Sendikaları nasıl bilirdiniz?
Önemli bir bölümünün Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarına uyduğu söylenen kanun sendikalara, işçilere ne getiriyor diye baktık. Ve gördük ki 2821 sayılı Sendikalar Kanunu bu haliyle geçerse, sendikaların ruhuna el fatiha okunacak. Hükümet son bir kez soracak “Sendikaları nasıl bilirdiniz?” Ve “İyi bilirdik” dendikten sonra gereği yapılacak. Bu yazıda değişiklik tasarısında yer alan tüm maddeleri ele almayacağız. Ama ele alacağımız maddeler, tüm maddeleri anlamamızı sağlayacak ipuçlarını verecektir
SENDİKA YÖNETİMLERİNDE DAHA FAZLA İŞÇİ OLAMAYACAK
Öncelikle şu an 29 olan işkolu sayısı bazı iş kollarının birleştirilmesiyle 18’e düşürülüyor. Yasada yer alan 9. maddede sendikalardaki yönetici sayılarını en az 3 en fazla 5 kişiyle sınırlandırıyor. Bu şu anlama geliyor: Sendikaların yönetim kurullarını belirleme yetkisi tamamen yasaya bağlı kılınıyor. Böylece sendikal bürokrasiyi daha da güvenceye alacak yeni bir adım atılıyor. Burada sendikaların daha fazla işçiye görev verme ve sendikaların kurullarında yer almasına dönük kesin yasa hükmü konuyor. Bu değişikliğin ne anlama geldiği Türkiye’de sınıf sendikacılığı açısından örnek gösterilen 1960-1970 arasındaki sendikal yapılara bakıldığında daha iyi anlaşılabilir. Bu dönemde sendika merkez yöneticilerinin sayısının 30’a yakındı ve dolayısıyla kararları da işyerinden gelen amatör sendikacılar belirliyordu. Üstelik böyle bir düzenlemeyle tasarıda yer alan “Sendikalar tüzüklerini kendileri belirleyecek” ibaresi de anlamsızlaşmış oluyor. Yine yasa tasarısında konfederasyonların yönetim kurulu sayısı da 29’dan 19’a indiriliyor. Gerekçe olarak iş kolu sayısının azaltılması gösterilse de, uygulama konfederasyonların yönetimlerini geniş olarak belirlenmesini engelliyor.
YENİLİKLER GÖSTERMELİK
Yasa tasarısında delege seçimlerine ise yargı denetimi geliyor. İlk bakışta bu önceden sendikal bürokrasinin kendisine muhalif delegelerin seçilmemesi için oluşturdukları baskı ve ayak oyunları karşı güvence gibi görünüyor. Oysa olumlu gibi görünen bu maddenin fiili olarak işlemesi mümkün değil. Örneğin 10 kişilik 100 işyeri olan bir şubenin delege seçimleri en az yüz gün sürecek. Çünkü yargı denetimi denen şey, hakim ve ilçe seçim kurullarının işyerine gelmesi, bu arada yapılacak yazışmaların tamamlanması ve listelerin askıya çıkması demek. Yani her işyeri için 15 günlük bir süreye ihtiyaç olduğu için, bu işlemeyecek bir mekanizmadır.
Hükümetin ve Çalışma Bakanı’nın devrim niteliğinde dediği değişiklik ise üyelik için noter şartının kaldırılmasıdır. Bu doğru; ama eksik söyleniyor. Evet noter şartı kalkıyor, yerine e-noter geliyor. Yani işçinin hangi sendikaya üye olacağı, nasıl üye olacağı tamamen devletin denetimine giriyor. İşçiler postaneden alacakları e-devlet şifresiyle iletişime geçecekler, bakanlık sitesine girecekler hangi sendikaya üye olacaklarsa o sendikanın sayfasını bulacaklar ve elektronik ortamda sendikaya üye olacaklar. Bu üyelik aynı zamanda hem bakanlık kayıtlarına girecek, hem sendikanın kayıtlarına girecek. Eğer diğer sendikadan istifa etmişse, istifa ettiği sendikanın kayıtlarına girecek, bakanlık kayıtlarından geçerek yeni sendikasına üye olacak. Bu üye kayıt durumu daha sonra bakanlığın çıkaracağı bir yönetmenlikle süreç tamamlanmış olacak. Yani işçi sırat köprüsünden geçerek sendikasına üye olacak.
YILLARIN TALEPLERİ GÖRMEZDEN GELİNDİ
Böylesi “olumlu” bir değişiklik için öncelikle tarafsız bir bakanlığın olması gerekir. Çünkü işçi sendikaya üye olduğu anda bakanlık bunu görecektir. Böyle olmadığını kanıtlayan yaşanmış onlarca örneği bir kenara bıraksak ve bakanlığın tarafsızlığını kabul etsek bile, bu üyelik diğer sendikalar tarafından da görülecek. Örneğin işveren sendikalarının bunun dışında olduğuna dair bir ibare yok. Bu uygulama sendikalara sanal alemde örgütlenmeyi; işçilere de yöneticilerini tanımadan ve onlarla sendikal politikaları tartışmadan sanal ortamda üye olmayı getiriyor. 1000 işçinin çalıştığı bir işyerinde bu prosedürün tamamlanması ne kadar sürer bu konuda da bir bilgi yok. Olsa bile sağlıklı bir örgütleme olup olmayacağı meselesi nedeniyle bu maddenin baştan itibaren sendikalara bir yarar getirmediği açıktır. Elbette bunun karşılığı noter şartının sürmesi değil.
ESNEK ÇALIŞMAYA ONAY
Aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üyelik de bu tasarıyla kesinlik kazanmış oluyor. Örneğin gıda işkolunda çalışan bir işçi gıda sendikasına üye olabilecek. Aynı sabah başka işyerine akşam ise başka bir işyerine giderse bu aynı işkolu olabilir ya da başka işkolu olabilir gittiği fabrikadaki sendikaya da üye olabilecek. En başta olumlu bir gelişme gibi gözükse de bu maddeyi kabul eden bir sendikacı taşeron, kısa süreli (pirt-time) ve esnek çalışma biçimlerinin tümünü onaylamış oluyor.
Üstelik Türkiye’de bir sendikaya üyeliğin bile nasıl zor olduğu düşünüldüğünde bir işçinin birden fazla sendikaya üye olması ise neredeyse imkansız olacaktır.
DENETİMDE İŞÇİ NEREDE
Sendikaların mali denetim sorunu da tasarıya göre sözde sendikalara bırakılıyor. Oysa tasarıyla sendikalar sanki bir şirketmiş gibi zorunlu olarak mali müşavirler tarafından denetlenmesi hükmü getiriliyor. Yani işi kitabına uyduranlar için bulunmaz bir olanak. Burada esas olan sendikaların mali denetimlerinin işçiler tarafından yapılmasını sağlamak ve bunu güvence altına almak. Çünkü bugün sendikalarda yaşanan dert sadece gelirin gideri karşılaması ya da harcananla, bunların fatura karşılıklarının birbirini tutmaması değil, nerelere ve nasıl harcama yapıldığının da ele alınmamsı. Bunun için tam olarak işçi denetiminde bir mekanizma olması gerekirken, tasarı işçinin dışında olduğu bir mekanizma yaratıyor.
ÇOCUK İŞÇİLERE SENDİKA HAKKI!
Eski yasada 16-18 yaş arası üyelik ailenin rızasıyla yapılıyordu. Şimdi sendikaya üye olama yaşı 15 indiriliyor, yani çocuk işçiliği resmen yasal hale getiriliyor ve çocuk işçiliğinin önündeki engellerden birisi kaldırılmış oluyor. 15 yaşından küçükler için ise aile rızası aranma şartı getiriliyor.
Sendikaların olağan genel kurul sürecinin dört yılda bir olarak belirlenmesi ise sendikal bürokrasi açısından “Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz” şeklinde yorumlanacaktır.
Hükümet bu tasarıyı “ILO normlarına göre” diyerek açıklıyor. Ancak bu normlar işçilerin taleplerini karşılamaktan oldukça uzak. Kıdem tazminatlarının tartışılmaya açıldığı bir dönemde değişmesi gündeme gelen 2821 sayılı Sendikalar Yasasının maddelerinin önemli bir bölümü işçilerden yana değil.
Sendikacıların sessizliği de hayra alamet değil. Son DİSK Başkanlar Kurulu’nda alınan bu değişikliğin kabul edilmemesi ve hükümet böyle gelirse müzakereleri devam ettirmeme kararı diğer konfederasyonlar tarafından da alınmalı.
KAMU EMEKÇİLERİ İÇİN VARLIK YOKLUK MESELESİ
Kamu emekçilerinin toplusözleşme prosedürüne dair 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Kanununda yapılacak değişikliklerle ilgi Üçlü Danışma Kurulunda müzakereler devam ediyor.
Üçlü Danışma Kurulunda uzlaşılan haliyle, toplusözleşmeye dair düzenlemenin ruhunun, sendikaları etkisizleştirme operasyonu üzerine oturtulduğunu ve sivil toplumcu bir yaklaşımla ele alındığını gösteriyor.
Toplusözleşmenin tarafları olan işveren ve sendika ilişkisini, toplu pazarlık sistemini tesis etmekten ziyade, idare ile memurun görüşmesine indirgiyor. Toplusözleşmenin tarafları olarak “kamu işveren heyeti” ile “kamu görevlileri sendikaları/konfederasyonları” olarak kalması gerekirken “kamu idare heyeti” ile “kamu görevlileri heyeti” olarak belirleniyor. Böylesi sendikaları sivil toplum örgütü noktasına getiren anlayışın vardığı nokta ise “Yönetime Katılma ve Sosyal Diyalog” olarak belirlendi. Toplusözleşme taraflarına ilişkin yapılan tanımın içeriğinin ve yöneliminin kamu emekçileri sendikalarını danışma organı haline getirme hedefini açık etmeye yetiyor.
MÜCADELE MERKEZİ GÖREVİNİN DIŞINA İTİLİYOR
Kamu personeli danışma kurulunun görevleri ve oluşumu incelendiğinde; yönetime katılma ve sosyal diyalog adı altında sendikaların emekçilerin hakları ve talepleri için örgütlenme ve mücadele merkezi olma görevinin dışına düşürme çabası olduğu açık. Görevleri arasında, toplusözleşme konuları ile sosyal diyalogun geliştirilmesi, kamu yönetiminin sorunlarının giderilmesi, kamu personelini ilgilendiren mevzuat ve personel rejimine ilişkin görüşmelerde bulunmak yer alıyor. Emekçilerin ve sendikaların yönetime katılması ve çalışma yaşamında demokrasiden ziyade, sendikalar sivil toplum örgütü derekesine düşürülmesi değişikliklerde egemen olduğu gözleniyor.
TEMSİLCİ SAYISI AZALTILIYOR
Taslakta, İşyeri Sendika Temsilciliği de yönetime katılma ve sosyal diyalog mekanizması olarak belirlenmiş ve sayısı da yok denecek kadar azaltılmış, en fazla 7 olan işyeri sendika temsilcisi sayısı en fazla 3’e indiriliyor. Oysa, işyeri temsilcilikleri sendikaların can damarı, üye ve çalışanlara en yakın temel işyeri organları ve mücadele dinamikleridir. “İleri demokrasi”den, özgürlüklerden sıkça söz eden hükümetin, hakim, savcı, askeri ve güvenlik hizmetlerinde çalışan sivil yaklaşık beş yüz bin kamu çalışanının (asker ve polis dışında) örgütlenme yasağının devam etmesi gerçek niyetini göstermektedir. Oysa, “kamu işveren vekili” dışındaki tüm kamu çalışanlarının silahlı, silahsız ayrımı yapmadan örgütlenme hakkı temel alınmalıdır.
BÜROKRASİ GÜÇLENDİRİLİYOR
Mevcut yasada 3 yıl olan Genel Kurulların toplanma süresi 4 yıla çıkarılmakta. Profesyonel yöneticilerin yönetimlerindeki sürelerini uzatmanın yanında, “sendikal demokrasiyi baltalayan bürokrasiyi güçlendiren bir değişikliktir.
Genel kurulların devredilemeyen görevleri arasında yer alan “şube birleştirme ve kapatma yetkilerinin, yönetim kuruluna devredilmesi” yönündeki değişiklik işverenin ve sendikal bürokrasinin elini güçlendirecektir. “Kuruluş aşamasındaki şartları kaybetmiş ya da mali kaynakları giderlerini karşılamayan (üye sayısı 400’den 395’e, 280’ne düşen) şubelerin kapatılmasını” kolaylaştıran düzenlemenin kamu emekçilerinin ihtiyacı olmadığı açıktır. Bu değişiklik örgütsel sorunlarını çözmek için üyelerine, emekçilerine yaslanmak gücünü kitlelerden almaktan uzaklaşan, bürokratik anlayışın zuhur ettiği genel merkezlerin şubeler üzerindeki şantajı olacaktır. Buraya kadar belirtilen konularda konfederasyonların da anlaştığı belirtiliyor. Anlaşılamayan noktanın ise toplusözleşmenin yetkili konfederasyonla imzalanması diğerlerinin gözlemci olarak katılması ve Kamu Hakem Kurulunun oluşumu ve yetkili konfederasyonun başvurabilmesi, kararlarının yargı denetimine açık olmaması ve sözleşme hükmünde olmasıdır.
YENİ SALDIRILARA FIRSAT
Emekçi sınıflara saldırı niteliğindeki kısıtlama ve sivil toplumcu, bürokratik düzenlemelerle hükümet idarenin elini güçlendirirken, sendikaların altını boşaltmayı hedefliyor. Her sendika ve konfederasyon üyesi adına toplusözleşme imzalaması mümkünken, dünyada hiçbir ülkede örneği olmayan “hormonlu büyüme”ye sahip yandaş konfederasyonla toplusözleşme imzalamak ısrarı, mücadeleci sendikaların tasfiyesine dönüşme tehlikesi içermektedir.
Kamu emekçileri için TİS’e dair yasal düzenleme süreci, AKP tarafından tersyüz edilmekte, yeni saldırılar için fırsata dönüştürülmek istenmektedir. Bir yandan kazanılmış hakların yok sayılması, diğer yandan hükümet güdümünde bir sendikal alan oluşturulması karşısında sendika ve konfederasyonların kamu emekçilerine ve sınıfa karşı sorumluluklarını yerine getirmeleri beklenir. Sınıfa karşı sorumluluk, 200 yıldır emekçilerin mücadele araçları olan sendikaların, bugün varlık yokluk tehlikesiyle karşı karşıya getiren, saldırı ve hak gasplarına karşı mücadelenin önüne geçmeyi gerektirir.
(*) DİSK/Gıda-İş Sendikası Genel Sekreteri
Evrensel'i Takip Et