28 Eylül 2003 21:00
Yurtseverler ve işgalciler
Çocukluğumun şehri Bağdat'ın işgal altında olduğunu ilk kez ve birdenbire kavradım. Aynı zamanda, Iraklıların işgal güçlerine karşı nasıl bir nefret duyduğuyla da ilk kez karşılaştım.
Bizi Amman'dan Bağdat'a götüren taksinin ön koltuğundaydım. Birden, birkaç metre ötemizde, bir ağır makinalının üzerimize doğrultulmuş olduğunu gördüm. Önümüzdeki zırhlı aracın üzerindeki bir Amerikan askeriydi bu. Sürücümüze, hızlı yaklaştığını ve bundan hoşlanmadığını gösteren bir hareket yaptı. Ardından, soluna baktı ve orta parmağını havaya kaldırdı. Baktığı yere yöneldim; sekiz-dokuz yaşlarında bir çocuk, evinin kapısı önündeki sandalyede oturmaktaydı. Çocuğun yumruğu sıkılmıştı, öfkeyle haykırıyor, hızla havayı yumrukluyordu.
Irak'ın inatçı ruhu İki hafta boyunca Bağdat'ı gezip insanlarla konuştuktan sonra, o çocuğun asi, hür ruhunun, Bağdat halkı tarafından paylaşıldığını gördüm. Saddam'ın acımasız rejimi, sayısız savaş ve 13 yıllık katliamcıa ambargo karşısında, bu inatçı ruh, ayakta kalmıştı. Bush ve Blair'in, Irak'ı işgal etmeye karar verdiklerinde hesaba katmadıkları şey, tam da bu ruhtu. Onlar; Pentagon ve CIA tarafından kurulan, beslenen ve eğitilen bazı Iraklı muhalefet gruplarının, kendi düşüncelerinin yankısı olan seslerine kulak vermeyi tercih ettiler. Bu seslerden bazıları, bugün ABD'nin atadığı Geçici Hükümet Konseyi'nin üyesi. 'Saddamcılara' karşı Saddamcılar! Irak'ta işgale karşı direniş öyle güçlü ki, yetkililer, Saddam'ın halkı ezmek için kullandığı acımasız ordu ve güvenlik yetkililerinin bazılarını aktif görevlere getiriyorlar. Washington Post gazetesinde yayınlanan bir haber, bu gelişmeyi doğruluyor. Öyleyse ABD yönetimi, sözde "Saddam rejiminin artıklarına" karşı savaşırken, Saddam diktatörlüğü yeniden inşa etmeye çalışıyor. Bağdat'ta, ABD ve Saddam rejimi arasındaki ilişkiye dair sık duyduğum bir söz var: "Rah el sani', ija el ussta". Yani; "Çırak gitti, usta geldi!"
Dokuz yeni Saddam Geçici Hükümet Konseyi'nden nefret ediliyor, ama daha çok alay ediliyor. Konuştuğum insanların çoğu Konsey'in iktidarsız bir yapı olduğu kanısında; ne ordusu, ne polisi, ne bütçesi var ama, dokuz adet dönüşümlü başkana sahip. Bağdat'ta, "Saddam'ın resmini duvardan indirdik ama şimdi, dokuz yeni Saddam'ın resmini asmamız isteniyor" gibi şakalar yapılmakta. Konsey'e destek, onun içindeki örgütlerin bazı üyeleriyle sınırlı. Aslında, Konsey içindeki daha saygın örgütlerin çoğunun taraftarı dahi, Konsey'e karşı. Örneğin; Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi (IİDYK) liderleri, işgalcilerle işbirliği yapmanın bağımsızlık ve demokrasi getireceği fikrine, taraftarlarını ikna etmekte giderek daha çok zorlanıyor. Daha küçük, ama yine saygın bir örgüt olan İslami Dava için aynı şey geçerli. Dava; Konsey'e üye olma kararının ardından bölündü ve üye sayısı ciddi bir biçimde azaldı. 1950'lerde büyük desteğe sahip olan Irak Komünist Partisi (IKP), işgale ve Konsey'e karşıydı, ama son anda katılmaya karar verdi. Parti taraftarlarının çoğu, bu kararı eleştiriyor. Yoksul bir kamyon şoförü; partinin, 1972'de Saddam hükümetine katılma kararından da kötüsünü yaptığını söylüyor. O karar; Saddam'ın binlerce parti üyesini öldürmesi, hapse tıkması ve sürgüne göndermesiyle sonuçlandı.
Güçlü ABD karşıtlığı Halkın duyguları ile Konsey üyeleri arasındaki uçurum; IİDYK lideri Muhammed Bakır El Hakim'in öldürülmesinden sonra görüldü. Bağdat ve Necef'te üç gün süren cenaze törenlerinde yüzbinlerin attığı sloganlara bakın: "Amerika'ya Ölüm, Saddam'a Ölüm", "Amerika Allah düşmanı"... Bu sloganlar, Bağdat'ta gördüklerime denk düşüyor. Başkent ve güneyde, ABD karşıtı duyguların ne kadar güçlü olduğunun bir başka göstergesi.
Kuzey Irak'ta durum ABD'nin görece başarı kazandığı tek bölge, Kürtlerin yaşadığı Kuzey Irak. Bölgedeki politik durum, karmaşık. Kürtlerin çoğu, Saddam rejimi sırasındaki uçuşa yasak bölge uygulamasının, kendilerini kimyasal silahlardan koruduğunu düşünüyor. Ambargonun, bu bölgeyi Irak'ın geri kalanı kadar acıtmadığı da ortada. Savaşa giderken, Kürtler, Saddam ve nefret ettikleri Türk ordusundan korunma fikrini kabul ettiler. Buna rağmen, ABD'nin çıkarları ve bölgesel çelişkiler kendilerini hissettirdiğinde, Amerikan planlarının Kürtlerden de itiraz görmesi muhtemel. Bu arada; Iraklı Araplar ile Kürtler arasındaki tarihsel siyasi birliğin bozulmasına ihtimal vermiyorum.
Direniş yerel Peki silahlı direniş? Neden Irak'ın bazı yerlerinde diğer yerlerden daha güçlü? ABD kuvvetlerine karşı direnişin halktan büyük destek gördüğüne ve esas olarak, çeşitli yerel siyasi gruplar tarafından yürütüldüğüne kuşku yok. Ama Bağdat'ta görüştüğüm pek çok kişi, işgalcilere direnen yurtseverleri desteklemekle beraber, bu eylemlerin "çok erken" olduğu görüşündeydi. Onlara göre önce barışçıl yollar tüketilmeli, halk kitle örgütlerinde bir araya getirilmeli. Halkın hissettikleri, Bağdat'ta dolaşan komplo teorilerinden de anlaşılabilir. İnsanlar; askeri değil de sivil hedeflere yönelik saldırıların, ABD, İsrail veya Kuveyt tarafından yapıldığını söylüyorlar.
ABD bunu kendi istedi Ama; neden çatışmaların Orta Irak ve Musul'da yoğunlaştığını anlamak için, komplo teorisyeni olmak gerekmiyor. ABD, bu bölgeleri bir hesaplaşma alanına çevirmeye karar verdi. Böylece daha kolay kazanacaklarını düşünüyorlardı. Ve Bağdat ile güney üzerinde baskı kurmak için, burada yoğunlaştılar. Silahlı direniş başlamadan çok önce; Felluce, Musul, Ramadi'de sivilleri katledip halkı kışkırttılar. İşgal güçleri, Bağdat'ın labirentimsi işçi semtlerinde ve güneydeki birçok kentte, en ufak bir provokasyonun halkın sokaklara dökülmesiyle sonuçlandığını çabuk keşfetti. ABD komutanlığı, bu bölgelerdeki Iraklıların silahlı, iyi eğitimli ve örgütlü olduğunu herhalde biliyordur. ABD'nin "Sünni üçgeni" ve "Şii Bağdatlılar, Şii güney" saçmalıkları, bugüne dek Iraklıları bölmeyi ve onları iç çatışmaya sürüklemeyi başaramadı. Bugün ABD'nin demokratik bir Irak istediğine inanan insanlar; ABD'nin modern Irak tarihinde oynadığı rolü, Irak'ın stratejik önemini veya ABD dış politikasının niteliğini henüz anlayamamış olan küçük bir kesim. Amman'a dönerken aracımız, o erken olgunlaşmış çocuğun evinin önünden geçti. O anda, 34 yıllık sürgüne rağmen Bağdat'a olan sevgimin neden hiç azalmadığını anladım.
(The Guardian)
Irak'ın inatçı ruhu İki hafta boyunca Bağdat'ı gezip insanlarla konuştuktan sonra, o çocuğun asi, hür ruhunun, Bağdat halkı tarafından paylaşıldığını gördüm. Saddam'ın acımasız rejimi, sayısız savaş ve 13 yıllık katliamcıa ambargo karşısında, bu inatçı ruh, ayakta kalmıştı. Bush ve Blair'in, Irak'ı işgal etmeye karar verdiklerinde hesaba katmadıkları şey, tam da bu ruhtu. Onlar; Pentagon ve CIA tarafından kurulan, beslenen ve eğitilen bazı Iraklı muhalefet gruplarının, kendi düşüncelerinin yankısı olan seslerine kulak vermeyi tercih ettiler. Bu seslerden bazıları, bugün ABD'nin atadığı Geçici Hükümet Konseyi'nin üyesi. 'Saddamcılara' karşı Saddamcılar! Irak'ta işgale karşı direniş öyle güçlü ki, yetkililer, Saddam'ın halkı ezmek için kullandığı acımasız ordu ve güvenlik yetkililerinin bazılarını aktif görevlere getiriyorlar. Washington Post gazetesinde yayınlanan bir haber, bu gelişmeyi doğruluyor. Öyleyse ABD yönetimi, sözde "Saddam rejiminin artıklarına" karşı savaşırken, Saddam diktatörlüğü yeniden inşa etmeye çalışıyor. Bağdat'ta, ABD ve Saddam rejimi arasındaki ilişkiye dair sık duyduğum bir söz var: "Rah el sani', ija el ussta". Yani; "Çırak gitti, usta geldi!"
Dokuz yeni Saddam Geçici Hükümet Konseyi'nden nefret ediliyor, ama daha çok alay ediliyor. Konuştuğum insanların çoğu Konsey'in iktidarsız bir yapı olduğu kanısında; ne ordusu, ne polisi, ne bütçesi var ama, dokuz adet dönüşümlü başkana sahip. Bağdat'ta, "Saddam'ın resmini duvardan indirdik ama şimdi, dokuz yeni Saddam'ın resmini asmamız isteniyor" gibi şakalar yapılmakta. Konsey'e destek, onun içindeki örgütlerin bazı üyeleriyle sınırlı. Aslında, Konsey içindeki daha saygın örgütlerin çoğunun taraftarı dahi, Konsey'e karşı. Örneğin; Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi (IİDYK) liderleri, işgalcilerle işbirliği yapmanın bağımsızlık ve demokrasi getireceği fikrine, taraftarlarını ikna etmekte giderek daha çok zorlanıyor. Daha küçük, ama yine saygın bir örgüt olan İslami Dava için aynı şey geçerli. Dava; Konsey'e üye olma kararının ardından bölündü ve üye sayısı ciddi bir biçimde azaldı. 1950'lerde büyük desteğe sahip olan Irak Komünist Partisi (IKP), işgale ve Konsey'e karşıydı, ama son anda katılmaya karar verdi. Parti taraftarlarının çoğu, bu kararı eleştiriyor. Yoksul bir kamyon şoförü; partinin, 1972'de Saddam hükümetine katılma kararından da kötüsünü yaptığını söylüyor. O karar; Saddam'ın binlerce parti üyesini öldürmesi, hapse tıkması ve sürgüne göndermesiyle sonuçlandı.
Güçlü ABD karşıtlığı Halkın duyguları ile Konsey üyeleri arasındaki uçurum; IİDYK lideri Muhammed Bakır El Hakim'in öldürülmesinden sonra görüldü. Bağdat ve Necef'te üç gün süren cenaze törenlerinde yüzbinlerin attığı sloganlara bakın: "Amerika'ya Ölüm, Saddam'a Ölüm", "Amerika Allah düşmanı"... Bu sloganlar, Bağdat'ta gördüklerime denk düşüyor. Başkent ve güneyde, ABD karşıtı duyguların ne kadar güçlü olduğunun bir başka göstergesi.
Kuzey Irak'ta durum ABD'nin görece başarı kazandığı tek bölge, Kürtlerin yaşadığı Kuzey Irak. Bölgedeki politik durum, karmaşık. Kürtlerin çoğu, Saddam rejimi sırasındaki uçuşa yasak bölge uygulamasının, kendilerini kimyasal silahlardan koruduğunu düşünüyor. Ambargonun, bu bölgeyi Irak'ın geri kalanı kadar acıtmadığı da ortada. Savaşa giderken, Kürtler, Saddam ve nefret ettikleri Türk ordusundan korunma fikrini kabul ettiler. Buna rağmen, ABD'nin çıkarları ve bölgesel çelişkiler kendilerini hissettirdiğinde, Amerikan planlarının Kürtlerden de itiraz görmesi muhtemel. Bu arada; Iraklı Araplar ile Kürtler arasındaki tarihsel siyasi birliğin bozulmasına ihtimal vermiyorum.
Direniş yerel Peki silahlı direniş? Neden Irak'ın bazı yerlerinde diğer yerlerden daha güçlü? ABD kuvvetlerine karşı direnişin halktan büyük destek gördüğüne ve esas olarak, çeşitli yerel siyasi gruplar tarafından yürütüldüğüne kuşku yok. Ama Bağdat'ta görüştüğüm pek çok kişi, işgalcilere direnen yurtseverleri desteklemekle beraber, bu eylemlerin "çok erken" olduğu görüşündeydi. Onlara göre önce barışçıl yollar tüketilmeli, halk kitle örgütlerinde bir araya getirilmeli. Halkın hissettikleri, Bağdat'ta dolaşan komplo teorilerinden de anlaşılabilir. İnsanlar; askeri değil de sivil hedeflere yönelik saldırıların, ABD, İsrail veya Kuveyt tarafından yapıldığını söylüyorlar.
ABD bunu kendi istedi Ama; neden çatışmaların Orta Irak ve Musul'da yoğunlaştığını anlamak için, komplo teorisyeni olmak gerekmiyor. ABD, bu bölgeleri bir hesaplaşma alanına çevirmeye karar verdi. Böylece daha kolay kazanacaklarını düşünüyorlardı. Ve Bağdat ile güney üzerinde baskı kurmak için, burada yoğunlaştılar. Silahlı direniş başlamadan çok önce; Felluce, Musul, Ramadi'de sivilleri katledip halkı kışkırttılar. İşgal güçleri, Bağdat'ın labirentimsi işçi semtlerinde ve güneydeki birçok kentte, en ufak bir provokasyonun halkın sokaklara dökülmesiyle sonuçlandığını çabuk keşfetti. ABD komutanlığı, bu bölgelerdeki Iraklıların silahlı, iyi eğitimli ve örgütlü olduğunu herhalde biliyordur. ABD'nin "Sünni üçgeni" ve "Şii Bağdatlılar, Şii güney" saçmalıkları, bugüne dek Iraklıları bölmeyi ve onları iç çatışmaya sürüklemeyi başaramadı. Bugün ABD'nin demokratik bir Irak istediğine inanan insanlar; ABD'nin modern Irak tarihinde oynadığı rolü, Irak'ın stratejik önemini veya ABD dış politikasının niteliğini henüz anlayamamış olan küçük bir kesim. Amman'a dönerken aracımız, o erken olgunlaşmış çocuğun evinin önünden geçti. O anda, 34 yıllık sürgüne rağmen Bağdat'a olan sevgimin neden hiç azalmadığını anladım.
(The Guardian)
Evrensel'i Takip Et