13 Şubat 2004 23:00
Beş para etmez aşklara...
GÜNÜN YAZILARI
"Hiçbir aşk 100 milyon dolar etmez!" Bir televizyon dizisinin "patron" karakteri, küçük patrona sevdalı genç kızı sevgisinden vazgeçmesi için böyle uyarıyordu. Etmez mi gerçekten? Öyle rakamı liraya çevirmeye, miktarı üzerine düşünmeye, bir saniye bile duraklamaya hiç gerek yok; gerçekten etmez! Hatta bir kuruş bile etmez, çünkü burjuvanın anladığı "piyasa"da herhangi bir "değişim değeri" yoktur, aşkın... Olmamalıdır da...
İlla bir "değişim değeri" arayacaksak da, "100 milyon dolar etmeyen" hiçbir aşk; aşk değildir!
Aslında sahne, bizim eski Türk filmlerinden aşina olduğumuz bir sahne, diyaloglar aşağı yukarı aynı. "Sevgiden vazgeç, sana istemediğin kadar para veririm". Neden de, hep bir şirket evliliği/ortaklığı için yapılan bir başka hesaptır. Zengin/burjuva olan sevdadan vazgeçmeyi; emekçi/yoksul olan "sevda"sını dayatır. Eski filmlerde, kazanan hep, elleri nasır tutmuş Münir Özkul'un yüreği olurdu ya, bugün para karşısında sevda galip gelebilir mi gerçekten?
Gösterebilir miyiz?
"Özel Keyif Style Menüsü ve Piyano eşliğinde keyifli saatler... (70.000.000), "Aşkı yaşayanlar 14 Şubat'ta büyülü bir hafta sonu yaşayacak... "Sezen Aksu ve Beyaz, Aya İrini'nin büyülü atmosferinde sıcak şarap ve peynir..." (85.000.000), "Mum ışığı ve gitar melodileri eşliğinde romantik bir akşam yemeği... (150 Milyon)... Ve daha onlarca ilan, binlerce seçenek...
Yine bir 14 Şubat... Romalı putperestlerden; Hıristiyanlara oradan tüm dünyaya yayılan bir kutlama geleneği... Çıkışı ile bugünü arasındaki derin uçurum bir tarafa; söz konusu olan insanın belki de en eski duygusu "sevda" olunca karşı çıkmak daha da güçleşiyor. "Bir kitap alın", "Bir şiir okuyun", "Bir gül yeter" türünden vurgular, en cafcaflı gazetelerde bile kocaman reklamların arasında da olsa yerini aldı. Sevdiğinizi gösterin... İstenen, dayatılan bu; ister bir milyona; ister bir milyon dolara... Herkes ayağını yorganına göre uzatsın; parasına göre göstersin sevgisini...
Gösterebilir miyiz mi gerçekten? Ya da böyle göstermeli miyiz?
Kim kazanır?
Yeditepe Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü öğrencilerinin gerçekleştirdiği "Televizyon İzleme Anketi"nin sonuçlarına göre, kadınların en çok izlediği dizi "Bir İstanbul Masalı"ymış. Hani, zengin çocuk ile şoförün kızı arasındaki aşkın anlatıldığı masal...
Dizide, emekçi ailesi ile burjuva ailesinin farklılıklarının anlatılış biçimi olumlu. Emekçi ailenin emek, onur, dürüstlük, özenti karşıtlığı gibi vurgular yoksulların yüreğini okşarken; zengin ailenin karmaşık ve çatışmalı ilişkileri ile "şirket"in çıkarlarını önde tutan davranışları tepki uyandırıyor. Bir "külkedisi" hikâyesi değil, anlatılan (en azından şimdilik). Külkedisi bir prensesti çünkü, "Esma" ise sadece şoförün kızı... Bundan sonra "Külkedisi"ne evrilir mi bilinmez, ama sevda ile para arasındaki çatışma, bu dizide daha da sürecek gibi...
"Şirketlerin aşkı" ile "insanın sevdası" arasındaki çatışmada kim kazanır acaba?
Kutlu olsun...
"Sevda" ve "para" çatışması söz konusu olunca, akla ister istemez Kemal Sunal'lı, Adile Naşit'li köy komedilerinin vazgeçilmez öğesidir başlık parası. Bir filmde, Kemal Sunal başlık parasını artırdıkça artırır, sevdalısının çok daha fazla edeceğini düşündüğünden... Bir başka filmde ise, anne (Adile Naşit) kendini yırtmaktadır; "O kız o kadar para etmez, öküz alırız o parayla".
Haklıdır da kendince... Bizi televizyon başında güldürür bu sözler; ama çok daha masumdur "Hiçbir bir aşk 100 milyon dolar etmez" yargısına göre...
Televizyon başında para delisi kız babasını değil de, sevdası için her türlü eziyeti çeken Kemal Sunal'ı sevenler, onun yanında saf tutanlar; bugün de aşka "değişim değeri" üzerinden bakmayacaktır elbette...
Öyleyse; "beş para etmez" tüm sevdalar için; Sevgililer Günü kutlu olsun...
Evrensel'i Takip Et