20 Şubat 2004 23:00
Şişli Etfal Hastanesi
"Cenabıhak velinimet-i biminnet-i âzâm ve akdesimiz padişahımız efendimiz hazretlerinin eyyâm-ı ömrü âfiyet-i humâyûn-u mülûkânelerini müzdad ve fırâvân buyursun, zat-ı şevketsimat-ı hilâfetpenâhinin henüz sekiz aylık bulunan kerime-i muhteremeleri Hatice Sultan hazretlerinin bir müddetdenberi dûçar olduğu hastalıktan dolayı her ne kadar etibbâca emr-i müdavâtına itina olunmuş ise de ifâkatyâb olamayarak bu gece irtihâl-i dâr-ı naim eylemiş ve müşârünileyha hazretlerinin vuku-u vefatı teesür ve teesüf-ü hümâyûn-u mülûkâneyi mucip olmuş olduğundan keyfiyetin yarın çıkacak gazetelerde sûret-i münasebede neşrolunması emrû fermân-ı humayûn-u mülûkâne icab-ı âlisindendir. Olbâbda emrüfermân hazret-i veliyülemrindir."
Tek bir tümceden oluşan bu yazıyı sanırım sözcük sözcük kimse anlayamamıştır. Benim saygın büyüklerim Vedat Günyol'lar, Şükran Kurdakul'lar, Güngör Gençay'lar da sanırım Osmanlıca-Türkçe sözlüklerden yararlanarak çözebilirler.
Bu yazı, Yıldız Sarayı yetkililerince, 12 Şubat 1898 Pazartesi günü gazetelere gönderilmiş. Padişah'ın 8 aylık kızı Hatice Sultan'ın öldüğü bildiriliyormuş.
O dönemin basındaki yalakaları acaba nasıl gözyaşı dökmüşlerdir? "Ey sultanların sultanı Hatice Sultan, nasıl da bırakıp bizi, terk-i dünya eyledin," demişlerdir belki de. Bilemiyorum, çünkü bununla ilgili bir bilgi yok, elimde. Ama eminim, kısa bir süre sonra Hatice de unutulmuştur, neticeye bakan yalakalar yüzünden. Demirel'inden Turgut Özal'ına, Tansu Çiller'inden R.Tayyip Erdoğan'ına dek sağ cephenin tüm kodamanları Adnan Menderes'i neredeyse bir ilâh gibi görmüşlerdir. Adına anıtmezarlar yaptırılmıştır. Ama bu anıtmezar bir aralar M.Ö. 1300 yılında yapılan mezarlar gibi unutulmuş, hatta çöplük haline gelmişti.
Geçtiğimiz günlerde, bir dönem Türk Basının'nın 1 numaralı kişisi olan Abdi İpekçi'nin katledilişinin 25. yıldönümü yüzünden "Minianma"lar yapıldı. Evrensel ve Cumhuriyet gazetesi dışında, kendi yücelttiği gazetesi üç-beş satırla geçiştirdi. Neyse... Ben,"Acılı baba"ya döneyim...
Çocuklar için bir hastane yapılır Hatice Sultan'ın ölümünden iki gün sonra Padişah, kızının doktoru İbrahim Bey'i saraya çağırır. Teşekkür eder ona, ölümden birkaç saat önce kendisine haber verdiği için. Saray hekimleri, hastalığın difteri olduğunu ve yaşama şansının olmadığını ona söylemişlerdir. Padişah, kızının adının yaşaması için cami, okul ya da bir çeşme yaptırmayı düşündüğünü söyler. Doktor İbrahim, Padişah'a, acısını anladığını, ama onun gibi tüm Osmanlı topraklarında binlerce babanın acılar içinde olduğun söyledikten sonra, "Topraklarınızda tek bir çocuk hastanesi yoktur. Bu yüzden birçok ev mateme bürünmüştür. Çocuğunuz adına bir çocuk hastanesi yaptırırsanız, cami yaptırmaktan daha büyük bir sevap işlemiş olursunuz" der. Padişah birgün düşünmek için izin ister. Ertesi gün yine çağırır, Doktor İbrahim'i. "Tamam" der, "Haklısınız. Sizin için bir arsa hazırlattım. Hemen Şişli'ye gidiniz. Orada size bir arsa gösterecekler. Bakınız, düşündüğünüz hastane için orası uygunsa hemen inşaata başlayalım." Hatice Sultan'ın ölümünden beş gün sonra bir ferman çıkarılarak hazırlıklara başlanıyor. Ve bu iş için, binbaşılığa terfi ettirilerek saray hekimleri arasına alınan Dr. İbrahim görevlendirilir. Dr. İbrahim emri alır almaz işe girişir. Araştırmaları sonucu bir plân eline geçirir. 72 ünlü Alman hekiminin Alman İmparatoru Frederik adına yapılmış olan hastanenin plan ve resimlerini Padişah'a sunar. Proje onaylanır ve tramvay yolunun 250 metre içerisinde, Balmumcu Çiftliği'nin içindeki inşaatın başlamasına karar verilir. Ama...
Bak şu Arnavut'a Tür tiyatrosunun dev isimlerinden birisidir Vasfi Rıza Zobu. Onun babası Hasan Rıza Zobu'nun da Şişli Etfal Hastanesi'yle ilgili anıları vardır. O anılarda yazıldığına göre, hastanenin yapılacağı alan, imparatorluğun malıymış. Ama bir bölümü Arnavut bir bahçıvan tarafından kullanılmaktaymış. Bahçıvanın adı belki "Normandy", belki de "Cargill"... Arnavut bahçıvan, Normandy'nin, Cargill'in Türkiye Cumhuruyeti mahkemelerinin kararlarını sallamayışı gibi, postasını atmış Padişah efendimize: "Ben burada hıyar yetiştirip Türk'lere gaskallayacağım..." Tabbi böyle deyip, demediğini bilemem ben. Ama sanırım Padişah, "Arnavut mızroti, kırmızıdır omzi, gel sana başka bir yerden toprak vereyim, orada ek hıyarlarını bizim için," demiştir. Osmanlı Padişahı, bugünkü Başbakan'dan daha güçlü olduğu için, Arnavut'u çıkarmıştır, kendi topraklarından. Ve inşaat hızla ilerlemiş. 6 Haziran 1899'da bir sünnet töreniyle Türkiye'nin ilk çocuk hastanesi olan "Şişli Etfal Hastanesi" açılmıştır...
Bugünkü Etfal Yaşamım boyunca sevmediğim iki yer vardı: Hastane ve adliye... Ama bugün bir hastaneyi yazdım. Hem de çok iyi bildiğim bir hastaneyi, Şişli Etfal Hastanesi'ni. Icığıyla-cıcığıyla, iyisiyle-kötüsüyle, hastane emekçisinin direnişiyle-bazı doktorlarının kasıntılıklarıyla, hepsini gördüm, yaşadım. Bir tarihin son döneminin güzeliklerini yaşatan binaları vardı, çevre düzenlemesi vardı. Sonra beton yığını geldi, teknolojiyle birlikte. Üvey babam Dr.Faruk İlker, Şişli Etfal'in 1960'larda Başhekimliğini yapmasaydı, biraz zor görürdüm, bazı şeyleri. Tıpkı, 1944'te yitirdiğim babam Nizamettin Habora'nın, Atatürk tarafından Salihli'nin imarı için 70 yıl önce görevlendirilişini, fotoğraflı belgelerle dönemin çalışmalarını öğrenişim gibi... Bu yazımda biraz da beni yetiştirenleri anmış oldum, böylece...
Çocuklar için bir hastane yapılır Hatice Sultan'ın ölümünden iki gün sonra Padişah, kızının doktoru İbrahim Bey'i saraya çağırır. Teşekkür eder ona, ölümden birkaç saat önce kendisine haber verdiği için. Saray hekimleri, hastalığın difteri olduğunu ve yaşama şansının olmadığını ona söylemişlerdir. Padişah, kızının adının yaşaması için cami, okul ya da bir çeşme yaptırmayı düşündüğünü söyler. Doktor İbrahim, Padişah'a, acısını anladığını, ama onun gibi tüm Osmanlı topraklarında binlerce babanın acılar içinde olduğun söyledikten sonra, "Topraklarınızda tek bir çocuk hastanesi yoktur. Bu yüzden birçok ev mateme bürünmüştür. Çocuğunuz adına bir çocuk hastanesi yaptırırsanız, cami yaptırmaktan daha büyük bir sevap işlemiş olursunuz" der. Padişah birgün düşünmek için izin ister. Ertesi gün yine çağırır, Doktor İbrahim'i. "Tamam" der, "Haklısınız. Sizin için bir arsa hazırlattım. Hemen Şişli'ye gidiniz. Orada size bir arsa gösterecekler. Bakınız, düşündüğünüz hastane için orası uygunsa hemen inşaata başlayalım." Hatice Sultan'ın ölümünden beş gün sonra bir ferman çıkarılarak hazırlıklara başlanıyor. Ve bu iş için, binbaşılığa terfi ettirilerek saray hekimleri arasına alınan Dr. İbrahim görevlendirilir. Dr. İbrahim emri alır almaz işe girişir. Araştırmaları sonucu bir plân eline geçirir. 72 ünlü Alman hekiminin Alman İmparatoru Frederik adına yapılmış olan hastanenin plan ve resimlerini Padişah'a sunar. Proje onaylanır ve tramvay yolunun 250 metre içerisinde, Balmumcu Çiftliği'nin içindeki inşaatın başlamasına karar verilir. Ama...
Bak şu Arnavut'a Tür tiyatrosunun dev isimlerinden birisidir Vasfi Rıza Zobu. Onun babası Hasan Rıza Zobu'nun da Şişli Etfal Hastanesi'yle ilgili anıları vardır. O anılarda yazıldığına göre, hastanenin yapılacağı alan, imparatorluğun malıymış. Ama bir bölümü Arnavut bir bahçıvan tarafından kullanılmaktaymış. Bahçıvanın adı belki "Normandy", belki de "Cargill"... Arnavut bahçıvan, Normandy'nin, Cargill'in Türkiye Cumhuruyeti mahkemelerinin kararlarını sallamayışı gibi, postasını atmış Padişah efendimize: "Ben burada hıyar yetiştirip Türk'lere gaskallayacağım..." Tabbi böyle deyip, demediğini bilemem ben. Ama sanırım Padişah, "Arnavut mızroti, kırmızıdır omzi, gel sana başka bir yerden toprak vereyim, orada ek hıyarlarını bizim için," demiştir. Osmanlı Padişahı, bugünkü Başbakan'dan daha güçlü olduğu için, Arnavut'u çıkarmıştır, kendi topraklarından. Ve inşaat hızla ilerlemiş. 6 Haziran 1899'da bir sünnet töreniyle Türkiye'nin ilk çocuk hastanesi olan "Şişli Etfal Hastanesi" açılmıştır...
Bugünkü Etfal Yaşamım boyunca sevmediğim iki yer vardı: Hastane ve adliye... Ama bugün bir hastaneyi yazdım. Hem de çok iyi bildiğim bir hastaneyi, Şişli Etfal Hastanesi'ni. Icığıyla-cıcığıyla, iyisiyle-kötüsüyle, hastane emekçisinin direnişiyle-bazı doktorlarının kasıntılıklarıyla, hepsini gördüm, yaşadım. Bir tarihin son döneminin güzeliklerini yaşatan binaları vardı, çevre düzenlemesi vardı. Sonra beton yığını geldi, teknolojiyle birlikte. Üvey babam Dr.Faruk İlker, Şişli Etfal'in 1960'larda Başhekimliğini yapmasaydı, biraz zor görürdüm, bazı şeyleri. Tıpkı, 1944'te yitirdiğim babam Nizamettin Habora'nın, Atatürk tarafından Salihli'nin imarı için 70 yıl önce görevlendirilişini, fotoğraflı belgelerle dönemin çalışmalarını öğrenişim gibi... Bu yazımda biraz da beni yetiştirenleri anmış oldum, böylece...
Evrensel'i Takip Et