27 Ağustos 2003 22:00
Özelleştirme, önceleri IMF ve Dünya Bankası'nın mali ve politik desteğini alabilmenin bir aracı iken, bugün artık söz konusu kuruluşların patentini taşıyan programın dayattığı, takvime bağlanmış, hükümetleri bağlayıcı bir programdır. Bağlayıcılık öylesinedir ki, özelleştirme her seferinde ana program çökmesine ve farklı adlar altında sürdürülmesine rağmen birbiri ardına gelen niyet mektupları ve gözden geçirme programlarının yapısal kriterlerinden birisi olma özelliğini yitirmemekte. Program dayatma olunca, kaçınılmaz olarak ulusal çıkarların korunması, insani ve sosyal boyutun ihmal edilmemesi gibi hususlar ve kriterler göz ardı edilmekte. Maalesef, 13 Ocak'ta açıklanan özelleştirme takvimi, "IMF-DB patentli özelleştirme programının yeni yürütücüsü, AKP Hükümeti'dir" demekten başka bir anlam taşımamakta. Hatta sermaye çevrelerine ve IMF'ye kendini beğendirme telaşıyla olsa gerek, IMF'ye verilen taahhütlerin daha da ötesine geçilerek mevcut programa yeni kuruluşlar eklenmiştir. Eklenen yeni kuruluşların müşterileri hazır olmalı ki, bu kuruluşlar belirlenirken Parti Programı, Seçim Beyannamesi ve Acil Eylem Planı'nda (AEP) öngörülen özelleştirme stratejisi bile bir kenara itilmiş.

Hükümet kararlı Anlaşılıyor ki, hükümet, IMF-DB desteğinde tüm kamu varlıklarını haraç-mezat elden çıkarmaya kararlı. İlk sekiz aylık uygulamalar da gösteriyor ki, bu kararlılık uygulamaya da yansımıştır. Özelleştirme takvimi PETKİM hariç öngörüldüğü gibi işlemektedir. Niyet ve karar, tüm kamu varlıklarını haraç-mezat elden çıkarma amacıyla sendikaların ve duyarlı meslek kuruluşlarının bitmek tükenmek bilmeyen uyarılarına ve eylemlerine rağmen özelleştirme programına dolu dizgin devam etmekse, o zaman KİT'lerin yeniden yapılandırılması çalışmaları bu çerçevede nereye oturacaktır? Hükümet, neredeyse tüm stratejik öneme sahip KİT'lerin tasfiye sürecine sokulduğu bir ortamda hangi KİT'lerin yeniden yapılandırılmasını sendikalarla tartışacak. Bu tartışma sağlıklı ve inandırıcı olabilir mi? Hükümet samimi ise, siyasi ahlakın bir gereği olarak açıkladığı özelleştirme programını derhal durdurmalıdır. Çünkü, hangi işletmelerin tasfiye edileceği, birleştirileceği, özelleştirileceği ya da yeniden yapılandırılarak özerkleştirileceği KİT'lerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin yapılacak çalışmalar ve bu konuya taraf olan kesimlerin tartışmaları sonucunda somutlaşacak gelişmelerdir. Tüm uygulamalarında kamuoyunun, meslek örgütlerinin, sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin görüşüne başvuracağını hükümet programında vaat eden ve bunu sıkça dile getiren bir hükümetin izlemesi gereken yol da bu olmalıdır. Önümüzdeki günlerde KİT'lerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin yasa tasarısı Meclis gündemine gelecek. Hükümet, bu tasarıyı nihai hale getirmeden önce hazırladığı taslağı mutlaka sendikaların ve meslek örgütlerinin görüşüne sunmalıdır. İş Yasası'nın hazırlanması ve çıkarılması sürecinde yaşananlar, hafızalardan henüz silinmiş değil. Bu sefer, benzer bir hataya düşülmemeli. Unutulmamalıdır ki, toplumsal uzlaşmanın ürünü olmayan yasalar hiçbir zaman toplumsal huzurun sağlanmasına ve toplumsal gelişmeye katkı yapamazlar.

Sendikalara danışılmalı Hükümet, bu taslağın yasa tasarısına dönüşme görüşmelerini toplumun ilgili örgütlü tüm kesimlerinin temsilcilerinin katılacağı bir foruma dönüştürmeli. Bu forumda bugüne kadar yapılan tüm özelleştirme uygulamaları masaya yatırılmalı. Gelinen noktada ne bu uygulamaları Meclis KİT Komisyonu için denetleyen Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu (BYDK) ne de hükümetin bizatihi kendisi memnundur. Nitekim BYDK'nın yayımladığı en son raporda, uzun yıllardan beri özelleştirme programında olan kuruluşların zarar ettiği ve kuruluşların finansman ihtiyacı için aktarılan kaynakların Özelleştirme Fonu'nun kaynak-kullanım dengesini olumsuz yönde etkilediği vurgulanmakta. Benzer şekilde, uzun süre özelleştirme kapsamında bulunan kuruluşların verimsiz hale geldiği, hükümet tarafından da itiraf edilmekte. Ayrıca belirtmeliyiz ki, özelleştirmelere devam edilmesi özellikle büyük özelleştirme ihaleleri dikkate alındığında zamanlama açısından da uygun değil. Korkarız, bu ulusal varlıklarımız tek tek kelepir fiyatına yabancıların eline geçebilir. Çünkü, Türk girişimcilerinin önemli bir bölümü can derdine düşmüş durumda, yakıcı finans sorunları varken bu tür ihalelere katılmaları mümkün değil. "Yabancı olmasın" endişesiyle yerlide ısrarcı olunursa ne olacağını tahmin etmek güç olmasa gerekir; şu ana kadar yapılmış özelleştirmeleri hatırlamak yeterlidir sanırız. Özelleştirmenin Türkiye'de mafya ve yolsuzluk çeteleriyle bağlantılı olmadan yapılamayacağı ve bunun ucunun hükümetlere kadar gittiği son dönemlerde iyice anlaşılmıştır. Tabi bunda Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB)'nın kurumsallaşamamasının ve politik baskılara açık olmasının önemli katkısı vardır. Nitekim, ÖİB tarafından Eylül 2001'de açıklanan Türkiye'de Özelleştirme başlıklı çalışmada bu durum kabullenilmiş olmalı ki, ÖİB'nin özerkliğe kavuşturulması önerilmekte. Umarız hükümet, sendikaların ve meslek kuruluşlarının haykırışlarını duyar ve özelleştirme programını hemen durdurur, ardından KİT'lerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin yasa tasarısı görüşmelerini önerdiğimiz gibi bir foruma dönüştürür.

Evrensel'i Takip Et