24 Temmuz 2003 21:00
Kürt sorunu ABD'yle çözülmez
Kürt sorununa çözümü, ABD'yle işbirliği içinde KADEK'i tasfiye etmekte arayan hükümete, bölgeden tepki geldi. Bölgedeki kitle örgütü ve siyasi partiler, ABD'yle Kürt sorununun çözülemeyeceğini vurguladılar. Kitle örgütleri, halkın demokratik taleplerinin dikkate alınmasını istedi.
Gazetemize konuşan Diyarbakır Demokrasi Platformu Dönem Sözcüsü Serdal Savaş, bölgenin tekrar çatışmalı bir sürece girmemesi ve kardeşliğin gelişmesi için taraflar arasında arabuluculuk önerdiklerini hatırlattı. Bu çerçevede Ankara'da aralarında DİSK, KESK, TTB, TMMOB, EMEP, SDP, ÖDP, AKP ve CHP'nin de bulunduğu birçok siyasi parti, oda ve sendika ile görüşmeler yaptıklarını belirten Savaş, "Çatışmalı bir sürece girme tehlikesinden, Pişmanlık Yasası'nın çözüm olamayacağı ve kapsamının genişletilmesi gibi konuları görüştük. Çözüm için destek istedik. Kürt sorunu sadece bölge halkının sorunu değil tüm Türkiye'nin sorunudur. Özellikle derin devletin bölgeyi yeniden bir çatışmalı ortama çekmeye çalıştığı uyarısında bulunduk" diye konuştu. Kürt sorununun çözülmesi için tarafların bir araya gelip görüşmeleri gerektiğini ifade eden Savaş, bu nedenle siyasi partiler, kitle örgütleri, sendikalar ve aydınlara ortak bir arabuluculuk komisyonu oluşturma talebiyle gittiklerini ancak Emek, Barış ve Demokrasi Bloğu dışında kimsenin buna sıcak bakmadığını söyledi.
Tehlikeli gidiş Irak'ın yeniden yapılandırılmasına ilişkin Türkiye'nin ABD ile görüşmeler yaptığını, Kürt sorununu barışçıl yöntemler yerine şiddet yöntemleriyle tasfiye etme konseptini gündeme getirdiğini vurgulayan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Selhattin Demirtaş ise, "Geçmiş dönemlerde 'Terörle mücadele bittiği zaman insan hakları açısından bir takım açılmlar olur' deniliyordu. Türkiye 20 yıl boyunca bu konsepti uyguladı. Şimdiki konsept de Kürt sorununu ABD'ye havale etme yolunda. Bu bu son derece tehlikelidir" diye konuştu. Şiddet yönteminin bölgede tehlikeli sonuçlar doğuracağını beliten Demirtaş, çözümün demokratik taleplerin hayata geçirilmesinde ısrar etmekten geçtiğini söyledi.
Arabuluculuk önerisi Eğitim-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Demirbaş, çatışmasızlık ortamının baltalanmaya çalışıldığını vurgulayarak, "Türkiye şu an yol ayrımındadır. Ya evrensel demokratik bir geleceği yakalar ya da o eski çürümüşlüğe geri döner" dedi.ir taraftan uyum paketlerinin diğer taraftan ise anti demokratik uygulamaların devam ettiğini belirten Demirbaş, "Pratik ve hukuksal düzenlemeler biribirini tutmuyor. Türkiye Pişmanlık Yasası'nı gündeme getirerek, halkın demokratik taleplerini dikkate almıyor" dedi. Türklerin ve Kürtlerin biribirini affetmesi ve silahlı güçlerin demokratik bir zeminde siyasete katılmasını esas alan bir çözümün şart olduğunu ifade eden Demirbaş "Demokratik kite örgütleri arabuluculuk yapabilir" dedi.
Halkın sesine kulak verilsin EMEP Diyarbakır İl Başkanı Yavuz Karakuş: ABD'nin, Ortadoğu'da sürdürdüğü politika, bilindiği gibi halklar üzerinde egemenliğe dayalı bir biçimde devam ediyor. Bugün ABD'nin, Türkiye'den asker istemesi de yine Kuzey Irak'ta yaşanan gerginliklerle bağlantılı olduğu gibi başta Türkiye olmak üzere tüm Ortadoğu halklarını darboğaza sürükleyebilecek sonuçlara da yol açabilir. Gelişmeler öyle gösteriyor ki hükümet çözemediği Kürt sorununu ABD ile işbirliğine girerek çözmeye çalışıyor. Şu iyi bilinmelidir ki Kürt sorununu ABD'nin çözmesi mümkün değildir. Onun için demokrasiden yana kesimlerin Kürt sorununun çözümü için öngördüğü önerileri hükümetin dikkate alması gerekir.
Demokratik adımlar atılsın DEHAP Diyarbakır Yöneticisi Mustafa Karahan : ABD ile Türkiye arasındaki son askeri işbirliği görüşmeleri kuşkusuz Kürt sorunuyla yakından ilintilidir. Türkiye, yıllardır Kürt sorunu konusunda sürdürdüğü politikalarına, Pişmanlık Yasası'nı dayatarak devam ediyor. Tabi bu gibi dayatmalar KADEK'in tasfiyesini öngören hareketin bir parçasıdır. ABD'nin buradaki rolünün ne olduğu konusunda tam bir kesinlik olmasa da Türkiye'nin Kuzey Irak'ta ABD ile yapacağı işbirliği, Kürt sorununu iyice çözümsüzlüğe götürecek. Hatta Türkiye'de çok kapsamlı bir savaşa yol açabilecek. Onun için biz Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözülmesi için gerekli adımların atılmasını diliyoruz.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


İşte orman yalanları 'Ormanlarımıza Sahip Çıkalım Birliği'nin hazırladığı "Çevre ve Orman Bakanlığı'nın '2-b Gerçeği' ve Yanıltmacaları" isimli kitap, bakanlığın, kamuoyunda 2-b olarak bilinen "Orman vasfını kaybetmiş araziler" konusunda kamuoyunu nasıl yanlış yönlendirdiğini oraya koyuyor. Kitapta, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın hazırlayıp başta milletvekilleri olmak üzere birçok kişi ve kuruma gönderilen, "2-b Gerçeği: Orman Vasfını Kaybetmiş Araziler" kitapçığındaki yanlışlar ve yanıltmacalar ele alınıyor. Kitap, ormanlarla ilgili yasa teklifinin Meclis'te görüşüldüğü şu günlerde, ormanları satışa çıkarmak için yalana başvuran hükümete bir tokat gibi gerçekleri gösteriyor. Çevre Bakanlığı'nın hazırladığı kitapçıkta 2-b arazileri "Bir daha ıslah edilemeyen araziler" olarak tanımlanıyor. Birliğin hazırladığı kitapta ise, orman yasasının ilgili maddesinde "Orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerler"in bir daha geri kazanılamayacağına ve ıslah edilemeyeceğine ilişkin bir gönderme olmadığına ve 1637 hektar 2-b arazisinin kendiliğinden ormana dönüşmüş olduğuna dikkat çekiliyor. Bakanlığın hazırladığı kitapçıkta "Hangi araziler satılacak" sorusuna "...Orman haline tekrar dönüştürülmesi mümkün olmadığı 31 Aralık 1981 tarihi itibariyle tespit edilen araziler" yanıtı verilirken, birliğin kitabında söz konusu arazilerin çok büyük bir çoğunluğunun yeniden ormanlaştırılabilecek yerler olduğunun altı çiziliyor.
Gerekçeler doğru değil Bakanlığın hazırladığı kitapçıkta "Bu araziler satılmalı. Çünkü; orman vasfını kaybetmiş olan bu araziler orman köylüsü olmayan kişi ve kuruluşların işgali altındadır" ifadesi yer alıyor. Birliğin kitabında ise, orman köylülerinin, ormancılık düzeni dışına çıkarılan yerlere yerleştiği, tarım ve hayvancılık yapmakta olduğu bildirilerek, değişiklik yapıldığında orman köylülerinin onlarca yıldır çeşitli amaçlarla kullandıkları arazileri satın almak zorunda kalacakları kaydediliyor. Orman köylülerinin açlık sınırında yaşadığı göz önüne alınırsa bu arazilerin kimler tarafından satın alınacağı da ortada gözüküyor. Yine bakanlığın kitapçığında "Yasal boşluk" nedeniyle bu arazilerin kişi ve kurumlarca devlete hiçbir katkı sağlamadan kullanıldığı ve bu yüzden satılması gerektiğine yer verilirken, birliğin hazırladığı kitapta bu konuda yasal boşluk olmadığı Orman Kanunu'nun 14, 15, 17 maddelerine göre bu durumun suç olduğu ve yapılması gerekenin arazileri satmak değil, suçluların cezalandırılması olduğuna dikkat çekiliyor. Ayrıca birliğin kitabında, Çevre Bakanlığı'nın 169. maddenin değiştirilmesi gerekliliğini 2-b arazilerinin satışıyla ilişkilendirmesinin yanıltmaca olduğuna işaret ediliyor.
Tehlikeli gidiş Irak'ın yeniden yapılandırılmasına ilişkin Türkiye'nin ABD ile görüşmeler yaptığını, Kürt sorununu barışçıl yöntemler yerine şiddet yöntemleriyle tasfiye etme konseptini gündeme getirdiğini vurgulayan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Selhattin Demirtaş ise, "Geçmiş dönemlerde 'Terörle mücadele bittiği zaman insan hakları açısından bir takım açılmlar olur' deniliyordu. Türkiye 20 yıl boyunca bu konsepti uyguladı. Şimdiki konsept de Kürt sorununu ABD'ye havale etme yolunda. Bu bu son derece tehlikelidir" diye konuştu. Şiddet yönteminin bölgede tehlikeli sonuçlar doğuracağını beliten Demirtaş, çözümün demokratik taleplerin hayata geçirilmesinde ısrar etmekten geçtiğini söyledi.
Arabuluculuk önerisi Eğitim-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Demirbaş, çatışmasızlık ortamının baltalanmaya çalışıldığını vurgulayarak, "Türkiye şu an yol ayrımındadır. Ya evrensel demokratik bir geleceği yakalar ya da o eski çürümüşlüğe geri döner" dedi.ir taraftan uyum paketlerinin diğer taraftan ise anti demokratik uygulamaların devam ettiğini belirten Demirbaş, "Pratik ve hukuksal düzenlemeler biribirini tutmuyor. Türkiye Pişmanlık Yasası'nı gündeme getirerek, halkın demokratik taleplerini dikkate almıyor" dedi. Türklerin ve Kürtlerin biribirini affetmesi ve silahlı güçlerin demokratik bir zeminde siyasete katılmasını esas alan bir çözümün şart olduğunu ifade eden Demirbaş "Demokratik kite örgütleri arabuluculuk yapabilir" dedi.
Halkın sesine kulak verilsin EMEP Diyarbakır İl Başkanı Yavuz Karakuş: ABD'nin, Ortadoğu'da sürdürdüğü politika, bilindiği gibi halklar üzerinde egemenliğe dayalı bir biçimde devam ediyor. Bugün ABD'nin, Türkiye'den asker istemesi de yine Kuzey Irak'ta yaşanan gerginliklerle bağlantılı olduğu gibi başta Türkiye olmak üzere tüm Ortadoğu halklarını darboğaza sürükleyebilecek sonuçlara da yol açabilir. Gelişmeler öyle gösteriyor ki hükümet çözemediği Kürt sorununu ABD ile işbirliğine girerek çözmeye çalışıyor. Şu iyi bilinmelidir ki Kürt sorununu ABD'nin çözmesi mümkün değildir. Onun için demokrasiden yana kesimlerin Kürt sorununun çözümü için öngördüğü önerileri hükümetin dikkate alması gerekir.
Demokratik adımlar atılsın DEHAP Diyarbakır Yöneticisi Mustafa Karahan : ABD ile Türkiye arasındaki son askeri işbirliği görüşmeleri kuşkusuz Kürt sorunuyla yakından ilintilidir. Türkiye, yıllardır Kürt sorunu konusunda sürdürdüğü politikalarına, Pişmanlık Yasası'nı dayatarak devam ediyor. Tabi bu gibi dayatmalar KADEK'in tasfiyesini öngören hareketin bir parçasıdır. ABD'nin buradaki rolünün ne olduğu konusunda tam bir kesinlik olmasa da Türkiye'nin Kuzey Irak'ta ABD ile yapacağı işbirliği, Kürt sorununu iyice çözümsüzlüğe götürecek. Hatta Türkiye'de çok kapsamlı bir savaşa yol açabilecek. Onun için biz Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözülmesi için gerekli adımların atılmasını diliyoruz.
src=/resim/b1.gif width=5>



İşte orman yalanları 'Ormanlarımıza Sahip Çıkalım Birliği'nin hazırladığı "Çevre ve Orman Bakanlığı'nın '2-b Gerçeği' ve Yanıltmacaları" isimli kitap, bakanlığın, kamuoyunda 2-b olarak bilinen "Orman vasfını kaybetmiş araziler" konusunda kamuoyunu nasıl yanlış yönlendirdiğini oraya koyuyor. Kitapta, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın hazırlayıp başta milletvekilleri olmak üzere birçok kişi ve kuruma gönderilen, "2-b Gerçeği: Orman Vasfını Kaybetmiş Araziler" kitapçığındaki yanlışlar ve yanıltmacalar ele alınıyor. Kitap, ormanlarla ilgili yasa teklifinin Meclis'te görüşüldüğü şu günlerde, ormanları satışa çıkarmak için yalana başvuran hükümete bir tokat gibi gerçekleri gösteriyor. Çevre Bakanlığı'nın hazırladığı kitapçıkta 2-b arazileri "Bir daha ıslah edilemeyen araziler" olarak tanımlanıyor. Birliğin hazırladığı kitapta ise, orman yasasının ilgili maddesinde "Orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerler"in bir daha geri kazanılamayacağına ve ıslah edilemeyeceğine ilişkin bir gönderme olmadığına ve 1637 hektar 2-b arazisinin kendiliğinden ormana dönüşmüş olduğuna dikkat çekiliyor. Bakanlığın hazırladığı kitapçıkta "Hangi araziler satılacak" sorusuna "...Orman haline tekrar dönüştürülmesi mümkün olmadığı 31 Aralık 1981 tarihi itibariyle tespit edilen araziler" yanıtı verilirken, birliğin kitabında söz konusu arazilerin çok büyük bir çoğunluğunun yeniden ormanlaştırılabilecek yerler olduğunun altı çiziliyor.
Gerekçeler doğru değil Bakanlığın hazırladığı kitapçıkta "Bu araziler satılmalı. Çünkü; orman vasfını kaybetmiş olan bu araziler orman köylüsü olmayan kişi ve kuruluşların işgali altındadır" ifadesi yer alıyor. Birliğin kitabında ise, orman köylülerinin, ormancılık düzeni dışına çıkarılan yerlere yerleştiği, tarım ve hayvancılık yapmakta olduğu bildirilerek, değişiklik yapıldığında orman köylülerinin onlarca yıldır çeşitli amaçlarla kullandıkları arazileri satın almak zorunda kalacakları kaydediliyor. Orman köylülerinin açlık sınırında yaşadığı göz önüne alınırsa bu arazilerin kimler tarafından satın alınacağı da ortada gözüküyor. Yine bakanlığın kitapçığında "Yasal boşluk" nedeniyle bu arazilerin kişi ve kurumlarca devlete hiçbir katkı sağlamadan kullanıldığı ve bu yüzden satılması gerektiğine yer verilirken, birliğin hazırladığı kitapta bu konuda yasal boşluk olmadığı Orman Kanunu'nun 14, 15, 17 maddelerine göre bu durumun suç olduğu ve yapılması gerekenin arazileri satmak değil, suçluların cezalandırılması olduğuna dikkat çekiliyor. Ayrıca birliğin kitabında, Çevre Bakanlığı'nın 169. maddenin değiştirilmesi gerekliliğini 2-b arazilerinin satışıyla ilişkilendirmesinin yanıltmaca olduğuna işaret ediliyor.
Evrensel'i Takip Et