27 Şubat 2004 23:00

Kuyruk ya da kurtulmak

Popstar, PopTürkiye, Türkiyenin Yıldızları, Sevda Masalı, Akademi Türkiye daha da neler... Yeteneğinize, sesinize, fiziğinize güveniyorsanız ya da evlenip armağan kazanmak, ünlü olmak istiyorsanız başvuracağınız yarım düzine adres: Filan Otel Gaziantep, falan otel Bursa, falan fıstık. Bir jüri sizi bir iki saniye dinleyecek, bazısı dalga geçecek, bazısı ciddiye alacak, kimisinde sekseni aşkın yazılı soruyu yanıtlayacaksınız, ayrıca sözlü görüşmeler yapacaksınız. Anlaşmalar imzalayacaksınız. Sonra eğer talihiniz yaver olursa en az bir hafta yemek içmek beleş bir yerde konaklayacaksınız. Size dans, yürüme, konuşma, makyaj vb . dersleri verecekler. Sürekli kamera takibinde olsanız ne gam. Zaten izlenmek sorun değil yurdumuzda. Bu yüzden her otelin, her alışveriş merkezinin ortasında bir başvuru yeri, bir kuyruk bir kuyruk. Nasılsa çoğunluğun, hele gençlerin, işi gücü yok. Olacağı konusunda bir ışık, bir belirti hatta bir vaad de yok. Kimi yetkili büyüklerimiz gibi 'taşın ortasından su çıkar'amıyorlar. Öyleyse takıl kuyruğa. Hem zaman geçer, hem ünlü jüri üyelerini görürsün, belki senin suretin de televizyonda görünür, yürüyüş yapıp polis kamerasından akşam haberlerine çıkacağına.. Körün taşı belli mi olur? Televizyonda göründün mü itibarın artar. Kızı ya da oğlanı, daha iyisi ikisini birden, Sevda Masalı'na yerleştirdin, kendin de Türkiye'nin Yıldızları'na kapağı attın mı oh keka.. En az bir hafta "iaşe ve ibade"den yani yemek ve barınmaktan yırttın. Ne dediniz evin öteki kişileri hanım ya da bey ne mi olacak, o da becerip yemek programlarından birine ya yarışmacı ya misafir falan olsun. Hiç olmazsa bir övün yemek garanti. Ben kuyrukları, kuyruklarda bekleyen hiçbir yarışmayla ilgisi olmaması gerekenleri gördükçe hep böyle düşünüyorum. (Belki de benim beklediğim kuyruklar için yetkililerin zamanında "Yok canım ihtiyaçtan değil zaman geçirmek istiyorlar" dediği içindir.) Bu arada belleğimde aykırı bir öykü canlanıyor ister istemez. Neredeyse satırı satırına ezberlediğim öykünün yazarını bir türlü anımsayamıyorum. Öyküyü nerede okuduğumu da, nereden bulacağımı da bilemiyorum. Şöyle bir şey: Ekmeğin, şekerin, kumaşın devletin ihtiyaçlara göre verdiği belgelere göre satıldığı günlerdir. Parası olan karaborsadan her şeyi alabiliyor, parası olmayansa hakkı olsa bile "vesika" denen bu belgelere ulaşamıyor. Arka mahalleden yaşlıca bir kadın bir gün devlet dairelerinden birinin önünde kadınların oluşturduğu bir kuyruk görür. Çoğu gencecik olan kadınlara ne beklediklerini sorar. Onlar da "vesika" derler. Kadıncağızın, aklı ekmekte, şekerde olduğundan bu vesikayla ne alınabileceğini öğrenmek ister. Kadınlar gülerek "Teyze bu vesikayla istediğin her şeyi alabilirsin" cevabını verirler. Yaşlı kadın da kuyruğa katılır. Sıra kendine geldiğinde karşısına bir doktor çıkar, kadına sert bir edayla burada ne işi olduğunu sorar. Kadın "vesika almaya" geldiğini söyler. Ve biraz sitemle "Genç, fıkırdak kadınlara veriyorsunuz, benim ekmeğe, şekere ihtiyacım yok mu?" diye yakınır. Doktor, "Ne günlere kaldık" diye üzüntüsünü belirtip, kadından muayene için hazırlanmasını söyler. "Seni muayene edelim, hastalığın olmadığını saptayıp, müşteriye çıkabilmen için vesikanı verelim". Yaşlı kadın o kuyruğun genelevde çalışmak için vesika almak istiyenlerce oluşturulduğunu böylece öğrenir. Olayı komşularına "Dikiş kaldı, ırzım elden gidiyordu, orospu dubarasına uğradım a dostlar!" diye anlatır. "Gitsin de gelmesin o günler " der halkımız geçmişin karanlık günleri için. O günlerde yoksulluk yüzünden, ekmek, şeker, kumaş vesikalarını başka gereksinmeleri için kullananlar da vardır. Kumaş vesikasını satıp hasta çocuğunu doktora götüren bir memurun öyküsüdür Kaymaklı Tavukgöğsü. Yazarı da Kemal Bilbaşar. (Yoksulluk yüzünden çocukların besinsizlik hastalıklarına uğrayışlarının acı öykülerini eski sayamıyoruz, o günlerden uzaklaşamadık bir türlü.) Ama şimdinin gençleri şanslı, bunca yıldız programı var (hemen her kanalda bir tane), hepsine katılsınlar. Eğer yıldız olamazlarsa ünlü olurlar. Müziği başaramazlar, rol de yapamazlarsa sevgili seçme / evlenme programlarına katılsınlar. Biraz atak olup dikkat çeksinler, eş seçmek önemli değil kamera önünde "havlayayım mı / havlayacaksın gerekirse" benzeri romantik konuşmalar mı icat ederler, yarışmacılar arası arabuluculuk / arabozuculuk mu yaparlar birisini seçip dikkat çeksinler, ünlü olmaya baksınlar. Yarışma bitene kadar günlerini gün etsinler, yarışmayı kazanamazlarsa dert edinmesinler. Ağlama, göz süzme becerisi edinip sabah programlarında görünsünler. Ondan sonrası düz. Eş, iş, televizyon programı, program için berber, giyim kuşam... "O kız o delikanlıyla evlenmedi diye düştüm bayıldım" telefonları, "Aa ben de nişanlıma böyle nazlanmıştım afferin, evlen gelinliğin benden" vaadleri.. "Oğlum yarışmayı kaybetmen önemli değil hele sen o kızla evlen, mahalleli konuştuk, evin, araban bizden" telgrafları.. Ya da "O kızlar arsız arsız gülmesin, çıkarmayın programa/Oh pekâla ediyorlar o kızların günahı ne" atışmaları. Gündemde ne santral ne çevre kirlenmesi, ne seçim ne zam ne gam.. gündem sizin bakışınız, oturuşunuz, davranışınız. Aşkınız, meşkiniz... Yıldız mısınız, star mısınız nesiniz? Aaah, ah ben birazıcık genç olsaydım bırakır mıydım bu yarışmaları kimseye. O evlenme programına katılmak için sorulardan teki bile kazanmama yeterdi: "Sevdiğinizin sizi terk etmemesi için ne yaparsınız ?" - "Topuğundan vururum". Evliliğim ne mi olacak? Siz bu programlarda evli biri olursa ne olur sanıyorsunuz? Skandal ! Skandal reytingi artırmaz mı? Eee ! Daha ne ?

Evrensel'i Takip Et