31 Ocak 2004 23:00
'Keşmir bağımsızlık istiyor'
Keşmir, onyıllardır kanayan bir yara. Pakistan ve Hindistan arasında sıkışıp kalmış olan Keşmir halkı, bugüne dek binlerce evladını kurban verdi, ama akan kan bu iki devletin iştahını daha da kabarttı. Diğer yandan, ABD ve İngiliz emperyalizmi, müdahaleleriyle sorunu içinden çıkılmaz bir hale getirdiler.
Bugün ikiye bölünmüş olan Keşmir'de halkın yürüttüğü mücadele ve Hindistan'ın politikaları hakkında, Hintli aydın M.V. Krishnalah ile görüştük. Demokratik Hakları Koruma Örgütü'nün Andra-Pradeş eyalet yöneticisi olan Krishnalah, sorunu yakından takip ediyor ve gerçekleri halka anlatmaya çalışıyor.
Evrensel: Onyıllardır kanayan bir yara olan Keşmir'deki sorunun temelinde ne yatıyor?
M.V. Krishnalah: Sorunun temelleri, İngiliz Hindistanı'nın çözülüşü, yani sömürge yönetiminin sona ermesine, bu dönemde imzalanan Mount Baton Anlaşması'na kadar uzanır. Baton, İngiltere'nin Hindistan Genel Valisi'ydi. Anlaşmaya göre, bugünkü Pakistan ve Hindistan toprakları, "İngilizlerin doğrudan yönettiği bölge" olarak sınıflanıyordu. Bunun dışındaki 560 civarında bölge ise mihraceler tarafından yönetiliyordu ve "dolaylı yönetim" olarak sınıflandırıldılar. Bu bölgelerde halk daha büyük bir baskı altındaydı; çünkü sadece İngilizler değil, yerel hanedanlıklar da halkın sırtına binmişti.
Mount Baton Anlaşması uyarınca, bu 560 bölgenin kaderi, mihraceler tarafından belirlenecekti. Üç bölge, özellikle sorunluydu: Haydarabad (Andra Pradeş'in başkenti), Keşmir ve Gucarat. Haydarabad ile Gucarat'ın mihraceleri Müslüman, halkları ise Hindu'ydu. Keşmir'de mihrace Hindu, halkın yüzde 90'ı Müslümandı.
Bağımsızlıkla beraber Hindistan, Haydarabad ve Gucarat'ı zorla topraklarına kattı, yani Mount Baton anlaşmasına aykırı davrandı.
Keşmir'de ise durum farklıydı. Mount Baton, Keşmir'in Pakistan'a katılmasını öngörüyordu. Ama halk Müslüman olmasına rağmen Pakistan'ı istemiyordu, onlar bağımsız bir devlet talep ediyorlardı. Mihrace de aynı kanıdaydı. Diğer yandan; hem Pakistan, hem de Hindistan, Keşmir'i topraklarına katmayı arzuluyordu.
Pakistan lideri Cinnah, 1947-48'de orduyu harekete geçirerek Keşmir'e yolladı. Pakistan ordusu binlerce Keşmirliyi öldürdü, kadınlara tecavüz etti. Mihrace ve Başbakan Şeyh Abdullah, çaresizlik içinde Hindistan'ın yardımını istediler. Ama Nehru ve Gandi, yardımı şarta bağladı ve "Ancak Keşmir Hindistan'a katılırsa destek veririz" dediler.
Pazarlıklar sonucunda mihrace; dış ilişkiler ve ulaştırma konularının Hindistan tarafından belirlenmesini kabul etti. Pakistan ordusu kovulduktan sonra bir referandum yapılacak ve halk, kendi kaderine karar verecekti.
Keşmirliler Hint ordusunu nasıl karşıladı?
Büyük bir sevinçle. Yollara dökülüp onlara çiçekler sundular. Pakistan ordusu, Keşmir'in üçte birlik kesimine çekildi, Hint ordusu ise geri kalan üçte ikiye yerleşti. Bugünkü "Kontrol Hattı" (LoC) böyle oluştu.
Birleşmiş Milletler, sürece müdahale etti ve Güvenlik Konseyi bir karar aldı. Buna göre her iki ordu da Keşmir'den çıkacak ve referandum yapılacaktı. Halka üç seçenek sunulacaktı: Pakistan, Hindistan veya bağımsızlık.
Ama bu referandum yapılmadı. Şeyh Abdullah, Hint işgali altındaki bölgenin başbakanlığına getirildi. Onun döneminde bir Keşmir Anayasası yazıldı, ayrı bir bayrak ve marş ortaya çıktı. Abdullah, bununla da kalmayarak devrimci nitelikte bir toprak reformu yaptı. Hint egemenleri, bunun ülkenin diğer bölgelerine örnek oluşturacağından korktular ve Abdullah'ı tutukladılar. Tam 25 yıl hapis yattı. Bu dönemde Abdullah'ın Hint uşağı olan akrabaları çeşitli görevlere getirildi. Bugüne dek, Hint hükümeti ve yerel siyasetçilerin işbirliğiyle kukla hükümetler göreve geldi durdu. Daha 3-4 yıl önce Hindistan Başbakanı, "1977 seçimleri dışında, Keşmir'deki tüm seçimler hileliydi" itirafında bulunmuştu.
Bu noktada, 1987 seçimlerinden bahsetmek yerinde olur. Bu seçimlerden önce; Rajiv Gandhi ile Keşmir Başbakanı Faruk Abdullah (şeyhin oğlu) arasında gizli bir anlaşma yapıldı. Buna göre; seçimlerde hile yapılacaktı ve Kongre Partisi kazanacaktı. Keşmir'in yönetimi de, Abdullah'a verilecekti.
Ama başkent Şrinagar'da kazanan, beklenmedik biçimde, Hizbul Mücahidin lideri oldu. Lideri, sayımdan önce hapse attılar ve sayım bozuldu. Kısacası seçilen kaybetti, kaybeden ise kazandı.
Hizbul Mücahidin lideri, hapisten kaçarak Pakistan'a geçti ve burada silahlı eğitim kampları açıldı. Çatışmalar böyle başladı. 1990'a dek Keşmir'de "militan" veya "gerilla" nedir bilinmezdi. Çünkü halk, o zamana kadar sabretmişti. Ama artık sabır taşı çatladı ve mücadeleleri halen devam ediyor.
Keşmir'deki gözlemleriniz ne oldu?
İki kez Keşmir'e gittim: Mayıs 2001 ve Mayıs 2003'te. Son ziyaretimde, militanlığıyla tanınan Dodha bölgesinde incelemelerde bulunduk. Burası, Pakistan sınırında dağlık bir bölgedir. 40 yaşında bir kadın olan Raja Begam ve 16 yaşındaki kızı Gülşen Bhyeno'yu dinledik. Her ikisine de Hint askerleri, yerel bir karakolda 5 gün boyunca tecavüz etmişlerdi. Ana-kız şikayette bulunmuş, ama halen ortada tutuklanan kimse yok. Raja çok cesur bir kadındı; mahkemeye çıkıp ifade vermeye hazırdı ama ortada böyle bir mahkeme yoktu! Oğlu da, ordu tarafından ölümle tehdit ediliyordu. Bölgede böyle birçok dram yaşanıyor.
Peki Hint halkı bütün bunlardan haberdar değil mi?
Medya, fiili bir sansür uyguluyor. Müslüman halkı "terörist", "bölücü" olarak gösteriyor, gerçekleri gizliyorlar. Sadece Marksist gruplar yayın organlarında gerçeklere yer veriyor, onların da etkisi sınırlı tabii. Medyanın bu tutumu nedeniyle halkın çoğunluğu Keşmirlileri "hain" olarak görüyor.
Keşmir'in geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Sorunun ortaya çıkmasından 1990'a dek, bölgedeki militan gruplar, Pakistan da, Hindistan'a da karşıydı. Ama Hint ordusunun zulmü karşısında, Pakistan'ın eline düşmekten başka çare bulamadılar. Halen, Cammu Keşmir Kurtuluş Cephesi gibi bazı önemli gruplar Pakistan gericiliğine tavır alıyor. Bölgede Pakistan'ın etkisi artıyor, ama halkın çoğunun halen bağımsızlık istediğini söyleyebilirim.
Keşmir sorununu sadece Hindistan ve Pakistan arasında bir sorun olarak görmemek gerek. Bu sorun, ABD ve İngiliz emperyalizmine, bölgeye müdahale etmek için bol bol malzeme veriyor. Batılı emperyalistler iki ülkeyi de kullandı ve kullanmaya devam ediyorlar.
Size ilginç bir şey anlatayım. 1947'de, Keşmir sorunu nedeniyle Pakistan ve Hindistan arasında çıkan ilk savaşta, her iki ordunun da generali İngilizdi! İkisi de, ayrı ayrı Londra'ya rapor veriyorlardı. Bugüne dek gizlenmeye çalışılan bu gerçek, Pakistan ve Hindistan'ın içine düşürüldüğü trajik durumu yeterince gösteriyor sanırım.
Evrensel'i Takip Et