkının gözlemine sunacağız. Eğer mümkün olursa televizyonla, olmazsa radyolar yoluyla. Buna Günışığında yönetim diyoruz. İstanbul Belediyesi'nin önüne koskoca bir ışıklı pano koyacağım. Belediyenin geliri nedir, gideri nedir, nereye ne ödediğimizi burada açık bir biçimde yansıtacağız.

Evrensel'i Takip Et