24 Ocak 2004 23:00

geçen bir ömür

Fikret Otyam ve eşi Filiz Otyam Ziraat Bankası Tünel Sanat Galerisi'nde bir "çifte" sergi açtılar. Galerinin giriş katındaki salonu paylaşan sergilerden Fikret Otyam'ınki, resim çalışmalarında 60'ıncı yılını kutlaması dolayısıyla ''Boyalarla 60 Yıl'' adını taşıyor. Özgün dokuma sanatçısı Filiz Otyam'ın, bu kez fotoğraf çalışmalarını bir araya getirdiği ''Penceremden'' adlı fotoğraf sergisinde de, Antalya Konyaaltı'ndaki evlerinin penceresinden değişik iklim koşullarında çektiği Beydağları'nın fotoğrafları yer alıyor. Otyamlar'ın sergileri 13 Şubat'a kadar izlenime açık kalacak. Fikret Otyam'la görüşmeye giderken sadece bir ressamla değil, eski kuşak gazeteciliğin duayenlerinden biriyle de karşılaşacak olmanın heyecanı içerisindeydik. Fikret Otyam tam randevulaştığımız saatte oradaydı ama eşi akşamki sergi açılışının yorgunluğuyla uykusuna yenik düşmüş. Sergi açılışı Ziraat Bankası'nın uyguladığı tasarruf tedbirleri dolayısıyla kokteylsiz oldu. Ama Fikret Otyam bundan hiç şikayetçi değil; "Bunca yıl sergi açarım. İlk defa kokteylsiz oldu. İyi de olmuş. Ben her zaman söylerim, sergi bahanedir. Amaç eş dost görmek." Ancak uzun süre İstanbul'a gelmeyince sergi açılışına gelenlerde çok oluyor. "...Geliyor, "beni hatırladın mı?" diyor. "Ben bunadım" diyorum, "nereden hatırlayacağım". 30 sene evvel ki bir ahbababımın torunu çıkıyor, çocuğu çıkıyor." Gerçekten de sergi açılışı ana baba günüydü.

Resimde 60 yıl Fikret Otyam eski adıyla İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü mezunu. İbrahim Çallı'nın en genç öğrencisiydi. "Şimdi bak ben 1944'te başladım resim yapmaya. Hesap et 60 yıl ediyor. Yani bu benim boyalarla fırçalarla boğuşmamın 60 yılı. Bunun asıl kutlamasını gelecek sonbaharda Ankara'da yapacağız. Kasım'daki sergiye kadar sabahtan akşama kadar ibadet etmem lazım. Benim ibadetim günde 7-8 saat resim yapmak." Otyam'ın sergideki resimlerinde yine yıllardır bıkmadan usanmadan tuvaline aktardığı Doğu Anadolu'nun çileli insanı, zorlu doğası, keçileri, lekeler halinde belli belirsiz köyleri ve kara gözlü kadınları yer alıyor. Ancak sergide yeni ve farklı olarak Anadolu halk söylencelerine ait nakış nakış şahmaranlar, ipek halıların üzerinde gerçek ve düşsel kuşlar, Alevi ve Bektaşi'lere ilişkin betimlemeler, Süryanilerin Mardin'deki yaşamlarını gösteren görüntüler var. Fikret Otyam'la röportaj yapılır da konu sadece resimle sınırlı kalabilir mi? Çantasından üzeri çiziklerle dolu tek kare bir nefatif film çıkarıyor. Ve bir anı tazelenmeye başlıyor. "Bak bu Van'da. Şu meşhur Amerikalı yazar William Saroyan. Baba ocağına Bitlis'e götürmüştüm. Tekne tuttuk. Kaptan bizi çok güzel ağırladı. Yedik içtik, gezdik. Orada çekilen bu. Bir yayınevi var o kullanacak. Onun için getirdim." Fikret Otyam'ın bugüne kadar 45 kitabı yayınlandı. "Reklamını yapmam. Kendi kendine biter. Birileri onları basar." Son 60 yılın mektuplarını içeren yeni kitabının bir örneğini çıkarıp gösteriyor. Kitabın adı "Dosttan Gelen Selamsın". İzdüşüm yayınlarından çıkmış. Çantasından bir fotoğraf daha çıkıyor. "Bak bu da 1954'te. Yaşar Nabi ve eşi. Şuradaki delikanlı da benim. Kızını arayacağım 'al diyeceğim ananın babanın hiçbir yerde olmayan fotoğrafı' onlara vereceğim."

Sahtekar makinesi: dijital Laf lafı açıyor ve yine eskilere gidiyoruz. "Polonya'ya gittiğimde Nazım'ın oğlu Mehmet zeytini çok seviyordu. Ona zeytin götürüyordum. Dersleri iyi değil diye Türkçe kitabı matematik kitabı gönderiyordum. Bana soruyordu "Otyam'ın manası nedir?" Bu soyadını bize eski deyimiyle Sıhhat ve İçtimai Muamele Vekili doktor Refik Saydam (yani sonradan "İşler Türkiye'de A'dan Z'ye bozuk" diyen Başbakan, babamın silah arkadaşı) vermiş işte. Aslı bunun Otiyem. Ortaasya'dan birşey. Ottan ilaç yapan, eczacı anlamına gelirki benim babam eczacıdır." Ecza demişken, bu aralar şeker hastalığının onu çok zorladığını insülin iğneleriyle rahatladığını öğreniyoruz. "Acaba fotoğraf çekmeyi özlüyor mu?"; "Deli misin yahu! Nerede benim çantam" deyip içinden bir fotoğraf makinesi çıkarıyor. Bu küçük Nikon "Bak bu 24 sene var çantamda durur, hiç yanımdan ayırmam" dediği makine. Ama asıl "Biri benle yaşıt " dediği Roleflex'i bulamıyor. Otelde unutmuş, ama anlatıyor; "Ben yıllarca Rolefleks'le fotoğraf çektim. 6x6 format. Gözüm kapalı resim çekerdim. Firma battı. Yenisi bulunmaz oldu. Şimdi benim portrelerimi çeken Merter Oral, geçenlerde firmanın 75 yıldönümü nedeniyle az sayıda makineler ürettiğini söyledi. Öyle buldum." Tahmin edilebileceği gibi evinde bir makine mezarlığı olduğunu vurguluyor. Yeni teknolojilerle arasının çok iyi olmadığını bilerek "dijital makine" konusunu soruyoruz. "Bu dijital makine sahtekar makinesi biliyor musun? Dubai'den bir tane yeğenim getirdi, bu sahtekar makineye elimi sürmem dedim. Makineye elimle(filmi) takacağım. Çat diye kapağını kapatacağım. O sesi duyacağım. Sonra geri saracağım. Fotoğrafçıya götüreceğim. Bekleyeceğim. Yıkayacak basacak. Bu benim zevkim. Yıllardan beri." Yazılarını da bilgisayarda değil eski tarz daktiloda yazmaya devam ediyor."Bu bilgisayar Alicengiz oyunu birşey. Yapamıyorum. Daktilolarımda hep gazetecilik ödüllerinden gelme. En genci 25 yaşında." Fikret Otyam doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen bir yazar-gazeteci. Bu yüzden başı yasa koyucularla hep belaya girdi. "27 Mayıstan önce 4 tane dava dosyam vardı. İhtilal oldu onlar SEKA'ya gitti. Ağır cezada çok yargılandım. Hepsinden aklandım. Hayatta ilk defa Erbakan yüzünden ceza aldım. 6 ay hapis.O da paraya çevrildi."

Evrensel'i Takip Et